Başlıkta bahis kelimesini görünce anladınız herhalde futbol yazacağımı. Futbol nasıl hiçbir zaman ‘sadece futbol’ değil ise bu yazı da tabii ki sadece futbol olmayacak.
Katar’daki Dünya Kupası’nı takip edenler için biraz da bu yazı. Sıkı bir futbol sevdalısı değilimdir, aile geleneği ve Şeytan Rıdvan Dilmen sevgisinden ‘sözde’ Fenerbahçeli bir Amedspor taraftarıyım aslında…
Yani öyle gönül bağım yok futbolla.
2011’de temelli olarak yurtdışına çıktığımda ilk gözüme çarpan her köşede iş yapan bahis merkezleriydi. Biraz girip gözlemledikten sonra sitelerin daha iyi çalıştığını, kahve köşelerinde at ve maç takip etmenin tam bir bağımlılık olduğuna kanaat getirip, online bahis sitelerinden futbola yatırım yapmaya başladım.
Hiçbir zaman büyük oynamadım.
En fazla 2 euro yatırmışımdır bir maça.
Öyle büyük maçları da sevmem. Gider bilinmedik ülkelerin takımlarına bakarım. O takım kimmiş, neymiş diye araştırmak için geçirdiğim dedektiflik zamanı bana, bahis kazanacağım heyecanından daha fazla zevk veriyor sanırım.
Sene 2014.
Avrupa Kulüpler Kupası eleme maçları yapılıyor. Gözüme ilişti. Qarabağ FK (Karabağ Futbol Kulübü) de elemelerde. Bu kulüp aslında Ağdam’da yerinden edilmiş Azeri futbolcuların kurduğu, Azerbaycan Premier Liginin de kurucu takımlarından biri. 1987’de kurulan takım, Karabağ Savaşı sonrasında Bakü’ye taşınmak zorunda kalıyor.
Durum böyle olunca hikayesi de ilginç geldi.
Sporcuları araştırırken kulübün internet sayfasında Ermenifobik açıklamalara denk geldim önce. Yahu dedim futbol bu. Ama orada da Ermenilere küfür kafir gırla. Aynısını bizim Stepanakert takımında görmedim mesela…
Avrupa Kupaları eleme maçları sırasında kulübün şiddet içeren açıklamaları da oldu.
Maçlarını hiç canlı izlemedim.
Ama kulübün bir propaganda aracı olarak kullanıldığını anlamıştım.
Gıcık oldum.
Her maçında karşı takımın kazanacağı yönünde bahis yatırdım. 1 Euro.
Fazla değil.
1 maç, 2 maç, 3 maç derken bir beraberlik dışında neredeyse her maçı kaybettiler.
İnanmaz iseniz şuradan bakabilirsiniz.
Sistemden atıldım
Ben ilk kez kendi kendime gülüp arkadaşlarıma: “olaya bakın ben gıcıklık olsun diye karşı bahis oynadım param 50 euro oldu” diye hava atarken, Belçika bahis sitesi birlikleri diye bir yerden mesaj geldi:
“Oynadığınız bahis yönteminde usulsüzlük görüldüğünden hesabınızın askıya alınmasına,ve Belçika bahis sisteminde kırmızı listeye alınmanıza karar verildi”
Tam komedi. Hem kazanmışım hem mağdur. Mailler yazdım, telefon ettim. Sürekli bahis oynayacağımdan değil ama niye bir ülkede kırmızı listede olayım ki bu alanda. Sanki kumarbazım.
Olmadı. Sonuçta 5 yıl men edildim sistemden.
Bana ilk bahis param olan 1 Euro’mu verdiler.
“Bir benim başıma gelir” ve insanlar inanmaz diye belgelerin ve yazışmaların hepsini sakladım. Gün gelirse anılarımda kitaplaştırırız…
Bence problem oynadığı bahiste değil. Azerbaycan Birinci Ligi’ndeki bu takımın, o yıl çok kaybetmiş olmasıydı.
Ama kimse o takımda yolsuzluk var mı diye bakmıyor, benim oynadığım 1 Euroluk zevkime takılıyorlardı.
O günden beri futboldaki şike vs konularında hep bir arka plan arar oldum.
Mesela son olarak Belçika-Fas maçını Fas’ın kazanmasına da öyle baktım. Belçika’nın Türklerden önceki göç sömürgesi Fas’tır. Bu ülkedeki altyapının çoğunu Faslılar inşa etti. O yüzden de çok derin bağlantıları var. Belçika, Avrupa’daki uyuşturucu trafiği konusunda da Hollanda ile listenin başlarında yer alıyor.
Çok iyi bir ekibi olan Belçika’nın en iyi oyuncularından bazılarının fikir ayrılıkları imiş, falan imiş gibi sebeplerden sahaya çıkmaması garip gerekçedir zaten. Ama tam bu maçtan birkaç gün önce, Belçika’nın da başını çektiği bir operasyon ile EUROPOL’un İspanya’da Faslı bir uyuşturucu kralını yakalaması düşündürücü değil mi?
Kuzey Avrupa ülkelerinde bu trafiğin döndüğü yer futbol kulüpleri. Bunun üzerine tezler bile yazıldı. Anderlecht takımının kulüp binalarında olan biten yıllarca yazıldı Belçika’da.
Uyuşturucu kartellerinin de futbolcularla doğrudan ilişkisi de olması sanırım düşünülebilir…
Neyse çıkalım komplo teorisinden.
Gelelim gerçekliğe.
Dünya kupasını izlerken FİFA’nın nasıl çürümüş bir şirket olduğunu da görmezden gelmeyin derim. Netflix’in Fifa Undercovered dizisini bu dönemde izlemenizi tavsiye ederim. Sonrasında dünya kupası izlemek istemeyebilirsiniz.
Katar’ın nasıl seçildiği, FİFA’nın tarihi boyunca diktatörlere nasıl yardım ettiği konusunda midemizi bulandıracak detaylar var bu belgeselde…
İsteyenlere linkini şuraya bırakayım.
Dönelim Qarabağ’da futbola
Başımdan geçen bu bahis olayından sonra Qarabağ takımı hep radarımdaydı.
Sürekli olarak Aliyev ile ilişkileri göze batıyordu. Aliyev 2017’de bu takıma 2 Milyon Manat yardım yaptı. (Bugünün kuruyla 1 milyon Euro’nun üzerinde) Daha sonrasında kulüp yetkililerini ve sporcularını makamında kabul etti. Etkinliklerine sponsor oldu.
Bu kulüp ne yaptı. Mesela 2021’de Qarabağ futbol kulübü medya sorumlusu ve menajeri Nurlan İbrahimov sosyal medyadan ‘kadın, yaşlı, çocuk demeden bütün Ermenilerin katledilerek yer yüzünden silinmesi gerektiğini yazdı’.
Aynı yıl yeni formasını takdim etmek için Aliyev’le buluşuyordu kulüp başkanı Nurlan İbrahimov.
İbrahimov, paylaşımını birkaç saat sonra kaldırdı, ama gelen şikayetler üzerine müsabakalardan menedildi. Spor camiası, kulübün birçok karşılaşmasının iptal edilmesini istedi ama bu baskı Aliyev’in parası ile aşıldı.
2021’de Qarabağ tekrar sahadaydı.
2022’de de Avrupa Kupası eleme maçlarında kurada karşısına Marsilya’ya çıktı.
Belki de kulübe en büyük ceza bu oldu.
Niye mi?
Marsilya’nın en güçlü azınlığı olan Ermeni sporseverler Olimpic Marsilya ile Qarabağ’ın oynadığı maçta stadyumda bir protesto düzenlediler. Azeri sporseverler ise durumdan “Avrupa’daki 100 binlerce ırktaşımızın hiçbiri yoktu da” yakınıyorlardı…
Neyse diyeceğim şu:
9 ay önce oynan bu son maçta kimse yoktu, çünkü Aliyev rejimine inanan insanların sayısı giderek azalıyor. Türkiye maçlarına yurtdışından gidenlerin azalması gibi.
Sporcuların bir hatası var mı?
Hayır.
Ama kullanıldıklarını bile bile sahaya çıkmak.
Ermeni karşıtı propaganda afişleri açmak, bizleri ancak daha da düşmanlaştırır.
Ve gün geçtikçe Azerbaycan’da sosyal medyada varlığı artan ‘Ermeni karşıtı çocuk eğitme’ videoları sizleri yurtdışında yalnızlaştırır.
Bu yöntemler ancak 100 yıldır diaspora olan Ermenilerin hep haklı çıktığı kanısını yaygınlaştırır.
Değişim istiyorsak, kendimizden başlamalıyız.
Aris Nalcı: 1998’de Agos’ta, Hrant Dink ve arkadaşlarıyla çalışmaya başladı. Haber müdürlüğü, editörlük ve yazı işleri müdürlüğü yaptı. İMC televizyonunda programlar sundu ve bir süre haber müdürlüğü görevini üstlendi. Aynı dönemde Türkiye’de azınlıklarla ilgili ilk program olan Gamurç – Köprü’nün editörlüğünü ve sunuculuğunu yaptı. Programa halen ARTI TV’de devam ediyor. Birçok sivil toplum örgütünde azınlık hakları ile ilgili çalışmalar yaptı, sergi ve raporlar hazırladı. 1965 kitabının editörlerinden biridir, Evrensel ve Kor yayınlarından çıkan Paramazlar adlı kitabın ise çevirmenidir.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***