Cumhuriyet Halk Partisi’nin “İkinci Yüzyıla Çağrı” toplantısında Jeremy Riffkin, Daron Acemoğlu ve diğer değerli konuşmacıları dinlerken gençliğimden beri zihnimin kütüphanesinde duran Amerikalı bir sosyoloğun tespitini yeniden hatırladım:
-Türkiye’nin en temel çelişkisi Rumeli Beylerbeyi ile Anadolu Beylerbeyi arasındadır…
xxx
Bu tespiti anımsayınca Diyanet İşleri’nin İslam Ansiklopedisi’nin Anadolu ve Rumeli Beylerbeyi için ne dediğine bakmak istedim.
“İlk beylerbeyilik olan Rumeli beylerbeyiliği, diğer beylerbeyilikler arasında en önde gelen mevkii işgal ederdi.
Osmanlılar’da “dârülcihâd” kabul edilen Rumeli’ye her konuda öncelik tanınmış, Rumeli kazaskeri, defterdarı ve beylerbeyi protokolde üstün tutulmuştur. Rumeli beylerbeyinin herhangi bir iş için İstanbul’da bulunması durumunda Dîvân-ı Hümâyun toplantılarına katılması 942’den (1536) itibaren kabul edilmiştir (Feridun Bey, I, 595).
Böylece Rumeli beylerbeyi zaman zaman da olsa divan üyesi sayılmıştır. Vezîriâzamların sadârete ilâveten Rumeli beylerbeyiliğini de üstlendikleri olurdu. Nitekim Fâtih Sultan Mehmed döneminde Vezîriâzam Mahmud Paşa, Kanûnî Sultan Süleyman devrinde Vezîriâzam İbrâhim Paşa aynı zamanda Rumeli beylerbeyi idiler.”
Arnavutluk, Bulgaristan, Yunanistan, Makedonya ,Sırbistan da Rumeli Beylerbeyi toprakları içindeydi…
xxx
Anadolu Beylerbeyi için de tanım şöyleydi:
“Rumeli eyaletinin teşekkülünden sonra, 1393’te I. Bayezid’in Kara Timurtaş Paşa’yı Ankara’ya Anadolu beylerbeyi olarak tayin etmesiyle kurulmuştur. Eyalet merkezi önceleri Ankara iken Fâtih Sultan Mehmed zamanında Menteşe Beyliği’nin Osmanlı hâkimiyetine alınmasından sonra 1451’de Kütahya’ya nakledilmiş, beylerbeyiliği ise İshak Paşa’ya verilmiştir.
Kanûnî Sultan Süleyman’ın şehzadeleri Bayezid ve Selim’in Kütahya’yı idare ettikleri 1550-1558 ve 1562-1566 yıllarında eyalet merkezi tekrar Ankara’ya nakledilmiş, ancak 1566’dan 1893 yılına kadar Kütahya yeniden merkez olmuştur.
Anadolu eyaleti, her birinin başında devlet tarafından tayin edilmiş birer idarecinin bulunduğu sancak veya livâ adı verilen idare bölgelerine ayrılmıştır. Eyaletin kesin olarak hangi sancaklardan meydana geldiğine dair arşiv kayıtları XV. yüzyıla kadar inmektedir. Nitekim II. Bayezid devrinde yapılan tahrirlerin genel sonuçlarını gösteren bir icmal defterinde (BA, MAD, nr. 152) Anadolu eyaletinin on yedi sancaktan meydana geldiği tespit edilebilmektedir.
Bunlar Kütahya, Saruhan (Manisa), Hüdâvendigâr (Bursa), Aydın, Menteşe (Muğla), Bolu, Hamîd (Isparta), Ankara, Kangırı (Çankırı), Kastamonu, Karahisâr-ı Sâhib (Afyon), Kocaeli, Biga, Karesi (Balıkesir), Sultanönü (Eskişehir), Alâiyye (Alanya) ve Teke (Antalya) sancaklarıdır. Bu taksimat XVI. yüzyıl sonlarına kadar devam etmiştir.”
xxx
Konuyla ilgili internette sörf yaparken konu ile farklı ve çarpıcı bir başka yoruma rastladım:
“Biz biliyoruz ki Anadolu Beylerbeyi de Rumeli Beylerbeyi de bu toprakların birleştikçe birbirine güç kazandıran sihirli toplumsal parçalarıdır Demokratikleşmenin maalesef nihai hedefine varacak bir ivme kazanamaması, keyifli ve lezzetli bir bütünün iki parçası olan uyumun, zıtlaşma ve ayrışma olarak okunmasında yatmaktadır. Diğerini ‘yok’ sayan ya da ‘yok edici’ bir zehrin karanlığında kaybolanlar için siyasi bir körleşmenin şeytanıdır. Türkiye, ihtiyacı olan ‘demokratik bütünleşme’ yerine, bir kocaman parçasını diğer parçanın siyasi liderlerinin yok etmeye kalktığı talihsiz bir dönemece gelmiş bulunuyor.”
xxxx
Doğrusu ikinci yorum daha doğru gözüküyor… Bu toplumun geçmişinde yer alan iki kültürün bir arada olmasının bizi güçlendirip zenginleştirdiğini düşünüyorum.
Türkiye’nin son yirmi yıllık iktidarının “Rumeli Beylerbeyliği’nden” hoşlanmadığını hatta o kültürü düşman bellediğini söyleyebiliriz…
Bir toplumun geleneğini böylesine parçalamanın sonuçları çok hayırlı olmuyor… Belki de böyle bir topallık sonucunda Freedem House sıralamasında darbe ve iç savaş sarmalındaki Mali’den sonra “özgür olmayan ülkeler” sıralamasında ikinci sırada yer alır hale geldik.
Özgürlükleri yitirirken sefalette de dip yaptık…
Hukuk da siyasallaşmış yargı tarafından boğuldu.
xxx
Cumartesi günkü Kemal Kılıçdaroğlu’nun liderliğindeki nitelikli, ufuk açıcı ve sorunları dünyalı bir teknisyenlikle aşacak olan toplantıyı kelime kaçırmadan izlerken, Rumeli Beylerbeyliği’yle Anadolu Beylerbeyliği’nin yeniden bir araya gelişini görüyormuşum gibi hissettim…
İki büyük kültür yeniden birleşiyor gibiydi…
Bir bütünün parçalarından dostane bir sinerjiyi yaratmanın samimi çabasını
ve Anadolu’yla Rumeli’yi yeniden bir araya getirerek büyük bir güç oluşturma isteğini gördüm.
Amerikalı sosyoloğun “temel çelişki” dediği ilişkiden “temel bir güç” çıkabileceğine bir kez daha inandım.
Umutlandım.
Mehmet Altan: İlk imzası 15 yaşında yayınlandı.20 yıl Sabah,6 yılda Star gazetelerinde baş yazarlık ve yazarlık, televizyon programcılığı ve yorumculuk yaptı. 30 yıl boyunca İstanbul Üniversitesi’nde hocalık yaptı.1993 yılından beri profesör. Yayınlanmış 40 civarında kitabı var.15 Temmuz sonrası Anayasa’nın 19.,26. ve 28. maddeleri yok sayılarak tutuklandı.21 ay cezaevinde kaldı. AYM,AİHM ve Yargıtay kararları ile hak ihlaline uğradığı saptandı. 29 Ekim 2016 tarihinden beri KHK’lı.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***