Bir futbolcu olan Dondinho’nun yanına gelen oğlu ise “Sana söz, ben o kupayı bir gün kazanacağım” diyerek babasını teselli etmeye çalışmıştı.
Aradan sekiz sene geçmişken Dünya Kupası, bu kez Avrupa’nın kuzeyinde, İsveç’te düzenleniyordu.
Teknik direktör Vicente Feola, 15 Haziran günü D Grubu’ndaki Sovyetler Birliği maçı öncesi soyunma odasındaki taktik tahtasına yazdığı ilk 11’in, Dondinho’nun tesellisini sağlayacağından ve hatta futbolun kaderine yazılmış bir yazı olacağından habersizdi.
Göteborg şehrindeki Ullevi Stadyumu’nun koridorlarından, babasına verdiği sözü hatırlayarak, heyecanlı adımlarla yeşil sahaya doğru yürüyen 17 yaşındaki genç ise yeteneklerinden emindi.
O yaz altıncısı düzenlenen ve ilk kez uluslararası yayınlarla televizyon kanallarına da taşınan Dünya Kupası seyircileri ise bir futbol efsanesinin doğuşuna tanıklık ediyordu.
Edson Arantes do Nascimento, ya da bilinen adıyla Pele, turnuva tarihinde oynayacak en genç futbolcu olarak, stadyumdaki 50 binden fazla seyircinin önünde sahaya çıkıyordu.
Bu maç, Pele’nin yalnızca babasına verdiği sözünü tutacağı serüvenin değil, futbol tarihinin bir efsane kazanacağı büyük hikayesinin de başlangıcıydı.
17 yaşındaki genç, turnuvanın final müsabakasında ev sahibine karşı bitiş düdüğünün hemen öncesinde ikinci golünü atarken skoru da 5-2’ye getiriyordu.
Bu sonuçla birlikte Brezilya takımı, tarihinin ilk Dünya Kupası’nı da ülkelerine götürüyordu.
Hikayenin baş kahramanlarından Pele ise turnuvada attığı 6 golle zaferin baş mimarı oluyordu.
Top yerine meyvelerle başlayan kariyer
Futbol tarihinin gelmiş geçmiş en büyük futbolcularından biri olarak gösterilen Edson Arantes do Nascimento, 23 Ekim 1940’ta Brezilya’nın Três Corações kentinde doğdu.
Eski bir Fluminense oyuncusu da olan babası Dondinho ile temizlikçi annesi Celeste Arantes’in oğlu olarak dünyaya geldi. Ailesi onu “Dico” adıyla çağırdı.
Bir gün annesinin temizlik yaptığı evin çocuklarıyla girdiği diyalogda çok sevdiği Vasco da Gama kalecisi Bilé’nin adını yanlışlıkla “Pele” olarak telaffuz etti.
Yıllar içerisinde futbolla kurduğu münasebeti artıp, bir futbolcu olma yolunda ilerlerken, bu yanlış telaffuzu onun lakabı oldu. Ancak otobiyografisinde, Portekizcede hiçbir anlam taşımayan bu ismin, ne anlama geldiğini kendisinin de bilmediğini söyledi.
Sao Paulo’daki yoksul Bauru kentinde büyüdü. Annesine göre yoksul hayattan kaçışının tek yolu futbol değil, alacağı iyi eğitimle kazanacağı daha başka mesleklerdi.
Ancak önünde babası gibi bir rol modeli vardı. Gerçek bir futbol topu bulamasa da çoraptan ya da gazete kağıtlarından yaptığı topla ya da meyvelerle oynadı. Babası onun gelişimini destekledi ve ilk antrenörü oldu.
‘Dünyanın en büyük futbolcusu doğuyor’
Bauru Athletic Club’un küçükler takımında forma giymeye başladı. Burada göze çarpan Pele, daha sonra kulübün antrenörü Waldemar de Brito tarafından küçük bir liman kenti olan Santos’a götürüldü.
Burada Santos FC takımının denemelerine girdi. Brito, Santos FC antrenörlerine Pele’nin gelecekte “dünyanın en büyük futbolcusu” olacağını söyledi.
Santos FC Teknik Direktörü Luís Alonso Pérez ya da kısaca Lula, Pele’yi çok beğendi ve ona Haziran 1956’da ilk profesyonel sözleşmesini teklif etti. Bu Lula’nın yıllar sonra “Os Santásticos” olarak anılacak iki Copa Libertadores de kazanan takımının da ilk dinamikleriydi.
Medya henüz 15 yaşında olan Pele’yi “süperstar” olarak anmaya başlamıştı bile. Eylül 1956’da takımının 7-1’lik Corinthians de Santo André galibiyetinde ilk golünü kaydetti.
16 yaşındayken sezonun gol kralı oldu.
1958’te İsveç’te Dünya Kupası’nı kazanan Brezilya’nın en önemli isimlerinden birisiydi.
Bunu daha sonra 1962 ve 1970’de 2 Dünya Kupası zaferi daha takip edecekti.
Ancak onlar öncesinde namı giderek artarken genç süperstara Avrupa’nın en büyük kulüplerinden teklifler gelmeye başlamıştı bile
1958 yılında İtalya’nın Inter takımı “Siyah İnci” lakabı takıla Pele’yle anlaştı.
Santoslu taraftarlarının isyanının ardından Inter Başkanı Angelo Moratti, anlaşmadan vazgeçmek zorunda kaldı.
Dönemin Brezilya Devlet Başkanı Jânio Quadros, 1961’de yurt dışına çıkışı engellemek adına Pele’yi “ulusal hazine” ilan etti.
‘Aynı gezegende doğmadığımıza eminim’
Bu etkileyici gelişmeler sırasında Santos’la ilk zaferini 1958 yılında Campeonato Paulista’yı, yani eyalet ligini kazanarak elde etti. O yıl kulübüyle 58 gol kaydetti ve gol kralı oldu. Bu rekor hala kırılabilmiş değil.
1960 yılı geldiğinde Pele gollerine, Santos da kazanmaya devam ediyordu. Santos’la bir Campeonato Paulista daha kazanan Pele, o sezon da gol kralı oldu. Aynı yıl Brezilya Kupası’nı da kazanınca Santos, Libertadores Kupası’na gitmeye hak kazandı.
1962 yılında Santos bu zaferi de elde ederken Pele’nin yükselişi de durdurulamıyordu. Intercontinental Cup (Kıtalararası Kupa) da Benfica’ya karşı iki maçta beş gol atınca, kulübünün ilk kıtalararası başarısı da beraberinde gelmiş oldu.
İkinci maç sonunda Benfica kalecisi Costa Pereira’nın ağzından şu sözler dökülüyordu:
“Büyük bir adamı durdurmayı umarak buraya geldim. Ama şimdi, aynı gezegende doğmadığımıza emin olduğum bir adam tarafından perişan edildiğime ikna olarak buradan ayrılıyorum.”
1963 yılı geldiğinde Santos, Güney Amerika’nın en büyüğünün belirlendiği Libertadores’teki rüzgarına devam ediyordu. Önce yarı finalde Garrincha ve Jairzinho gibi yıldızlara sahip Botafogo’yu; ardından da finalde Arjantin’in devi Boca Juniors’ı yendiler.
La Bombonera’da elde edilen galibiyetle birlikte ilk kez bir Brezilya takımı, kıtanın diğer futbol ülkesi Arjantin’in topraklarında Libertadores kaldırıyordu. Pele ise turnuvayı attığı beş golle tamamlıyordu.
Aynı yıl Pele öncülüğündeki Santos, İtalya temsilcisi Milan’ı devirerek Kıtalararası Kupa’yı bir kez daha evine götürüyordu.
1964 ve 1965 senelerinde Libertadores’te yarı final oynayan Pele’nin takımı, 1967, 1968 ve 1969 yıllarında Campeonato Paulista’yı kazandı.
19 Kasım 1969’da “Siyah İnci” Pele, Maracana Stadyumu’nda Vasco da Gama’ya karşı “O Milésimo” olarak anılan kariyerindeki 1000. golünü atıyordu.
1970 yılında Pele, üçüncü kez kazandığı Dünya Kupası’nı havaya kaldırdı ve bununla beraber adını dünya futbol tarihine bir daha hiç unutulmayacak şekilde yazdırdı.
Pele ile birlikte dünya futbolunun bir diğer efsanesi olarak gösterilen Maradona için “O da çok büyük bir efsaneydi” diyen Taner, şöyle devam ediyor:
“Ama siyah beyazlı yılların da bir kralı vardı. Biz kralı kaybettik. 1970 yılında daha yedi yaşındayken İstanbul Aksaray’da Kristal Sineması’nda ilk kez Pele’yi seyrettim. O yıllarda TV henüz gelmemiş ve maçların yayını yoktu. Bütün maçları ve Pele’yi sinemadan izleme şansım oldu. Ne kadar büyük bir futbolcu olduğunu o zaman görmüştüm ve hayran olmuştum.”
Emeklilik kararı ve New York’a dönüş
Pele için hikayenin başladığı yer Santos, yine bitmesi gereken yerdi. 19 sezonun ve attığı 643 golün ardından 1974 senesinde emekli olmaya karar verdi.
Ancak hayatlarına giren iki Türk, ertesi sene onun üç sezon daha futbol oynamasına vesile oldu.
Plak şirketi Atlantic Records ile müzik tarihine Rolling Stones, Led Zeppelin, Eric Clapton, Aretha Franklin ve Ray Charles gibi isimleri kazandıran Nesuhi ve Ahmet Ertegün kardeşlerin futbol merakı, Pele’nin koca bir ülkeye futbolu tanıtmasını sağladı.
Socrates Dergi’den Murat Toklucu’nun aktardığına göre, Ertegün kardeşler Atlantic Records’u Warner Communication’a satar, ardından da Nesuhi Ertegün yeni yönetimde yer almayacağını söyler.
Warner’ın patronu Steve Ross ise Nesuhi Ertegün’ü ikna etmek için yapabileceği şeyleri sorar. Ertegün ise futbol merakı nedeniyle bir kulüp kurma hayalinden bahseder. Bunun üzerine ise Ertegünler, Ross ile birlikte iflasın eşiğindeki New York Generals’i satın alırlar. Ardından da takımın adını New York Cosmos olarak değiştirirler.
Ancak dünyanın geri kalanından farklı olarak futbolu bile farklı bir isimle “soccer” olarak söyleyen ülkede bu spor hiç de revaçta değildir. Bir türlü seyircinin uğramadığı maçları tersine çevirmek içinse akıllarına futbolu bırakmış Pele’yi transfer etmek gelir.
Pele ise kendisine yapılan teklifi reddeder. Ardından Ertegünler, arkadaşları ve büyük bir futbol tutkunu olan dönemin ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’ı devreye sokar, Kissinger ise Brezilya hükümetini.
Ardından da Brezilya Cumhurbaşkanı Pele’yi ikna eder ve efsanenin yolu New York’a düşer. Pele, 3 sezon formasını giydiği Amerikan takımıyla 64 maçta 37 gol attı.
‘Gök bile ağlıyordu’
Pele, ABD’de futbola yönelik ilgiyi şahlandırdı. Hatta Boston’da kendisine gösterilen büyük sevgi gösterilerinde yaralandı.
1 Ekim 1977 tarihi olduğunda ise efsanesi olduğu Cosmos ile yapılan maçla birlikte futbol kariyerini ikinci ve son kez noktaladı. Maçı Pele’nin babasıyla birlikte ünlü boksör Muhammed Ali, İngiliz futbolcu Bobby Moore ve daha pek çok ünlü isim izledi.
Pele maçın ilk yarısında Cosmos’da, ikinci yarısında ise Santos’ta forma giydi. Kariyerinin son golünü ise Cosmos ile Santos ağlarına attı. Maçın ikinci yarısında başlayan yağmura atıfla, ertesi günkü Brezilya gazeteleri, “Gök bile ağlıyordu” manşetini attı.
‘Ülkede olup bitenlerin farkında değil’
Pele sonraki futbol içerisinde doğrudan başka görevler almadı. Örneğin bir teknik direktörlük kariyeri inşa etmedi. Bazı sosyal sorumluluk projelerinde yer aldı. 1994’te Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü’nün (UNESCO) İyi Niyet Elçisi oldu.
1995’ten 1998’e kadar Brezilya Spor Bakanı olarak görev yaptı. Bu süre içerisinde ülke futbolundaki yolsuzlukları gidermek için çabalar gösterdi.
BBC Türkçe’ye konuşan spor yazarı Elif Çongur ise Pele efsanesinin daha çok futbol sahalarının içinde sınırlı kaldığı ve toplumsallaşamadığı görüşünde.
Brezilya’da düzenlenen 2014 Dünya Kupası öncesinde stadyum yatırımlarını protesto eden insanlara, eylemleri sonlandırma çağrısında bulunan Pele’ye, birçok politik kesim tepki göstermişti.
Eski futbolcu Romario, Pele için “Ülkede olup bitenlerin farkında değil” demişti.
Çongur da bunun gibi nedenlerden dolayı, Pele’nin toplumsal duruş gösteremediği ve bu nedenle kendisinde çok fazla derin izler bırakamadığını söylüyor:
“Çağdaşlarına baktığımızda farklı örneklerle karşılaşabiliyoruz. Örneğin, Socrates’e bakıyoruz, bir hekim görüyoruz, yoksul halkı tedavi eden, takımındaki demokratik işleyiş için uğraşan bir futbolcu. Maradona’da yine benzer toplumsallıklar görüyoruz. Ama Pele için durum böyle değil.”
Pele, bundan yaklaşık iki yıl önce Arjantinli futbol efsanesi Diego Maradona’nın ölümü sonrasında duyduğu üzüntüyü, “Umuyorum ki bir gün gökyüzünde futbol oynayacağız” diye aktarmıştı.
Bu kayıplarla dünyaya futbolu sevdiren büyük efsanelerin bir bir öldüğünü söyleyen Taner, Macar futbolcu Ferenc Puskás’a sorulan “en büyük” sorusunu ve Puskás’ın yanıtını şöyle aktarıyor:
“Puskás’a sorulduğunda ‘En büyük kim?’ diye ‘Alfredo Di Stéfano’ diyor. Ardındansa ‘Peki ya Pele?’ diye soruyorlar. Puskás, ‘Onu oyuncu statüsüne koymuyorum. O çok daha büyük bir yerdeydi’ diyor. Bence de öyleydi.”
Ercan Taner, Pele’nin 3 Mayıs 1972’de İstanbul’da İnönü Stadı’nda Santos formasıyla Fenerbahçe’ye karşı oynadığı maçı da hatırlatıyor:
“Santos ile Mithatpaşa Stadı’nda Fenerbahçe’ye karşı oynadı. Stattaki 45 bin taraftar ‘Pele’ diye bağırıyordu. İzdiham olmasın diye onu maç bitmeden oyundan çıkmak zorunda kaldılar. Yoksa tehlike olabilirdi bu sevgi seli.”
Santos, Pele’nin de bir gol attığı maçı 6-1 kazanmıştı.
Taner, Pele’nin Maradona’ya son sözünü anımsatırcasına şunları söylüyor:
“Halit Kıvanç cennette onu karşılamıştır.”
KAYNAK: BBC TÜRKÇE – BURAK ABATAY
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***