17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarının yıl dönümü, bu kez de İstanbul Belediye Başkanı’na yapılan yargı darbesine denk geldi.
Aslında yargının hukuku boğmaya başlaması 17-25 Aralık yolsuzluk iddialarıyla başladı… Hukuksuzluğa karşı ilkeli bir bütünlük içinde karşı konmadığı için de yürüyüp gitti ve bugünlere geldik.
Zaman içinde, yolsuzluk iddialarının hukuk devleti gereği soruşturulmasını isteyenler “düşman”, bunların “kumpas” olduğunu söyleyenler de “yandaş” sıralarına yerleştirildi.
xxx
Ancak hukuksal zulmün giderek azmanlaşması 15 Temmuz ertesinde başladı.
Darbe girişimi sonrası OHAL kapsamında Cumhurbaşkanlığı tarafından KHK’lar çıkarıldı.
Bu KHK‘lar ile en az 125 bin 678 kamu görevlisi görevinden ihraç edildi.
270 kişinin öğrenciliği sonlandırıldı.
2 bin 761 kurum ve kuruluş kapatıldı, farklı birim ve görevlerde olan 3 bin 213 personelin rütbesi söküldü.
xxx
Kamudan atılanların haklarını araması için de 7 kişilik bir OHAL Komisyonu kuruldu.
Savunması bile alınmadan üniversiteden atılan akademisyenlerden biri olarak ben de bu OHAL Komisyonu’na başvurdum.
Anayasayı, AYM, AİHM ve Yargıtay kararlarını yok sayan, belgede tahrifat yapan ve ahlaksızca yalan söyleyen bir hukuksal zulüm makinası ile karşılaştım.
xxx
OHAL Komisyonu’nun 7 üyesi, kendilerini de bağlayan Anayasa’nın 153. Maddesinin emrini yok saydı… AYM’nin hakkımda verdiği kesin ve bağlayıcı “hak ihlali” kararını uygulamadı ve anayasal suç işledi.
Üstelik bu 7 kişi, OHAL Komisyonu olarak yaptığı incelemede, üniversiteden ihracıma “mahkûmiyet” ve “idari soruşturma” nedeniyle onay verdiğini söyledi.
Halbuki hakkımda ne idari bir soruşturma ne de kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararı vardı… Yargılanmış ve Yargıtay kararıyla beraat etmiştim.
Belgede tahrifat yapıp, yalan söylemekten çekinmediler.
Bu 7 üyeyi iyi tanımak gerek.
xxx
Avukatım Figen Çalıkuşu, anayasayı yok sayan, belgede tahrifat yapan ve yalan söylemekten çekinmeyen OHAL Komisyonu üyeleri Salih Tanrıkulu, Mehmet Karagöz, Esat Işık, Murat Aytaç, Mustafa İkbal, Osman Çal ve Mahmut Çuhadar hakkında suç duyurusunda bulundu.
O zaman gördük ki bunlar da 37 numaralı kararnameyle dokunulmazlık zırhına bürünmüşler… Suç duyurusu bu nedenle işleme konmadı.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun son bütçe konuşmasında dile getirdiği ve neredeyse 15 Temmuz sonrası tüm kullanışlı bürokrat ve siyasetçileri dokunulmaz kılan bu 37 numaralı KHK’nin sorumsuz bürokratlara suç işleme imkânı verdiğini görünce, 28 Nisan 2019 tarihinde Figen Çalıkuşu “partilere ve yüksek yargı organlarına” mektup yazdı, bu madde durdukça Türkiye’nin normalleşemeyeceğini söyleyerek uyardı.
Ancak zaman içinde bu “dokunulmazlık” kararının kapsamı iyice genişletildi ve çürümenin kalkanı oldu.
xxx
Meğer skandal, OHAL Komisyonu’nun keyfi kararlarıyla bitmiyormuş.
Bu komisyonun üyeleri yargılanamıyor ama komisyonunun kararlarına karşı önceden belirlenmiş birkaç idare mahkemesine başvurabiliyorsun.
Onlardan biri de Ankara 21. İdare Mahkemesi. Benim açtığım dava bu mahkemeye düştü.
Mahkeme ne yapacak? Anayasaya uyacak ve AYM, AİHM, Yargıtay kararlarına saygı duyacak, değil mi? Ama öyle olmadı…
Mahkeme üyeleri Halil İbrahim Özgün, Funda Şahin ve Ali Ersan Tüzüner de anayasayı yok saydı.
OHAL Komisyonu’nun doğru söyleyip söylemediğini hiç incelemedi.
Bu üç hâkim, İstanbul Üniversitesinden gelen “hakkımda hiçbir soruşturma bulunmadığına” dair resmî belgeyi de görmezden geldi.
Yüksek mahkeme kararlarıyla ters düşmekten çekinmedi… Anayasa Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Yargıtay benim karakola bile götürülemeyeceğimi söylerken, Ankara 21. İdare Mahkemesinin üç hâkimi tersini öne sürebildi.
Burası öyle bir ülke oldu ki ülkenin OHAL Komisyonu üyeleri ve OHAL İdare Mahkemesi hakimleri Anayasa ile kendilerini bağlı görmüyorlar.
Yüksek mahkemelerin kesinleşmiş beraat kararlarını tanımıyorlar.
xxx
Olağanüstü Hal (OHAL) İşlemleri İnceleme Komisyonu’nun görevinin 22 Ocak’ta bitmesine karar verildi.
Dokunulmazlık zırhına güvenen, anayasal suç işlemekten de korkmayan, geride büyük acılar bırakan, insan yaşamlarına çöken 7 bürokratın yönetimindeki hukuksal zulüm mekanizması ortadan kalkıyor.
Bu karar, haftanın önemli bir gelişmelerinden biriydi.
xxx
Bu zülüm mekanizmasının ve Kenan Evren gibi dokunulmazlık zırhına bürünmüş 7 bürokratın geride bıraktığı ağır hasar ise herhalde hukuk uyandığında giderilecek.
Bu da ancak bu iktidarın seçimde sandığa gömülmesinden sonra gerçekleşecek.
Mehmet Altan: İlk imzası 15 yaşında yayınlandı.20 yıl Sabah,6 yılda Star gazetelerinde baş yazarlık ve yazarlık, televizyon programcılığı ve yorumculuk yaptı. 30 yıl boyunca İstanbul Üniversitesi’nde hocalık yaptı.1993 yılından beri profesör. Yayınlanmış 40 civarında kitabı var.15 Temmuz sonrası Anayasa’nın 19.,26. ve 28. maddeleri yok sayılarak tutuklandı.21 ay cezaevinde kaldı. AYM,AİHM ve Yargıtay kararları ile hak ihlaline uğradığı saptandı. 29 Ekim 2016 tarihinden beri KHK’lı.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***