Geçen hafta, saat 14.00 suları. 055-196 3218 numaralı telefon arıyor: “Baskın Oran’la mı görüşüyorum?”
“Kim arıyor efendim?”
“Kayıp Evrak Bürosundan arıyorum. Baskın Oran, ana adı şu, baba adı şu, adresi şu. Siz misiniz? Son zamanlarda hüviyetinizi kaybettiniz mi, sizi arayanlar oldu mu?”
“Olmadı.”
Devam ediyor: “Benim adım Serhat Yıldırım. Sicil numaram 684/517. Telefonum 0312-303…” ve duruyor.
“Buyurun devam edin” deyince,
“Ben robot değilim!” diye dikleniyor.
“Robot nereden çıktı? Lütfen telefon numarasını tamamlayın çünkü sizi oradan arayacağım” diyorum.
“Kapat telefonu geri zekalı!” diyor ve çaat, kapatıyor telefonu.
Hemen Emniyet Dolandırıcılık Şube’yi arıyorum: 0312-303 5570. Yaklaşık yirmi dakika sürekli meşgul. Nihayet ulaşıyorum. Konuyu soruyor, “Telefon dolandırıcılığını ihbar etmek istiyorum” diyorum. “Nasıl oldu anlatır mısınız?” diyor, yukarıda yazdıklarımı daha ayrıntılı anlatıyorum. “İlgili yere bağlıyorum” diyor.
İlgili yer konunun ne olduğunu soruyor, oraya da aynı şeyleri aynen anlatıyorum. “İlgili masaya bağlıyorum” diyor. Bu üçüncü yere de üçüncü kere aynı şeyleri aynen anlatıyorum. Aldığım cevap:
“Oturduğunuz yere bağlı adliyeye gidip savcıya durumu anlatan bir dilekçe yazın, şikayetçi olduğunuzu bildirin, bir zarar görmedim ama ileride görebilirim deyin, savcı ilgilenecektir.”
Emniyet mensubuna teşekkür ediyorum ve “Bu dolandırıcılar niçin yakalanmıyor, şimdi anladım” diyorum.
“Evet ama usul budur, yazılı başvuracaksınız” diyor.
Bu dolandırıcılar tabii ki biliyorlar: 1) Türk milleti kuzu gibidir, şikayet etmez; 2) Emniyet’in o birimine ulaşmak büyük sabır ve sebat işidir; 3) Sizi arayan telefonu ihbar etmeniz yetmez, Adliye’ye bizzat gidip yazılı dilekçe vermeniz gerekir, zarar görmedim diye ilave ederek.
Bu şahıslar niye rahatça dolandırmasınlar yahu?
***
Nisan 2019. CHP Gn. Bşk. K. Kılıçdaroğlu Ankara Çubuk’ta katıldığı bir şehit cenazesinde güruhun saldırısına uğruyor. Beraberindekilerle yakındaki bir eve sığınarak kurtuluyor ama ev de tehlikeye giriyor çünkü güruh “Bu ev yakılsın!” diye çığrışmakta. Polisin getirttiği zırhlı araçla kurtuluyorlar.
En önde yumruk ve tekmeyle saldıran Osman Sarıgün adlı şahıs tutuksuz yargılanıyor. “Basit yaralama”dan 12 ay 15 gün, “suç işlemeye tahrik”ten 1 yıl 5 ay 15 gün, “kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret”ten 2 yıl 6 ay istiyor savcı. Bunların toplamı 6 yıl etmekte. Yedinci duruşmada yargıç, “Kararın şahsın geleceği üzerindeki olası etkisi” nedeniyle bu 6 yılı 5’e indiriyor, bunun da 2,5 yılının açıklanmasını erteliyor. Böylece istinafa gitmek de mümkün olmuyor. Sarıgün tahliye ediliyor. Kendisi dahil, ceza alan 66 saldırgandan hiçbiri cezaevine girmiyor.
Duruşmada sanıklardan Ramazan Onbaşı “Kalabalıkta sıkıştığım için elimi yukarı kaldırdım. Elimde sinek vardı, elimi ovuştururken kendisine yanlışlıkla vurdum” diyor. “Mahkemeyle alay etmek” diye bir suç olmasa gerek, yasada.
AKP Gn. Bşk. ve CB Erdoğan TBMM’deki grup toplantısında, “11 yıllık mağlubiyetlerden hiçbir ders çıkarmayan” ifadesinin geçtiği yerde linç ânını videodan seyrettiriyor. Videonun sonunda “Millete hesap verecektir” deniliyor.
İçişleri Bakanı Soylu’nun 28.06.2018 tarihli demecinden de bu vesileyle haberdar oluyoruz: “Valilere müsteşarım üzerinden talimat gönderdim, ‘CHP İl başkanlarını bundan sonra şehit cenazelerinde protokole kabul etmeyin’ diye. Bu kadar basit. Ve hemen, Soylu’nun böyle bir emir verme yetkisinin olmadığı ortaya çıkıyor.
Bu şahıslar Kılıçdaroğlu’nu niye linç etmek istemesinler yahu?
***
Nisan 2010. Muş Bulanık’ta 2 ölü 4 yaralıyla sonuçlanan olayların davasının görüldüğü Samsun’da İsmail Çelik (28) adlı şahıs, Adliye çıkışında DTP eski gn. bşk. Ahmet Türk’e saldırarak burnunu ve iki dişini kırıyor, alnını yarıyor. 68 gün gözaltında tutulduktan sonra mahkemeye çıkarılıyor.
“Ben o yumruğu 70 yaşındaki bir adama değil terör örgütü PKK’ya attım” diyen İ. Çelik’e ilk duruşmada Mahkeme, “kasten yaralama”dan hükmettiği 11 ay 20 gün hapis cezasını 7.000 TL para cezasına çeviriyor ve şahsı tahliye ediyor.
İ. Çelik duruşma çıkışı Adliye önünde şöyle konuşuyor: “Türkiye Cumhuriyeti’ni muz cumhuriyetine çeviren AK Parti hükümetini buradan alkışlıyorum. Kendilerini teröre verdiği destekten dolayı alkışlıyorum. Tayyip Erdoğan kına yaksın.”
Açılan başbakana hakaret davasında Mahkeme 6352 s. Yasa’nın geçici 1/b maddesi uyarınca kovuşturmanın ertelenmesine karar veriyor ve cezaya da gerek görmüyor. Bu durumda şahıs Samsun’dan milletvekilliğine adaylığını koyuyor. Kazanamayınca, mehter marşı eşliğinde kokoreççi dükkanı açacak.
Duruşma çıkışında, İ. Çelik’in avukatı Serkan Karaduman da basın toplantısı yapıyor: “PKK terör örgütünü savunmak, askerimizi, polisimizi öldürmek demokratik tepkiyse, PKK’yı savunanlara kurşun atmak da bu vatanın evlatlarının en doğal hakkıdır.” “Suç işlemeye alenen tahrik”ten açılan davada avukat beraat edecek: “Suç kastı bulunmamaktadır.”
İHA muhabirinin “Neden yumruk attınız?” sorusuna İ. Çelik sonradan şöyle diyecek: “Benim 2010 yılında yaptığımı devlet şu anda yapıyor (…) Eğer şu anda olsa gözümü kırpmadan aynı şekilde gereken cevabı veririm. Ben vermesem bile verecek biri elbet olur. Burası Karadeniz.”
14.04.2010 tarihli Hürriyet’te Yılmaz Özdil olayı, “Yumruğunu ‘adaletin tokmağı’ yerine koyup, Ahmet Türk’ün burnuna inen kişi, bu ülkede pek çok kişinin duygularına tercüman oldu” diye yorumlayacak.
Bu şahıslar niye ağız-burun kırmasınlar yahu?
***
Son olarak, gelelim son hakaret olayına. AYM ve AİHM Büyük Daire kararlarına rağmen 6 yıldır salıverilmeyen Selahattin Demirtaş, kendisine “katil”, “iğrenç”, “aşağılık” sözleriyle hakaret eden Soylu hakkında suç duyurusunda bulunuyor.
Savcılık, dilekçeye cevap veriyor: “Şikayet dilekçesinde İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun hakaret suçunu işlediği iddia edilmişse de hakkındaki iddianın görevinden kaynaklanan eylemlerle ilgili olup görevi kapsamında bulunduğu…”
***
Daha iyi bir yıl dilerim hepimize, efendim. Haliniz nice olursa olsun oturup şükredin. Eşi ve iki oğlu AKP milletvekilinin koruma ve yakınları tarafından öldürüldüğü için adliye bahçesinde 1,5 yıldır “Adalet Nöbeti” tutan Emine Şenyaşar’a açılan dava sayısı 6’ya, soruşturma sayısı 17’ye çıktı. 34 sivilin havadan bombalamayla öldürüldüğü Roboski davasında 11 yıldır tek sanık yok.
Baskın Oran: 1945 İzmir doğumlu. Uluslararası ilişkiler emekli profesörü. Özellikle azınlıklar üzerine çalışıyor. 1968’de bitirdiği SBF’de (Mülkiye) asistanken 1971 ve 1980 cuntaları tarafından toplam 9 yıl üniversiteden atıldı, her seferinde Danıştay’da kazanarak döndü. 1999-2009 arasında Avrupa Konseyi ECRI nezdinde ulusal irtibat görevlisi idi. Ekim 2004’te Başbakanlık İHDK’nın Azınlık ve Kültürel Haklar Raporu’nu yazınca mahkemeye verildi ve beraat etti. 2006’da erken emekliliğini isteyerek Oxford (2006) ve Harvard’da (2009) dizi konferanslar verdi. Aralık 2008’de Ermenilerden Özür Kampanyası’nı başlatan 4 kişi arasında yer aldı. Nisan 2013’te Kürt Barışı çerçevesinde Akil İnsanlar Ege heyetinde bulundu. Ocak 2016’da 1.128 akademisyenin Bu Suça Ortak Olmayacağız bildirisini imzalayanlardan biriydi. Mülkiye’deki lisansüstü dersleri Temmuz 2016’daki OHAL’den sonra kaldırıldı. 1985’te başlayan haftalık yazıları günümüzde Agos ve Artı Gerçek’de çıkıyor. 90’ı aşkın bilimsel makalesi ve 3’ü yurt dışında da olmak üzere 26 kitabı yayınlandı (https://baskinoran.com/)
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***