Katar’da yarı finaller geldi çattı. Bir taraftan Lionel Messi’nin son Dünya Kupası’nda ne yapacağı papatya falı baktıradursun, yarı finalin diğer eşleşmesi mazisi bulunan iki ülkeyi buluşturuyor. Fransa himayesinde yıllarını geçiren Fas’ın, bağımsızlığını kazandığı ülkeye karşı ne yapacağı merak ediliyor. Geçmişe dönmeli, o toprakların ilk uluslararası yıldızının hikâyesini irdelemeli…
Hiç Larbi Benbarek ya da nam-ı diğer Abdelkader Larbi Ben M’barek ismini duymuş muydunuz? Soyadının yazılışını Ben Barek olarak da görebileceğiniz efsane, futbol dünyasının ilk “Siyah İncisi”ydi. Kendisiyle aynı unvanı paylaşan Pele, onun için “Ben futbolun kralıysam, o Tanrısı” demişti.
Fas’ta dünyaya gözlerini açtığında Birinci Dünya Savaşı’nın bitmesine bir yıl vardı. Çocukken yetim kalan ufaklık okulda bir yanda boksla uğraşıyor, öte taraftan meşin yuvarlağın peşine düşüyordu. Futbolu seçtiği gün kader ağlarını örmeye başlamıştı. Tesadüf bu ya bir zamanlar aynı takımda top koşturduklarından Marcel Cerdan sonradan ringlerde boy göstermiş, dünya şampiyonu olduktan sonra bir uçak kazasında ölmüştü. Fransızların biricik kaldırım serçesi Edith Piaf, hayatının aşkı olan boksörün vefatından sonra kendine bir türlü gelememişti.
FAS’LA FRANSA ARASINDA KÖPRÜ
16’sında doğduğu Casablanca’nın ekiplerinden Ideal Club’da sahne almaya başlayan orta saha oyuncusu, takımını kupada finale sürükleyip Fransız himayesindeki Fas’ın millî takım formasıyla tanışmıştı. Bir sonraki durağı US Marocaine’de şampiyonluk yaşayan yıldızın tekniği izleyenleri büyülüyordu. Hatırı sayılır bir meblağ karşılığında Marsilya’ya transfer olan genç, harika bir sezon geçirmişti. Fransız Millî Takımı’nda oynamaya başlamış; 30 karşılaşmada da 10 defa fileleri sarsmıştı. O zamanlar farklı milli takımların formasını terletmek kolaydı. Avrupa’da ünlenen ilk başarılı siyah futbolcu oydu; kıtasının gururuydu.
Her şey rüya gibiyken, bir anda İkinci Dünya Savaşı patlıyordu. Milyonlar harpte yaşamlarını kaybederken, o ülkesine dönmüştü. Casablanca takımlarından Wydad’da şampiyonluklar yaşayan Benbarek, birçokları gibi yeryüzünün barışa kavuşmasını bekliyordu.
1945’te silahlar susmuş, savaş bitmişti. Maestro artık yine Fransa’da sahne alabilirdi. Cetanaccio sistemini mükemmelleştirecek Helenio Herrera’nın Stade Français’e transfer ettiği yıldız, üç sezonda 87 karşılaşmada 43 gole imzasını atmıştı. Otuzlu yaşlarının ortasında tam manasıyla bir kahramandı. Bir gazetecinin “Eyfel Kulesi’ni satın ama onu satmayın” dediği futbolcu, bir süre sonra Atletico Madrid’e imza atıyordu.
Beş sezonda kırmızı-beyazlıları iki defa şampiyonluğa taşıyan Siyah İnci, futbolseverleri mest etmişti. La Liga’da 113 maça çıkmış, bu mücadelelerde 53 defa ağları havalandırmıştı. İspanya’da tribünlerin “Tanrı’nın Ayağı” ilan ettiği yıldız, tesadüfe bakın ki Maradona “Tanrı’nın Eli” olduğunda hayattaydı.
Sonradan yine Marsilya’ya dönen maestro, kariyerine Cezayir’de nokta koyduğunda 42’sindeydi. Fas’ın bağımsızlığa kavuşmasından sonra resmen kurulan millî takımında teknik direktörlük de yapan efsane, 1992’de doğduğu Casablanca’da son nefesini vermişti.
Ölümünden altı sene sonra FIFA tarafından en büyük onur ödülü “Order of Merit” ile taçlandırılan Benbarek, Fransa için 17 defa sahne almıştı. İlk maçıyla sonuncusunun arasında yaklaşık 16 yılın olmasıysa dikkat çekici olsa gerek. Araya savaş girmese, bu sayı çok daha fazla olacaktı ya neyse.
1954’te 40’ındayken dünya şampiyonu Almanya karşısında son kez sahne alan orta saha oyuncusu, birçoklarına göre o günlerde ikinci baharını yaşıyordu. Fakat Herbert Erhardt’ın müdahalesi, milli takım serüvenini bitirmişti.
Peki Maviler için ilk sınavı?
MİLLİ MARŞIN GÖLGESİNDE
4 Aralık 1938’de Fransa, hazırlık maçı için İtalya’daydı. İkinci Dünya Savaşı arifesinde Napoli’de toplanan binlerce taraftar faşist sloganlar atıyordu. O zamanlarda Avrupalıların sahada görmeye alışık olmadığı bir ten rengine sahip Benbarek’e ırkçı sataşmalarda bulunulunca, kaptan Etienne Mattler, arkadaşının yanına gidip Fransız Millî Marşı’nı söylemeye başlıyordu. Harp kokularının ayyuka çıktığı günlerde, futbol sahaları sivil itaatsizlikle tanışmıştı.
La Marseillaise, şüphesiz dünyanın en bilinen millî marşlarından. Marsilya sokaklarında söylenmeye başlayan ezgi, 1795’te resmen millî marş olmuştu. Kimi dönemlerde yasaklansa da 1879’dan beri tartışılmaz konumda. Bu marş Liszt’ten Berlioz’a, Schumann’dan Wagner’e birçok bestecinin yapıtlarında irili ufaklı bir şekilde kullanılmıştı. Çaykovski’nin “1812 Uvertürü”nde kendi zamanındaki Rus Millî Marşı ile birlikte kullanmasına kanmamalı; 1812’de Fransa ile Rusya’nın savaştığı Borodino Muhaberesi sırasında La Marseillaise yasaklıydı; Boje, Tsarya Hrani (Tanrı Çarı korusun) bestelenmemişti.
Bir zamanlar ötekini sembolize eden La Marseillaise, zamanla onun varoluşunu kabullenemeyenlerin sesi oluyordu. 1998 Dünya Kupası’nda Fransız Millî Takımı, Ulusal Cephe’nin kurucusu Jean-Marie Le Pen tarafından ulusal marşı bilmemekle suçlanıyordu. Cevap çok da gecikmemişti. Finalde marşı biri hariç birbirlerine kenetlenerek söyleyen oyuncular Brezilya’yı parçalayarak şampiyon olmuşlardı. Akrabaları bir ömür evvel hayvanat bahçesinde sergilenen Christian Karembeu ise her zamanki gibi susmuştu!
O her zaman olduğu gibi Marseillaise çalarken, suskun kalmıştı. Yeni Kaledonya’da doğan defansif orta saha oyuncusunun büyük büyükbabası 1931’de Paris’te düzenlenen Sömürge Sergisi’nde teşhir edilen Kanaklardandı. Kanaklar, bugün Yeni Kaledonya nüfusunun yüzde 41’ini oluşturadursun, 90 küsur yıl önce Fransa’ya getirilen bazı yerliler, “insanat bahçesi”nde sergilenmişti. İşte onlardan biri olan Willy Karembeu’nün torununun çocuğu, bir ömür sonra Dünya Kupası’nı kaldıracaktı. Millî takımda oynamayı seçmişti ama millî marşı söylemeyi değil. 30 yıl önce ölen Benbarek’in bir şansı olsa acaba neyi tercih ederdi bilinmez ama doğduğu ülkenin 2022’de Dünya Kupası’nda yarı final oynayacağını rüyasında görse, herhalde inanmazdı.
Belçika, İspanya ve Portekiz’i deviren Fas’ın peri masalı, bakalım bir zamanlar boyunduruğu altında kaldığı Fransa’ya karşı devam edecek mi? Bugüne dek Dünya Kupası’nda hiç karşılaşmayan iki ülkenin son randevusunun 2007’de Stade France’ta olduğunu ve 2-2 bittiğini biliyor muydunuz?
Ali Murat Hamarat: Spor tarihçisi, spor yazarı. BirGün gazetesi yazarı. İstanbul Üniversitesi’nde hukuk okuyup bir dönem asistanlık yaptıktan sonra gazeteciliğe Taraf’ta başladı. Eurosport’un internet sitesinde genel yayın yönetmenliği yaptı. Radyo ve televizyona programlar hazırladı. 2017’den beri #tarih Dergisi’nde yayın kurulu üyesi.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***