Gültan Kışanak, partisine ve temsil ettiği halka yönelik siyasi kırımın bir devamından ibaret suçlamalara çağrı içeren bir çığlık ile, “hawar” ile karşılık verdi. Savunmasının özü olan “hawar” Kürtçe bir kelime ve çığlık, çağrı anlamına gelmektedir. Suçlamaların suça dayandırılamadığı bir mahkeme sürecinde Gültan Kışanak “hawar” ile haksızlıkların derinliğini ifade etmektedir.
23. Dönem için Diyarbakır’da (2007-2011), 24. Dönemde de Siirt’te (2011-2014) milletvekili seçilmiş, 2010-2014 yılları arasında BDP Eşgenel Başkanlığı yapmış, 2014 yılında ise %55 oranda oyla (396,215 oy) Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı olmuş Gültan Kışanak’a mahkemenin hawar dedirten haksız tutumu sadece kendisinin değil, partisinin ve kendisine oy veren binlerce vatandaşın da haklarına yönelmiş bir saldırı niteliğindedir.
O Kürt halkını temsil eden bir milletvekili olduğu için, toplumsal cinsiyet eşitliği temelinde kadın haklarını savunduğu için, “kadınlar öldürülmesin” diye çalışmalar yürüttüğü için, sosyal politikalara öncelik verip Belediye Başkanı olduğu kentte kimse sokakta kalmasın, aç yatmasın diye çalışmalar yürüttüğü için, işçi haklarını koruduğu ve emeğin karşılığı olabilsin diye mücadele ettiği için, kenti güzelleştirmek ve tarihi dokusunu korumak için (Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçesi UNESCO süreci, katı atık entegre tesisi, şehir içi tramvay gibi projelere imza atmaya çalıştığı için, halk hassasiyetini (Diyarbakır Cezaevi Yüzleşme Müzesi) gözettiği için ve halka değer verdiği için; özetle öncelikli olarak halkı esas aldığı için 6 yılı aşkın süredir tutsak.
Yargılanmasına ve tutuklanmasına neden olan iddiaların belirsizliği, yoruma açık oluşu, politik faaliyetlerinin konu edilerek bunlardan suçmuş gibi bahsedilmesi, gizli tanık beyanları – ki bu gizli tanıklar, Gültan Kışanak’ın 12 Eylül’de Diyarbakır Cezaevinde Sakine Cansız’la kaldığı, sevilen bir siyasetçi olduğu, milletvekili ve Belediye Başkanı seçildiği, kadın çalışmaları yürüttüğü ve gazeteci olduğu gibi bilinen, suçlama dahi içermeyen cümleler dışında bir şey ifade etmemiş durumdalar, buna rağmen mahkeme bu ifadeleri her seferinde tutukluluğun devamına gerekçe yapmıştır. Böylece aslında, politik faaliyetleri yargılayan düşman ceza hukuku ile karşı karşıya olduğumuz tam olarak açığa çıkmaktadır.
Son duruşmadaki kendisine sorulan sorular bu gerçekliği bir kez daha gözler önüne serdi ve Gültan Kışanak bir kez daha “hawar” demek zorunda kaldı.
DTK’nın eşbaşkanı mısınız?
Hayır DTK eşbaşkanı değilim, DTK’nın eşbaşkanı olsam bundan gurur duyarım, ancak değilim.
DTK/Sivil Toplum örgütü ve başkanı olmak suç sayılıyordu! “Hawar” dedi Gültan Kışanak…
Bütün sivil toplum kuruluşlarını tek bir çatı altında toplayarak faaliyet yürüten DTK’dan Cemil Çiçek de zamanında Anayasa değişikliği ile ilgili resmi olarak görüş istemiştir. Bir dönem yürütülen ve suç olmayan politik faaliyetler artık bu değişen sistemde suç olarak kabul edilmektedir.
Benzer türden soyut suçlamaların bırakalım tutukluluğa yargılamaya dahi gerekçe olamayacağı açık olduğu halde burada politik faaliyetlerin yargılandığına ilişkin itirazlarımız dikkate alınmamaktadır. Mahkeme her seferinde aynı, matbu, klişe gerekçelerle, hatta çoğu zaman “kopyala yapıştır” işlemindeki hatalarla dolu “tutukluluğun devamı kararlarıyla” yargılama devam etmektedir. Bu yargılamada hukuk devleti ilkeleri tamamen rafa kaldırılırken politik alanla kurulan dolaysız ilişki ise belirleyici olmaktadır. Karşı karşıya olduğumuz bu yeni sistemde düşman, artık muhalif bir hasım olarak değil, demokratik alandan dışlanan, salt düşman olarak görülmektedir.
Kobane yargılamasında bu yeni sistemin, düşman ceza hukukunun etkisi açıkça görülmektedir. Soruşturma/yargılama polisin/yürütmenin belirleyici rolü ile bizzat politik aktörler eliyle gerçekleşmektedir. Bunun sonucunda siyasi alan hukuksal alan aleyhine genişlemekte ve hukuksal alan daha fazla siyasi alana bağlanmaktadır. Polisin tutum ve kararlarında temsil edilen bu sistemde topluma “risk toplumu” denmektedir. Gültan Kışanak da bu toplumda kadın, Kürt, Alevi kimlikleriyle “en riskli” olarak değerlendirilip, tutsaklığı meşru düzlemede meşru kabul edilmektedir. Siyasi meşruluğun, hukuki meşruluğu alt ettiği mahkeme salonunda Gültan Kışanak hukuken de düşman ilan edilmektedir. Savunmayı hemen her defasında “hawar” noktasına getiren de budur.
Bu yeni hukuk paradigması, başta yaşam hakkı olmak üzere bütün temel hak ve özgürlüklerin ihlaline neden olmaktadır. Bu durum giderek normalleşmekte ve hukuki bir çerçeveye kavuşmak olanağı elde etmektedir. Bu paradigmada artık sadece siyasi düşmana yönelik bir hukuk uygulanmaktadır. Böylece hak ihlalleri bütün topluma yayılmakta, geniş bir uygulama alanı bulmakta, tüm toplum bundan etkilenmektedir. Her türden toplu itiraz, açıklama, politik tutum suç kapsamında ele alınıp engellenmekte, yargı konusu haline getirilmekte ve bir süredir istisnasız cezalandırılmaktadır. Şebnem Korur Fincancı, Mücella Yapıcı tam da bu çerçevede cezalandırılma tehdidi ile karşı karşıyalar.
Geldiğimiz noktada “hukuk devleti” sadece düşman açısından değil, tüm toplum açısından askıya alınmıştır. Yönetenlerin tam tahakkümü söz konusu olup, artık “toplumu risklerden korumak değil, toplumsal risklerden korunmak” hâkimdir.
Gültan Kışanak tam da burada “en tehlikeli düşman” olarak görülmekte ve kendisine uygulanan “düşmana yönelmiş politik hukukta” atılı suçların soyutluğu ve hatta ucubeliği dikkate alınmamakta, taşıdığı kimlikler nedeniyle ve eşit yurttaşlık ilkesinde somutlaşan hak talepleri nedeniyle suçlu görülmektedir.
Tüm bu yargılamada savunmanın en güçlü çatısı artık “hawar” kelimesinde somutlaşmaktadır. Hawara ses vermek, siyasi mücadeleyi mahkeme salonlarının dışına taşımak “hawar”da buluşmakla mümkündür. Gültan Kışanak seslenmektedir, bize seslenmektedir…
Gül Altay – Gültan Kışanak’ın avukatı
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***