Necip Hablemitoğlu, 18 Aralık 2002’de uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetmişti.
Akademisyen Necip Hablemitoğlu cinayetiyle ilgili iddianame tartışılmaya devam ediyor. KHK’lı hakim Yusuf Metin, tamamen vehimlere dayanan ve çelişkilerle dolu iddianameye ilişkin uzun bir değerlendirme yazısı kaleme aldı. www.hukukpenceresi.com ‘daki yazısında iddianameyi satır satır yorumlayan Yusuf Metin’e göre savcının amacı maddi gerçeği ortaya çıkarmak değil.
“Soruşturma makamlarının, iddianamedeki senaryonun üreticisi Zihni Çakır ve arkasındaki Erdoğan rejiminin birinci amacı, Hablemitoğlu suikastını Gülen Hareketi’nin üzerine yıkmaktır.” diyen Yusuf Metin, “Bu nedenle bu iddianamenin hukuki değil, siyasi bir hedef gözettiği kesinlikle söylenebilir. Savcının Gülen Hareketi’ni suçlayıcı iddiaları, belli bir merkezde kurgulanmış bir senaryonun ürünüdür ve bütünüyle zan, tahmin, varsayım ve zorlayıcı yorumlara dayanmaktadır. Savcının maddi gerçekleri araştırmak gibi bir çabası asla söz konusu değildir. Sonuç itibariyle bu iddianame, savcının, Zihni Çakır’ın Nuri Gökhan Bozkır’a dayandırarak aktardığını iddia ettiği senaryo kapsamında yaptığı ve Necip Hablemitoğlu cinayetini Gülen Hareketi’nin üzerine yıkmaya odaklı ve MİT destekli bir çalışmanın ürünüdür.” diyor.
Yusuf Metin’in yazısından bazı bölümler şöyle:
NECİP HABLEMİTOĞLU SUİKASTI İDDİANAMESİNE İLİŞKİN DEĞERLENDİRME
1. Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Öğretim Görevlisi olan Dr. Necip Hablemitoğlu, 18 Aralık 2002 tarihinde, 06 TF 647 plakalı aracı ile Portakal Çiçeği Sokak No:40 Çankaya adresindeki ikametgâhına ait açık otoparka geldiğinde silahlı saldırıya uğramış ve hayatını kaybetmiştir. Olay nedeniyle yürütülen soruşturmada 2015 yılına kadar hiçbir sonuç alınamamışken, 2015 yılında Zihni Çakır isimli kişinin Twitter paylaşımları ve 5.2.2015 tarihinde alınan ifadesiyle soruşturmada yeni bir süreç başlatılmış ve bunun sonucunda Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 11.11.2022 tarih ve 2004/121619 soruşturma, 2022/62858 Esas sayılı iddianamesi ile, Fethullah Gülen, Mustafa Özcan, Enver Altaylı, Aydın Köste, Mustafa Levent Göktaş, Fikret Emek, Ahmet Tarkan Mumcuoğlu, Nuri Gökhan Bozkır, Mehmet Narin ve Ali Serhat Ilıcak hakkında dava açılmıştır.
SAVCIYA GÖRE HABLEMİTOĞLU ‘KİTAP’ ÇALIŞMASI YÜZÜNDEN ÖLDÜRÜLMÜŞ
2. Soruşturma savcısına göre, özetle, Necip Hablemitoğlu Gülen Hareketi hakkında Köstebek isimli bir kitap çalışması yapmıştır. Gülen Hareketi bu çalışmayı engellemek için Necip Hablemitoğlu ile görüşmek istemiştir. Başarılı olamayınca Gülen Hareketi yöneticilerinden Mustafa Özcan eski bir MİT mensubu olan Enver Altaylı ile görüşmüş, Enver Altaylı da Aydın Köstem isimli şahıs aracılığıyla Özel Kuvvetler Komutanlığında görevli Albay Mustafa Levent Göktaş ile görüşmüş, hatırı sayılır bir para karşılığında Hablemitoğlu’nu öldürülmesi istenmiştir. Levent Göktaş, kendisine bağlı Fikret Emek, Ahmet Tarkan Mumcuoğlu, Nuri Gökhan Bozkır ve Mehmet Narin isimli üyelerinden oluşan silahlı bir suç örgütü kurmuştur. Levent Göktaş, Necip Hablemitoğlu’nu Nuri Gökhan Bozkır üzerinden takibe almış, olay yerinde keşif yaptırmış, sonrasında örgüt içerisinden Fikret Emek ile birlikte hareket eden Ahmet Tarkan Mumcuoğlu’na öldürtmüştür.
SENARYO ZİHNİ ÇAKIR’A AİT; (SUFLEYİ MİT VERİYOR!)
3. Esasında bu iddianameye kısaca “Zihni Çakır Senaryosu” denebilir. Zira suikast soruşturmasında 2015 yılından sonra başlatılan yeni süreç, bütünüyle Zihni Çakır’ın senaryosuna paralel bir şekilde yürütülmüştür. Zihni Çakır’ın, 2014 sonlarında Twitter hesabından yaptığı paylaşımlar üzerine 5.2.2015 tarihinde olaya ilişkin ifadesi alınır. Zihni Çakır bu ifadesinde, ismini vermediği bir kaynaktan edindiğini söylediği bilgileri aktararak bazı iddialarda bulunur(s.42). 18.9.2017 tarihli savcılık ifadesinde ise kendisine bu bilgileri veren kişinin Nuri Gökhan Bozkır olduğunu açıklar ve aynı iddiaları tekrar eder(s.59).
Zihni Çakır’ın Nuri Gökhan Bozkır’a dayandırdığı bu iddialar soruşturma savcısı tarafından da sahiplenilerek iddianameye dönüştürülmüştür. O kadar ki, savcı, Zihni Çakır’ın ifadesi ile Bozkır’ın beyanlarının çeliştiği durumlarda bile Zihni Çakır’ın iddialarına üstünlük tanımaktadır. Oysa Zihni Çakır kendi ifadesinde geçen bilgileri Bozkır’dan aldığını söylemiştir. Ancak savcı, çelişen durumlarda bilginin asıl kaynağına değil, o kaynaktan aktarım yaptığını iddia eden Zihni Çakır’a itibar etmektedir.
Nitekim savcı, s.101’de bu hususu şu sözlerle itiraf etmektedir: “…Nuri Gökhan Bozkır’ın bu konuda doğruyu söylemediği, Zihni Çakır’a başlangıçta yaptığı aktarımların doğru kabul edilmesi gerektiği kanaati Cumhuriyet Başsavcılığımızda oluşmuştur.”
Bozkır’ın Zihni Çakır’a başlangıçta yaptığı aktarımların ne olduğu konusunda ise Çakır’ın bahsi geçen ifadeleri dışında delil yoktur.
4. Soruşturma savcısı, Zihni Çakır’ın ifade ettiği senaryonun dışına çıkmamaya özen göstermiş, suikasta ilişkin tek somut beyanda bulunan Nuri Gökhan Bozkır’ın beyanlarının büyük bir kısmına itibar etmemiş ve bu bağlamda Bozkır’ın ifadesinde adı geçen bazı şahıslar hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiş, diğer bazı şahıslar hakkında ise hiçbir soruşturma işlemi yapmamıştır. Sonuçta savcı, kendisini mahkeme yerine koyarak Nuri Gökhan Bozkır’ın ifadesinin bir bölümüne itibar etmemiş, Bozkır’ın ifadesinin işine gelen kısımlarını almış, bu ifadede yer almayan bazı eklemelerle birlikte Zihni Çakır’ın senaryosuna uygun şekilde bir iddianame ortaya çıkarmıştır.
5. Soruşturma dosyasında 2014-2015 sonrasında başlatılan süreçte Zihni Çakır’ın etkili olduğu görülmektedir. O döneme ilişkin ve halen süregelen konjonktür kısaca hatırlanacak olursa; Erdoğan Rejimi, 17-25 Aralık 2013 tarihli yolsuzluk ve rüşvet operasyonları sonrasında Gülen Hareketi’ni hedef haline getirerek aşama aşama ötekileştirmiş ve düşman ilan etmiştir. Gülen Hareketi’ni bitirmek, bedel ödetmek ve cezalandırmak için arayışlara girişilmiş ve bunu gerçekleştirmek için “terör örgütü” kapsamında işlem yapılması gerektiği kanaatine varılmıştır.
Nitekim Rejimin bu yöndeki çalışmasına Nuri Gökhan Bozkır’ın ifadesinde de rastlanmaktadır. Bozkır’ın, emniyet ve savcılık ifadelerinde, 2014 yılında, İstanbul Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan’ın makam odasında İstanbul Başsavcı Vekili İrfan Fidan ile yaptıkları görüşmede İrfan Fidan’ın kendisine, “FETÖ’yü çökertmenin iki önemli unsuru olduğunu, bunlardan birinin MİT TIR’ları olayı, diğerinin ise Necip Hablemitoğlu cinayeti olduğunu” söylediğini, buna karşın kendisinin ise olay hakkında bilgi sahibi olduğunu ve onlara yardımcı olacağını söylediğini belirttiği’ görülmektedir.
Bozkır’ı emniyete yönlendiren kişi ise 2014 yılında tanıştığı Zihni Çakır isimli gazetecidir. Bozkır, Zihni Çakır’ın yönlendirmesi ile 4 kez emniyete gittiğini ve Gülen Hareketi aleyhinde ifade verdiğini söylemiştir. Bozkır, 2015 yılında hakkındaki bir başka soruşturma nedeniyle yurt dışına çıkarak Ukrayna ülkesinde bulunduğu sırada, yine Zihni Çakır’ın yönlendirmesi ile soruşturma savcısının mail adresine ([email protected]) 4 sayfalık mektup(dilekçe) göndermiş, bir süre sonra Zihni Çakır’ın mektubun savcıya ulaşmadığını söyleyip maili TemBüro@AnkaraEgm adresine göndermesini istemesi üzerine mektubu bu mail adresine göndererek suikasta ilişkin açıklamalarda bulunmuştur. Savcının ve Ankara Emniyeti TEM Şube’nin mail adresini Bozkır’a veren kişi bizzat Zihni Çakır’dır(s.83).
Bozkır, gerek 4 sayfalık mektubunda, gerekse Türkiye’ye getirildikten sonra alınan emniyet ve savcılık ifadelerinde suikast olayı bağlamında Gülen Hareketi aleyhinde hiçbir somut bilgi ve iddiada bulunmamıştır. (…) Ancak buna rağmen soruşturma savcısı, Bozkır’ın bu ifadesini, kendi kişisel kanaati ile “adının FETÖ/PDY ile anılmak istemediği için bunları belirtmemiştir” şeklinde yorumlamış ve Zihni Çakır’ın anlatımlarının doğru olduğuna karar vermiştir(s.101).
İDDİANAMENİN İKİ AMACI VAR; BİRİNCİSİ HİZMET HAREKETİ’Nİ SUÇLU GÖSTERMEK
6. Buna göre, soruşturma makamlarının, iddianamedeki senaryonun üreticisi Zihni Çakır ve arkasındaki Erdoğan Rejiminin birinci amacı, Hablemitoğlu suikastını Gülen Hareketi’nin üzerine yıkmaktır. İkinci olarak ise iktidarın 17-25 Aralık 2013 sonrası ortaklık kurduğu Ergenekon adıyla bilinen derin yapıya gözdağı vererek “Suikastın arkasında olduğunuzu biliyoruz, ayağınızı denk alın” uyarısı yapmak istedikleri anlaşılmaktadır. Bu nedenle bu iddianamenin hukuki değil, siyasi bir hedef gözettiği kesinlikle söylenebilir.
Delil toplama işlemleri de bu çerçevede yürütülmüş, bu senaryoyu bozacak deliller toplanmamış, toplanan delillerin değerlendirilmesinde de aynı amaç gözetilmiş ve bir kısım deliller savcının kanaati ve kişisel yorumlarıyla devre dışı bırakılmıştır. Bu senaryoyu kanıtlamak için hukuken geçerli delil gösteremeyen savcının bütün yaptığı, tahmin, varsayım ve zorlayıcı yorumlara dayalı olarak kanaat üretmek veya hayal ürünü yorumlarda bulunmak olmuştur. Söz konusu iddianame ile gerçek failleri devlet tarafından bilinen bu suikastın üzerine bir örtü çekildiği ve suikastın arkasındaki güçlerin ifşa edilerek yargı önüne çıkarılması yerine, suçun, olayla ilgisi ispat edilemeyen ve rejimin yok etmeyi hedeflediği bir grubun üzerine yıkılmaya çalışıldığı net olarak görülmektedir.
7. Zihni Çakır’ın, Nuri Gökhan Bozkır’a dayandırdığı ifadelerinde, ilk olarak, suikastla ilgili “Alman Vakıfları” şüphesini bertaraf etme çabasına girdiği görülmektedir. Böylece Gülen Hareketi’ni olayın tek sorumlusu olarak gösterecektir. Bilindiği üzere, Necip Hablemitoğlu’nun ölmeden önceki son araştırması Alman Vakıflarının Türkiye’deki faaliyetleri üzerineydi. Hablemitoğlu, üzerinde çalıştığı Alman Vakıfları dosyasında ulaştığı yeni ve çok önemli bilgileri, 26 Aralık 2002’de Ankara 1 Nolu DGM’de görülmeye başlanacak olan 15 sanıklı “Alman Vakıfları” davasında açıklayacaktı. Hablemitoğlu’nun, Alman vakıflarının Türkiye’de yasal olmayan çalışmalar yaptığı, etnik ve mezhepsel ayrılıkları körüklediği ve altın madeni karşıtlarını örgütlediği yönünde çok önemli bilgilere ulaştığı söyleniyordu. Hablemitoğlu buna ilişkin duruşmadan 8 gün önce öldürüldü.
8. Zihni Çakır, 5.2.2015 tarihli emniyet (s43) ve 18.9.2017 tarihli savcılık (s.59) ifadelerinde, “Necip Hablemitoğlu’nun Alman Vakıflarıyla bilgi ve belgelerin Özel Kuvvetler Komutanlığındaki Gülenciler tarafından servis edildiğini, o bilgi ve belgelerle Necip Hablemitoğlu suikastinin arkasında Alman İstihbaratının olduğu algısının yaratıldığı” şeklinde beyanda bulunmuş ve bu sözlerini Nuri Gökhan Bozkır’a dayandırmıştır. Oysa Nuri Gökhan Bozkır, ifadelerinde, Tarkan Mumcuoğlu’nun kendisine, “Alman vakıfları konusunda da Necip Hoca ile görüştüğünü”(s.85); “Alman Vakıfları konusunda yardımcı olduğunu söylediğini”(s.96) belirtmiştir.
(…)
Zihni Çakır, bu iddialarda bulunurken, suikasta ilişkin bir şüpheyi yok etmek ve böylece bütün okları Gülen Hareketi’ne yöneltmek istemiştir.
ŞENGÜL HABLEMİTOĞLU: EŞİM ALMAN VAKIFLARI DOSYASI NEDENİYLE TEHDİT EDİLDİ
9. Oysa maktulün eşi müşteki Şengül Hablemitoğlu 22.12.2002 tarihli ilk ifadesinde, eşinin Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası Kitabı çıktıktan sonra arabalarının lastiklerinin patlatıldığını, vakıf temsilcisi bir şahsın ev telefonundan arayarak eşini tehdit ettiğini, bazı sivil toplum örgütlerinin eşini hedef gösterdiklerini, çeşitli yerel gazetelerde ve dergilerde, İzmir Barosu’nun çeşitli açıklamalarında, Evrensel Gazetesi’nde, internette Bia-net’te eşini defalarca hedef gösterdiklerini, kitap çıktıktan sonra Alman basınının da çeşitli saldırılarda bulunduğunu beyan etmiş(s.32-33), 29.9.2016 tarihli ifadesinde ise söz konusu kitaptan sonra eşinin Conrad Adenaur Vakfı başkanı olan Wolf Schbolridur ve Frederic Ebert Vakfı’nın adını hatırlamadığı başkanı tarafından tehdit edildiğini beyan etmiştir(s.44).
Görüldüğü üzere suikasttaki Alman Vakıfları şüphesi, Zihni Çakır’ın deyimiyle ÖKK’daki Gülenci subayların oluşturduğu bir algı değildir. Bu husus, olaydan 4 gün sonra bizzat müşteki tarafından dile getirilmiş ve o tarihten bugüne kadar medyada da tartışılan bir konudur. Ancak suçu Gülen Hareketi’ne yıkmaya odaklanmış olan soruşturma savcısı bu konuyu hiçbir şekilde araştırmamış, müştekinin verdiği isimleri tanık olarak dahi dinleme zahmetine girmemiştir. Zihni Çakır’ın beyanıyla şekillenen resmi senaryonun dışına çıkılmamıştır.
ZİHNİ ÇAKIR, TAHMİN YÜRÜTÜYOR: CEMAAT YAPMIŞTIR!
10. Zihni Çakır, Alman Vakıfları şüphesini devreden çıkardığı ifadesinin devamında: “O dönem Özel Kuvvetler Komutanlığından bulunan hemen herkes suikastın Yüzbaşı Tarkan Mumcuoğlu tarafından işlendiğini bildiğini, suikast silahının Ankara ilinde bulunan Mogan gölünün ODTÜ yakasındaki balçıklı bölgeye atıldığını, yine suikast görevlendirmesinden önce Gülen Örgütü’nün içerisinde etkili olan ve Gülen Örgütünün İstişare Kurulunda yer aldığını tahmin ettiğim Mustafa Özcan ile ClA’nın Türk ajanı olarak bilinen Enver Altaylı’yla bir görüşme yaptığını, bu görüşmede hatırı sayılır bir para karşılığı suikastın işlendiğini, Enver Altaylı’nın Özel Kuvvetler Komutanlığındaki bağlantıları vasıtasıyla süreçte etkili olduğunu söyledi. (…) Bu suikastın işlenmesinin Türkiye’de yarar sağladığı tek grubun Gülen Örgütü olduğunu belirtmek isterim.” demiştir(s.43).
5.2.2015 tarihli emniyet ifadesinin ardından 18.9.2017 tarihli savcılık ifadesinde ise, “Ayrıca aynı dönemde Hablemitoğlu’nun Gülen yapılanmasıyla ilgili olarak bir kitap çalışması yaptığını, bu kitap çalışmasını durdurması için FETÖ/PDY örgüt üyesi Mustafa Özcan’ın Hablemitoğlu ile görüşmeler yaptığını bana söyledi. Hablemitoğlu’nu engellemeyeceklerini anlayınca da Mustafa Özcan ile o dönem MİT mensubu olduğunu bildiğimiz Enver Altaylı’nın görüşme yaptığını, bu görüşme sonrasında Hablemitoğlu’nu engellemeyeceğini anlayınca Enver Altaylı’nın Özel Kuvvetlerdeki bağlantıları vasıtasıyla suikastın yapılması işinin Yüzbaşı Tarkan Mumcuoğlu’na verildiğini, Tarkan Mumcuoğlu’nun bu suikastı işlediğini, suikasttan sonra silahı Mogan Gölü’nün ODTÜ yakasında balçıklı bir bölgeye attığını bana söyledi.” şeklinde beyanda bulunmuştur(s.59). Zihni Çakır bu iddiaları Nuri Gökhan Bozkır’ın kendisine aktardığı hususlar olarak kayda geçirmiştir.
SAVCI, ZİHNİ ÇAKIR’IN SENARYOSUNUN DIŞINA ÇIKMIYOR
11. Soruşturma savcısı, 2015 sonrası yenilediği soruşturmayı bu senaryo çerçevesinde yürütmüş ve bütün iddianameyi Zihni Çakır’ın bu iddiaları kapsamında oluşturmuştur. O kadar ki, yukarıda da belirtildiği üzere, Zihni Çakır bu bilgileri Bozkır’dan aldığını söylediği halde soruşturma savcısı Bozkır’ın bilgi vermediği veya farklı beyanda bulunduğu hususlarda bile Bozkır’ın beyanına tevil getirerek Zihni Çakır’ın iddialarına üstünlük tanımıştır. Aşağıda buna ilişkin örnekler verilecek ve savcının, resmi senaryoyu bozmamak ve hedef kişilerin dışına çıkmamak için Bozkır’ın ifadelerini nasıl bir elemeye tabi tuttuğunu, bu çerçevede ifadenin işine gelmeyen kısımlarını nasıl ve hangi gerekçelerle dışladığını açıklayacağız.
İRFAN FİDAN’IN İFADESİ NEDEN ALINMIYOR?
12. Nuri Gökhan Bozkır, 2014 yılında, Zihni Çakır’ın yönlendirmesiyle 4 kez İstanbul Emniyeti’ne gittiğini ve bir keresinde burada, o dönem Başsavcı Vekili, şimdi AYM üyesi olan İrfan Fidan ile de görüştüğünü beyan etmesine rağmen bu olaya ilişkin hiçbir ifade alınmamıştır. (…)
Bozkır, bu mektup ve ifadelerde, Zihni Çakır’ın kendisine dayanarak aktardıklarının aksine, hiçbir şekilde “Gülen Hareketi’nin kitap çalışmasını durdurması için Hablemitoğlu ile görüşmeler yaptığı, sonrasında Mustafa Özcan ve Enver Altaylı’nın devreye girdiği ve Altaylı’nın Özel Kuvvetler’deki bağlantıları ile irtibata geçildiği ve hatırı sayılır bir para verildiği” şeklinde bir iddia ve ifadede bulunmamıştır. Buna rağmen soruşturma savcısı, Bozkır’ın beyanlarına aşağıdaki argümanlarla itibar etmemiş ve Zihni Çakır’ın ifadelerini geçerli saymıştır.
SAVCI, KİŞSEL KANAATİNİ YAZIYOR
13. Soruşturma savcısı, mektubun “resmi senaryoya aykırı” olduğunun farkına varmış; “mektupta anlatılan hususların Zihni Çakır’a anlattığı bilgilerden farklı olduğu, olayın oluşuna ilişkin doğru olmayan, eksik ve yanlış bir şekilde bu mektubu kaleme aldığı, Bozkır’ın, olayın çözülmesinden ziyade belirsiz ve karmaşık bir hal yaratmak istediği, bu nedenle olayla ilgisi olmayan, husumetli olduğu bazı kişileri de mektuba dahil ettiği, ayrıca hakkında ileri sürülecek olan örgüt üyeliği suçlaması kapsamında etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmak düşüncesinde olduğunun değerlendirildiğini” belirtmiştir (s.64).
(…)
Bütün bu değerlendirmeler, savcının kişisel kanaat ve yorumlarıdır. Savcının, Bozkır’ın ifadelerinin Zihni Çakır’ın ifadesinden farklı olan kısımlarını “kurgusal ve gerçeğe aykırı” ifade olarak kabul ettiği görülmektedir. Bozkır’ın, Çakır ve savcının zihnindeki senaryo ile uyumlu ifade vermemesi, savcıya göre “gerçeğe uygun olamayacak şekilde yanlış aktarım”, “gerçeğe göre daha farklı kurgusal bir anlatım” olmuştur.
BOZKIR: ZİHNİ ÇAKIR’A ENVER ALTAYLI YA DA MUSTAFA ÖZCAN İSMİNİ VERMEDİM
14. Öte yandan savcı, Bozkır’ın, Zihni Çakır’ın iddia ettiği Mustafa Özcan-Enver Altaylı-Özel K.K. ilişkisinden bahsetmemesini ise şöyle yorumlamıştır: “…ifadelerinde belirtilmemesinin sebebi, cinayetin işlenmesinde FETÖ/PDY terör örgütünün rolünün şüphelice kabul edilmesi halinde bu örgüt ile anılmanın kendisinde yaratacağı rahatsızlık duygusu olabileceği düşünülmektedir. Şüpheli Nuri Gökhan Bozkır’ın cinayetin arka planında yer alan kişileri başlangıçta açık şekilde ifade ettiği arkadaşı Zihni Çakır’ın, sonrasında doğruluğu tespit edilen bu hususları kendiliğinden bilmesi mümkün görülmediğinden, Nuri Gökhan Bozkır’ın bu konuda doğruyu söylemediği, Zihni Çakır’a başlangıçta yaptığı aktarımların doğru kabul edilmesi gerektiği kanaati Cumhuriyet Başsavcılığımızda oluşmuştur.”(s.101).
Kısaca savcı, Bozkır’ın emniyete ve savcılığa verdiği ifadelerin yanlış, Zihni Çakır’a söylediklerinin doğru olduğuna kanaat getirmiştir. Bozkır ise savcılık ifadesinde şöyle demiştir: “Zihni Çakır ile ilk görüşmemde herhangi bir isim vermedim. Ancak daha sonraki görüşmelerimde suikastı Özel Kuvvetlerdeki bir yapılanmanın gerçekleştirdiğini, Fikret Emek ve Tarkan Mumcuoğlu’nun bu cinayetin işlenmesinde bulunduklarını bilindiğini ifade ettim. Ancak cinayete ilişkin detay, Enver Altaylı ya da Mustafa Özcan isimlerini söylemedim.”(s.95).
ZİHNİ ÇAKIR’IN İKİ İSİMLE İLGİLİ İDDİALARININ DAYANAĞI YOK
Buna göre Zihni Çakır’ın bu iki isimle ilgili iddialarının hiçbir dayanağı yoktur. Bozkır’ın Zihni Çakır’a ne söylediğine ilişkin, Çakır’ın kendi anlatımları dışında hiçbir delil de gösterilmemiştir. Sonuçta soruşturma savcısı, Zihni Çakır’ın beyanında vücut bulan resmi senaryonun dışına çıkmamaya özen göstermiş ve Bozkır’ın ifadelerinin büyük bir kısmını da bu nedenle “gerçeğe aykırı, kurgusal ve maksatlı ifade” olarak nitelemiştir.
(DEĞERLENDİRMENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYIN)
38. Sonuç itibariyle, soruşturma savcısına göre, Bozkır’ın ifadesinin önemli bir kısmı, “kurgusal, yanıltıcı, maksatlı veya gerçeğe aykırı” anlatımlar içermektedir. (…) Savcının kişisel kanaatine göre, Bozkır’ın, Gülen Hareketi ve Mustafa Özcan-Enver Altaylı’dan bahsetmemesinin nedeni ise adının bu yapı ile anılmaması düşüncesidir.
39. Belirtmek gerekir ki, savcının, Nuri Gökhan Bozkır’ın bazı anlatımlarını “etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmak düşüncesi ile yaptığı” şeklindeki değerlendirmelerinin ceza hukukumuzda hiçbir karşılığı yoktur. Zira etkin pişmanlık hükümleri kısa süreli hapis cezası öngören örgüt üyeliği suçunda uygulansa da, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası gerektiren tasarlayarak öldürme suçlamasında uygulanması mümkün değildir. Savcının bu yöndeki değerlendirmeleri, tamamen kendi kişisel kanaatlerinden ibarettir.
(…)
İFADELER MAKASLANIYOR; CİNAYET 4 KİŞİNİN ÜZERİNE YIKILIYOR
41. Nuri Gökhan Bozkır’ın ifadelerine yönelik makaslamalar sonucunda savcı davaya konu suikast eyleminin 4 sanık tarafından gerçekleştirildiğine karar vermiştir. Savcıya göre, suç örgütü lideri Levent Göktaş olayı planlamış, Nuri Gökhan Bozkır’a Necip Hablemitoğlu’nu takip ettirmiş ve cinayet öncesinde olay yerine ilişkin keşif yaptırmış, Fikret Emek ve Ahmet Tarkan Mumcuoğlu’na maktul Necip Hablemitoğlu’nun öldürülmesi talimatını vermiş ve öldürtmüştür. Levent Göktaş, Fikret Emek ve Tarkan Mumcuoğlu’nun asli fail olarak, Nuri Gökhan Bozkır’ın cinayeti kolaylaştırmak suretiyle yardımcı olduğu iddia edilerek fer’i fail olarak cezalandırılması istenmiştir. Levent Göktaş’ın bu eylemi Fetullah Gülen, Mustafa Özcan, Enver Altaylı ve Aydın Köstem’in azmettirmesi sonucunda gerçekleştirdiği iddia edilmiştir.
AMAÇ MADDİ GERÇEĞİ BULMAK DEĞİL
42. Görüldüğü üzere savcının amacı maddi gerçeği bulmak, suikastın arkasındaki fail ve güç odaklarını belirlemek değildir. En az 2-3 ay öncesinden takip ve keşif gerektiren böyle bir eylemin sorumluluğunu, Nuri Gökhan Bozkır’ın ifadelerini kırpa kırpa 4 kişinin omuzlarına yüklemiştir. Böyle bir eylem, gerçekten sadece bu 4 kişinin iştiraki ile gerçekleştirilmiş olabilir mi?
Burada, adı geçen 4 sanığın hukuki durumlarını tartışacak değiliz, ancak bu çözümlemenin olayı aydınlatmadığı açıktır. Esasında savcının amacı da bu değildir. Savcı, kendisine dikten edilen resmi senaryoyu iddianameye bağlayarak, bir taraftan cinayet eylemini Gülen Hareketi’ne yıkarken, diğer taraftan Ergenekon yapılanmasına sopanın ucunu gösterme amacındadır. Bu durum iddianamenin genelinden, savcının yaptığı soruşturma işlemi ve sorgulamalardan, sadece HTS kayıtları üzerinden soruşturmayı belli kişilere yönlendirme, odaklanma ve suçlama çabasından açıkça anlaşılmaktadır.
Savcı, bir yandan Nuri Gökhan Bozkır’ın ifadelerinden Gülen Hareketi aleyhine delil çıkaramadığı durumlarda, Bozkır’dan aktarım yaptığını iddia eden Zihni Çakır’ın beyanına itibar ederken, diğer yandan Nuri Gökhan Bozkır’ın ifadelerini pek çok yerde makaslamış ve bazı şahıslar ve eylemler yönünden bu ifadelere itibar etmemiştir.
Savcıya göre, Bozkır’ın ifadelerinin büyük bir bölümü “kurgusal, yanıltıcı, gerçeğe aykırı, maksatlı” ifadelerdir. Hatta Hakan Büyükçulha hakkındaki beyanlarını, “20 yıl önceki bir olayı anlatır gibi değil de sanki dün olmuş bir olayı anlatır gibi çok fazla detay içermesi şüphe uyandırmıştır.” sözleriyle “kurgusal” olarak nitelemiştir (Aancak aşağıda belirtileceği üzere Nizamettin Afşar’ın benzer ifadesine bu tür bir çekince koymamış ve sorgulamamıştır).
(…)
HATIRI SAYILIR PARA KARŞILIĞINDA!
56. Soruşturma savcısının, Zihni Çakır’ın “hatırı sayılır bir para karşılığı suikastın işlendiği” şeklindeki iddiasına gelince: Zihni Çakır bu iddiasını Gökhan Nuri Bozkır’a dayandırmıştır(s.43,58). Oysa Bozkır’ın hiçbir ifadesinde ve dilekçesinde bu hususta bir beyan yoktur. Ancak, “Zihni Çakır’ın başlangıçtaki aktarımlarının doğru kabul edilmesi gerektiği” kanaatinde(s.101) olan savcı, Bozkır’ın beyanlarından bir şey çıkaramayınca bu kez (Enver Altaylı’nın şoförü) Nizamettin Afşar’ın Enver Altaylı’nın talimatı ile Aydın Köstem’e 30.000 Dolar verdiğine ilişkin beyanına sarılmıştır.
57. Nizamettin Afşar’ın beyanının ilgili kısmı şöyledir: “Aydın Köstem ve Enver Altaylı 2003 veya 2004 yılı içerisinde Enver Altaylı’nın Ankara ilinde ikamet ettiği evde buluştular. Özel bir görüşme oldu. Görüşmenin içeriğini bilmiyorum. Aydın Köstem isimli şahıs evden çıkarken Enver Altaylı isimli şahıs Aydın Köstem isimli şahsa hitaben ‘Aydıncığım Kamil Yüceoral ile meselemizi halledersen yazıyı da alırsan’ diyerek eliyle 3 (üç) işareti yaptı. Bu konuşmadan sonra gününü ve tarihini net hatırlamadığım bir gün Antalya’daki inşaatla ilgilenirken Enver Altaylı ile konuşmamızda bana “yengenle konuştum, inşaatın parasından 30.000 Dolar parayı Aydın Köstem’e Ankara iline gittiğinde verirsin” dedi. Ben de Ankara iline geldiğimde Aydın Köstem isimli şahsın Birlik Mahallesinde bulunan ikametine giderek 30.000 Dolar içerisinde bulunan zarfı kendisine verdim.”(s.138).
Ne ilginçtir ki savcı, Afşar’ın bu beyanlarını da Enver Altaylı’ya sorma gereği duymamıştır. Anlaşılan savcı, maddi gerçekleri araştırma peşinde değildir ve bazı gerçeklerin ortaya çıkmasından endişe duymaktadır.
58. Nizamettin Afşar ifadesinde, özetle, Siemens Şirketinin Genelkurmay Başkanlığının alt yapı kablolarının değiştirilmesi ihalesini aldığını, Enver Altaylı’nın ihale sürecini takip ettiğini, bu konuda Ali Serhat Ilıcak ile görüştüğünü ve Almanya’ya gidip geldiğini beyan etmiş ve devamında, “2003 yılı içerisinde Siemens şirketi ihale süreci onaylandıktan sonra iş bitmeden, mal teslimi yapılmadan o gün itibariyle yaklaşık 900 küsur bin dolar parayı Enver Altaylı ve Serhat Ilıcak üzerinden yapılan görüşmeler neticesi benim İstanbul Florya’da bulunan İş Bankası’ndaki hesabıma gönderdiler. Bu paraya ilişkin aracılar Haluk Pirimoğlu’na 30 bin dolar, Muhittin Çolak’a 80 bin dolar, Mamaklı Uzun Nuri ve Kemal’e15’şer bin dolar, Erol ve Dinçer isimli albaya 15’şer bin dolar, bir de Enver Altaylı’nın eski vakıf çalışanı Tuğtekin Aykurt’a 10 bin dolar verdikten sonra kalan parayı Serhat Iıcak ile eşit olarak paylaştılar.” demiştir(s.145-146).
59. Soruşturma savcısı ihale sürecini Genelkurmay Başkanlığı’ndan sormuş, cevabi yazıda, “Genelkurmay MEBS Başkanlığı tarafından yürütülen TAFICS projesi kapsamında Milli Savunma Bakanlığı ile Türk Telekominikasyon AŞ.-Simko-Türk Siemens-Maktaş Konsorsiyomu arasında 03/07/2003 tarihinde alt yapı kablo sistemlerinin değiştirilmesine ilişkin olarak sözleşme imzalandığı, Siemens A.Ş.’nin söz konusu sözleşme ile üzerine düşen bedelin 74.720.571,80 Euro + 10.761.103,53 USD + 43.795.936.492.070 TL olduğu ifade edilmiştir.”(s.221)
Yine Türkiye İş Bankasının 28/02/2022 tarihli yazısında da “12/08/2003 tarihinde (Ali Serhat Ilıcak’ın çalışanı) Osman Tuncer isimli şahıs tarafından Nizamettin Afşar hesabına 425.000 ABD dolarının yatırılmış olduğu” belirtilmiştir(s.153).
60. Nizamettin Afşar’ın Aydın Köstem’e verdiğini iddia ettiği 30.000 Dolar ile Necip Hablemitoğlu cinayetinden sonraki bir tarihte gerçekleşen ihale sürecinin olayla hiçbir bağlantısı tespit edilemediği halde savcı, Ali Serhat Ilıcak’ın ihale nedeniyle Enver Altaylı’ya gönderdiği iddia edilen 900.000 Dolar paranın cinayetin işlenmesinde kullanıldığını, bu çerçevede Aydın Köstem’e 30.000 Dolar verildiğini, bunun dışında kimlere para dağıtıldığının tespit edilemediğini iddia etmiştir. Bunu yaparken de tamamen kendi (suç atmaya endeksli) kanaat ve zanlarına dayalı olarak çelişkili değerlendirmelerde bulunmuştur.
SAVCI KENDİSİYLE ÇELİŞİYOR
61. Savcı, “Nizamettin Afşar’ın ifadesinde belirttiği, Enver Altaylı’nın Antalya/Manvgat’ta yaptırdığı inşaat için ayırdığı ve içerisinden 30.000 Dolarını Aydın Köstem’e vermesini istediği paranın kuvvetle muhtemel Nizamettin Afşar’ın ifadesinde geçen 2003 yılında Enver Altaylı’nın Siemens Şirketinin Genelkurmay Başkanlığından almış olduğu ihale sürecine aracılık yapmasına ilişkin olarak Siemens Şirketinden alınan bir para olduğu değerlendirilmektedir.”(s.221,350) şeklinde, 30.000 Doların ihale sürecinde Siemens Şirketinden alınan bir para olduğunu iddia etmesinin hemen ardından, “…12/08/2003 tarihinde Ali Serhat Ilıcak ve Enver Altaylı’nın Osman Tuncer ve Nizamettin Afşar banka hesapları üzerinden yaklaşık 900.000 ABD dolarını alması hususları birlikte düşünüldüğünde, söz konusu bu paranın Necip Hablemitoğlu’nun öldürülmesi eylemi öncesi yapılan bir anlaşma parası olduğu değerlendirilmiştir.”(s.222) diyerek birbiri ile taban tabana zıt bir değerlendirmeye imza atmıştır.
Önce 30.000 Doların ihale sürecinde Siemens Şirketinden alındığını, yani ihaleye aracılık işlemi için temin edilen para olduğunu kabul etmiş, ardından yine ihale sürecinde gönderildiği Genelkurmay Başkanlığı ve İş Bankası’nın yazılarıyla da tespit edilen 900.000 Dolar için “bu para Hablemitoğlu cinayeti için yapılan anlaşma parasıdır” demiştir. Söz konusu ihale ve para havalesi işlemlerinin olaydan çok sonrasına ait olmasının yanı sıra savcının bu “kasıtlı” değerlendirmesinin altını dolduracak hiçbir veri ve delil bulunmamaktadır.
Savcının tek amacı Zihni Çakır’ın “hatırı sayılır bir para karşılığı suikastın işlendiği” iddiasına kılıf bulmaktır. (…)
62. Savcı, çelişkili ve temelsiz değerlendirmelerini şöyle sürdürmüştür: “…cinayetin işlenmesi sürecinde yer alan bazı kişiler için para temin edilmesi ihtiyacının, bahsedilen ihale sürecinden alınan komisyon parası ile karşılandığı kanaati oluşmaktadır. Aydın Köstem’in, Enver Altaylı’dan istediği 30.000 dolar para da bu amaçla istenilen ve verilen bir paradır. Söz konusu ihale sözleşmesi 03/07/2003 tarihinde imzalanmış olsa da Nizamettin Afşar’ın alınan ifadesinden ihale sürecinin 2002 yılı içerisinde başladığı bilinmektedir. İhale sözleşmesinin imzalanmasından sonra Nizamettin Afşar ve Osman Tuncer hesaplarına gönderilen söz konusu paraların, bu kişilerin hesabından Ali Serhat Ilıcak ve Enver Altaylı tarafından çekildikten sonra, cinayette rolü olan şüphelilerden Aydın Köstem hariç kime dağıtıldığına dair net bir tespit yapılamamaktadır.”(s.222, 350).
ENVER ALTAYLI, CİNAYETİN FİNANSMANINI KENDİ CEBİNDEN Mİ KARŞILIYOR?
63. Savcıyı göre, Necip Hablemitoğlu cinayeti, Fethullah Gülen’in Mustafa Özcan’ı, Mustafa Özcan’ın Enver Altaylı’yı azmettirmesi, Enver Altaylı’nın da Aydın Köstem üzerinden irtibat kurduğu Levent Göktaş’ı azmettirmesi sonucunda “hatırı sayılır bir para karşılığında” işlenmiştir. Bu cinayet, azmettiren konumundaki Fethullah Gülen ve Mustafa Özcan değil, Enver Altaylı tarafından finanse edilmiş, Enver Altaylı’nın Siemens şirketinden Ali Serhat Ilıcak ile birlikte aldıkları paradan, yani kendi cebinden karşılanmıştır. Bu paradan Aydın Köstem’e 30.000 Dolar verilmiş, Aydın Köstem hariç kime para verildiği tespit edilememiştir.
Hiçbir delile dayanmayan, bütünüyle hedef kişilere suç atmaya yönelik kasıtlı ve zorlayıcı yorumlardan oluşan bu değerlendirmeler karşısında şunu belirtmek gerekmektedir: Nuri Gökhan Bozkır’ın bazı kişilerle ilgili beyanlarına karşı yargılama sonucunu beklemeden iftira suçundan dava açan savcı, bütün bu tespitleriyle bizzat kendisi iftira suçunu işlemektedir. Esasında iftira suçundan dava açılması gereken kişi bizzat bu soruşturmanın savcısıdır.
(…)
66. Savcı, yukarıda bahsi geçen Siemens Şirketinin aldığı ihaleye aracılık hizmeti nedeniyle alınan para nedeniyle Ali Serhat Ilıcak’ı da cinayetin fer’i faili olarak dosyaya dahil etmiştir. Savcıya göre Ali Serhat Ilıcak, maktul Necip Hablemitoğlu’nun öldürülmesi eyleminde, şüpheli Enver Altaylı’ya ve diğer şüphelilere cinayetin işlenmesi sırasında kullanıldığı değerlendirilen paranın temini için yardımda bulunmuştur(s.350-351).
FETHULLAH GÜLEN’İN ADI SORUŞTURMAYA NASIL DAHİL EDİLİYOR?
67. Yine savcı, Mustafa Özcan’ın Fethullah Gülen’in talimatı olmadan tek başına hareket edemeyeceğini ileri sürerek Fethullah Gülen hakkında Necip Hablemitoğlu cinayetine azmettirmek suçundan dava açmıştır.
Savcıya göre, Fethullah Gülen, Mustafa Özcan üzerinden, Mustafa Özcan ise Enver Altaylı ve Aydın Köstem üzerinden, Mustafa Levent Göktaş’a ulaşarak, onu azmettirmek suretiyle, Mustafa Levent Göktaş’ın kurduğu suç örgütünce Necip Hablemitoğlu’nun öldürülmesi eyleminde asli fail olarak sorumludur(s.355).
Savcının bu iddiayı ileri sürerken ortaya koyduğu tek gerekçe, “Mustafa Özcan’ın Fethullah Gülen’in talimatı olmadan tek başına hareket edemeyeceği” şeklindeki kendi soyut kanaatinden ibarettir, başka hiçbir delil gösterilmemiştir.
68. Yukarıda açıklandığı üzere, Hakan Büyükçulha, Altan Bora, Tan Dervişoğlu ve Bülent Kutsal hakkında suça katıldıklarına dair iddialar bulunduğu ve bunun mahkeme önünde tartışılması gerektiği halde, kendisini mahkeme yerine koyarak söz konusu iddiaları “kurgusal” olarak niteleyip adı geçen şahıslar hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar veren savcı, Fethalluh Gülen ve İla Serhat Ilıcak hakkında somut hiçbir delil bulunmadan dava açmıştır.
Esasında bunda şaşılacak bir durum yoktur. Zira savcının amacı cinayeti Gülen Hareketi’ne yıkmaktır ve boştan sona bu amaç için çabalamış, bu senaryonun altını doldurmak için de kimi şahısları soruşturmadan kurtarırken, kimi şahıslar hakkında da hiçbir delil olmadan suç iddiasında bulunmuştur. Savcı, Bozkır’ın ifadelerinin bir kısmını “kurgusal” olarak nitelerken asıl kurguyu kendisi yapmış ve neticede iftira suçunu işlemiştir.
‘CİNAYET ‘KİTAP’ İÇİN İŞLENDİ’ İDDİASI TEMELSİZ VE MANTKSIZ
69- Savcının Gülen Hareketi’ni suçlarken ortaya attığı temel argüman, cinayetin, Necip Hablemitoğlu’nun Gülen Hareketi’ni ve faaliyetlerini anlattığı Köstebek isimli kitabın yayımlanmasına engel olmak için işlendiği iddiasıdır. Belirtmek gerekir ki bu iddia somut bir kanıta dayanmamasının yanı sıra temelsiz ve mantıksız bir iddiadır.
Zira Fethullah Gülen hakkında (silahsız) terör örgütü kurmak suçundan 31.8.2000’de DGM’de dava açılmıştır. DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel, Necip Hablemitoğlu’nun yazdığı “Etki Ajanları-Nüfuz Casusları ve Fethullahçılar” isimli rapordaki iddiaları 4 Ocak 2001 tarihinde (cinayetten yaklaşık 2 yıl önce) ek delil olarak dosyaya sunmuştur.
Nitekim tanık Ramazan Toprak, ifadesinde, Savcı Nuh Mete Yüksel’in “Ben zaten iddianamenin önemli bölümünü Necip beyin çalışmalarına dayanarak oluşturdum. Kamu kurumlarında hazırlanmış raporlarla birleştirdim.” şeklinde açıklama yaptığını beyan etmiş(s.54), soruşturma savcısı da Savcı Nuh Mete Yüksel’in maktul Necip Hablemitoğlu ile görüştüğünün HTS kayıtlarından tespit edildiğini, maktulün hayatta iken yaptığı açıklamaların ve konuşmaların Fethullah Gülen hakkında DGM’de açılan soruşturmanın delilleri arasında yer aldığını açıklamıştır(s.354).
Savcı Nuh Mete Yüksel tarafından açılan davada Ankara 2 nolu DGM, 1999’de çıkan ve kamuoyunda “Rahşan Affı” olarak bilinen 4616 sayılı Yasa gereğince 10.03.2003’te erteleme kararı vermiştir. Ancak Gülen’in avukatının talebi ile dava yeniden görülmüş ve Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi 05.05.2006 gün ve 124-20 sayılı kararla beraat kararı vermiştir. Bu kararın temyizi üzerine; Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin 05.03.2008 tarih ve 6083-1328 sayılı kararıyla; “Sanığın terör örgütü kurduğu veya yönettiği sabit olmadığından yerel mahkemenin beraat kararında isabetsizlik olmadığı” gerekçesiyle beraat hükmü onanmıştır.
FETHULLAH GÜLEN, HAKKINDAKİ TÜM SUÇLAMALARDAN BERAAT ETMİŞTİR
Daire kararına karşı Yargıtay Başsavcılığı tarafından yapılan itiraz, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 24.06.2008 tarih ve 2008/9-82 Esas, 2008/181 tarihli kararı ile red edilmiştir. Sonuç itibariyle Fethullah Gülen hakkında Necip Hablemitoğlu’nun iddiaları dahil tüm iddialardan dolayı beraat kararı verilmiştir. Karar 24.6.2008 tarihinde kesinleşmiştir.
Buna göre, söz konusu cinayetin, Hablemitoğlu tarafından önce çeşitli mahfillerde dile getirilen, daha sonra mahkemeye intikal eden ve yargılama konusu yapılan iddialarının engellemesi için gerçekleştirildiği iddiası bütünüyle temelsiz ve mantıksız bir iddiadır. Ayrıca söz konusu iddiaların mahkemeye sunulması ile cinayet arasında 2 yıla yakın bir süre vardır. Söz konusu iddiaların davanın sonucuna etkisi olmaması ve cinayetin rapordan 2 yıl sonra işlenmiş olması da cinayetin arkasında Gülen Hareketi olduğu iddialarını boşa çıkarmaktadır.
SAÇMALIKLAR SİLSİLESİ!
70. Esasında savcı, Gülen Hareketi ve olay hakkındaki iddialarıyla zımni olarak adeta şöyle demektedir: “Bu yapı bir terör örgütüdür, çok gizli ve tehlikeli bir örgüttür, yüzbinlerce üyesi ve gönüllüsü vardır, emniyette ve orduda örgütlenmiştir, Özel Kuvvetler Komutanlığında da elemanları vardır, ancak kendi içerisinden Hablemitoğlu cinayetini işleyecek kimseyi bulamamış ve suikast planlaması yapamamıştır, bu yüzden (Hareket’i yok etmek isteyen Ergenekon Örgütünün bir üyesi olan) Levent Göktaş’ın Özel Kuvvetler’de kurduğu suç örgütüne işi havale etmiştir, cinayet hatırı sayılır bir para karşılığında işlenmiştir, bu parayı Hareket değil, ihaleye aracılık ederek kazandığı paradan Enver Altaylı karşılamıştır.”
İşte bu iddianame böyle bir saçmalığı dile getirmektedir. Üstelik Levent Göktaş’ın Ergenekon Davası’nda bu yapı tarafından hapse atıldığı ve 5 yıl cezaevinde tutulduğu iddia edilmiştir.
GÜLEN HAREKETİ, 28 ŞUBAT’TAN BU YANA ERGENEKON’UN HEDEFİNDE
71. İddianamedeki diğer önemli bir ayrıntı cinayetin Gülen Hareketi tarafından işlendiği iddiasının mantıksızlığını başka bir açıdan bir kez daha ortaya çıkarmaktadır. Gülen Hareketi 28 Şubat döneminden beri Ergenekon Örgütünün hedefindedir. Ergenekon örgütü yıllar boyu Gülen Hareketi’ni bitirmenin planlarını yapıp durmuştur. Bunlardan birisi de tanık olarak ifade veren Ramazan Toprak’ın ifadesinde geçen şantaj kaseti iddiasıdır.
Toprak’ın Necip Hablemitoğlu’ya dayanarak aktardığı ifadesinde, “Bir vakıfta yapılacak aramada önceden yerleştirilmiş olan bir CD’nin ele geçirileceği, CD’yi Fetullahçı polislerin yerleştirdiği izleniminin verileceği, bu CD ile Fetullahçı örgütlenmeyi soruşturan savcı Nuh Mete Yüksel’e soruşturma konusunda şantaj yapılacağı iddiası ortaya atılarak bu bahane ile emniyet içindeki Fetullahçı örgütlenme üzerinden ülke çapında ucu açık genel bir irtica operasyonu başlatılacağı” iddia edilmiştir(s.51).
Yani bu kumpasla Gülen Hareketi hakkında bir soruşturma başlatılacak, soruşturma o tarihlerde yeni kurulan AKP de dahil olmak üzere dindar kesime karşı ucu açık bir irtica operasyonuna dönüştürülecektir. O tarihte gerçekleştirilemeyen bu plan daha sonra tekrar devreye sokulmuştur. 12 Haziran 2009 tarihinde basında yayınlanan “İrtica İle Mücadele Eylem Planı” bunun bir örneğidir.
Bu plana göre “Gülen grubuna ait evlerde silah, mühimmat vb. materyal bulunması sağlanarak silahlı terör örgütü oluşturmak” hedeflenmiştir. Yani Ergenekon Örgütü, Gülen Hareketi hakkında terör örgütü olarak işlem yapılarak tasfiye ve yok edilmesi konusunda sürekli olarak plan yapmıştır. Necip Hablemitoğlu cinayeti gibi bir eylemde Gülen Hareketi’nin en küçük bir dahlinin olması Ergenekon Örgütü için bulunmaz bir fırsat olacaktır. Dolayısıyla bu cinayette Gülen Hareketi’nin parmağı olsaydı, Ergenekon Örgütü kaset şantajı veya Gülen Hareketi gönüllüsü kişilerin kaldığı evlere silah konulması gibi planlar yapmaz, doğrudan bu olaya dayanarak Gülen Hareketi’ni terör örgütü ilan eder ve iktidar ile birlikte 15 Temmuz 2016’dan sonra başlattıkları tasfiye ve soykırım sürecini 18 Aralık 2002’den itibaren başlatırlardı.
HTS KAYITLARI HUKUKA AYKIRI DELİL KONUMUNDADIR
72. Soruşturma savcısı HTS incelemesi yapmak için tüm Türkiye’nin CDR kayıtlarını celp etmiştir. Öncelikle belirtmek gerekir ki soruşturmadaki şüpheliler dışında tüm ülkenin kayıtlarının elde edilmesi başlı başına hukuka aykırı bir işlemdir ve TCK’nun 136.maddesindeki “Kişisel verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme” suçunu oluşturmaktadır.
Öte yandan HTS kayıtları 20 yıl öncesine aittir. (…) HTS kayıtlarının silinme koşulları oluştuğu halde silinmemiş olması, sıhhati ve güvenilirliğinin taraflarca test edilememesi ve içeriğine müdahale edilip edilmediğinin bilinmemesi bu kayıtları hukuka aykırı bir delil konumuna düşürmüştür.
(…)
İDDİANAME, MİT DESTEKLİ BİR ÇALIŞMANIN ÜRÜNÜ
74. Sonuç itibariyle bu iddianame, savcının, Zihni Çakır’ın Nuri Gökhan Bozkır’a dayandırarak aktardığını iddia ettiği senaryo kapsamında yaptığı ve Necip Hablemitoğlu cinayetini Gülen Hareketi’nin üzerine yıkmaya odaklı ve MİT destekli bir çalışmanın ürünüdür.
Zihni Çakır ifadesinde, Necip Hablemitoğlu’nun Gülen Hareketi ile ilgili bir kitap çalışması yaptığını, bu kitap çalışmasının engellenmesi için Mustafa Özcan’ın Enver Altaylı ile görüştüğünü ve Enver Altaylı’nın Özel Kuvvetler Komutanlığı’ndaki bağlantıları vasıtasıyla hatırı sayılır bir para karşılığı Necip Hablemitoğlu’nun öldürüldüğünü iddia etmiştir.
Zihni Çakır bu bilgileri Nuri Gökhan Bozkır’dan aldığını beyan etmiş ise de Bozkır aşamalardaki hiçbir ifadesinde, mektup ve dilekçelerinde Zihni Çakır’ın iddia ettiği hususlarda bir beyanda bulunmamıştır. Ancak savcı, bilginin asıl kaynağı olan Bozkır’ın ifadeleri yerine Zihni Çakır’ın beyanlarına itibar etmiş ve bu aşamadan sonra maddi gerçekleri araştırmak yerine bütünüyle Zihni Çakır’ın senaryosunu kanıtlamaya endeksli bir soruşturma yürütmüştür.
Bu çerçevede soruşturma adı geçen kişilerin 20 yıl önceki HTS kayıtlarına başvurmuş, içeriği belli olmayan HTS trafiklerine dayanarak adı geçen kişileri cinayetin azmettiricisi olmakla itham etmiştir.
ASIL KURGUYU SAVCININ BİZZAT KENDİSİ YAPIYOR
75. Soruşturma savcısı, Bozkır’ın cinayetin detaylarına ilişkin bazı şahıslar ve ara eylemler ile ilgili beyanlarına “Kurgusal, gerçeğe aykırı, yanıltıcı, kasıtlı, 20 yıl önceki olayları detayları ile hatırlaması şüpheli” gibi yorumlarla itibar etmemiştir. Ancak bu iddianame asıl kurgunun savcı tarafından yapıldığını ortaya koymaktadır. Savcı, somut ve hukuka uygun hiçbir delil bulunmadığı halde, Zihni Çakır’ın iddiasından hareketle tamamen kurgusal bir metin ortaya çıkarmış, bütünüyle zan, hayal ürünü ve zorlayıcı yorumlarla cinayeti Gülen Hareketi’ne yıkmaya çabalamıştır.
76. Ceza Muhakemesi Kanununun 170/4. maddesine göre; “İddianamede, yüklenen suçu oluşturan olaylar, mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanır.” Buna göre Cumhuriyet Savcısının görevi soruşturma evresinde ulaşılabilen bütün delilleri toplamak, suçu oluşturan olayları ve maddi gerçekleri bu delillerle bağlantı kurarak açıklamaktır. Soyut ve genel ifadelerle yetinilemeyeceği gibi zan, tahmin, varsayım ve zorlayıcı yorumlara dayalı şekilde iddianame düzenlenmesi de mümkün değildir.
77. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından düzenlenen Necip Hablemitoğlu cinayeti iddianamesinde savcının Gülen Hareketi’ni suçlayıcı iddiaları, belli bir merkezde kurgulanmış bir senaryonun ürünüdür ve bütünüyle zan, tahmin, varsayım ve zorlayıcı yorumlara dayanmaktadır. Savcının maddi gerçekleri araştırmak gibi bir çabası asla söz konusu değildir. Söz konusu iddianame ile gerçek failleri devlet tarafından bilinen bu cinayetin üzerine bir örtü çekildiği ve cinayetin arkasındaki güçlerin ifşa edilerek yargı önüne çıkarılması yerine, suçun, olayla ilgisi ispat edilemeyen ve rejimin yok etmeyi hedeflediği bir grubun üzerine yıkılmaya çalışıldığı net olarak görülmektedir.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***