Fakültedeki yazarlık hocam, “futbol sevmeyen yazar mı olur” diye beni haşladığında ve bir stadyuma gidip gözlem yapmamı önerdiğinde, yüzüne baktım ve her şeyi tecrübe etmeme gerek olmadığını söyledim.
Mesela safariye de gitmem gerekmezdi çünkü çok korkunç bir şeydi, bir sirke de gitmemiştim hayatımda ve bunların hiçbirini yapmadan ölmenin bir zararı olduğunu sanmıyordum.
Zaten hocam erkekti ve ben genellikle erkeklerin dediklerinin tam tersini yapacak biçimde programlanmıştım. Benim futbol düşmanlığımın-evet bildiğiniz düşmanlık- elbette bir topu önlerine alıp koşturan tuhaf insanların eylemleriyle bir ilgisi yoktu, pek çok spor gibi komik görünüyordu.
İnsanların zıplayıp bir yerden atlamasını, deli gibi koşarak birbirini geçmeye çalışmasını vs. çok komik buluyordum. Komik bulduğum bir şey ise çok yararlıydı ve eğlence olarak kalması gerekiyordu. Herkesin neşelendiği, ortak bir sevinci paylaştığı, günün geriliminden kurtulduğu hatta zamanın dışına çıktığı bir şenlik ruhundan şahane bir şey mi vardı, ama bu başkaydı.
Teknik direktörleri korkunç, yıldız futbolcu sistemleri, bahis yöntemleriyle futbola sızan şike, endüstrileştikçe ahlakını yitirmesi, kara para aklayan bir şeye dönüşmesi, hepsi hepsi korkunçtu.
Kulüplerin karanlık işleri üzerine yığınlarca haber görmüştüm, siyasetle kurdukları ilişki de pek temiz görünmüyordu ve güç ilişkilerinin en kristalize olduğu bir alanda işin eğlence boyutu kayboluyor, ciddi, asık suratlı, sömürüye eklemlenmiş bir şeye dönüşüyordu. Böyle söyleyince de kapitalizmin her şeyi kapsadığını, müzik sektörünün de film sektörünün de farklı olmadığını, iş futbola gelince neden böyle tavır alındığını soruyorlardı.
İyi de alternatif müzik, bağımsız sinema diye bir şey hep vardı, benzer şekilde bağımsız bir futbol örgütlenmesi için çalışılmasına elbette itirazımız yoktu, fakat o korkunç adamların kriminal bir bölgeye çevirdikleri yerde huşu içinde olaya dahil olmak benim için hakikaten fazlaydı.
BİNLERCE İŞÇİNİN ÖLÜMÜNE GÖZ YUMULDU
Katar satın aldığı dünya kupası için birbirine çok yakın yerlere 8 ayrı stadyum yaptırdığında ve bu insan üstü çalışma sırasında binlerce işçinin ölümüne göz yumulduğunda, yabancı işçilerin kanlarıyla sulanmış yerlerde “Heey Arjantin heey Fas” diye bağırılırken, üstelik ezilenlere destek verme gerekçesiyle bağırmak beni çok kötü etkiledi.
Arjantin dünyanın en berbat ekonomisine sahip, kendi hayatı hakkında düşünmesini erteleyecek bir bahanesi oldu şimdi, yöneticiler çok memnun olmuştu ama dedi ki bir arkadaşım Macron morardı, buna değmez miydi? Emin değilim, orada yatan ölü işçiler görmediler Macron”un yüzünü, o kötü prensin nursuz yüzünü gördüler belki.
Kentsel dönüşüm sırasında yapılan inşaatlarda çalıştırılan kaçak işçilerin, öldükleri zaman oraya sessizce gömüldüğünü anlatan bir yazı okumuştum birkaç yıl önce, olay Türkiye’de geçiyordu ve güvencesiz, kaçak işçiler, arkadaşlarının gizlenen ölümlerine, korkuları yüzünden ses bile çıkaramıyorlardı
Gerçekten ürkütücü bir yazıydı. Katar’da öldüğü söylenen işçilerle ilgili ailelere verilen bilgiler de çok geçiştirici ve daha acıklısı ölümleri geçiştirilen Filipinli işçiler, altın ayakkabılı birtakım adamların koşturdukları yerin altında yatarken-simgesel olarak-, Katar’ın yine ücretli seyirci olarak aynı halkı oraya getirmesiydi.
Ben futboldan anlamam, hiç ilgimi çekmeyen bir kupanın ardından sadece orada yatan işçilerin hatırasına selam vermek için yazdım, bir oyun için çoğunluğun azcık bu hayatta teselli bulmak için belki de izlediği oyunun bu kadar kanlı bir sonucu olabilir mi, diye sormak için yazdım. Ne diyordu Aysan: “Zambak dur, sana da bulaştı kan!”
Birlikte sevineceğimiz oyunlarımız olacak mı bir gün?
Süreyya Karacabey: Adana’da doğdu. 1992’de Ankara Üniversitesi DTCF Tiyatro Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek Lisans ve doktorasını aynı bölümde yaptı. Dramatik Yazarlık, Epik Tiyatro, Geleneksel Türk Tiyatrosu, Ortaçağ Tiyatrosu, Radyo Oyunu Yazarlığı derslerini yürüttü. 2010 yılında doçent ünvanını aldı.2017 yılına kadar çalıştığı bölümden 6 Ocak 2017 KHK’sıyla atıldı. Modern Sonrası Tiyatro ve Heiner Müller, Brecht’ten Sonra ve Gündelik Hayata Direnmek kitapları ve çeşitli dergilerde yayınlanmış yazıları vardır.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***