San Salvador üniversitesinin koridorlarında Roberto Canas’ın odasını arıyordum. Bütün üniversiteler gibi kalabalık ve şenlikliydi koridor. Güzel bir şeydi öğrenci olmak. Henüz gelecek kaygısı olmazdı çünkü pek ya da olsa da kaygı dediğin nedir ki ömrü bir bira içiş kadardı, çok şükür. Roberto Canas yani odasını aradığım eski gerilla komutanı da bu koridorlardan 1970’de dağlara çıkmış, 1992’de barıştan sonra yine üniversiteye inmişti. Barış anlaşmasının imzacılarından biriydi. Şimdi Siyasal Bilgiler üniversitesinde, politika derslerine giriyordu ve bana burjuvazinin neden barış istediğini anlatıyordu;
‘Şu mutlaka anlaşılmalı ki FMLN Latin Amerika’nın en karmaşık ve sofistike bir durumdaydı. Örgütlüydük, toprağımız vardı ve çok büyük silahlı gücümüz vardı. Aynı zamanda 46 ayrı bölgede örgütlüydük ve ülkenin çok önemli bir bölümün kontrolü elimizdeydi. Biz elektriğe sabotaj düzenlediğimizde elektrik olmaksızın ülkenin hareket etme olanağı yoktu ve hayat durduruyorduk. Şu denilebilir ki neden ordu FMLN ile müzakereye girişti. Çünkü FMLN elektriğe sabotaj düzenlediğinde pratikte ülkenin ekonomisini tamamen durduruyordu. Ayrıca taşımacılıkta –transportu da düzenlediğimiz sabotajlarla engelliyorduk ki büyük şirketler hiçbir şeyini pazara ulaştıramaz olmuştu.
Bu daha pasifist ama büyük sektörlerin bir diğer sektöre ulaşmasını engelliyordu. Bütün bunlar barış müzakerelerin mümkün hale getirdi. Bu El Salvador da ekonomiyi elinde tutan sağın barış imzalanmasını talep eder haline aldı. Barışın müzakere edilebilmesinin esas nedeni normal bir şekilde hiçbir şeyin yürümemesiydi. Yani elektriğin kesilerek üretimin durması, transportun kesilerek ulusal çapta ticaretin kesilmesi ile müzakereden başka çareleri yoktu hiçbir şey yapamıyorlardı.’
Diyordu. Başında deri kasketi, koyu renkli gözlükleri vardı. Bu arada içeri öğrencileri giriyordu içeri ve onlara kantinde randevu veriyordu. Pek öğrencilikten kurtulamamış gibiydi.
EL SALVADOR BURJUVAZİSİ İLE ORTAK YANLARI
Bizim ise burada Burjuvazinin pek böyle dertleri yoktu. Ekonominin savaş nedeniyle duraksadığı yoktu ve yoksulların ölmesi de pek onları etkilemiyordu, dünyanın her yerinde olduğu gibi. Ancak El Salvador ve Türkiye burjuvazisinin birbirlerine benzer kısımları da vardı. Bir kere hepsinin doğuş süreçleri aynıydı ve bundan kurtulabilmiş hiç değillerdi. İkisinin de devletle çok güçlü göbek bağları vardı ve devletin her zaman bu ilişkiyi değiştirebilecek gücü. Bu yüzden devlet ile olan ilişkileri, daha çok birbirlerine sitem etmek üzerine kuruluydu. Ayrıca devlet, daha doğrusu o sırada hangi kanadın elindeyse onlar, birilerinin musluğunu kısıp ya da sökerek onu bitirebilirlerdi. Hukuksuz hukuk emirlerine amadeydi her şey bir yana. Bu mahcup mahcup salınan bir burjuva yaratmıştı iki ülkede de. Yani enselerinde her zaman yasal mermisiyle bir polis yaklaşmakta paranoyası vardı ve bu konuda da paranoyaklar da pek haksız sayılmazdı.
İşte burjuvazinin barış istemesinin yumuşak karnı da bu endişeli ilişki kaygısıydı (!) Bu endişeli ve kaygı hali, savaştan beslenen, ceplerinde bol bol kara kara paraları ve yakalarına iliştirilmiş, muhtelif kahramanlık masalları ile iktidarda ki ortaklıklarıyla var mı bana yan bakan edasıyla ortaya salındıklarında barışı istemekteydiler. Barış dediğiniz asgari hukukun üstünlüğü ve yerleşik uslu, oyunu genellikle kurallarıyla oynayan burjuvazi için uygun sulardı.
Barış konusuna devam edeceğiz tabii ki ve yine dünyanın sokaklarından…
Metin Yeğin: Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah… CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200’e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye’de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; Gazeteduvar, dünyada, Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10’dan fazla kitaba sahip. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***