Haydar Baş liderliğinde 2001 yılında kurulan Bağımsız Türkiye Partisi (BTP), güçlendirilmiş parlamenter sistem için bir araya gelen ‘altılı masa’ya verdiği destek çıkışıyla gündemde yer aldı.
2020 yılında Hüseyin Baş’ın vefatıyla partinin Genel Başkan koltuğuna oturan Hüseyin Baş, katıldığı bir televizyon programında ‘altılı masa’ya katılım çağrısında bulunmuştu.
Altılı masa, BTP’yi de kapsayacak bir ‘genişlemeyi’ kabul etmedi.
BTP, Haziran 2023’te yapılması planlanan seçimler ve HDP ile ilgili ne düşünüyor? BTP altılı masa’ya neden alınmadı?
Zaman zaman sosyal medya çıkışlarıyla gündem oluşturan partinin genç lideri Hüseyin Baş euronews’in sorularını yanıtladı.
Türkiye bir seçime gidiyor. Türkiye tarihinin en önemli seçimi deniliyor? Siz ne diyorsunuz?
“Bence de çok önemli bir seçim. Çünkü, aslında yıllardan beri süregelen bir düzenimiz var. Kavgalar, gürültüler yaşanmış olabilir ama sistemin muhafaza edildiği bir durumdaydık. 2002’den sonra AK Parti iktidara taşındı ve yirmi yıl sonra karşı karşıya kaldığımız durum, sistemin tehdit altında kaldığı bir durum. Ülkenin kurumlarının, yargı mekanizmasının ve denetim mekanizmalarının tehdit altına girdiği bir dönemdeyiz. Bu kurumların bir an önce eski haline getirilmesi ve daha fazla bozulmasının önüne geçilebilmesi için önümüzdeki seçim çok önemli. Bugün vatandaşımız bunu çok önemsemeyebilir. Fakat yeniden cumhuriyet ayarlarına, fabrika ayarlarına dönülmesi için bu seçim çok önemli.”
Seçime giderken siz partinizin siyasi çizgisini nasıl tanımlıyorsunuz? Bağımsız Türkiye Partisi ne istiyor? Türkiye’nin en önemli sorunu ne sizce?
“Türkiye’de tek cümle ile sorunlar tarif edilemez. Çünkü eğitim sistemi bozuk, sağlık sistemi bozuk, ekonomi sistemi bozuk, dış ve iç politika yanlış işletiliyor. Terör sorunumuz var. Kuzey ülkelerinde olduğu gibi bir problemimiz var hemen çözmemiz lazım diyebileceğimiz bir problem yok. Türkiye’de biriken pek çok sorun var. Ne yazık ki mevcut iktidarın bunu çözebilmek için ne bir gayreti mevcut ne de bunu çözebilecek bir duygu dünyası mevcut. Bundan çok uzak bir durumdalar.”
“Ama Bağımsız Türkiye Partisi şunu anlatmak istiyor; Türkiye’de insanlar yoksul olmasın, ekonomiyi düzeltelim, yolsuzluk olmasın, insanları kandırmayalım ve bu ülkeyi sen sağcısın, sen solcusun, sen alevisin, sen sunnisin, sen Türksün, sen Kürtsün diyerek bölmeyelim. Bu ülkenin bütün vatandaşları eşit haklara sahip ve kardeş gibi yaşayabilsinler, geçim dertleri olmasın. Böyle bir ülke sağlayalım istiyoruz. Herkes aynı şeyleri eleştiriyor, hepimiz aynı şikayetleri yapıyoruz. Ama iş çözülmüyor, çünkü insanımızın siyasi tercihleri değişmiyor. Burada iki sebep olabilir. Ya insanımız şikayet edenlerin bu sorunları çözebileceğine inanmıyor ya da insanımız başka motivasyonlarla oy veriyor örneğin manevi veya milli motivasyonlarla… Böyle bir problemimiz var. Hepimiz aynı şeylerden şikayet ederken, ortaya ya kısır çözümler koyuyoruz ya da insanları bu çözümlere ikna edemiyoruz.
Bizim farkımız şu; BTP ekonomide bir teze sahip, biz milli ekonomi modeli diyoruz. Sömürüye karşı çıkan, halkların kendi kaynaklarını kullanabildiği ve kendi para üretme kabiliyetini ortaya koyabildiği bir sistemimiz var. Eğer hükümet değişirse konfor alanının zarar göreceğini düşünen bir seçmen söz konusu. Bir kere bu seçmenin endişesini gidermemiz lazım. Türkiye’de bugüne kadar iyiye dair yapılan hiçbir şey bozulmayacak. Seçmenimizin bunu bilmesi gerekiyor. Mesela başörtüsü meselesi, bu ülkede iktidar değişirse başörtüsü ile ilgili yeni bir gelişme olmayacak. İnsanlar nasıl rahat yaşıyorsa, bu rahatlık devam edecek. İnsanımız eğer bu noktada emin olamıyorsa bu siyasetimizin problemidir.”
Siz ve partinizle ilgili en çok bir konuya vurgu yapılıyor. Bir tarafta muhafazakar yani cemaat vurgusu diğer taraftan Atatürkçü çizginiz…. Size sorulduğunda nasıl açıklıyorsunuz?
“Bunlar ideolojik yaklaşımlar. Ben en güçlü ideolojinin, bütün ideolojilere saygı duyan ve kucaklayabilen ideoloji olduğuna inanan biriyim. Benim de ideolojim budur. Bu ülkede sağcısı da, solcusu da, muhafazakarı da, Atatürkçüsü de yani tamamı yaşama ve huzur imkanı bulabilmelidir. Bir devlet mekanizmasının görevi budur. Şahsi anlamda ben inançlı bir insanım, aynı zamanda Atatürkçü bir insanım, aynı zamanda seküler yanlarım var, çağdaş biriyim. Bunların tamamını kendimde bulabiliyorsam toplumun her kesimi de böyle olabilir. Ama Türkiye’de yıllardır süregelen bir kavga var, mütedeyyin kimlik Atatürkçü olamaz deniliyor. Neden olamaz ? Atatürk dediğimiz insan bu Cumhuriyetin Meclis’ini dualarla açtı, dualarla kurdu ve milletin içinden çıkmış bir kimlikti. Sizin, benim gibi bir insandı. Yani Atatürk’ü başka bir insanmış gibi gösterip kendimizi de ona benziyoruz veya benzemiyoruz gibi adlandırmamız zaten yanlış. Sonuç olarak Atatürk bir Osmanlı subayıydı, başka bir yerden gelmedi. Gökten inmedi, bu topraklarda doğdu yaşadı ve bize bir ülke emanet etti. Biz bu ülkeyi yaşatırken, aynı Atatürk gibi bütün düşüncelerin içinde barınabildiği bir Türkiye yapmamız gerekiyor.”
Sosyal medyayı etkili kullanan isimlerden birisiniz. Ve Z kuşağı vurgusu var… Sosyal medyada aldığınız etkileşim oya dönüşür mü? Seçimlerde de aynı ilgiyi göreceğinizi düşünüyor musunuz?
Bunu kestirmek zor. İnsanların siyasi tercihleri farklı dengeler üzerine kurgulanabiliyor. Ama benim siyasi kariyerim iki yıla dayanıyor ve ilk defa bir şeyleri tecrübe edeceğim. Ben inanıyor ve istiyorum ki bu oya dönüşsün ve dönüşecek. Ben Türkiye’de şöyle tanımlanıyorum; çok iyi muhalefet yapıyorsun, gerçekleri haykırıyorsun, kimsenin söyleyemediklerini söylüyorsun. Aslında ben gençlerin sesi oluyorum, gençlerin siyasi arenada bir söz sahibi olduğu ortamı oluşturmuş oldum. Bir Türk genci olarak bu benim için gurur verici.
Aynı zamanda hukukçusunuz. Sosyal medya üzerindeki kısıtlama girişimlerine ve engellemelere ne diyorsunuz?
“Kanuna baktığınız zaman hukuki olarak bir sorun yok. Türkiye’de hiç bir kanunda sorun yok, kadına yönelik şiddetin önüne geçecek ya da cinayete ilişkin kanunda da bir sorun yok. Hatta Türkiye’de yolsuzluğu engellemek için gerekli kanunlarda da bir sorun yok. Yeni çıkarılan sosyal medya metninde de belli ufak değişikliklerle kanunen bir problem bulamazsınız. Fakat Türkiye’deki problem uygulama alanlarında. İktidarın yani bugünkü hükümetin yargıyı, adalet mekanizmasını tanımadığı ve kafasına göre uygulattığı bir sistem olduğu için Türkiye’de temel problem kanunu uygulamada. Ve biz sosyal medya yasasında şunu görüyoruz, muhalifsen ve de gerçekleri konuşuyorsan cezalandırılacaksın. Aslında ne olması gerkiyor? Maddelere bakarsınız, problem yoksa kanuna bir şey denilmez. Ama iktidar bunları yirmi yıldır öyle bir suistimal etti ki insanımız güvenemiyor. Ve bu konulara dair ciddi bir endişe duyuyor. O yüzden yasaya yaklaşımım siz çıkarmayın bir seçimi atlatalım, seçimden sonra gerekiyorsa bu yasalar çıkarılır şeklindeydi. Ama ne yazık ki ana muhalefet liderinin dahi katılmadığı bir Meclis oylaması ile yasa çıkmış oldu.”
Doğrudan sormak istiyorum. Sizi Altılı Masa’ya neden almadılar?
“Bu sorunun muhatabı onlar ve ben hiç bu soruyu düşünmemiştim. Benim Altılı Masa’ya çağrımın temelinde şu vardı; bana herkes Altılı Masa’ya neden girmiyorsun diye soruyordu ve ben de bu soruyu onlara sorun diyordum ama herkes bana soruyordu. Ve ben çıktım ‘Beni Altılı Masa’ya alın’ dedim. Ciddi bir talep var. Fakat bu soru oraya sorulmalı. Ama neden alınmadık bilmiyorum.”
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener sizi istiyordu masaya. Hangi lider istemedi sizce? Ya da hangi liderin kararı etkili oldu?
“Şimdi Altılı Masa ile ilgili deniliyordu ki çok ilerleme sağlandı, komisyonlar kuruldu ve buraya yeni birinin oturması makul olmayabilir. Partilerin diğer tabakalarından bu dillendiriliyordu. Ben de şunu söylüyorum; ‘Bugüne kadar yapılan tüm çalışmaların altına imzamı atıyorum deseydim sorun neydi? Zaten ben bunu göze alarak bu çağrıda bulundum. Yedi her zaman altıdan büyüktür. Çok irdelenecek bir şey değildi ve o nedenle Masa’nın kararını ben doğru bulmuyorum. Masa sekiz toplantı yaptı, ilk toplantısı siyasi teammüllerin çok alışık olmadığı bir durum olduğu için gündeme gelen bir toplantıydı. Ve arada altı tane daha toplantı yapıldı, ne yazık ki mutabakat metinleri dahi okunmadı. Toplumun ve gazetecilerin söylediği bu. Heyecan oluşmadı. Ben buna saygı duyuyorum ama mantıklı bulmuyorum.”
Siz neden alınmadığınızı sormadınız mı?
“Yani şöyle söyleyebilirim. Biz tabii Masa’nın toplandığı günün akşamı Meral Hanım beni aradı. Çünkü biz zaten kendisiyle görüşmüştük ve kendisi masaya bu konuyu götüreceğini söylemişti. Dolayısıyla kendisi konu hakkında beni bilgilendirmek için aradı. Ve biz konuyu masada değerlendirdik, masada herkesin genel kanaati olumluydu. Hani arkadaşlar sizinle ilgili çok güzel temennilerde bulundular ama olmadı dedi ve böyle kapattık.
Ya ben de üzerine niye olmadım demedim. O yüzden ben burada şunu önemsiyorum. Altılı Masa’dan ziyade bu masadan çıkan karara bugün Türkiye’de en çok sevinen eminim ki iktidar. Yani ben bunu çok iyi biliyorum. Masa’nın kararının yanlış olduğu hususundaki tutumum da bu yüzden, iktidar buna çok sevindi. Masada heyecan oluşmadı, genişleme oluşmadı, yeni kalabalıklar buraya akın etmediler vesaire vesaire…”
Saadet Parti’sinin sizi istemediği söyleniyor, doğru mu ?
“Saadet Partisi Genel Başkanı Sayın Temel Karamollaoğlu’nun bizim masada olmamızı istemediğine dair duyumlar almıştık. Sebep olarak yine duyumum itibariyle söylüyorum. Hani ben bunu bir kavgayı ateşlemek, bir fitili ateşlemek maksadıyla söylemiyorum. O zamanki duyumum ki şunu da tekrar ederek söyleyeyim, daha sonra Saadet Partisi Sözcüsü bunun doğru olmadığını söylemişti. Yani öyle bir tutumları olmadığını öne sürdüler. O yüzden biz de bu şeyi tekrar ettirmiyoruz. Duyumlar almıştık ama Saadet Partisi ‘Hayır, bizim öyle bir tutumumuz yoktur’ şeklinde açıklama yaptı.
Burada anlaşılması gereken şu. Biz, Türkiye’de muhalefete bir heyecan katmak istedik, muhalefeti güçlendirmek istedik. Muhalefet bileşenlerinin bir bölümü veya büyük bir bölümü veya tamamı ama en azından birileri bunu istemedi. Yani buradaki sonuç bu. Bunu herkes anladı zaten. Ama niye istemedin? Nasıl istemedi? Yani bu sorunun gerçekten muhatabı o insanlardır. Bana şahsen bir açıklama yapılmadı. Ben zaten orada Meral Hanım ve Kemal Bey dışında hiç bir genel başkanla daha önce temas etmedim. Bu konuda da bir fikir alışverişi yapmadık. Bana Meral Hanım dediğim gibi konuyu söylediler, ilettiler. Onun dışında da hiçbir genel başkanla bu konu özelinde görüşmedik ve bana bir şey söylenmedi.”
Siz 6’lı masada olsaydınız neleri değiştirirdiniz? Masa’ya ne katardınız?
“Türkiye’deki bütün siyasi partilerin yaşadığı ve çözemediği yavaş yavaş farkına vardığı ama hala çözemediği en büyük sorun gençlere ulaşmak. Gençleri politikanın içine çekmek ve gençleri siyasileştirebilmek… Gençlerimiz politize olmuş mudur? Son üç dört yılda ciddi anlamda politize olmuşlardır ama inanılmaz kararsız vaziyetteler. Yani hangi yöne eğileceklerini, kimi tercih edilecekleri noktasında büyük oranda gençlerimiz kararsız. Hatta şöyle söyleyebilirim. Sabah CHP’li uyanıyor. Öğlen İYİ Partili oluyor. Akşam işte başka bir partiyi mi seçsem? Gece yatarken Twitter’da geziyor. Ben BTP’li olayım diyor. Sabah yine başka bir partiyle uyanıyor kafa karışık, bu onların eksiği değil. Ona ulaşamayan siyasilerin eksiği. Şimdi Altılı Masa’da aslında oluşturacağımız en büyük faktör burası olacaktı.”
“Biz gençlere ulaşabilen, gençlerin dilinden konuşabilen ve bizzat genç olan bir siyasi yapılanmayız. Dolayısıyla Altılı Masa bunun önüne geçmiş oldu. Bence en büyük eksik bıraktıkları husus orası oldu. Ama bundan sonra dediğim gibi ben Altılı Masa’nın da ne yaptığına ilişkim çok fazla kafa yormuyorum. Benim meselem önümüzde bir seçim var. Ve bu seçimde bu iktidarı değiştirmemiz lazım.
Bu gençler bir yere oy verecek. Yani seçime katılım oranı düşebilir. Tercihleri etkilenebilir ama bir şekilde Türkiye’de ortalama seçime katılım oranlarının yüzde 85-90 arası düşünürsek bu insanlar bir yerlere oy verecek. Buradaki soru işareti şu. Bu insanlar bir yerlere mutlu olarak oy verecek mi? İçine tam olarak sinerek oy verecek mi? Gönül rahatlığıyla oy verecek mi? Türkiye’de seçmenimizin belki de hiç farkında olmadığı ama içsel motivasyonda sürekli yaşadığı problem bu. Hiç bir seçmen bunu iddia ederek söylüyorum buna iktidarı, ana muhalefeti ve bütün bütün grupları dahil tutarak söylüyorum. Kendi kemik kitleleri dışındaki hiç bir seçmenden gönül rahatlığıyla oy alamıyorlar. Bu siyasetin en büyük problemlerinden biri. Yani ben bir seçmen olarak sandığa gittiğimde çok hiç bir arka planı düşünmeden bütün her şeyden emin olarak bir siyasi partiye damgayı basabilmem lazım. Türkiye’de şu anda insanımız bakıyor. Kötünün iyisi diyor. Ben ne yapayım diyerek ilerliyorlar. İşte o kötü kelimesini, tabirini kaldırmamız lazım. İyisi budur dedirtmek lazım. İşte bizim olduğumuz yer bu olabilirdi. Ben olurdu diye iddialı bir şey de söyleyemem. Bu çok affedersiniz, megolaman da bir ifade olur. Ama siz bir masa kuruyorsanız veya bir hükümet yapıyorsanız veya yeni bir yapılanmaya giriyorsanız insanların aklındaki soru işaretlerini kaldırın.”
Altılı Masa’ya dahil olabilme ihtimaliniz tamamen ortadan kalktı mı?
“Bizim Meral Hanım, Kemal Bey ya da CHP’den bir çok kişi ile temaslarımız uzun yıllardan beridir var. Hala devam ediyor ama onun dışında masadaki diğer partilerle bugüne kadar ciddi temaslarımız olmadı. Türkiye’de siyasette 24 saat uzun bir süre deniliyor, çok emin konuşmak istemiyorum.”
Anket şirketleri sahipleri veya yöneticileri ısrarla HDP’nin ve Kürt oylarının seçimde belirleyici olduğuna vurgu yapıyorlar. Katılıyor musunuz? Kürtlerin desteklemediği bir muhalefet adayı cumhurbaşkanlığını alır mı?
“Oransal olarak elbette mümkün ama doğru mudur? Değildir. Güneydoğu’da yaşayan veya İstanbul’da yaşayan Kürt vatandaşımızın da mutlu, memnun olduğu bir adayın olması elbette hepimizin isteyeceği bir şeydir. Cumhurbaşkanı seçeceğiz, cumhurbaşkanı dediğimiz toplumun tamamını kucaklayan kişi olmak durumunda. Yani siyasette Güneydoğu diye bir coğrafyamız yok, biz diğer taraflardan oy alacağız denilemez. Ama buradaki temel handikap HDP ile Güneydoğu seçmenini birleştirmek. Ben Trabzonluyum diye hepsi bana mı oy veriyor?”
HDP 6’lı masada olmalı mı sizce?
“HDP, benim anladığım kadarıyla her masada var. Meclis’te grubu olan bir parti, görüşmek gerekiyor. Belli durumları analiz edip tartışmak gerekiyor. Bu sorunun altında HDP kapatılmalı mı sorusu önemli. Benim siyasi ve hukuki bakış açıma göre kurumlar suçlu olmaz, kişiler suçlu olur. Eğer HDP’nin terör ile yakın ilişkiler içerisinde olan yöneticileri olduğunu düşünüyorsanız yarın cezalarını verin. Bu sadece HDP için değil, BTP için de geçerli. 2002 yılında AK Parti iktidar oldu, seçimde HDP yok, önceki partileri de yok bağımsızlar girdi. Türkiye’de ne oldu da bir sabah uyandı insanımız yüzde 6,5 oyu olan bir parti yüzde 13 oldu? Türkiye’de açılımın içerisinde olan saçmalıklarla birlikte, bizim askerimiz ters kelepçe ile evlerinden alınırken, dağdan gelen teröristi davulla zurna ile karşılayarak bir meşru zemin yaratıldı. Ve Türkiye’de siyasi yelpaze değişti ve bugün ben parti kapatacağım diyerek bu işi çözemezsiniz. Parti kapatılması hikaye. Yarın başka parti kurulur.”
”Bütün siyasi çalışmam Cumhur İttifakı’nın iktidarı alamaması üzerine kurulu”
Cumhur İttifakı’ndan teklif gelirse dahil olur musunuz?
“Kati suretle olmam. Çünkü benim bütün siyasi çalışmam Cumhur İttifakı’nın iktidarı alamaması üzerine kurulu. Kendi içimde böyle bir tezata düşmem.”
Vekil olmak istiyor musunuz? Nereye sıcak bakıyorsunuz, İYİ Parti mi?
“Vekil olmak herkesin isteyeceği bir şeydir. Ama benim siyasi beklentim vekil olmaya dönük değildir, Türkiye’de gençlerimizin söz sahibi olduğu bir siyasi zemini oluşturmak. Böyle bir durum önüme gelirse de İYİ Parti ile bizim siyasi yaklaşımımız diğer partilere göre daha yakın. Ama aynı noktada CHP ile de çok farklı fikirlerde değilizdir. Ama dediğim gibi parti içi kişiliklerden bahsedilerek üzerime gelinmesin, ben partinin genel ideolojisinden bahsediyorum. İYİ Parti, CHP benim yakınlık hissettiğim partilerdir. Ama bu da tamamıyla bir yakınlık değildir, o zaman BTP’yi kapatır gider orda siyaset yapardık. Yani hiç bir siyasi parti aslında benim tam olarak inancımı, düşüncemi, dünyamı yansıtmıyor.”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***