Askeri rejim altında Marksist bir yayınevi olarak yayına devam etmek nasıl mümkün olabilirdi? Bu konuda biraz olsa da 12 Mart döneminden deneyim vardı. Örneğin ANT yayınları, o dönem alternatif çocuk kitapları çıkarmayı denemişti, Çiğdem Özgüden’in yönetiminde. Çok güzel kitaplar da çıkarmışlardı. Bu deneyim Can Yayınları editörü Oğuz Akhanlı’ya da ilham verecek, 12 Mart sonrası dönemde çocuk kitapları editörü olması için Erdal Öz’ü Ankara’dan davet edecekti. Erdal Öz 1980 sonrasında ise kendi yayınevini kuracaktı.
1971’de yurtdışına çıkan ve orada direniş ve dayanışma hareketi çaba harcayan ANT editörleri Doğan ve İnci Özgüden, Türkiye’deki insan hakları ihlallerini, işkence, idam, kıyım olgularını dünya kamuoyuna duyuracak, sürgüne gelen aydınlarla dayanışma içinde olacaklardı.
Bu çerçevede 1972 yılında, Kızıldere ve Denizlerin idamı gibi olaylar yaşanırken sıcağı sıcağına, “Le dossier sur la turquie” yılında yayınlayacaklardı. (Bunu 1973 yılında ilkin Hollanda dilinde yayınlanan “Turquie, fascisme et resistance” izleyecekti.)
Cunta bunun acısını, 1972 sonbaharında Çiğdem Özgüden’i ve Faruk Pekin’i gözaltına alıp işkence uygulayarak çıkaracaktı. Suçlama insan hakları ihlallerini uluslararası insan hakları heyetlerine iletmek, onlarla buluşmaktı. Çiğdem serbest bırakıldı ama Faruk, bu arada Şadi Alkılıç davasında mahkum olunca, 1974 affına kadar cezaevinde kalacaktı. Faruk Pekin, DİSK’te çalıştığı için 12 Eylül darbesinden de nasibini alacak yine birkaç yılını cezaevinde geçirecekti. Serbest kaldıktan sonra, onun “Demokrasi, Sendika Özgürlüğü ve Sosyal Haklar” adlı kitabını Alan Yayınlarında yayınlayacaktım.
ANT adı 12 Mart döneminde çok “radikal” sayıldığı için, kitapları dağıtımcılar tarafından dağıtılmadığı, kitapçılar tarafından bulundurulmadığı için 1973 yılında İnci Özgüden, Yöntem Yayınlarını kuracaktı. ANT yayınevi çalışanlarından Osman Yeşil ise YAR yayınlarını kuracaktı.
1972 yılında serbest bırakılınca, yeniden hapse gireceğim Aralık ayına kadar, işkence olayını kamuoyuna aktarabilmek için, Yunanistan üzerinden tanıklık vermeye karar verdim. Tiyatrocu Korovessis’in “The Method” adlı Albaylar Cuntası tanıklığını tercüme ettim. Daha sonra ise Af Örgütü’nün Yunanistan raporunu tercüme etmeye giriştim. Ama yarım kaldı hapse girince. Yöntem Yayınları’nın ilk kitabı bu olunca ve Henri Alleg’in “L’Question” u ile birlikte yayınlanınca son derece mutlu olacaktım. Ancak kitabı görmek, ancak aftan sonra serbest kalınca mümkün olacaktı. Ayşe, benim yarım kalmış AÖ Yunanistan Raporu’nun tercümesini ise kuzeni Ahmet’e yaptıracak, yine Yöntem’den çıkmasını sağlayacaktı.
DARBELER ARASINDA FARK VARDI
12 Eylül darbesinden bir ay kadar sonra ODTÜ TİB’den (Türkiye İktisatçılar Birliği) Mustafa Sönmez’in darbenin önünü açan ekonomik krizi çözümleyen, Türkiye Ekonomisinde Bunalım’ını yayınladık. Darbe sonrasında, yaşadığımız hikayeyi Latin Amerika, İspanya-Portekiz- Yunanistan üzerinden anlatmayı deneyecektim. Latin Amerika’daki klasik darbelerle, 70’li yıllardaki askeri darbeler arasında önemli bir nitelik farkı vardı. Bu “yeni” tür darbeler, aynı zamanda toplumu yeniden düzenlemeyi ve siyasal sistemi denetim altında tutmayı hedeflemişti. Siyasal otoriter ayak yanında, aynı zamanda bir ekonomik ayağa sahipti. Ve bu ön ayak, bütün sosyal hakları çiğneyerek ekonomiyi küreselleşmeye açmayı hedefliyordu. Reagan ile başlayan, Thatcher ile devam eden neo-liberal politikalar bir çeşit mıntıka temizliği yapan, globalleşmenin öncü saldırısı olan uygulamalardı.
Bir anlamda hapiste olan Türkiye soluna, neden hapiste olduklarını anlatmaya çalışıyorduk bir yerde. Beklenti, bu darbenin de gelip geçici olduğu, nasıl 12 Mart darbesiyle sol ezildikten sonra, bütün devrimci yapılanmalar dağıtıldıktan sonra, bu hareketler kendi külleri üzerinden yeniden çok güçlü biçimde yükseldi ise, 12 Eylül sonrasında da bunun “kendiliğinden” yükseleceği beklentisi vardı. Bunun iyi bir yanı da vardı. Cezaevlerinde çok güçlü direnişler yaşandı, olanca vahşete karşın.
Mütevazi Belge yayınları, bir yandan da çökertilmiş olan CemMay dağıtımın yeniden yaşatılması gibi ağır bir sorumluluğu üstlenmişti, Ayşe’nin cesur, risk alan dikilişi ile. Onun yönetiminde CemMay Dağıtım, 1980 sonrası kurulan sol eğilimli yayınevlerinin dağıtımını üstlendiği gibi, Anadolu kitapçılığına da destek verdi.
O karanlık 1981 yılında, Belge Yayınları, Poulantzas’ın “Diktatörlüklerin Bunalımı” adlı kitabını, “Portekiz, İspanya ve Yunanistan’da Geçiş Süreci” başlığıyla yayınladı. Tercümeyi sağolsun Nilüfer Kuyaş yaptı. Zaten Lukacs üzerine doktora yapmak üzere Londra’ya giderken, bize bir de Thomas Kuhn’un “Bilimsel Devrimlerin Yapısı” tercümesini bırakacaktı bize. Bu bilimsel ufuk açıcı kitap da 1982 yılında kurduğumuz Alan Yayınları’nın ilk kitabı olacaktı . İkinci kitap ise Mete Tuçay’ın tercümesi ile, tarih metodolojinin temel kitaplarından, Gordon Childe’ın “Tarihte Neler Oldu?” isimli kitabı olacaktı. Annales Tarih Okulu’nu yansıtan “Tarih ve Tarihçi” adlı bir derleme yayınlayacaktık daha sonra. “Tarihten Güncelliğe” başlığı altında yazılarını derlediğimiz Murat Belge’nin ilk kitabı olacaktı. Yine üniversiteden tasfiye edilen Alpaslan Işıklı ise, cuntanın ekonomi politikalarını deşifre etmek için “Bir Başka İktisat” başlıklı bir derleme hazırlayacak, bunun içinde “Arjantinli Aydınların Manifestosu”na da yer verecektik. Aslan Başer Kafaoğlu ise cunta öncesi ve sonrası ekonomi politikalarını tartışmaya açan kitaplar hazırlayacaktı.
Hayli iyimsermişiz, diktatörlük daha yeni kurulurken, biz diktatörlüğün çözülüşünü gündeme getiriyorduk.
TÜRKİYE EKONOMİSİNDE BUNALIM
12 Mart döneminde cezaevinde tercüme ettiğim, İzak Babel’in “Çocukluğumdan Öyküler”ini Chagall’ın “Kıyamet Habercisi” resmini kapağa taşıyarak, 12 Eylül’ün hemen sonrası sıcağı sıcağına yayınladık. Önseziymiş. Hakikaten 12 Eylül sol açısından tam bir kıyamet olacaktı.
Matematik ve geometrik yaklaşımı ile çok özgün bulduğum Hollanda’lı ressam Escher’in resimleri, bana yaşadığımız kriz ve geçiş dönemini soyutlayarak en iyi ifade eden görsel yapıtlar olarak geliyordu. Onun resimlerini tutkuyla kullandım, Poulantzas’ın, Mustafa Sönmez’in, Thomas Kuhn’un kapaklarında.
***
1983 Kasım seçimlerine dek süren askeri yönetim sırasında, sürecin anlaşılmasını sağlayacak kitaplar yayınladık. Bence bunların en önemlisi, “milli güvenlik devleti” kavramını ilk kez Türkiye gündemine taşıyan, “Dünya Ekonomisi, Bunalım ve Siyasal Yapılar” (Fröbel/ Wallerstein/ Magdoff/ Itoh/ Altvater/ Camilleri/ Öner) adlı benim hazırlamış olduğum bir derlemeydi.
1982 yılında yayınladığımız, “Friedman Modeli Kıskacında Şili/1973-1981” ( Calderon/Ensignia/ Rivera) aynı zamanda bizim hikayemizi anlatıyordu. Kitaba, ayrıca Andre Gunder Frank’ın “Friedman’a Açık Mektup” unu eklemiştik.
Aynı yıl, Mustafa Sönmez’in “Türkiye Ekonomisinde Bunalım”ın ikinci cildi, “1980 Sonbaharından 1982’ye” yayınlanırken; bunu “Uluslararası Yeni İşbölümü ve Serbest Bölgeler” (Fröbel/Heinrichs/ Kreye/Sönmez); Taner Berksoy’un “Azgelişmiş Ülkelerde İhracata Yönelik Sanayileşme” ve Dieter Senghaas’ın “Güney Kore Model Olabilir mi?” adlı kitabı izliyordu. Bu kitaplarla, 12 Eylül cuntasının, Özal eliyle oluşturmaya çalıştığı yeni dönem ekonomisi, dünya örnekleri ile karşılaştırmalı tartışmaya çalışıyorduk.
1982 yılının diğer önemli yayınları ise, Lothar Rathmann’ın “Berlin-Bağdat / Alman Emperyalizminin Türkiye’ye Girişi” (ki buna Rosa Luxemburg’un Türkiye Yazıları eklenmişti); üniversiteden ayrılmış olan Gündüz Vassaf’ın ilk kitabı, “Daha Sesimizi Duyurmadık/Avrupa’da Türk İşçi Çocukları”, ki bu konu da ilk kez tartışmaya açılıyordu; İsrail’in ilk başbakanı Moşe Şaretz’in anılarından kızı Livia Rokach’ın derlediği “İsrail’in Kutsal Terörü” idi.
Yeni anayasa tartışmalarının tapıldığı, denetim altına sözde serbest seçimlere gidildiği bir dönemde, “Magna Carta’dan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne Hürriyet Bildirgeleri” adlı bir derlemeyi Necmi Zeka’nın tercümesi ile yayınladık. Üniversiteden açığa alınmış olan Korkut Boratav’ın iktisat yazılarını, “İktisat Politikaları ve Bölüşüm Sorunları” başlığı altında derledik.
Belge ve Alan yayınları üniversiteden cunta tarafından tasfiye edilen akademisyenlerle dayanışma içindeydi. Bu arada dışgöçü ele alan ilk akademik kitabı yayınladık 1983 yılında: Prof. Dr. Sait Ali Gitmez’in “Yurtdışına İşçi Göçü ve Geri Dönüşler”. 30 yıl ODTÜ’de öğretim üyeliği yaptıktan sonra emekli olan Gitmez, hala ders vermeye devam ediyor ve mültecilere destek veren bir STK’da çalışıyor.
Yine üniversiteden o sıralarda tard edilmiş olan Türkiye solunun ilk akademik tarihçisi olan Mete Tunçay’ın, TKP’nin kuruluş kongresi tutanaklarına da yer verdiği “Eski Sol Üzerine Yeni Bilgiler” adlı kitap ise doğrudan generallerin barajına tosladı. Bu nedenle Ayşe Nur Zarakolu gözaltına alındığında, bir komiser ona, “biz bir nesli mahvettik, sen neyi hortlatmak istiyorsun!” diye bağırıyordu.
Kitabın kapağında 1919 yılında kısa süren Macar Sovyet Cumhuriyetinde 1 Mayıs gösterisine katılan Türkiyeliler yer almaktaydı. Aslında Türkiye solu askeriye tarafından ezilip siyasal İslam’ın önü açılırken; Ayşe Nur ile birlikte “vardık varız var olacağız” demek istemiştik.
Buna karşın bu akademik belgesel ki taba beraat kararı vermeye cesaret edecek askeri yargıçlar çıktı. Kitap serbest kaldı. Yeniden dağıldı. Ankara Sıkıyönetimi, bu nedenle Ankara’daki önemli kitapçıları gözaltına aldıysa da beraat kararı nedeniyle yeniden serbest bırakmak zorunda kaldı. Bu kez 1. Ordu komutanı Torumtay, kitabı yeniden toplattı ve hepsini Seka’ya yollattı boş kağıt yapılmak üzere.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***