– Anayasa Mahkemesi (AYM), meslek birliklerinin ‘siyasi’ olduğu iddiasıyla iktidar tarafından hedef gösterilen basın açıklamaları hakkında çarpıcı bir karara imza attı. Mahkeme, ‘cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi’ne geçiş sürecinde düzenlenen referandumda “hayır” çağrısı yaptığı gerekçesiyle 109 TL para cezasına çarptırılan dönemin Türk Dişhekimleri Birliği Başkanı Ali Rıza İlker Cebeci’nin ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verdi. AYM, Cebeci’ye 10 bin lira tazminat ödenmesine de hükmetti.
CEZA HANGİ GEREKÇEYLE VERİLMİŞTİ?
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, söz konusu basım açıklamasında “referandumun rejimi amacını aşan bir noktaya götüreceğini” söyleyen Cebeci’ye idari para cezası kesmişti. Cezanın gerekçesinde şu ifadeleri kullanılmıştı:
“Adı geçen şahsın Yönetim Kurulu Başkanı olarak görev yaptığı Türkiye Dişhekimleri Birliğinin basın toplantısında Birliğin kuruluş amacı dışında beyanda bulunduğundan fiilin emre aykırılık kabahatini oluşturduğu gerekçesiyle dosya büromuza tevzi edilmekle eylemin 5326 sayılı Kanun’un 32. maddesine temas ettiği..”
‘İDDİA EDİLEN KANUN İHLAL EDİLMEDİ’
Cebeci, mahkemeye yaptığı itirazın reddedilmesi üzerine AYM’ye bireysel başvuruda bulundu. AYM kararında, cezaya gerekçe gösterilen 5326 sayılı Kanun’un 32. maddesinin ihlal edilmediğine dikkat çekilerek, “Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir” denildi.
AYM, kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 5. Sulh Ceza Hakimliği’ne gönderilmesine oy birliğiyle karar verdi.
AYM kararında şu değerlendirmeler yer aldı:
“5326 sayılı Kanun’un 32. maddesi gereğince bir idari yaptırım kararının uygulanabilmesi için daha önceden ilan edilmiş bir emrin varlığı ve kişilerin bu emre aykırı davranışlarının tespiti gerekir. Başsavcılığın atıfta bulunduğu 3224 sayılı Kanun’da 5326 sayılı Kanun’a atıfta bulunulmadığı gibi daha önceden ilan edilmiş bir emir de bulunmamaktadır.
‘SAİR PROPAGANDA GEREKÇESİ’ KANUNSUZ BULUNDU
Sulh ceza hâkimliğinin kararına bakıldığında ise başvurucunun cezalandırılma gerekçesi olarak 298 sayılı Kanun’un 156. maddesinde yer alan “sair propaganda” hükmü esas alınmıştır. İdari para cezasına ilişkin kararda başvurucunun basın açıklaması şeklinde gerçekleşen eylemi sair propaganda kapsamında değerlendirilmiştir. Bu noktada incelenmesi gereken husus başvurucunun basın açıklamasının 298 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceğidir.
Türk seçim hukukunda seçim propaganda sürecinin esasları da 298 sayılı Kanun’un 49. ve 66. maddeleri arasında detaylı bir biçimde sayılmıştır. Buna karşın Kanun’da propagandanın ne olduğuna dair bir tanıma yer verilmemiştir. Yine propagandanın kimler tarafından gerçekleştirileceğine dair bir belirleme Kanun’da mevcut değildir. Yalnızca 298 sayılı Kanun’un 49. maddesinin gerekçesinde “propagandanın siyasi partilere ve bağımsız adaylara taalluk eyliyen süreleri” denilmek suretiyle açıklayıcı olmasa da kişi yönünden bir sınırlama çizildiği görülmektedir.
Bu kapsamda gerek seçimlerin temel özellikleri gerekse de propaganda faaliyetlerinin amaçları gözönüne alındığında söz konusu düzenlemelerin genel anlamıyla siyasi partiler ve adaylara yönelik olduğu anlaşılmıştır. Buna karşın siyasi parti temsilcisi ya da adaylık statüsü olmayan başvurucu tarafından yapılan açıklama başsavcılık ve derece mahkemesince kabahat olarak değerlendirilmiştir. Kaldı ki 5326 sayılı Kanun’un 32. maddesi gereğince usulüne uygun olarak verilmiş bir emre aykırılığın cezalandırılabilmesi ancak ilgili kanunda açık hüküm bulunması hâlinde söz konusu olabilir. Ancak bu hususa yönelik olarak ne başsavcılıkça ne de sulh ceza hâkimliğince yapılmış bir tespit söz konusudur.”
CEBECİ NE DEMİŞTİ?
Cebeci söz konusu açıklamasında şunları söylemişti:
“Sağlıklı olmayan bir toplum demek, illa dişleri çürük, öksüren, burnu akan, midesi ağrıyan toplum demek değildir.
Sosyal ve psikolojik anlamda sağlıksızlık da bunun içindedir. Türkiye sosyal ve psikolojik olarak sağlıklı değil.
Giderek de daha kötüye gidiyor. Biz de diğer meslek örgütleri gibi referandumun amacını aşan bir noktaya rejimi götüreceğini düşünüyoruz.
Referandumların aslında toplumsal bir mutabakat yaratması gerekirken, bu referandumun toplumu daha da böldüğünü düşünüyoruz, bu sağlıksız durumun oluşmaması için referandum sonucunun HAYIR olması gerektiğini düşünüyoruz ve HAYIR’ı güçlü bir şekilde destekliyoruz.
Umuyoruz, Türkiye’nin aydınlık geleceği için bir bahar günü, iyi bir karar alacağız hep beraber.” (HABER MERKEZİ)
Kaynak:
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***