Mühdan Sağlam
ANKARA – Siyasetin kendisi özellikle kadın siyasetçilerin gözlemlerine göre bir erkekler kulübü olarak görülüyor. Ülkelerin dış politikalarını belirleyen kurumlarda da bu alanda eğitim veren uluslararası ilişkiler bölümlerinde de durum çok farklı değil. Dış politikada baskın olan erkek egemen yaklaşıma karşın kadınların seslerini duyurmaya çalışan bir oluşum var. Dış Politikada Kadınlar İnisiyatifi (DPK).
DPK nedir, neyi amaçlıyor, dünyada kadınların sesi neden duyulmuyor? Feminist dış politika ile ne kastediliyor? Türkiye akademisinde durum ne? Bu soruları DPK kurucularından Okan Üniversitesi’nde öğretim üyesi olan Prof. Dr. Zeynep Alemdar ile konuştuk.
Dış Politikada Kadınlar İnisiyatifi’nin kurucularındansınız. Kim bu kadınlar, ne istiyorlar, hedefleri ne?
Dış Politikada Kadınlar İnisiyatifini (DPK), 2014 yılında dış politika, Uluslararası İlişkiler çalışmış, dış politika konularıyla ilgilenen, güvenlikten barış çalışmalarına kadar farklı alanlarda ve düşünce kuruluşları, akademi gibi farklı kurumlarda çalışan üç kadın kurdu. Durum şöyleydi, üçümüz kendi alanında uzman üç kadındık, ama toplantılarda hep erkekler konuşuyor ve bizim sesimiz hiç duyulmuyordu.
Biraz genç olmamız biraz da kadın olmamız gibi sebeplerle- ki burada sebepler birbiriyle örtüşüyordu- sesimiz duyulmuyordu. Biz artık o toplantılarda sesi dinlenen erkeklerin hangi dergilerden hangi makaleleri okuyup ona göre o soruya cevap verdiklerini bile biliyorduk ve onların pek de doyurucu olmayan yanıtlarına karşın bizim dopdolu cevaplarımızın neden dinlenmediğinin farkına vardık.
“GENÇ MESLEKTAŞLARIMIZIN BİZİM YAŞADIĞIMIZ ZORLUKLARI YAŞAMAMASINI İSTEDİK”
Bu nedenle bizden sonra gelen genç kadınlar aynı zorluğa düşmesinler dedik. Rana Birden, Christina Bache ve Zeynep Alemdar olarak biz üçümüz bu dış politikada kadınlar inisiyatifini 2014 yılında düşünmeye konuşmaya başladık. 2015 yılında da genç kadınları cesaretlendirmek için deneyim paylaşımı toplantılarına başladık.
Bu toplantılar da aslında çok küçük bir yuvarlak masaydı, yani 25 kişilik toplantılardı. Oraya da kendi network’ümüz üzerinden İstanbul’dan yolu geçen önemli insanları hatır ve gönül ile çağırmaya başladık. Burada özellikle genç kadınlara rol model diyebileceğimiz kadınları güvenli bir yerde bir araya getirdik. Dış politikada kadınlar böyle başladı.
Ancak sonrasında bir yeniden yapılanma süreciniz oldu değil mi?
Evet. Şöyle ki, kuruculardan birinin yurt dışına çıkması, diğerinin de özel sektöre yönelmesi nedeniyle iş akademisyen olan bana kaldı. Ben de en iyi bildiğim yer olan akademiden arkadaşlarımla iş birlikleri geliştirmeye çalıştım. Ankara’dan İzmir’den de arkadaşlarımız destek verdiler ve Dış Politikada Kadınlar büyüyerek bugün olduğu duruma geldi. Şu anda 108 üyemiz var. Kendi aramızda kendi haberlerimizi paylaştığımız, dayanışmaya çalıştığımız, dertleştiğimiz bir whatsapp grubumuz var. Bunun yanında bu yıl dördüncüsü olacak şekilde her sene çıkardığımız bir almanak var. Aynı zamanda ayda bir çıkartmaya çalıştığımız o konu üzerinde çalışan insanların yazdığı bir DPK notlarımız var. Bunların hepsi de web sitemizde mevcut.
“DPK’NIN AMAÇLARINDAN BİRİ TÜRKİYE’DE FEMİNİST DIŞ POLİTİKAYI GÜNDEME TAŞIMAK”
Zor ama kıymetli bir çabayla kurulmuş sanırım DPK. DPK bir yanıyla feminist bir dış politika vurgusu da yapıyor. Nedir Feminist dış politika?
Feminist dış politika yaklaşımı ya da uluslararası ilişkilere ve uluslararası güvenliğe feminist taraftan bakmak, aslında içinde bulunduğumuz dünyanın mevcut sorunlarını içinde bulunduğumuz ve öğrendiğimiz kavramlarla açıklayamayacağımızın ön kabulüyle hareket ediyor. Feminist uluslararası ilişkiler dünyada daha çok 1980’ler sonrası önemli kadın akademisyenlerin öncülüğüyle başlıyor, ancak Türkiye’ye daha geç geliyor. Feminist dış politika ile doğrudan ilgili olmayan fakat feminist uluslararası ilişkilerle ilgili olabilecek bir iki Türkçe yazı var. Örneğin milliyetçilikle, vatandaşlıkla askeriyeyle cinsiyeti ilişkilendirilen önemli bir yazın var, ancak bunlar daha çok sosyoloji ile siyaset bilimi ile alakalı. DPK’nın amaçlarından biri iseTürkiye’de feminist dış politikayı gündeme taşımak.
Bunu neden gündem yapmak istiyoruz, çünkü ilk olarak “uluslararası ilişkilerde kadınlar nerede?” sorusunun yani feminist uluslararası kurucu sorularından olan kadınlar nerede sorusunun cevaplanmadığını biliyoruz. Burada kadınlar hem özne olarak hem aktör olarak hem de yazar olarak yoklar. Uluslararası ilişkiler çalışan kadınlar olarak dış politikada kadınlarda kendi yazdıklarımızı da yaygınlaştırmayı, bunları paylaşmanın ve birbirimizden haberdar olmanın yolunu da bulduk diye düşünüyorum.
“KADINLAR BU KADAR GÜÇLENİRKEN TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİ KARŞITI BİR İDEOLOJİ DE OLUŞUYOR”
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu bir toplantıda İsveç’e dönük “feminist dış politikanızdan bıktık” dedi? Feminist dış politika bıkılacak kadar kötü bir şey mi?
Bence o cümle çok fazla feminist dış politikanın içeriğine yönelik bir yorum değildi. Feminist dış politikanın kötü bir şey olduğuna Dışişleri Bakanlığı’nın kurum olarak inandığını açıkçası çok düşünmüyorum. Çünkü Dışişleri Bakanlığı’nın içinde inanılmaz kadın büyükelçiler var. Feminist dış politikayı bilen kadın büyükelçiler de var. Dolayısıyla o sözlerin o zamana dönük o konjonktür içinde İsveç-Türkiye gerilimiyle ilgili olduğunu düşünüyorum. Bir de şunu unutmamak lazım:
Dünyada kadınlar bu kadar güçlenirken toplumsal cinsiyet eşitliği karşıtı bir ideoloji de oluşuyor. Bu yorumların onunla da ilgili olduğunu düşünüyorum. Daha genel bir durum yani.
Örneğin biz DPK olarak dört tane politika belgesi yazdık. Bu belgeler “Türkiye acaba bir feminist dış politika uygulayabilir mi?” üzerine… Burada Türk Dış Politikasının öncelikli alanlarında feminist dış politikayı nasıl uygulayabileceği üzerine tavsiyelerde bulunduk.
“SANKİ DÜNYA ERKEK REALİST POLİTİKACILARIN YAZDIĞI O ÇATIŞMALI DÖNEME GERİ DÖNÜYOR”
Geçtiğimiz hafta Savunma Bakanlığı’nın bütçesi TBMM’den geçti ve bir önceki yıla göre iki katına çıktı. Hem Dış politikada Kadınlar’ın kurucusu hem de bir uluslararası ilişkiler akademisyeni olarak bu durumu nasıl yorumluyorsunuz?
Bu konuda olumlu bir hissim yok, ama şöyle bir şey var, yani bütün dünyada hele bizim bölgemizde bütün savunma harcamalarının çok aşırı derecede arttığını biliyoruz. Rusya’nın Ukrayna’ya girişi, Suriye’de bitmeyen savaş, bütün Orta Doğu ve Afrika’daki bizim çok fazla duymadığımız önemli çatışmalar var. Yani dolayısıyla biz bir yandan feminist dış politika mümkün derken bir yandan da dünya ne yazık ki o erkek realist politikacıların yazdığı çatışmalı döneme geri dönüyor.
Sistemin içinde savunma harcamalarının arttığını biraz da bu sistemin içinde düşünmek lazım. Ancak elbette daha insancıl politikalar entegre edilebilir. Örneğin 2010’da ABD’de yapılan bir araştırma var. Buna göre 11 Eylül saldırılarından sonra ABD’nin uluslararası müdahalelerine yatırılan para, eğitime, sağlığa ve ekonomiye yatırılmış olsaydı, bu alanlarda istihdam yüzde 120-140 daha da artacaktı. Dolayısıyla savunma harcamalarının artması kadınların zararına. Özellikle sosyal politikalar alanında büyük bir açık oluşuyor.
“TÜRKİYE’DE ULUSLARARASI İLİŞKİLERDEKİ KADIN AKADEMİSYEN ORANI YÜZDE 38”
Bazı konferans duyurularında sadece erkek katılımcıların olduğunu görüyoruz. Konuya dönük uzman bulamadıklarını söylüyorlar. Sizce Türkiye’de uluslararası ilişkiler camiasında cinsiyet eşitliğinde durum ne?
Güvenlik, dış politika, alan çalışmalarında uzman pek çok kadın görüyoruz. DPK olarak biz de Uluslararası İlişkiler Konseyi için eşitlik hepimize iyi gelecek isimli bir el kitabı hazırladık. Uluslararası ilişkiler akademiyasında kadınların varlığını tanımanın, yazarların çalışmalarını bilmenin, akademik bir alan olarak uluslararası ilişkiler alanına da, öğrencilere de ve bireysel olarak bizlere de, yani öğretim üyelerine de neden iyi geleceğini yazdık.
Türkiye’de uluslararası ilişkilerdeki kadın akademisyen oranı yüzde kırka yakın. Buna karşın bölüm başkanı, dekan sayısı çok az. Ama işte sistem o kadar erkeklere özgü ve rahat ki, bölüm toplantıları saat kaçta yapılıyor, kadın hocalara ne tür görevler veriliyor, üstleriniz kadın yöneticilere açık mı… Sistemin doğası aslında kadın akademisyenleri dışarıda bırakıyor. İnsanlar değişimi çok sevmez, doğal olarak kimse rahat alanlarından çıkmak istemiyor. Bu noktada bir de rehber hazırladık, örneğin bir konferanstaki herkes erkekse bu duruma nasıl dikkat çekebilir ve bir kadının çağrılmasını nasıl sağlayabilirsiniz diye. Bunu erkek hocalara, bu tür panelleri, konferansları düzenleyenlere yolluyoruz.
“CİNSİYET EŞİTLİĞİ KONUSUNDA GENÇ KUŞAK DAHA UMUT VERİCİ”
Eski kuşakta yerleşik kalıpları kırmak biraz zaman alacak gibi. Ancak örneğin COP27’deki erkek ağırlıklı liderler fotoğrafına sosyal medya üzerinden, özellikle gençlerden tepki geldi. Genç kuşak bu anlamda daha mu umut verici?
Ben umutluyum açıkçası, çünkü iki üç yıldır bu daha da net görünüyor. Biraz geçmişe gidersek 2008 ekonomik krizinden sonra ekonomistler kadınların ekonomideki önemini anladılar. Bununla beraber bu durum daha popülerleşmeye başladı. Öte yandan dünya kadın hareketinin çok uzun yıllara yayınlan bir mücadelesi var. Peşi sıra Trump’ın seçilmesi tüm dünyada karşıt gösterilere neden oldu ve bu dikkat çekti. Black Lives Matter (Siyah Hayatları Önemlidir) eylemleri tüm dünyada dikkat çekti. Aynı dönemde dünya Sudan’dan Hindistan’a kadın protestolarıyla sarsıldı, bugün İran’da, savaş başlarken Rusya’da Ukrayna’da benzer protestoları gördük, görüyoruz.
Covid kapanmaları döneminde evlere kapanan insanlar bakım emeğinin kadınlar üzerinde ne kadar büyük bir yük olduğunu gördü.
Değindiğim bu gelişmeler silsilesi ve bütün bu farkındalıkla beraber genç neslin cinsiyet kalıplarına ilişkin sorunlara daha farklı baktığını görüyoruz. Daha eleştireller.. Bambaşka bir gerçeklikle büyüdüler, katı cinsiyet rollerini daha çok sorgulayabiliyorlar. Bunlar bir araya gelince derslerdeki deneyimlerimle de beraber gençlerden daha umutlu olduğumu söyleyebilirim.
Manşet görseli: Sivil Sayfalar
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***