Geçen hafta Hamburg’da Zabel Yeseyan Günleri düzenlemesi nedeniyle Interkulturelle Denkfabrik’i ve Zabel oyunundan dolayı Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğunu kutlarım.
Zabel Yeseyan Ermeni Soykırımının başlangıcı olan 24 Nisan 1915’te Ermeni yazar, gazeteci ve aydınlarına yönelik toplu tevkifattan sadece kendisini kurtarmakla kalmadı, birçok kişinin Bulgaristan’a kaçmasına yardımcı oldu.
Zabel Yeseyan Ermeni aydınlanmasının değil, 1908 Anayasa Devrimine yol açan demokratikleşme sürecin de bir parçasıydı.
Aynı zamanda kadın kimliğinin öne çıkarılmasının da öncülerindendi. Osmanlı kadın hareketiyle de bağı vardı.
Ermeni soykırımının tarihin örtülü sayfalarından günışığına çıkması, Ermeni yazınının, kültürünün, sanatının, müziğinin hatırlanması da heyecan verici bir keşif süreci olmuştu 1990’ların başından itibaren.
Belge Yayınları kurucusu Ayşe Nur Zarakolu, Dr. İsmail Beşikçi’nin “Devletlerarası Sömürge Kürdistan” kitabının yayıncısı olarak yayınlandığı Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde yaptığı savunmada, “Soykırım sözcüğü kullanmak değil, soykırım yapmak suçtur, hem de insanlığa karşı işlenmiş suçtur” diyerek konuyu gündeme getirdi. 1993 yılında ise Türkiye’de Ermeni Soykırımına ilişkin, konuya sansürsüz, oto-sansürsüz doğrudan değinen Yves Ternon’un kitabını yayınlamıştı. Aynı yıl Taner Akçam ise “Ermeni Sorunu”nu gündeme taşıyordu.
Soykırımın ötesinde, Ermenilik bile bir tabu idi. 80 Darbesinden sonra ansiklopedilerde tarihi Ermenistan’a ilişkin sayfalar bile çıkarılmıştı.
Zabel Yeseyan’ın 1909 Adana Pogromuna ilişkin “Yıkıntılar Arasında” kitabını, soykırım programımız bağlamında gündeme getirmek istemiştik. Zabel Yeseyan kıyım sonrasının tanığıydı. Kitabın Ermeniceden Türkçeye tercümesini, Agos’un Ermenice sayfalarının editörü, son derece duyarlı bir insan olan sevgili üstad Gobelyan’dan rica etmiştik. Ancak 4 bölümden sonra tercüme durdu. Gobelyan devam edemeyeceğini söyledi. Ölü çocuğunun üstüne konan sinekten bahseden kısımda durmuştu Gobelyan daha fazlasına devam edememişti. Aras yayınlarına teşekkür borçluyuz kitabın tercümesini bize ulaştırdıkları için.
“Yıkıntılar Arasında”yı yapamayınca, “Silahtar Bahçeleri” başlıklı seçkiyi yayınlamayı kararlaştırdık. Gobelyan’ın yaptığı tercümeleri de burada kullandık.
Kitabı Türkçeye Jülide Değirmenciler kazandırdı. O sıralarda Vartkes Yeghiayan’ın derlediği “Malta Belgeleri”ni ve Attila Tuygan ile birlikte Toynbee’nin “Mavi Kitap”ını da tercüme edecekti.
“Silahtar Bahçeleri” aslında Yeseyan’ın Üsküdar’daki çocukluğunu anlattığı anılarının başlığı idi.
2000’lerin başında “Ermeni sorunu” , resmi tarihten bağımsız araştırmacıların ilgisini çekmeye başlamıştı.
O sıralarda Bunlardan biri de Elif Şafak’tı, ABD’de bir yerde master çalışmasına başlamıştı. Master ödevi Zabel Yesayan üzerine idi. Elif Şafak’ın paper’ını “Silahtar Bahçeleri”nin önsözü olarak kullanacaktım.
2006 kritik bir yıldı. Ermeni soykırımı bir milli güvenlik konusu haline getirilmişti. Ülkücüler, Agos önünde protesto gösterilerine başlamıştı.
Hrant, Türklüğe hakaretten mahkum edildi. Onunla dayanışma gösterenler de mahkeme verildi.
Tam bir terör kampanyası yürütülüyordu.
O sırada Elif Şafak, Orhan Pamuk, Taner Akçam da hedef tahtası yapıldılar. Kampanyalar düzenlendi onlara karşı. Tam bir terör kampanyası.
Ve 19 Ocak 2007 tarihinde Hrant Dink Agos binası önünde vuruldu.
Elif Şafak, Orhan Pamuk, Taner Akçam ABD’de koruma altına alındı.
Taner Akçam Yale Üniversitesinde konferans verdiğinde, kapıda siyah kadın bir polis bekliyordu üniversite önünde. New York’ta Columbia Üniversitesi önünde İslamcı ya da milliyetçi Türkler değil, “modern” Türkler protesto ediyordu Taner Akçam’ı
Amerikan PEN’i bir akşam Elif Şafak’la akşam yemeğine davet etti. Bu tehdit dalgası içinde Elif Şafak yeni doğum yapmıştı. New York 5. Cadde’de evi olan hanımın apartmanına girip, asansör ile dairesine çıktığımda koridorda iki polis bekliyordu. Ellerindeki listeden davetli olup olmadığımı kontrol ettiler. Ev sahibi hanım Celal Bayar’ın oğlu Turgut’un arkadaşıymış bir zamanlar.
Elif Şafak, yeni kitabı için Amerika’nın çeşitli yerlerinde düzenlenen toplantıları iptal etti.
Hrant Dink, devlet ‘hoşgörülü terör kampanyasının’ kurbanı oldu.
Elif Şafak, Orhan Pamuk sağ kaldılar. Ama terörize edildiler.
Salt Ermenilere ilişkin birkaç sözden dolayı.
Bu sözleri bugün Türkiye’de söylemek sorun değil, devletin başı dahil.
Zabel Yeseyan sadace Ermeni aydınlanmasının değil, aynı zamanda Osmanlı demokratikleşme sürecinin de bir parçasıydı.
Zabel Yeseyan üniversite mezunu ilk Ermeni kadınıydı. (Sorbonne / Paris)
Kendini feminist olarak tanımlamasa da, Ermeni feminizminin öncülerinden biri oldu. Osmanlı kadınları ile bağlantı içindeydi. “Osmanlı Kadınları Dayanışma Birliği” kurma önerisiyle gitti Prens Sabahattin’e.
Üsküdar Ermeni Kadın Derneği Başkanıydı.
1908 Anayasal devrimini coşkuyla karşıladı. 1909 Adana pogromu büyük hayal kırıklığı oldu onun için. “Yıkıntılar Arasında” sadece edebi bir metin değil, aynı zamanda adeta bir insan hakları raporu idi.
Zabel Yeseyan 1915 Medz Yeghern’den, Büyük Felaketten sağ çıkmayı başardı. 24 Nisan listesine yer alan tek kadındı. Bulgaristan’a kaçmayı başardı. Birçok insanın da kaçmasına yardımcı oldu. Yaşananları raporlaştırdı.
Savaş karşıtı bir eylemciydi aynı zamanda Rosa Luemburg, Karl Liebknecht gibi.
1920-22 yıllarında Ermeni yetimlerinin kurtarılıp toparlanması için çalıştı. Bu dönemi “Sürgünde Ruhum” başlığı altında kitaplaştırdı
1933’de Paris’i terk edip Ermenistan’a gitti, oğlu Hrant ve kızı Sofi ile birlikte. Kampanyalar yürüttü soykırımdan sağ kalanların tek anavatan diye nitelediği Ermenistan’a yerleşmesi için.
Işıklar şehri Paris’ten karanlık Erivan’a gidilir mi diyenlere, “Bu zıtlık bence anlamsız, ülkemizin geleceğinin inşasında aktif rol alacağım” diye yanıt verecekti.
Sosyalizme inanıyordu.
Talat Paşanın “Tenkil ve Tedip” inden kurtuldu ama 1943’de kendisi başka bir kırımın “Great Purge Bolşoya Çitska” nın, Büyük Temizliğin martir’i oldu. Ermenistan’ın büyük şairi Yeğişe Çarentz ve diğer bazı şair ve yazarlar gibi. Transkafkasya Komünist Üniversitesi rektörü Nersik Stepanyan’ı, Aksel Bakunts, arkeolog Aşkharbek Kalantar, Harputlu Vahan Totovents’i de saygıyla anıyorum.
Gurgen Mahari sağ kaldı bu dönemden ve tanıklıklarını aktardı bize.
“Silahtar Bahçeleri”nde kullandığı , “Hayatımın ufkunda kara bulutların belirdiği her keresinde bu bahçelere sığındım” ifadesinden dolayı, geçmişe özlem duygusunu kışkırtmak ve milliyetçilikle” suçlandı.
Zabel Yeseyan 1937 de sustu, İzak Babel gibi. Suskunluk protestosu.
Sibirya’da kaldığı kampta ise ne kağıt ne de kaleme izin vardı zaten.
Ve 1943 yılında infaz edildi.
Sürgünde Alman yazarı Bremenli Vogeler gibi.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***