Aranan, istenen, en düşük maliyetli çatışma ortamı sonunda bulundu. Üstelik sosyal medyayı geçtim internetin boğulması, haber alma özgürlüğünün kısıtlanması tatbikatı da yapılmış, denenmiş, onaylanmış oldu. Koşullar artık seçime hazır. PKK HDP’ye, AKP-MHP de CHP-İYİP’e “amasız-fakatsız yanımızda olma zamanı” demiş oldu. İstanbul Saldırısı’nı üstlenmeyen PKK, TSK’ye Suriye sınırından Karkamış’a havan atarak yanıt verdi. Başka deyişle, kaşık oltanın pırıltısına atlayan kırlangıç bereketi yaşanıyor. Erdoğan’a keyifle misinayı sarması kaldı.
Erdoğan’ın Katar dönüşü uçaktaki berceste mabeyin kâtiplerine hava harekâtına ilişkin demeçlerinde “Irak kuzeyinde yaklaşık 140 km. derinlikte, Suriye’de ise yaklaşık 20 km. derinlikte” ifadesi var. Bir önceki (herhalde kimilerince ya okunmayan, ya anlaşılmayan) yazımda belirtmiştim. Irak sınırının aksine, Suriye sınırında herhangi bir topografik engel bulunmuyor. Üstelik SDG denetimindeki Kürt yerleşim birimleri sınırboyunca tesbih taneleri gibi dizili.
Sözgelimi bir obüs menzilinden kısa derinliğe, düzayak arazide F-16 ile hava harekâtı düzenlemenin stratejik getirisi veya politik anlamı ne olabilir? Sınırboyunda filli bir tampon bölge kurmak için alanı nüfussuzlaştırmak amacı güdülmüyorsa, dümdüz ovada ve yerleşim birimlerinin yanı başında hangi yeni mağara, barınak, sığınak, depo ve karargâhlar keşfedilmiş olabilir? Örnekse Rusya’nın işgal girişiminin duraksayıp, gerilemeye başladığı Ukrayna’da sivil hedefleri vurması askeri uzmanlarca çaresizlik belirtisi olarak yorumlanıyor.
Pençe-Kılıç Harekâtı’nda kullanılan F-16’ların modernizasyonu dahi ABD’ye bağlı. İsveç-Finlandiya’nın ittifaka üyeliğinin bir hafta sonra 29-30 Kasım’da Bükreş’te yapılacak NATO Dışişleri Bakanları Toplantısı’na yetişmesi baskısı var. Erdoğan ABD’li mevkidaşı Biden’la Bali’de G-20 Zirvesi marjında 15 Kasım’da kısaca görüştü. Usulen taziye kabulü dışında Suriye konusuna değinildiği karşılıklı açıklamalara yansımadı. Ancak ABD Erbil Başkonsolosluğu harekât arefesinde kendi yurttaşlarına bir güvenlik uyarısı mesajı yayımladı.
Bali G-20 Zirvesi dönüşü Erdoğan, Rus mevkidaşı Putin’le de mutad veçhile telefonda görüştü. Türkiye, İran ve Rusya’yı Suriye konusunda bir araya getiren Astana Süreci’nin müteakip ondokukuzuncu toplantısı heyetler arasında aynı adla kentte 22-23 Kasım’da yapılacak. İran iç ayaklanmayı bastırmak, Rusya Ukrayna’yı işgalinde gerilemesini kış aylarında durdurma telaşında. Erdoğan yukarıda değindiğim Katar dönüşü uçak sohbetinde soruya cevaben Suriye’ye kara harekâtı seçeneğinin de gündeme gelebileceği mesajını verdi.
Aynı Erdoğan “Kaşıkçı’nın katili” Suudi Arabistan’la, “15 Temmuz’un sponsoru” BAE’yle, “Mavi Marmara suçlusu, terörist devlet” İsrail’le ve Katar’da son olarak “darbeci Sisi’nin” Mısır’ıyla da barıştı. Yunanistan’la da yumuşama girişimi, Mitsotakis’in Kongre konuşmasıyla yarım kaldı. Yine Erdoğan “beyin ölümü gerçekleşmiş” dediği Macron’un Fransa’sı ve zamanında ona “diktatör” diyen Draghi’nin İtalya’sı ile işi SAMP-T hava savunma sistemi tedariki müzakereleri başlatmaya dek vardırdı. Cezayir ve Libya’yla ortak doğal gaz arama anlaşmaları yapabildi.
Son üç yazımda üçüncü kere üst üste alıntılıyorum Demirtaş’ı: ““AKP’nin Kürt oyları olmadan seçimde başarılı olamayacağını herkes biliyor. Bu nedenle bazı hamleler yapması normal. Asıl anormal olan, hiçbir hamle yapmaya cesareti olmayanların tutumudur.” Seçim kazanılacaksa ilk kez oy vereceklerin, gençlerin, kadınların ve Kürtlerin oylarıyla kazanılacak. Dış politikada Erdoğan’a “dün öyleydi, bugün nasıl böyle” eleştirisi yapmak da, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçişin ayrıntılarını içeren program açıklamak da sanmam ki seçmenin gündeminde yer bulsun.
Değerli dostum Murat Sevinç’in dikkatimizi çektiği üzere “ekonomi kötülemese oyları pek düşmezdi’ varsayımı, halimizi anlatmıyor mu?” Gelecek seçimin iki ana izleği düzensiz göç yani ülkemizdeki Suriyelilerin akıbeti ve enflasyon, hayat pahalılığı, alım gücünün düşmesi olacak. Ancak daha önce açıklamaya çalıştığım üzere Suriye meselesinin arka yüzü de doğrudan Kürt Sorunu.
Başka deyişle her düğmeye aynı anda bastığı eleştirisi yapılsa da sürekli devinen bir Erdoğan var. Karşısındaki Altılı Masa muhalefeti ise siyaset alanını dilediğince tasarlayan Erdoğan’ın ona çizdiği çerçeveden çıkamıyor. Amerikalıların “kutunun dışında düşünmek” (“thinking out of the box”) dediği türden bir çözüm üretemiyor, çıkış yolu gösteremiyor, “şuur ve tasavvur” sahibi olduğunu ortaya koyamıyor. Oysa nasıl günümüz futbolunda bir makine düzeninde işleyen teknik direktör takımlarından, oyuncuların “kas hafızasından” söz ediyoruz, onun gibi tepki vermesi beklenirdi Altılı Masa’dan.
İstanbul’un göbeğinde bir terör saldırısı hiç beklenmedik bir gelişme miydi? Irak ve Suriye’ye harekât hiç beklenmedik bir gelişme miydi? Erdoğan’ın dış politikada attığı (ve hepsi bence doğru) uzlaşma adımları hiç öngörülemez hamleler miydi? Erdoğan’ın Altılı Masa’yı dağıtmak olmasa da, o topluluğu oluşturan partilerin seçmenine “şirin gelecek” açıklamalar ve hamleler yapması çok mu şaşırtıcı? Adeta “Siyaset-101” dersi kapsamında değil mi tüm bu yaşananlar?
Kendimce İsrail’de Netanyahu’nun geri dönüşünü yazmıştım. Brezilya’da Temmuz’da aday olduğunda rakibi Bolsonaro’nun 15 puan önünde görünen Lula’nın o Bolsonaro’yu Ekim sonu geldiğinde ancak ikinci turda yüzde 1’in altında bir burun farkıyla geçebildiğini de. Bizde de yüz yıllık cumhuriyet tarihimizin belki en kritik önemi haiz seçimine artık bilemedin altı ay süre var. Daha nasıl anlatacağımı gerçekten bilemiyorum.
Meramımı anlatmayı bir de böyle deneyeyim. Buyurunuz size yıllar öncesinden kalma bir Cem Karaca parçasından alıntı: “alavere dalavere kim ala da kim vere rep rep / köşeleri möşeleri dön baba dönelim rep rep / raptiye rap rap zaptiye zap zap rep rep / naber nitekim gene geldi şapka rep rep.” Bakalım okuyup da “bu adam ne diyor bir düşünelim” diyen çıkar mı? Ulusal değerlerimizden merhum Cem Karaca eski Türkiye’den bizlere, bu günlere mi seslenmiş sanki?
Biliyorsunuz hem müstafi, ayyaş, zampara, tuzukuruyum. Hem monşer, bölücü, hain, Kürtçü. Hem MİT ajanı, emperyalist, Kürt düşmanı, faşist. Bu denli her kesime hitap edebilen birinin sözü dinlenmez mi? Üstelik solcu olmadığımı da defalarca itiraf etmişken. Bir başka ulusal değerimiz merhum Mahzuni Şerif de “hızlı hızlı giden yolcu / bu mezarda bir garip var / bak taşına acı acı” demiş. Ölümsüz ozana kulak verirseniz duyacaksınız: O adsız garibin de “toprak olmuş umutları.”
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***