Fatma Erpehlivan 84 yaşında, eşinin ölümünden sonra 20 yıldır yalnız yaşıyor. Kapısını çalacak ne çocukları ne de akrabası var. İki bacağı da sakatlandığı için sokağa çıkamıyor, dört duvar arasında yaşamını sürdürüyor. Ev içerisinde yürüteç yardımıyla zorlukla yürüyebiliyor.
VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Erpehlivan, “Allah’tan başka kimsem yok benim. Bakıma ihtiyacım var. Gelen insan bana ne yapacak? Mesela haftada bir gün gelecek, kenar köşe evi süpürecek. Çamaşırımı kendim yıkıyorum, yemeğimi yapıyorum. Bulaşığımı yıkıyorum. Bakkaldan veya pazardan ne lazımsa bana alıp gelecek. Şu an banyo yapmıyorum. Biliyorum, kendim kokuyorum. Ama yanımda duracak insan yok. Beni istemiyorum yıkamasınlar. Yeter ki benimle beraber dursunlar, banyo ederken düşmekten korkuyorum” dedi.
Erpehlivan’ın 3 bin 800 liralık emekli maaşı, bakıcı tutmaya yetmiyor. İhtiyaçlarını komşuları karşılamaya çalışıyor. “Onlar da olmasa ben yandım, kül oldum” diyen Erpehlivan, “Ama herkesin kendine göre işi var gücü var. Devamlı benimle duracak halleri yok. Çok sıkıldığın zaman yanında birisi olacak, konuşacaksın. Birazcık teselli alacaksın. Yanında biri yoksa ne yapacaksın, televizyona baka baka gününü geçireceksin. İstiyor insan, yanında birisi olsun. Dört duvar arasında, böyle kapalı kutunun içindeyim” diye konuştu.
Türkiye yaşlanmaya hazır mı?
Erpehlivan’ın yaşadıkları, giderek büyüyen bir nüfusun ortak sorunları. Türkiye’nin nüfusu hızla yaşlanırken bu nüfusun sorunları ve ihtiyaçları da artıyor. Birleşmiş Milletler’in (BM) tanımına göre yaşlı nüfusun oranı yüzde 8 ila 10 olan ülkeler, yaşlı ülke sayılıyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verileri, 65 yaş üstü nüfusun oranının 2021 yılında yüzde 10’a dayandığını gösteriyor. Bu eşik geçildiğinde, Türkiye çok yaşlı ülkeler arasına girmiş olacak. Yaşlı nüfus, son beş yılda yüzde 24 artarak 8 milyonu aşmış durumda. TÜİK verilerine göre 2080 yılında nüfusun dörtte birini yaşlıların oluşturacağı tahmin ediliyor.
Ancak Ege Geriatri Derneği Genel Sekreteri Mevlüt Ülgen, Türkiye’nin yaşlanmaya henüz hazır olmadığı görüşünde. Ülgen, “Türkiye bu demografik ve sosyolojik değişimin farkında değil. Hala Türkiye’de merkezi hükümet, ailenin yaşlıya bakması üzerine bir politika oturtmaya çalışıyor. Bu, aileye bırakılacak bir sorun ve yük değil. Hak temelli bir sistemin mutlaka kurulması gerekiyor” dedi. Türkiye’nin yaşlılara yönelik politikasının yardım temelli olmasını da eleştiren Ülgen, yaşlıların sağlık ve bakım hizmetleri, geçim sıkıntısı ve sosyal hayata katılım yönlerinden destek ve hizmet beklentisinin olduğunun altını çizdi.
“Hak temelli ve kapsayıcı bir bakım sistemi kurulmalı”
Türkiye’de devlet, muhtaç yaşlılara bakan akrabalarına ayda 3 bin 340 lira ödüyor. Ancak bunun için ağır engelli raporu almak ve aynı çatı altında yaşamak gerekiyor. Ayrıca hanedeki kişi başına gelirin ayda 3 bin 666 liradan az olması gerekiyor. Bu koşulları sağlayanların sayısı ise çok az. Zaten TÜİK verileri de 1,5 milyondan fazla yaşlının yalnız yaşadığını ortaya koyuyor.
VOA Türkçe’ye konuşan Ülgen, “Yaşlının kendi başına, özerk bir şekilde yaşam kalitesini koruyarak yükselten, onun refahını ve toplumsal katılımını önceleyen bir sistem kurmanız gerekiyor. Bu anlamda yaşlıya ek maliyet getirmeyen hak temelli ve kapsayıcı bir bakım sistemi kurulmalı. Kıta Avrupası, Kuzey Amerika, özellikle Japonya bizden çok çok önce yaşlılık gerçeğiyle yüzleşti. Öncelikle sorunu gerçekçi olarak kabul etmekle başladılar. Bu ülkeler yerinde bakım sistemini kurdular. Yaşlıların, yerinde yaşlanacağı koşulları yarattılar. Yani evde sağlık ve bakım hizmetlerine ulaşmanın yanı sıra aynı zamanda yaşadığı evin ve çevrenin de yaşlının mümkün olduğunca bağımsız yaşayabilecek şekilde düzenlenmesi gerekiyor. Bu, konutların yapımından kent erişimine kadar birçok alanı kapsıyor. Diğer yandan bu ülkeler kurum gereksinimi olan yaşlılar için kurumsal bakımı da oturtmuş durumda. Türkiye’de bugün kurum gereksinimi olan yaşlılar açısından da ciddi sorunlar var. Özel yaşlı bakım merkezlerinin fiyatları oldukça yüksek. Kamudaysa 4-5 yıl boyunca yaşlılar sıra beklemek durumunda kalıyor. Yani kurumsal bakım talebi olan yaşlıların ihtiyacını da bugün kamu karşılamaktan çok uzak” dedi. Ülgen Türkiye’de yaşlı bakımı alanında iş gücünün de yetersiz olduğuna dikkati çekti.
Erpehlivan’ın korkusu ‘yataklara düşerek ölmek’
Yaşlıların ekonomik bağımsızlığı, toplumsal hayata katılımı, sağlık ve bakım hizmetlerine erişimi çok daha kapsamlı politikaları gerektiriyor.
Bu politikalar hayata geçmeden, kendi başına ayakta kalmaya çalışan birçok yaşlı gibi Fatma Erpehlivan’ın da tek bir korkusu var: “Çok hasta olursam beni bakan olmaz. Allah yataklara düşürmesin. Komşular bir gelecek iki gelecek, her zaman her zaman benim yanıma gelemez. Ama böyle oturduğun yerde cenabı mevlam senin canını alırsa o başka mesele.”