Mısır’ın Kızıl Deniz kıyısındaki Şarm El Şeyh şehrinde 6 Kasım’da başlayan BM İklim Değişikliği Konferansı COP 27, normalde 18 Kasım’da sona erecekti. Konferansın geneline hâkim olan gerilim taslak metnin oluşum sürecine de etki etti ve COP 27 önce bir günlük uzatmaya gitti. Resmi uzatma bir gün ile sınırlandırılmış olsa da kabul edilen kapanış metninin medya ile paylaşılması 20 Kasım öğle saatlerini buldu.
COP27 gibi büyük bir konferansta neden böylesine bir aksaklığın olduğu ve uzatmaya gidildiği merak konusu. Aslında COP toplantıları genellikle planlanan tarihlerde sona ermiyor. Örneğin geçtiğimiz yıl Glasgow’da gerçekleşen COP 26’da da benzer bir sarkma olmuştu. Önceden takvimi belli olan bu konferanslardaki sarkma, ülkelerin üstlendikleri taahhütler, metnin içinde geçen kelimeler ve sınırlandırmalara dönük anlaşmazlık ve kıran kıran süren ikna turları ve pazarlıklar yüzünden yaşanıyor. Nihayet biten toplantıda gündeme damgasını vuran iki konuya değinelim.
KAYIP VE HASAR FONU TARTIŞMASI: KRİZE NEDEN OLANLAR PARAYI ÖDEYECEK
COP 27’nin başından itibaren hissedilen temel gerilim konularının başında gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelere iklim değişikliği kaynaklı hasar ve kayıplar için, aynı zamanda enerji geçişinin belirtilen hedeflerle uyumlu olmasını sağlamak için ödemesi gereken yıllık 100 milyar dolarlık destek geliyordu. Takvim 2021’den 2022’ye dönüp yeni bir COP zamanı geldiğinde Glasgow’da verilen iddialı sözlerin tutulmadığı görüldü. Gelişmiş ülkelerin ödemesi gereken 100 milyar doların yanına bile yaklaşılmamış, fonda ancak 30 milyar dolarlık destek birikmişti. Üstelik gelişmiş ülkelerin karşılıksız vermesi gereken bu paranın Fransa gibi bazı ülkelerce kredi olarak verildiği görülmüştü. Bu durum COP 27’de protestolara ve çeşitli düzeylerde tepkilere neden oldu.
Örneğin Nijerya adına COP 27’de bulunan 23 yaşındaki Mana Omar “Parayı gösterin, kayıp ve hasar finansı şimdi” yazan bir dövizle konferans alanında slogan atarak tek başına sesini duyurmaya çalışıyordu. Omar Artı Gerçek’in neden bu gösteriyi yapıyorsun sorusunu şöyle yanıtlamıştı: “Bu iklim krizine Afrika neden olmadı, biz dünya nüfusunun yüzde 20’sine sahibiz, ancak emisyona neden olan karbon salınımımız bir kıta olarak yüzde 4. Oysa biliyoruz ki emisyon oranlarını aşanlar buraya jetlerle, ciplerle gelenler. Bugün kriz var, çözüm bulalım diyorlar. Ancak neden oldukları bu krizin bedelini ödemiyorlar. Bizim için finansman sağlamamak için söyledikleri her söz “bla bla bla bla” demek. Bunu kabul etmiyoruz. Bu krize neden olanlar borçlarını ödesin, dilenmiyoruz, hakkımız olanı istiyoruz”
Mana gibi sahada görüştüğümüz neredeyse tüm Afrika ülkelerinin delegeleri, sivil toplum örgütleri benzer bir zeminde yer alıyordu. Peki sonuç ne oldu?
Nihayetinde COP 27 sonuç metninde gelişmekte olan ülkelerin zararını tazmin için fon kurulamasına karar verildi. Fonun operasyonel detayları bir sonraki COP’a, Dubai’de yapılacak olan COP28’e bırakıldı. Ülkeler bazı anlaşmazlıklara karşın Paris Anlaşması’ndaki hükümlere bağlı olduklarını yineledi ve taahhütlerinin arkasında olunduğunu söyledi.
COP 27 Başkanı ve Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şukri, varılan anlaşmayı basına aktarırken ne kadar zorlandıklarını ifade etti. Şukri, “neredeyse her gün ve çoğu gece ayakta kalarak ülkelerle müzakere yaptıklarını ve metnin çıkmasının hiç kolay olmadığını” söyledi. Şukri gerçekten de toplantı boyunca BM Genel Sekreteri Antonio Guterres ile birlikte en fazla çabayı gösteren isimdi.
Öte yandan, metin çıkmış olsa da bir yıllık erteleme metnin duyurulduğu salonda alkış seslerine gölge ediyordu. Bir yıl uzun bir süre ve gelişmiş ülkeler yeni gerekçelerle imza attıkları taahhütlerinden uzaklaşacak yeni hamleler geliştirecek zamana sahip. Afrika kıtası tamamen çöle dönmeden Maldivler başta olmak üzere küçük ada ülkeleri su altında kalmadan taahhütlerin yerine getirilmesi umut ediliyor. Ancak bu umuda soru işareti koyduran bir başka tartışmaya da değinmek gerekiyor.
COP 27 Kapanış müzakerelerine damgasını vuran bir diğer gelişme 1.5 derece üzerinden döndü. Bilim insanları 2100’e kadar dünyanın genel sıcaklığının sanayi öncesi döneme göre 1.5 dereceyle sınırlandırılması gerektiğini, bunun üzerine çıkıldığında dünyada yaşamı mümkün kılan ekosistemlerin ve ona bağlı canlı yaşamının güvenliğinin ve devamlılığının sona ereceğini söylüyor. Bu, bazı ülkeler için zaten su altına kalma ya da çöle dönme, 100 milyonları bulacak olan bir iklim göçü anlamına geliyor. Konferans öncesinde bilim insanları güncel raporlarında hâlihazırda 1.2 derecelik sınıra gelindiğini böyle devam edilirse 6-10 yıl içince 1,5 derecelik sınırın aşılacağının altını çizdi. Guterres, “uçurumun kıyısındayız” diyerek vahameti aktardı.
Öte yandan bazı ülkeler konferansta, “zaten 1.5 derecelik hedefi tutturamayacağız, onun yerine 2 dereceye odaklanalım” dedi. Bunu diyen ülkeler gerçekçi olmakla beraber, su altında kalmayacak, göreli olarak iklim krizinin cehennemini daha sonra yaşayacak olanlar. Oysa bilim insanları “hemen şimdi adım atın” uyarısını yapıyor. Nihayetinde gelişmekte olan ülkelerden gelen itiraz sesleriyle şimdilik 2 derecelik hedefe odaklanalım önerisi rafa kalktı. Kapanış bildirisinde hedefin 1.5 dereceyi geçmemek olduğu yinelendi. Bir başka maddede Paris Anlaşması’na bağlılık tekrar edildi, Paris Anlaşması’nın odağında 1.5 derece var.
Şimdilik iç tartışmayla bu aykırı sesler bastırılsa dahi bu tür önerilerin değil dillendirilmesi, akla gelmesi dahi büyük sorun. Bu öneri, bazı ülkelere “Sizin su altında kalmanız ya da çöle dönmeniz önceliğimiz değil, genel fayda için feda gerekiyor, sizi gözden çıkardık” deme üstenciliği, ben bilirimciliği anlamına geliyor.
Sonuç olarak yoğun bir mesai ve toplantılar silsilesiyle COP 27 son buldu. Afrika’nın COP’u olarak anılan toplantıya yerine getirilmeyen sözlere duyulan öfke, konferans alanındaki eşitsizlikler, “bizde de kriz var para vermemiz mümkün değil” diyen bazı zengin ülkelerin suçlarını bastırma çabası damga vurdu. Böylesi uzun bir toplantıdan ortak bir metnin çıkması kıymetli. Ancak metnin kendisinde krizin acilliğine karşın bir yıl daha bekleme sabrı hâkim. Buysa, iklim konusunda ortaya konan bu kolektif çabaya gölge düşürüyor. Dahası, dünyada bildiğiniz gibi eşitsizlik, adaletsizlik sürüyor, hatta birilerinin felaketi, birilerinin bankaları için yeni bir kredi fırsatı yaratıyor yorumuna neden oluyor.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***