YORUM | M. NEDİM HAZAR
En sonda söyleyeceğimi en başta ifade edeyim; Berkun Oya’nın yeni filmi Cici, Netflix’te yayınlanan en iyi Türk draması olabilir.
Ancak, pek çok yönüyle de pişmemiş bir yemek tadı geliyor filmden.
Ayrıntılara geçmeden önce yönetmenden bahsedelim.
Berkun Oya mektepli bir aktör. Tiyatro eğitimi almış, biz her ne kadar onu TV’de yayınlanan ‘Defakto’ ve ‘Infoman’ isimli sıra dışı programlarla bilsek de, senarist yönü hayli güçlü bir sanatçı.
İlk filmi ‘İyi Seneler Londra’, her genç Türk sanatçısının klasik zaaflarını taşıyan samimi bir çaba olsa da, Oya kariyerinin zirvesini kanaatimce ‘Bir Başkadır’ (Ethos daha oturuyordu) ile yakaladı.
Bu güçlü kalem ve keskin zekalı sanatçı aslında yeni neler yapabileceği merakla beklenen isimlerdendi.
Netflix platformunda karşımıza çıkan Cici seyircisini şaşırtmakla beraber, Oya’dan bekleneni vermekten epey uzak bir film olmuş.
Ve fakat bu demek değil ki, film başarısız!
Aksine, BKM denilen lise müsamere mantığının Türk sinemasını esir aldığı bir çağda, her proje bir şekilde TV işine doğru akarken, Berkun Oya bu akışı tersine çevirebilmek adına epey çırpınmış.
Hikayesini de anlattıktan sonra analizine geçeriz.
Bekir, bir süre Almanya’da çalıştıktan sonra biriktirdiği Marklar ile Sarı Mercedes’ine atlayıp memleketine dönmüş. Doğduğu topraklarda aldığı arsaya hayalini kurduğu ev ve müştemilatını yıllar içinde tırnaklarıyla kaza kaza inşa etmiş. Epeyce asabi, çocuklarına olan sevgisini göstermeyen bir adam.
Eşi Havva, çocukları Kadir, Yusuf ve Saliha ile kendi küçük dünyalarında Knut Hamsun’un Dünya Nimeti’ndeki İshak gibidir. Cehaletinden habersiz ve kaba bir Anadolu insanı.
Aile, yanlarına verilen Cemil isimli bir çoban yanaşma ile beraber yıllarca en azından dışarıdan saadetli görünen bir hayat yaşarken baba Bekir’in ani ölümüyle göç etmeye karar verir. Çoban çocuk Cemil geride bir başına kalmıştır. Kalbi ise Saliha ile şehre gitmiştir.
Yıllar sonra çocukluğunu filme çekmek için geri dönen Kadir ve ablası Saliha, anneleri Havva’yı da yanlarına almışlardır. Ancak hikaye ilerledikçe hayatın aslında göründüğü gibi pürüzsüz bir romantik mutluluk içinde yaşanmadığını ufaktan ortaya çıkarırlar. Havva’nın halının altına süpürdüğü bir vicdan ağrısı vardır ki, en ağırı budur.
Cici, bazen lineer, bazen karmaşık üç ayrı dönemi anlatıyor.
Berkun Oya, zaman sıçramalarında seyircinin hikayeyi tam olarak kolaylıkla anlayamaması için elinden gelen zorluğu çıkarmış.
Betamax videonun popüler olduğu yıllar (muhtemelen 80’lerin ortalarına doğru), pandeminin hemen öncesi ve pandeminin bitmeye yakın olduğu bir önceki dönemin iki yıl sonrası.
Film, resim yapabilmek için kendini hayli kastığı belli olan bir çabayla görsellikle ve durağanlık üzerinde ilerlerken, dipten bir merak ve gerilimi de barındırmıyor değil.
Hikaye ilerledikçe parçaları üst üste koyarak hikayeyi bütünleştirmeye çabalayan seyircinin sabrını epey zorladığını da kabul etmek lazım.
Ancak bazı çevrelerde Cici’nin Nuri bilge Ceylan filmlerine benzetilmesi, hem NBC’ye, hem de BO’ya haksızlıktır diye düşünmekteyim. NBC’nin her ilmeği hassas düşünülmüş metaforlarla bezeli birer Çehov natürmortlarına insafsızca bir bakıştır.
Evet, aslında Cici’nin en zayıf yönünü de belirtmiş olduk. Metazorik duran donuk resimler ve yetersiz metaforlar. Tansiyon pompasından metafor üretmeye kalkarsanız çocuğun koluna saçma sapan bez bağlayıp pompalarsınız o kadar!
Cici, neredeyse iki buçuk oyunculukla işi götürmeye çabalayan bir film. Hatta bir tam iki yarım oyunculuk.
Olgun Şimşek, eline sağlam oluşturulmuş bir karakter geçtiğinde ne denli büyük bir aktör olabileceğini bir kez daha kanıtlıyor.
Kusura bakmayın burası bir drama dersi gibi olacak ama bir drama oluştururken üç önemli ayak vardır: isimlendirme, nitelendirme ve takdim.
Cici, başta kendi ismi olmak üzere karakterlerinin tasarımında yaşadığı problemleri oyuncularının tökezlemesine sebebiyet vermiş bir yapım.
Bir filmin ismi güçlü, farklı ve anlamlı olmalı. Cici şüphesiz farklı ve –olmamış ya- hadi anlamlı diyelim ama ya ilk madde!
Cemil karakterinin kusursuz işleyen bir saat gibi başarılı olduğunu söyledik. Yaşlı Havva (Nur Sürer), iyi oyunculuğu rağmen yetersiz karakter tasarımına kurban gitmiş maalesef.
Keza, böylesi bir rol vererek kendisine tekrar sinema oyunculuğunu gösterme fırsatı sunduğu için yönetmene teşekkür etmesi gereken Yılmaz Erdoğan’ın canlandırdığı Kadir karakteri de.
Tek mekanda geçen, aslında karakterler üzerinde derinleşmesini beklediğimiz Cici’nin diğer oyuncuları ise sadece kalabalıktan ibaret maalesef. Hele bir Naz karakteri var ki, acemi bir senarist böylesi başarısız bir karakter ortaya çıkarmazdı sanırım.
Geçiyorum…
Berkun Oya, şöyle ya da böyle kendine ait bir dil kovaladığından şüphe edilmeyecek bir yönetmen. Keza filmlerindeki müzik kullanımı onun seyirciye ulaşma arterlerinden biri. Bergen, Tatlıses gibi sanatçıları filme yedirmesinin yadırganmaması bu yüzden.
Mekan tasarımında da başarılı.
En temel teknik özelliklerden olan ters açıya defalarca düşmesi ise iki şekilde açıklanabilir. Ya “geçti artık bunlar” deyip önemsemiyor ya da görüntü yönetmenini yanlış seçmiş!
Toparlıyorum..
Berkun Oya, samimi bir uğraş içinde olduğu belli olan ancak pek çok yönüyle çiğ tadı gelen bir eseri önümüze getirmiş.
Üzüntümüz bu değerli ismin çok daha iyisini yapabileceğini beklemek oldu sanırım.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***