VAN – Türkiye’nin kimyasal silah kullanımını “soykırım rejimi” olarak tanımlayan tarihçi Sedat Ulugana, “Kürtler bu silah kullanıma karşı yüksek sesle çıkmalı. Kürt özgürlük hareketi tasfiye edilirse inanın Kürtlere tek bir gün yaşam hakkı tanımazlar” dedi.
Türkiye’nin, Güney Kürdistan’daki Zap, Metina ve Avaşin’e 17 Nisan’da başlattığı askeri saldırılar 6’ıncı ayını geride bıraktı. HPG, Türkiye’nin 17 Nisan’dan bu yana başlattığı saldırılarda en az 2 bin 476 kez yasaklı bomba ve kimyasal silah kullanıldığı açıkladı. Kimyasal silah kullanımı sonucu HPG, 44 gerillanın yaşamını yitirdiğinin bilgisini paylaştı. Yayımlanan görüntüler üzerine kimyasal silah kullanımı sert tepkilere neden oldu.
Konuya ilişkin Mezopotamya Ajansı’na (MA) konuşan tarihçi Sedat Ulugana, Kürtlere karşı Türkiye’nin kimyasal silah kullanımının Zilan Katliamı ile başladığını söyledi. Ulagana, kimyasal silah kullanımı ile Türkiye’nin Kürtlere dönük yaşamsal fonksiyonlar yerine, soykırım pratiğini devreye koyduğuna dikkat çekti.
‘İNGİLTERE KÜRTLERE KARŞI KULLANDI’
Tarihte modern kimyasal silah kullanımının 1’inci Dünya Savaşı ile başladığını ifade eden Ulugana, söz konusu kimyasalların ilk olarak Almanya ve Fransa devletleri arasında yaşanan savaşta tarafların birbirlerine karşı kullandığını kaydetti. 1’inci dünya harbinde Irak’ı işgal eden İngiltere’nin Şêx Mahmud Berzenci ve direnişçilerine karşı söz konusu kimyasal gazları kullandığı bilgisini paylaşan Ulugana, “Buradan bakıldığında Kürtlere karşı ilk kimyasal silah kullanımı Churchill dönemi İngiltere’sidir diyebiliriz. Bugün mağaralarda kullandıkları gazlardan farklı olarak o dönem, havaya yayılan ve daha çok direnişi kırmak için sinir gazı dedikleri bir gaz türü kullanılıyor. Bahsettiğimiz bu zehirli gazların modern savaşlarda kullanılması zaten bir İngiliz icadıdır. İngilizler birinci dünya harbinde bu gazları kullanırken, aynı zamanda kendi askerleri de bundan etkileniyor. Sonrasında bunu biraz daha dönüştürmeye başlıyorlar. İkinci dünya harbinde ise Almanlar, Fransız ve Sovyet ordusuna karşı kullanıyor. Japonlar ve Amerikalılar da birbirlerine karşı kullanıyor” bilgisini paylaştı.
İSYANLARDAN SONRA EDİNDİLER
1915’teki Ermeni Soykırımı’nda Ermenilere karşı kimyasal silah kullanıldığını göremediklerini, çünkü Osmanlı envanterinde böyle gazlar bulunmadığını kaydeden Ulugana, 1920’ler sonrasına dair de şu bilgileri verdi: “1920’lere baktığımızda Türkiye’nin savaşta olduğu süreçte elinde böyle bir silah bulunmuyor. Sonraki süreçte özellikle 1925-26 ile birlikte bunlar hem Almanlarla hem İtalyanlarla ve bugünkü AB devletleri ile çok düzenli diyebileceğimiz ilişkileri söz konusu. O süreçte çok iyi biliyoruz ki Türkiye var olan bütçesinin 3’te birini orduya ayırmış. Alman ve İsveçlilerden kimyasal gazlar satın alıp getiriyorlar. 1930’lara gelindiğinde ellerinde zehirli gazlar var. 1926-27 de bu gazları almalarının nedeni öncesinde yaşanan Şêx Sait İsyanı’dır. Çünkü Şêx Sait isyanının kırılmadığını görüyorlar. Ağrı İsyanı Şeyh Sait isyanının devamıdır. Ağrı onları çok uğraştırıyor. Zehirli gazları fikrinin o dönemde akıllarına gelmesi bu nedenledir. Ağrı’da devlet direnişçilere yetişemiyor ama Zilan’da öyle değil. Ağrı gibi yüksek bir rakıma sahip değil ve mağaralar nedeniyle kitle imha kullanamıyorlar ancak, Zilan’da kitle imha harekatını yaptılar” şeklinde konuştu.
İLK KEZ ZİLAN’DA KİMYASAL SİLAH KULLANILDI
Türkiye’nin Kürtlere karşı ilk kimyasal silah kullanımının 1930’daki Zilan Katliamı ile başladığına dikkat çeken Ulugana, “1933 yılında basılmış olan bir Jandarma Talimnamesi var. Bu talimname jandarmanın ders kitabı olarak basılıyor. Bu ders kitaplarını yazanlar ve bu dersi verenler, önceki deneyimlerinden yararlanarak içeriğini zenginleştirmeye çalışmışlar. Mesela şöyle ibareler var: ‘Biz Zeylan hadisesinde şakilere karşı savaşırken şu metotları kullandık’ şeklinde başlıklar bulunuyor. Talimnamede ‘Mağaraya sığınmış olan eşkıyaların teslim olmasını sağlamak ya da olmazsa öldürülmesi için mağaraya gaz ve duman salınmalı. Ya teslim olurlar ya boğulurlar. Bunu yaparken de mağaranın başka bir çıkışının olmamasına dikkat edeceksiniz’ diyor. Ve ‘eşkıyalar bu son zamanlarda mağaralarda bir havalandırma bacası açıyorlar’ deniliyor. Bunu şimdi fark ediyoruz ki, bunlar Zilan katliamında o mağara aramalarında bu gazı kullanmışlar. Yangın ve fosfor bombalarını kullandıklarını çok iyi biliyoruz. Zaten o dönem Cumhuriyet bunu manşetine taşımıştır. Bildiğiniz yangın bombaları yani kitle imha silahları kullanıyorlar. Üçüncü bir durum ise şu; O dönemin tanıkları ‘cenazelerin yok edilmesi için bazı ilaçlar kullanıyorlardı. Cenazeleri yakıyorlardı ama çok cenaze vardı. Ellerinde bidon bidon ilaçlar vardı. Önce ilaçlıyorlardı. Bazen yakmaya bile gerek duymuyorlardı. O ilaçlardan sonra cenaze kendi kendine eriyor’ diyorlardı. Zilan Katliamında binlerce cenazeyi yok ediyorlardı” diye konuştu.
‘ZİLAN PRATİKLERİNDEN DERSİM’E’
Zilan Katliamının Türk ordusunun staj alanı ve profesyonelleşme alanı olduğunu ifade eden Ulugana, “1933’te mağara aramaları diye bir kitap çıkarıyorlar. O gün ki jandarmalar da, bugünkü komando tugaylarıdır. Jandarmalara bu ders verilirken Zilan’da gerçekleştirilen pratikler üzerinden yola çıkıyorlar. Çünkü 6 yıl sonrasında Dersim Katliamı gerçekleştiriliyor. Yani diyebiliriz ki Zilan’daki katliam yöntemleri Türk devleti için bir metottur. Artık kitle imha araçlarını nasıl kullanacaklarını biliyorlar. Bu açıdan Zilan’da, bu gazın kullandığını kendileri itiraf ediyor hem de bunun tanıkları da var. Sonraki süreçte Saddam Hüseyin tarafından Halepçe’de Kürt halkına karşı kimyasal silah kullanılıyor” dedi.
‘FARE GİBİ ZEHİRLEDİK’
Türkiye’nin Kürtlere karşı kimyasal silah kullanımının asıl Dersim Katliamı döneminde ayyuka çıktığını belirten Ulugana, “O dönemin yazışmalarında işte Almanya’dan ve bugünkü AB ülkelerinden zehirli gaz almışlar. Bu zehirli gazları burada kullanmışlar. İhsan Çağlayangil o dönemin Emniyet Umum Müdürü yani bugünkü Emniyet Genel Müdürü’dür. Çağlayangil’in anılarında geçer bu. Çağlayangil’le Dersim Katliamına ilişkin röportajı yapan da Kemal Kılıçdaroğlu’dur. Çağlayangil röportajda diyor ki; ‘Biz Dersimlileri fare gibi zehirledik dağ kavuklarında, zehirli gazlarla zehirledik’ diyor” diye konuştu.
‘SESSİZLİĞE KARŞI HALKLARIN DAYANIŞMASI’
Türkiye’nin Zap, Metina ve Avaşîn’e dönük kimyasal silah kullanımını “soykırım rejimi” olarak tanımlayan Ulugana, “Soykırımın kodlarına bakıldığında, Türkiye’de rejimin buna bire bir uyduğunu görüyoruz. Bu rejimden her şeyi beklemek mümkün ve bu rejim her şeyi yapar. Uluslararası devlet ve kurumlara bakıldığında ise bunların çok yapay olduğunu anlıyoruz. Kimyasal silahların kullanımına karşı bu kurumlar güdümlüdür. Burada NATO üyesi herhangi bir devlet ya da NATO ile ilişkileri iyi olan devletler, bu kimyasal silahları kullandığında sesleri çıkmaz. Bunu politik bir aparat olarak birbirlerine karşı kullanıyorlar. O açıdan çok da samimi değiller ve dertleri de değil. AB devletleri bu şekilde devam ederlerse ilerleyen süreçlerde çok büyük bir kimyasal nükleer savaşa neden olacaklar. Bu da kapitalist devletler 2. Dünya Savaşı’ndan da ders almamışa benziyorlar. O açıdan Kürtleri Ortadoğu’da bir dağlı kavim ve müttefikleri Türkiye’nin başına bela olarak görüyorlar. Avrupa devletlerin siyasetini bakıldığında bu nüansları görebiliyorsunuz. Dolayısıyla Avrupalı devletlerden herhangi bir insani bir şey beklemek insanı gaflete düşürür. Bu açıdan haklarla dayanışmak, sosyal mücadeleyi büyütmek çok daha önemlidir. Aslında bu da devlet kavramının ne menem, korkunç bir şey olduğunu gösteriyor. Devletleşme mantığının insan ve halkların hayatını ne kadar çöpe attığını görüyoruz. Bu anlamda inanın 100 bin Kürt öldürülse de, AB devletlerin tavrı farklı olmaz, sadece kaygı duyarlar” şeklinde konuştu.
‘TÜRKİYE KÜRTLERE KARŞI SİLAH GELİŞTİRİYOR’
İlerleyen bilim ve teknoloji ile artık kimyasal silah üretiminin çok daha kolay olduğunu ve Türkiye’nin artık kimyasal silah üretebildiğini kaydeden Ulugana, “Türkiye kullandığı bu silahların büyük kısmını artık kendisi üretiyor. Bazı etken maddelerini belki bazı AB şirketlerinden alabiliyor olabilir ama kendileri üretiyor. Tabi bu ürettiği silahları Yunanistan’a ya da Suriye’deki cihatçı çetelere karşı değil Kürtlere karşı kullanacak. Türkiye 40 yıldır Kürt hareketi ile savaşıyor. Son 40 yıllık savaş deneyiminin hepsi Kürt sahasında Kürt hareketi ile yaptığı savaş edinimidir. Dolayısıyla ürettiği, geliştirdiği bütün silahları Kürtlere karşı kullanıyor ve Kürtler için geliştiriyor. Dolayısıyla bu soykırım rejimine bakıldığında yapabilirlerse Kürtlere karşı bir soykırım girişiminde bulunurlar” diye belirtti.
SOYKIRIM VE APARATLARI
Türkiye’nin Kürtlere karşı bir soykırım girişiminin olduğuna dikkat çeken Ulugana, kimyasal silah kullanımı, Kürt gençlerinin Avrupa’ya doğru göçe zorlanması, geliştirilen ve arttırılan yüksek güvenlikli cezaevleri, siyasi soykırımlar operasyonları, Kürtleri ötekileştirme ve kitlesel linç kampanyaları uygulamalarının devletin soykırım pratiği olduğuna işaret etti. Ulugana, devamında “Şehir savaşları sonrası MHP-AKP iktidarı ‘biz hakikaten politik talebi olan 300 bin Kürt’ü erimine edebilir miyiz edemez miyiz?’ dediler. Sonra baktılar ki bu çok mümkün görünmüyor ve alenen fiziki bir soykırımı icra etmek kolay değil, başka tedbirlere yöneldiler. Yukarıda dediğimiz uygulamaların tamamı soykırım aparatıdır. Bunların dışında, SADAT, cihatçı gruplar, El Kaide ve IŞİD, Soylu ve onun baronları olan Abdullah Çatlı ile Mehmet Ağar da Kürtlere karşı kullanılan gruplardır. Bu mafya ve cihatçı gruplar ise soykırımın başka bir boyutudur” dedi.
‘KDP TÜRKİYE’NİN APARATIDIR’
Türkiye’nin Zap, Metina ve Avaşin’e yönelik artan saldırılarına karşı KDP’nin rolüne değinen Ulugana, “KDP, Türkiye için Güney Kürdistan’da bir aparattır. Bu artık bilinen bir şeydir. Türkiye, defakto bir şekilde KDP’yi orada bırakıyor ve uluslararası anlamda kendine bir rahatlık sağlıyor. Türkiye ‘İsmi Kürdistan ama orası bana ait’ diyor. Bugün Zaxo’nun bir köyündeki bahçesini sulamak için giden bir köylü bile Zaxo Valisi’nden değil, MİT’ten izin alması gerekiyor. Bu anlamda KDP’nin Kürtlük, Kürdistan’ın özgürlüğü diye bir derdi yok. Böyle bir projeleri de yok ve bazı kesimler, zorla bu misyonu KDP’ye yüklüyorlar. KDP, Kürt özgürlük hareketinin Kürtlere yaklaştığı gibi de Kürtlere yaklaşmıyor. Parçacıdır. Bu açıdan bakıldığında orada tek bir yapıdan bahsetmekte de mümkün değil. İşin kötü tarafı bunlar Saddam tarafından kimyasal silahlara maruz kaldılar” ifadelerini kullandı.
‘GÜÇLÜ TEŞHİR GEREKİYOR’
Türkiye’nin kimyasal silah kullanımına karşı Kürtlerin kamuoyu yaratmayı başardığını ifade eden Ulugana, “Yaratılan kamuoyuna karşı devlet bir açıklama yapmak zorunda kaldı. Burada biraz da talihsiz olan, kimyasal silahların kullanılmasını engelleyen ve denetleyen OPCW’nin ‘bizim inceleme yapabilmemiz için devletlerin başvurusunun olması gerekir’ açıklamasıdır. Kürt halkı ve dinamiklerinin, kimyasal silahların kullanılmasını boşa çıkarması gerekiyor. Bu anlamda bütün Kürtlere görev düşüyor. Eylemsellikleri büyütmek ve bunu teşhir etmek gerekiyor. Teşhir olup karşısında durmadığımız sürece kullanmaya devam edecekler. Bu anlamda biraz da bizim eksikliğimiz; çünkü daha önceki tarihlerde de bunu kullandılar. O dönemden beri kimyasal silah kullanımına dönük teşhirsel eylemler, girişimler olsaydı, belki kimyasal silahları bugün bu kadar kolay kullanmazlardı. O nedenle hepimizin eksikliğinin olduğunu düşünüyorum” dedi.
‘KÜRTLER TARİHTEN DERS ÇIKARMALI’
Ulugana, son olarak şunları söyledi: “Yüzyıllık Kürt tarihi bizlere çok şey söylüyor. 1925’te Şeyh Sait ve Cibranlı Halit Bey idam edilirken, bazı aşiret ağaları ve şeyhler ellerini ovuşturarak ‘bunlar tasfiye ediliyorlar bize gün doğuyor’ dediler. Ama Şeyh Sait ve Halit Bey’i idam eden aynı devlet, bu ellerini ovuşturan Kürt ağa ve şeylerini amiyane tabirle kuyruklarına teneke bağladılar. Bir kısmını çok hakir bir şekilde katletti. Bunlardan birisi Cemilê Çeto’dur, ondan sonra Arvasi Şeyhleridir. Devlet hiçbir zaman ‘bunlar devletten yana tavır aldılar’ deyip ‘karışmayalım’ demedi. Demek istediğim şey şu: Kürt özgürlük hareketi tasfiye edilirse inanın Kürtlere tek bir gün yaşam hakkı tanımazlar.”
MA / Cengiz Özbasar
Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***