YORUM | M. NEDİM HAZAR
Timecode durumuna bakıyorum; toplam süre 01:47:21.
Ve ben bu satırları yazmaya karar verdiğim an 01:30:13..
Hala daha röportajın yapılması gereken konuyla ilgili tek kelime edilmiş değil.
Hakan Şükür’ün Flu TV’de yaptığı röportajdan bahsediyorum.
Aslında Türk entelektüelinin dramını göstermesi açısından acıklı bir durumu ispatladığı için, “pause” tuşuna basıp yazıya geçtim.
Bu konuda anlatacak şeylerim var, lakin önce Flu Tv ve İlker Canikligil ile ilgili kanaat ve hissiyatımı ifade etmek isterim.
Nasılsa videoyu durdurduk, dolayısıyla araya bir arka plan sunmakta sakınca olmadığına inanıyorum.
Flu Tv bugün pek çok taklidi olan bir öncü konsept.
Bu anlamda vaktiyle sürekli takipçisi olduğum bir kanaldı.
Özellikle sinema ile ilgili çok kıymetli bir insan olan Canikligil’in izlemekten bayıldığım bir atölyesi gibiydi.
Zamanla gelişen konsepti ile bence çok zenginleşti.
Rock Hudson’un yolu bilmekle yoldan gitmek arasında farkı anlattığı muazzam bir film vardır: Man’s Favorite Sport?
Balık tutma konusunda kitaplar yazmış, otorite olmuş bir entelektüelin balık tutmaya çıktığında nasıl madara olduğunu anlatır film.
İşte bunun gibi teori konusunda benim gönlümdeki –belki de- biricikliğine rağmen, pratik konusunda, yani bizzat film yapımı, çekimi konusunda o kadar sıradan ve yavandı maalesef.
Editlediği Togan Gökbakar’ın Gen’i belki tam olarak bir fikir vermez ama özellikle son iki kısa filmine baktığımızda ardına bakmadan pratikten kaçması gerektiğine inandım.
Felaket ötesi bir proje olan Allegretto’dan sonra bu işte ısrarcı olması ve yetersiz, basit bir çakma Black Mirror episodu denemesi olan İspanya’da Yağmur, beni o kadar soğuttu ki, sonrasında jeneriğinde Canikligil geçen hiç bir filme gönüllü seyirci olmadım.
Belki de oluşan bu önyargı tarihçi Emrah Safa Gürkan olayında onu haksız gören tarafta yer almama sebep oldu ve duygusal kopuşum başladı.
Bardağı taşıran son damla ise, popüler filmlerin furyacısı, en fazla lise müsameresi düzeyinde abur cubur işler üreten BKM’yi “Bir dönemin Arzu filmi” diye nitelemesiydi. Bu adamın, en azından bana anlatacak bir şeyi kalmamıştı sanırım. Tamamen koptum anlayacağınız. Ne yapar, ne eder, merak bile etmedim.
Ta ki, Hakan Şükür röportajına kadar. Olayın cemaziyülevvelini biliyorsunuz. Bilmeyenler için konuyla ilgili yazımı şuracığa bırakıyorum. Bu konuda Hakan Şükür ile çektiğimiz video da şurada.
Şu hakkı teslim etmem lazım: memlekette bu kadar gazeteci geçinen, hadi havuz ve yandaşları çıkaralım, kendini muhalif olarak tanımlayan bu kadar gazeteci varken, Şükür’e konuyla ilgili röportaj teklifinin Canikligil’den gitmesi Türkiye’nin içinde bulunduğu acıklı durumun tezahürüdür.
Dahası böyle bir davette bulunduğu için tebrik edilmesi gereken İlker Canikligil’in tersine “Silivri Soğuktur” denilerek yakınları tarafından uyarıldığını yine Canikligil’den öğrendik. Allah’tan Canikligil’in babası bir Ergenekoncu değildi de bu röportaj gerçekleşti. Gerçekleşti gerçekleşmesine de, bir buçuk saat geçmesine rağmen röportaj yapan iki şahıs (İlker Canikligil ve Mustafa Seven) tartışma oluşturan konu yerine Hakan’ın geçmişinden başlayıp, cemaat-FETÖ sorgulaması yapmayı tercih ettiler.
Hatta bir adım ileri gidip iki de bir “Peki pişman mısın?” diyerek bambaşka bir formata çevirdiler işi. Hani yanındaki arkadaşı tanımam ama Canikligil’i bilmesem belli bir önyargı ile arzu ettikleri ana fikri çıkarmak için yayına çağırmışlar diye kanaat bile getirebilirdim.
Ülkede gerek Ergenekon, gerekse havuz medyasının oluşturduğu klişe algıların üzerinden sorgulama şeklinde ilerleyen söyleşide doğal olarak Hakan Şükür, çok şey söyleyebilmek adına pek derli toplu olmasa da samimi bir şekilde sorulara cevap verdi.
Ancak, Flu TV adına bu röportajı yapanların, bahsini ettikleri konu hakkında genel bilgi dışında hiçbir malumatlarının olmadığı, genel algıyı pekiştirmek üzerine ısrarcı olmaları bana çok ilginç geldi.
Mesela Mustafa Seven bir ara “Ergenekon davalarında haksız yere ölen binlerce kişi” gibi bir cümle saçmaladı. Saçmaladı zira belli ki bu davalar hakkında hiçbir şey bilmiyor, kulaktan dolma beylik algılarla hasım olarak gördüğü Hakan Şükür’ü sıkıştırmaya çalışıyordu.
Bir an için, Seven’in haklı olduğunu düşünelim. Ergenekon davalarında binlerce insanın haksız yere öldüğünü, hatta çoluk çocuk hapse atıldıklarını, ergenekoncuların çoluk çocuklarının soykırıma uğradıklarını, mallarına mülklerine el konulduğunu… Bu dava dolayısıyla yüzbinlerce devlet memurunun “Siz teröristsiniz” denilerek hukuksuz şekilde işlerinden edildiğini, pasaportlarına el konulduğunu, başka işlerde çalışmasının engellendiğini, sadece kendilerinin değil, yaşlı anne babalarından birkaç günlük bebeklerine kadar hapislere atıldıklarını, açlığa mahkum edildiklerini, hapiste olanların çoluk çocuğuna üç beş kuruş nakdi ve birkaç poşet gıda yardımı yapanların, terörist diye tutuklandığını, her akşam ekranlarda infaz ekiplerinin kurulup tek kelime söz hakkı verilmeden yargısız infaz yapıldığını varsayalım.
Bakın dikkat edin, ‘varsayalım’ diyoruz, yoksa böyle saçma şeyler Türkiye’de yaşanmaz biliyorsunuz. Yaşansa eminim bizzat Mustafa Seven bey itiraz eder, yeri göğü birbirine katardı.
Malum Canikligil’in şahane formatıdır “Olmaz öyle saçma tarih vesaire…” konsepti.
Mesela; Olmaz öyle saçma örgüt.
Olmaz öyle saçma darbe.
Olmaz öyle saçma terörist ve olmaz öyle saçma ülke diye program yaparlardı eminim.
Bahsini ettiğim faraziye gerçek olsa bile bunun Hakan Şükür’le ilgisi nedir. Dahası Hakan Şükür’e bir belgeselde uygulanan sansür ile ne ilgisi vardır.
Mustafa Beyin belli ki vakti yok hatırlatayım. Ergenekon davalarında yargılanan sayısı toplam 380 kişi. (Mustafa Seven için özel link.) Bazı isimlerin birkaç davada aynı anda sanık olduğunu biliyoruz, bu rakam daha da düşer.
Allah’ın emridir; nerede bir cemaatçi ortaya çıksa Türkan Saylan ismini anarak saldırmamak olmaz. Flu TV bunu da yaptı.
Saylan’a yapılanları asla tasvip etmem ve bu konuda bir yazı da kaleme aldım. Şuracıktadır. Dönemin adaletinin ve emniyetinin yaptığı şey asla tasvip edilemez. Ancak Türkan Saylan hiçbir zaman tutuklanmamıştır. Evet, evine sabahın kör saatinde gidilmiş, yaşlı ve hasta kadın rahatsız edilmiştir ama tutuklama, hapse koyma ol-ma-mış-tır!
Bin kere anlattık hala algı aynı.
Bizzat Ergenekon savunucusu ve iktidarın gizli destekçisi site T24’ün haberi.
Gelelim Ergenekon davası esnasında ölen insanlara.
Hepsine rahmet dilerim…
Bu sayı Seven’in iddia ettiği binlerce değildir, 8’dir.
Şimdi Canikli ve Seven’e, “şimdiye kadar yaşanan süreçte cemaatten, denizde, nehirde boğulan, intihar eder, kazada ölen binden fazla insan hala yüreğinizi soğutmamış” desem haksızlık olmaz mı? Ne alaka, demezler mi?
Kaldı ki bu toplamın içinde o dönemin popüler simalarından, Ergenekon soruşturmasından aklandıktan sonra ABD’ye taşınmış ve bir otel odasında kalp krizinden ölen Erhan Göksel de vardır.
Bu dava, üzerinden 12 yıl geçtikten sonra, cemaat terörist ilan edildikten sonra da devam etti. Erdoğan bu örgütü ulusalcıların yumuşak karnı olarak kullanmayı sürdürdü. Umarım ve beklerim ki Canikligil-Seven ikilisi bu soruyu yine bu atarla Erdoğan’a da sorabilsinler. Zira şuradaki haberde okuyacağınız gibi, bu davanın toplam tutuklu sayısı olan 235 sanık beraat ettirildi ve 4 sanığa müebbet verildi.
Benim için röportajın bittiği an ise ev sahibi ikilinin iki saattir hiçbir suç işlemediğini, ülkedeki haksızlığı, hukuksuzluğu teker teker anlatan misafirlerine “Özür dileyip ülkene gelsene” demeleriydi!
Ülkede aklıselim insanların hali bile buysa, gerisini siz düşünün!
Nitekim havuz şeysileri bu röportajı şöyle verdiler:
Bu noktada Hakan Şükür’ün sabrına hayran kaldım.
Yazı çok uzadı, şimdi söyleşinin kalan 17 dakikalık kısmını izleyeceğim.
Hani denir ya, bu dakikadan sonra bu maç dönmez.
Pek bir zihniyet ya da bakış açısı değişikliği olacağını sanmam ama olursa yazarım.
Bilinsin hani…
Vicdanlı olmak kolay bir şey değil, bir kez daha anladık.
Nice eli yüzü düzgün yumurta gibi adamlar, böyle durumlarda conta yakıyorlar maalesef.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***