HABER ANALİZ | HASAN CÜCÜK
Türk sinemasının efsanelerinden Cüneyt Arkın, haziran ayının son günlerinde 85 yaşında vefat ettiğinde gündeme gelen konulardan biri de Altın Koza Film Festivali’nde Yılmaz Güney’den alınıp, kendisine verilmek istenen En İyi Erkek Oyuncu ödülünü reddetmesi oldu. Türkiye standartlarının üstünde bir tavır alan Cüneyt Arkın, “O ödül Yılmaz’ın hakkıydı. Şimdi Yılmaz bunu bilirken, aklı başında herkes bunu bilirken, o ödül bana yakışır mıydı? Yakışmazdı.” diyecekti. Cüneyt Arkın’ın bu asil davranışını, Terim belgeseli aklıma getirdi. Bir tarafta hakkı teslim, diğer yanda ise hak gasp etme var.
Türkiye 17/25 Aralık yolsuzluk operasyonları sonrası hukuk ve adalet kavramını unutmaya başladı. Hırsızı yakalayan polis ve savcıların önce görevden alınıp, sonra tutuklandığı ülke olduk. Hukuk rayından hepimizin gözünün önünde çıkarken, olayı AKP–Cemaat kavgası görenler ellerini ovuşturup ‘yesinler birbirini’ demeyi tercih etti. 15 Temmuz sonrası ise Cemaat artık ‘vebanın adı’ oldu. Sosyal soykırıma tabi tutulan Cemaat gönüllüleri her alandan tecrit edildi, işinden oldu, hapse atıldı ve ülkeyi terk etmek zorunda bırakıldı. İşte bu yok saymadan nasibini alanlardan biri de Hakan Şükür ve Arif Erdem oldu.
Her iki isim adeta Galatasaray tarihinden silindi. 1996-2000 arasında gelen muhteşem başarının mimarlarına bir yok sayma da Netflix’te yayınlanan Terim belgeselinden geldi. ‘Futbolcu, kaptan, hoca, baba, imparator…’ kelimeleriyle tanıtılan belgeselde Fatih Terim, 4 bölümde 1996-2000 arasındaki devasa başarı ve 2008’de A Milli Takım’la Euro 2008’de gelen yarı final dönemini anlatıyor. 1996-2000 arasında resmin büyük bir parçasını yok saymayı tercih ediyor, ‘hoca ve imparator’ Fatih Terim. Tarihi başarıda takımın vazgeçilmez iki ismi Hakan Şükür ve Arif Erdem’i Terim belgeselinde görmek mümkün olmuyor.
Cadı avının hedefindeki Hakan Şükür ve Arif Erdem’i yok sayma işlemine ilk kulübü imza attı. Uğruna besteler yapılan, golleriyle tribünleri ayağa kaldıran, şampiyonluk ve kupalarda alın teri olan Şükür ve Erdem önce kulüp üyeliğinden atıldı. Sonra kulübün tarihi başarısı UEFA Kupası yıldönümlerinde hazırlanan özel görüntülerde iki isme yer verilmedi. Komik değil, utançtı yapılan. Hakan Şükür, Süper Lig tarihinin en çok gol atan oyuncusu. Bu gollerin tamamına yakını Galatasaray formasıyla geldi. Kısa Bursaspor ve yurt dışı dönemi dışında kariyeri Galatasaray’da geçti.
Hakan Şükür, Galatasaray’la tam 8 şampiyonluk yaşadı. Attığı gollerle sadece skora katkı yapmadı, Galatasaray’a puan/puanlar kazandırdı. Hani olmaz ya, Hakan Şükür’ün bütün izlerini, attığı golleri, verdiği pasları silecek olsak, Galatasaray’a sadece 1 şampiyonluk kalıyor geriye…
Şimdi gelelim Terim’in kariyerini Türkiye dışına taşıyan 1999-2000 Avrupa kupaları macerasına. Çıkaralım bakalım Hakan Şükür’ü geriye ne kalacak? 1999-2000 Şampiyonlar Ligi’nde Chelsea, Milan ve Hertha Berlin’le aynı grupta oynayan Galatasaray’ın son maçında grup 3.’sü olarak UEFA’da yoluna devam edebilmesi için Milan’ı mutlaka yenmesi gerekiyordu. Ancak maçın 87. dakikasına girilirken takım 2-1 gerideydi. Tam o dakikada Hakan Şükür sahneye çıkmış ve beraberlik golünü atmıştı. Maçın son dakikasında yine Hakan’a yapılan faulle hakem penaltı noktasını göstermiş, Ümit Davala atışı gole çevirmiş, böylece Sarı Kırmızılı ekip UEFA Kupası’na uzanacak yola girmişti. Yok say Hakan Şükür’ü sayabilirsen. Kalır mı UEFA Kupası?
Fatih Terim, Türkiye’nin yetiştirdiği en kariyerli teknik adam. Galatasaray’la 8 şampiyonluğun yanı sıra UEFA Kupası zaferi, Terim’i zirvede uzun yıllar tutacak. Muhtemel hiçbir yerli hocaya böyle bir başarı nasip olmayacak. Maalesef Terim ve Netflix de Galatasaray ve havuz medyası gibi davrandı. Bir efsaneye hakkını teslim ederken, iki efsaneyi görmezden geldi. İmparator unvanına kocaman bir kara nokta bıraktı. Bu günler gelip geçtiğinde, yüzü kızaracaklar listesine Terim’de eklendi.
Cüneyt Arkın 1972’de Yılmaz Güney’in hakkını teslim etmesi nasıl yıllarca unutulmadıysa, Terim ve Galatasaray’ın iki efsanesine vefasızlığı da yıllarca unutulmayacak. Geçmeyecek denen bu günler elbet bir gün bittiğinde, çok yüzler utançtan kızaracak. Değdi mi diye soracaklar. Değmediğini görecekler.
Yazıyı Cüneyt Arkın anekdotunun tamamını yazarak bitirelim. 1972 yılında düzenlenen 4. Altın Koza Film Festivali’nde, jüri ilk oylamada Yılmaz Güney’in “Baba” filmini En İyi Film, Yılmaz Güney’i ise En İyi Erkek Oyuncu seçer. Ancak Adana Büyükşehir Belediye Başkanı’nın duruma itirazı sonrası yeniden toplanan jüri, ilk oylamada ikinci olan Yılmaz Duru’nun “Kara Doğan” filmini En İyi Film, “Yaralı Kurt” filmindeki performansıyla da Cüneyt Arkın’ı En İyi Erkek Oyuncu seçtiğini açıkladığında, Cüneyt Arkın ödülü reddeder. Arkın, “O ödül Yılmaz’ın hakkıydı. Şimdi Yılmaz bunu bilirken, aklı başında herkes bunu bilirken, o ödül bana yakışır mıydı? Yakışmazdı. Ben bütün filmlerimde kahramanları canlandırdım.’’ diyecekti. Fatih Terim sorsun kendisine ‘Hakan ve Arif’i yok saymak yakıştı mı?’
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***