Kılıçdaroğlu’nun konuşmasından öne çıkanlar şöyle:
“ŞEHİR ÜNİVERSİTESİ İNTİKAM DUYGUSUYLA KAPATILDI”
“Biz artık kavga etmek istemiyoruz. Bayrağımızın altında özgürce yaşamak zorundayız ve biz bunu sağlayacağız. Bir ülkeyi ileriye taşıyan temel faktör bilgidir, birikimdir değerli arkadaşlar. Üniversiteleri bilgi üretmeyen toplumun ileriye gitme şansı yoktur. Eğer bizde üniversitelere değer verilmiyorsa, üniversitelerde sorunlarla karşı karşıyaysak sizlerden destek isteriz. Şehir üniversitemiz vardı. Kapatıldı. Bizim Cumhuriyet tarihinde bir ilk galiba bir üniversiteyi kapatmak. İntikam duygusuyla bir üniversiteyi kapatıyorsunuz. Boğaziçi Üniversitesi var. ‘İlla benim dediğim olacak’ anlayışıyla bu üniversite kan kaybediyor. Bilimden, aykırı düşünceden korkulmaz. En değerli şey aykırı düşüncedir. Benim gibi düşünmeyen insanın düşüncesi değerlidir. Katılmayabilirsiniz ama farklı düşüncelere saygı duyacaksınız.” diye konuştu.
“AİLE DESTEKLERİ SİGORTASINI HAYATA GEÇİRECEĞİZ”
Türkiye’nin demokrasi içinde üretmesi lazım. Özgürlükler içinde üretmesi lazım. O zaman katma değeri yüksek ürün üretiriz. Güçlü bir sosyal devlet inşa etmek zorundayız. Güçlü bir sosyal devleti inşa edemezseniz huzuru ve barışı sağlayamazsınız. Bu kapsamda iktidar olduğumuzda Aile Destekleri Sigortasını hayata geçireceğiz. Sosyal yardımları insan onurunu koruyarak yapmak zorundasınız. Kişinin yoksulluğu teşhir edilemez.
“DEMOKRATİK YOLLARLA OTORİTER BİR YÖNETİMİ DEĞİŞTİRECEĞİZ”
Dünya hızla değişiyor ve bu değişime ayak uydurmak gerekiyor. Üniversiteler sürekli bilim üretecek. Sürekli katma değeri yüksek ürün üreteceksiniz. İnsan oğlu tekerleği 1 milyonda keşfediyor. Şimdi saniyede bir buluş var. Türkiye bunun neresinde. Altılı masa ile ilgili olarak sayın genel başkan aşağı yukarı bütün görüşlerimizi yansıttı. Evet her birimiz farklı partiyiz, doğru. Her birimiz yeri geldiğinde birbirimizin rakibiyiz ama bizler Türkiye’nin üretmesini, büyümesini, kalkınmasını istiyoruz. O paydada bir olduğumuz sürece göreceksiniz Türkiye geleceğe güvenle bakacak. Demokratik yollarla otoriter bir yönetimi değiştireceğiz.
“SAİD-İ NURSİ’NİN KİTAPLARI İÇİN AYM’YE BAŞVURDUK”
Artık Cumhuriyetimizi aydınlık, güzel bir demokrasi ile taçlandırmak istiyoruz. Bir anekdot paylaşayım: Said-i Nursi’nin kitapları yasaklandı. AYM’ye başvurduk. AYM iptal etti. Neden kamuoyuyla paylaşmadın dediler. Dedim ki kamuoyuyla paylaşırsak sanki biz oy için bunu yapıyoruz algısı çıkar. Biz oy için değil bunu demokrasi için yapıyoruz. Kitap yasaklanmaz değerli arkadaşlar. 21. yüzyıldayız. İnsanların inançlarına müdahale edilir mi? Allah’la kul arasına girmeye kimin hakkı var. Kime bu yetki verildi? İnsanların kimlikleri kendi onurudur. İnançları kendi değeridir. Yaşam tarzlarını özel olarak eleştirmeyeceğimiz bir alandır. Bizim görevimiz insanların huzur içinde yaşamasıdır. İnanç mı? İsteyen istediğine inanır. Belediye başkanları arkadaşlarıma şu talimatı verdim. Kişiler nerede ibadet etmek istiyorsa oraları tertemiz edeceksiniz. Tertemiz mekan yaratmak bizim görevimizdir.”
Davutoğlu’nun konuşmasında satırbaşları ise şu şekilde:
”TÜRKİYE’DE DE BİR YOL AYRIMINDAYIZ”
”Bugün 17 Eylül. Hüzün günlerimizden biri. Tarihimizde çok acı olaylar yaşanmıştır ama modern tarihimizde bir başbakanın bir darbe sonrasında idama gidişinin oluşturduğu resimden daha hüzünlü bir tablo yoktur.
Seçimle gelmiş olanların seçimle gitmesi muhtemel olan 1961’i beklemeden 1960’da seçimle gelenlerin müdahale ile gittiği bir kültür oluşturdu. Arka arkaya geldi sonra… Kurumsal kültürümüzü de yerle bir etti. Türkiye’nin en büyük gücü olan ve Türkiye’nin gerçek enerjisini oluştursan silahlı kuvvetlerimiz kendi içinde bölündü. İçeride cuntalar çıktı.
Son dönemde bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de bir yol ayrımındayız. Ya otoriter, dışlayıcı bir düzen ya da kapsayıcı bir demokrasi. Sağ, sol, milliyetçi, muhafazakar, laik birçok gerilimler yaşadık. Bütün bu gerilimler üzerinden şimdi yatay bir şey hepsini kesiyor. Bütün dünyada böyle aslında. Her yerde milliyetçilik var ama iki türlü artık. Otoriter milliyetçilik, ırkçılığa varan, dışlayan, ötekileştiren ve demokratik milliyetçilik, yurtseverlik, bütün vatandaşlarını aynı gören. Muhafazakarlık da her yerde yatay olarak kesiyor. Herkese saygı gösteren muhafazakarlık ile otoriter muhafazakarlık. Kendisi dışında düşünen herkesi farklı gören, dışlayan.
”KAPALI KAPILAR ARKASINDA NEYİ KONUŞUYORLAR?”
İktidar, bizi eleştirirken ‘6 farklı bileşenden ne çıkacak’ diye soruyor. Anlamıyorlar. Gerçekten en büyük gücümüz altı farklı bileşenin bir masa etrafında toplanmış olmasıdır. Kendilerinin ise örtülü bir masası var. İlişkileri berrak, şeffaf değil. Acaba sayın Erdoğan ve sayın Bahçeli kapalı kapılar arkasında neyi konuşuyorlar biliyor muyuz? Kurmayları biliyor mu? Sayın Perinçek’in Çin otoritesinin temsilcisi olarak ‘Dümen bende’ diyor. Ne kadar onda acaba?
Gizlediğimiz, sakladığımız bir şey yok ama onların bir seçim kazanmak için açık bir suç teşkil edecek şekilde kırmızı bültenle aranan teröristi televizyonlara çıkardıkları tarih hafızasında duruyor. Bir gün onlarda sorulur.
”KİMSENİN DIŞLANMADIĞI BİR ÜLKE İDEALİNİN PEŞİNDEYİZ”
İstanbul’un fethini bir grup, İzmir’in kurtuluşunu bir grup kutlar hale gelmemeliyiz.
Seçim olana kadar parti mensubuyuzdur ama seçimden sonra başbakanızdır, cumhurbaşkanıyızdır, bakanızdır. Bütün bir milletin başbakanı, cumhurbaşkanı, bakanıyız. Biz seçim sonrasında kimsenin dışlanmadığı bir ülke idealinin peşindeyiz.”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***