YORUM | PROF. MEHMET EFE ÇAMAN
Ortama göre değişmeyip ilkelerine göre yaşayan ve hareket edenlerin tutunamadığı bir yerdir Türkiye. Hele ki o ilkelerin temeli ilericilikse. İlerici olmak, bazılarının sandığının aksine kişiye, zamana, mekâna, coğrafyaya, ideolojiye falan göre değişen bir şey değildir. Frankfurt Okulu’nun Eleştirel Düşünce’si, ilericiliği çok genel geçer bir bağlama sağlamca oturtur: insanları özgürleştiren her şey ilericidir. İnsanların özgürlüklerini kısıtlayan her şey de gericiliktir. Kantiyen bağlamda, özgürlüklerin genişliğinde tek barem ise diğer insanların özgürlüğüdür. Özgürlüğünüz başka insanların özgürlüğünü kısıtlamadıkça dokunulmazdır ve meşrudur. Örneğin sigara içmek gibi sağlığa zararlı bir tercih de özgürlük olarak değerlendirilir. Özgürlüklerini kullanan bir insan evinde veya kimseyi rahatsız etmeyecek şekilde açık alanlarda sigara içebilir. Fakat bu özgürlük, örneğin bir otobüs durağında sigara içme hakkını kapsamaz. Çünkü bu, başkalarının temiz hava alma haklarını ihlal eder.
Tüm insan hakları ve temel özgürlükler yukarıdaki kısa ama temel zemine oturur. Bir turnusol kâğıdı gibi, yukarıdaki Kantiyen özgürlük sınırını ve Frankfurt Okulu’nun ilericilik tanımını her kültürel, sosyal, dini ve politik olaya uygulayabilirsiniz. Kurallar, normlar, kanunlar, gelenekler, adetler, davranışlar, politikalar, kısaca insana dair ne varsa, tümü bu teste tabi tutulmalıdır. Bizi özgürleştiren şeylerden yana olmalıyız, bizim özgürlüklerimizi kısıtlayan şeylere ise karşı olmalıyız.
Bu esasları eğip bükenler, ama ve fakat ibareleriyle görecelileştirmeye gayret edenler, bunları coğrafyaya, kültüre, dine, adetlere, geleneklere, kalıplara, normlara, ananelere ve örflere göre göreceli bağlama alanlar, bahaneler bulup uygulamamaya kalkanlar – bunların tümü sizin düşmanlarınızdır. Siz bir bireysiniz ve insan olmanızdan gelen haklarınız var. İster bunları kabul ve talep edin, isterse reddedin ve görmezden gelin, bunlar bakidir. Mesele eğer özgürlük talep etmemeniz ise, sorun özgürlükler değil, sizsiniz. Özgürlükler sizin keyfinize göre belirlenmeyecek. Çünkü özgürlükler özneler arasıdır (intersubjective). Sizin başkalarının özgürlüklerini belirleme veya kırpma özgürlüğünüz yok, nedeni ise yukarıdaki temel ilkedir: başkalarının özgürlüklerini kısıtlayan şeyler, özgürlük kapsamına girmez. Mesela kimse başkalarının giyimine veya yediğine-içtiğine karışamaz. Ya da kimse başkalarının inancına ya da inanmamasına müdahil olamaz. Herkes kendinden mesuldür, başkaları da sizlerin tercihlerinizi aynı şekilde kabul etmekle mükelleftir.
Kişilerin kimlikleri, siyasal veya bireysel tercihleri, cinsel realiteleri, etnik kökenleri, dilleri, dinleri, aile yaşamları, kültürleri, zevkleri ve bilimum yönelimleri, size göre belirlenmeyecek. Sizinkiler de başkaları tarafından belirlenmeyecek. Özgürlüklerin esası budur, bunun gerisine düşen her sistem gericidir, faşizandır, baskıcıdır, otoriterdir. Bu denklemde hiçbir bireyin hakkı ve hukuku diğerlerinin hakkından ve hukukundan daha az önemli olamaz.
Kadınlar ve erkekler, Aleviler ve Sünniler, sekülerler ve dindarlar, heteroseksüeller ve LGBTQ+, Türkler ve Kürtler, Müslümanlar ve Hristiyanlar – her kim kendisini nasıl tanımlıyorsa, o tanımladığı şekliyle diğerleri tarafından saygıyla ve toleransla karşılanmalıdır. Bu kaidenin aksini düşünmek, tahakküme götürür, özgürlükleri sınırlandırır ve bitirir, yani gericidir.
İlericilik – gericilik denklemini Kant ve Frankfurt Okulu ilkelerine göre sağlam temellere oturtan toplumlar bu yüzyılın da, önümüzdeki yüzyılların da kazananı olacak. Büyük insanlık daima özgürlüklerden yana tercihte bulundu, bulunuyor, bulunacak. Başkalarının özgürlüklerini, kendi özgürlükleri namına kısıtlamaya kalkanlar, bunu her ne kadar güç kullanarak, zorla, ceberutlukla belli bir süre yapabilseler de, kaçınılmaz sondan kurtulamayacaklar. Zira istikamet bellidir ve insaniyet bu yönü, bu rotayı koruyacak.
İran’da kadınlara Aralık 1979’dan bu yana, tam 43 senedir zulmediliyor. Zorla kadınların ne giyeceklerini ve ne giyemeyeceklerini belirleyen bir rejim var. Hicap yasası, esasından tümüyle kadınların kontrolünü sağlamak için kullanılan bir enstrümandır. Türkiye’de vakti zamanında nasıl ki üniversitelerde ve devlet dairelerinde kılık kıyafet yönetmeliği gereği kadınların istedikleri kıyafeti giymesine karışan bir devlet vardıysa, İran’da da durum bunun aynısıdır. Birinin kadınların başlarını zorla açtırmaya çalışmasıyla, diğerinin kadınların başlarını zorla kapattırması arasında ilkesel düzeyde hiçbir fark yoktur. Dini veya örfi, kültürel veya moda, toplumsal geleneğe ya da bireysel tercihe dayalı, gerekçesi ne olursa olsun, devletin ve toplumun bireylerin kendileriyle ilgili kararlarına müdahil olmaları ilerici bir tutum olamaz. İlerici olmayan tutumlar gericiliktir, bizi özgürleştirmez, tutsaklaştırır. Özgürlükleri kısıtladıkları için de bunlara karşı olmak gerekir.
İran’daki mesele kadınların başları açık mı yoksa kapalı mı gezmelerinin doğru oluşu değildir. Bu konuda toplum karar veremez, bireyin bizzat kendisi karar verebilir. Dinsel bir normun devlet gücüyle veya başka bir zorlayıcı tedbirle yaptırıma tabi tutulmasıyla bireysel özgürlükler zedeleniyorsa, o dine inananların da – hatta esas onların! – bu zorlamaya karşı çıkmaları beklenir. Aksi halde, mesela bir gün o dinin inananları azınlık konumunda olurlarsa ve çoğunluk onların dini inanışlarından gelen tercihlerini kamusal zorlamayla kısıtlamaya kalkarsa, bundan en çok onlar zarar göreceklerdir.
Görüldüğü üzere, bireysel özgürlüklerden yana olmak salt etik olarak doğru olan değildir, aynı zamanda rasyonel olarak da doğru olandır.
Kanımca, yukarıdaki örnekleri her türlü diğer özgürlük alanına uygulamak ve bu testi mümkün olduğunca genele yaymak yol gösterici olabilir. Birey olmak ve bireysel özgürlükleri idrak ve talep etmek, demokratik bir toplumun kurulmasında şüphesiz ki ilk adım. Bunun yerleşmediği bir yerde isterseniz dünyanın en gelişmiş ve özgürlükçü anayasasını tercüme edip yürürlüğe sokun, faydası olmaz. Nasrettin Hoca’nın göle maya çalmasının anlamsızlığı gibi, Türkiye’de ya tutarsa diye girişilen her türlü demokratikleşme ve demokratikleştirme denemesi hüsranla sonuçlandı. Nedeni, başlangıçta ilk düğmenin yanlış iliklenmesiydi. Toplumda insanları özgürleştirmeden, ülkeyi özgürleştiremezsiniz. Bunun temellerinde birey olmak bilinci vardır, sonrasında ise bireylerin özgürleştirilmesi!
Son olarak, kendimiz dışındakilerin de özgürlüklerini talep etmezsek, kendimiz de özgürleşemeyiz. Bu son bağlamda, bireysel özgürlük, toplumsal özgürlükle taçlanır. Benim bu yazı da dâhil, sekiz yüzden fazla yazıda bugüne dek sizlerin özgürlüğünü – ve hakkını-hukukunu – savunmamın özü de budur. İlerici ve özgür olmadan yaşanılır bir ülke kurmak olanaksızdır.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***