25 sene önce yayınladığım bir yazının bugün son bölümünü yayınlıyorum; çok tartışmalı, hatta maalesef kavgalı geçen 25 sene sonra temel konularda ciddi mesafeler alınamamış olması, başka bir ifade ile de bir anlamda patinaj yapılıyor oluşu can sıkıcı.
6- Eğitim İdeolojisi Sorunu
Eğitim-öğretim sürecinin öneminin ne ölçüde yaşamsal olduğunu tekrarlamak anlamsız olacaktır. Söz konusu sürecin genel hatları ile iki temel amacı vardır: bunlardan birincisi toplumsal değerler kümesinin bir sonraki nesle aktarılması, ikinci ise bireylere beceri ve meslek kazandırmaktır. Üniversite sonrası düzeyinde gündeme gelecek olan araştırma işlevi ise kanımca ikinci amaca bağlı ama ayrı bir konumda ele alınmalıdır.
Başarılı eğitim-öğretim süreçlerinde bu iki amaç da birlikte yürütülür; ancak, birinci amacın (toplumsal değerlerin bir sonraki nesle aktarılması) gerçekleşmesine yönelik çabalar çok ince yöntemlerle ve sorumluluk toplumla paylaşılarak yürütülür. Çağdaş ve ileri (milli gelir ve insan haklarına saygı kriter olarak alınmalıdır) toplumlarda ikinci amaç eğitim-öğretim kurumlarının asli görevi olmaya dönüşmektedir.
Türkiye’de ise Cumhuriyetin ilanıyla birlikte ve özellikle 1980 sonrasında “iyi yurttaş” yetiştirme işlevi her düzeydeki eğitim-öğretim kurumunun temel amacı hâline gelmişken, beceri ve meslek verme işlevlerinde büyük aksamalar olmaktadır.
Süreç hızla işini çok kötü yapan “iyi yurttaşlar” yetiştirmektedir. Sanki işini çok kötü yapan biri iyi yurttaş olabilirmiş gibi.
Türkiye eğitim-öğretim sürecine ayırdığı kaynak ve enerjinin ağırlıklı bir bölümünü mesleğini iyi icra eden kişiler yetiştirmeye ayırmalıdır, iyi yurttaş olmanın ön koşulu budur.
E.K. 6.9.2022: 25 senede galiba tek değişen “iyi yurttaşın” tanımı olmuş, ama bir insan modeli yetiştirmekten vazgeçilmemiş.
7- Ulus-Devlet Otarşik Hukuksal Yapılanması ve Globalleşme
1920’li yıllarda yaşanan başarılı hukuksal dönüşümlere karşın, Türkiye’nin hukuk yapılanmasının özellikle Avrupa belgeleri ile test edildiğinde (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa Sosyal Şartı vs.) otarşik bir görünüm arz ettiği ortaya çıkmaktadır.
Türkiye kamusal alana giren konularda (kriter; eylemin ekonomik, sosyal bir dışsallığı olup olmadığıdır) hukuksal yapılanmasını tümü ile Avrupa (Batı) kurumları ile uyumlaştırmak durumundadır.
Özel alana giren konularda (kriter yine aynıdır) ise yurt taşların “alaturka” olabilme özgürlüğüne saygı duyulmalıdır. “Batılılık” kamusal alanın özelliği olmalıdır.
“Globalleşme” kavramı da kanımızca dışsallığı olan eylemlerin (ekonomik, hukuksal) Avrupa (Batı) düzeyinde uyumlaştırılmasından başka bir şey değildir.
Gümrük duvarları, teşvikler, faizler, sosyal güvenlik, vergileme, insan hakları standartları gibi konuların artık ulus devlet düzeyinde ele alınıp çözümlenmesi olanaksızlaşmıştır.
İnsanın nasıl giyineceği, ne tür müzik dinleyip ne yiyip içeceği gibi konular ise tümü ile özel alana inhisar eden konular olduğundan kamusal karar süreçlerinin dışında kalmaktadır.
(Son)
II. Cumhuriyet ve Normalleşme (3): Atatürkçülük, Yurttaş kimliği krizi
Yurttaşlık kavramı tümü ile hukuksal bir kavram olduğu/olması gerektiği için söz konusu formülasyonun yaptığı çağrışımlar Türkiye gibi bir ülkede sürekli bir sorun olmayı sürdürecektir.
II. Cumhuriyet ve Normalleşme (2) Sivil otorite-Ordu ve Din-Devlet ilişkisi
Türkiye’de din-devlet ilişkilerinin normalleşmesi “Diyanet İşleri Başkanlığı” ya da benzer kurumların tümü ile gönüllü katkılarla finanse edilmesinden geçmektedir.
II. Cumhuriyet ve normalleşme (I)
1997 senesinde temel sorunlar olarak saptadığım yedi sorunda aradan geçen 25 seneye rağmen hiç mertebesinde ilerleme kaydedilmiş.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***