Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eğitim Politikaları Komisyonu ve Çocuk Komisyonu, 2022-2023 eğitim ve öğretim yılına dair parti Genel Merkezi’nde basın toplantısı düzenledi. Toplantıya HDP Eğitim Politikaları Komisyonu Eş Sözcüsü Gülistan Kılıç Koçyiğit, Çocuk Komisyonu Eş Sözcüleri Nuray Türkmen ve Hüseyin Kaçmaz katıldı. Açıklamada, HDP Eğitim Politikaları Komisyonu Eş Sözcüsü Gülistan Kılıç Koçyiğit, değerlendirmelerde bulundu.
Koçyiğit, bugün 12 Eylül Askeri Darbesi’nin yıldönümü olduğunu hatırlatarak, söze başladı. Bugün de 12 Eylül Askeri Darbe zihniyetinin devam ettiğini dile getiren Koçyiğit, “Bu vesile ile 12 Eylül’de cezaevlerinde ve işkence tezgahlarında yaşamlarını yitirenleri saygıyla sevgiyle ve minnetle anarak başlamak istiyorum. Ne yazık ki AKP- MHP ittifakı, bugün 12 Eylül’ün mirasçıları ve devamcıları olarak darbe zihniyetini ve koşullarını devam ettiriyor. 12 Eylül’ün yapılma koşullarına bakıldığında yükselen işçi sınıfı mücadelesi ve Kürt halkının eşitlik özgürlük mücadelesini bastırmak için yapıldığını ve en nihayetinde aslında Türkiye’de sermaye lehine, neo-liberal politikalar lehine bir dikensiz gül bahçesi yaratılmaya çalışıldığını biliyoruz” dedi.
‘AKP 12 EYLÜL’Ü DEVAM ETTİRİYOR’
Mezopotamya Ajansı’nda yer alan habere göre askeri darbenin ürünü olan 1982 Anayasa’sının hala yürürlükte olduğunun altını çizen Koçyiğit, “12 Eylül’ün bütün kurumları AKP tarafından kendi ideolojik politik örgütlenmesinin araçları olarak kullanılmaya devam ediyor. ‘YÖK’ü kaldıracağız’ deyip, YÖK’ü tahkim eden, zorunlu din derslerinden mahkeme kararlarına rağmen vazgeçmeyen, eğitimi gittikçe dini araçsallaştırarak dinselleştiren AKP, bugün bizzat 12 Eylül’ün devamcısı durumundadır. Sadece bu da değildir. 12 Eylül aynı zamanda Kürdistan’da yükselen eşitlik ve özgürlük mücadelesini bastırmak için de gerçekleştirilmiştir. Bugün de Kürt sorununda çözümsüzlüğü dayatan AKP-MHP, bu sorunun üzerinde kendini yaşatmaya iktidarda kalmaya ve kendini geleceğe taşımaya devam ediyor” diye konuştu.
YENİ EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI
Koçyiğit konuşmasına söyle devam etti:
Öncelikle, yeni eğitim-öğretim yılının tüm öğrenciler, eğitim emekçileri ve ebeveynler için, eğitim sürecini eşitlikçi, âdil ve bilimsel bir süreç olarak kurabilecekleri ve yürütebilecekleri, bu konuda aktif rol oynayabilecekleri bir yıl olmasını diliyoruz. Eğitimdeki eşitsizliklerin ne kadar derin olduğunu ortaya koymak gerekiyor.
Anayasaya ve Milli Eğitim Temel Kanununa rağmen yalnızca zorunlu eğitim çağında olan 6-18 yaş arasındaki 3 milyon çocuğun okullara erişemediğini görüyoruz. Benzer şekilde yaklaşık 8 milyon çocuğun yer aldığı okul öncesi eğitim alanında her 100 çocuktan sadece 30 çocuğun okul öncesi eğitime eriştiği; 70 çocuğun ise okul öncesi eğitimin yine dışına atıldığı yapılan açıklamalarla bilinmektedir. En önemli dönüşümlerinden biri AKP döneminde hayata geçirilen 4+4+4 sistemidir. O zamanda bu yasaya karşı ciddi mücadele yürütüldü. Ama ne yazık ki bu yasa geçti ve bu yasayla beraber özellikle kız çocuklarını olmak üzere bütün öğrenciler bu sistemin mağduru oldu. 4+4+4 eğitim sisteminin bir ideolojik şekillenmenin aracı olduğunu ve bunu eğitim aracılığıyla AKP’nin yapmaya çalıştığının altın çizmek gerekiyor. Çünkü bu erkek egemen ideolojinin okullarda bir bütün olarak tahkim edilmesinin önünü açtı. Aynı zamanda milliyetçi, dinci saiklerle eğitimin ideolojik bir sürecinin daha da kutuplaştırılması süreci olduğunu görüyoruz.
‘KÜRT ÇOCUKLARI ASİMİLE EDİLMEK, SİSTEMİN BİRER NEFERİ HALİNE GETİRİLMEK İSTENDİ’
En temel sorunlardan biri de taşımalı eğitim sistemi. 12 Eylül darbesinden sonra özellikle Kürdistan’da yatılı bölge okulları ikame edildi ve bu okullarda aslında Kürt çocukları asimile edilmek, sistemin birer neferi haline getirilmek istendi. Bugün de köylere okul yapmayarak çocukların kendi yaşam alanlarından mahrum bırakan bir taşımalı eğitim sistemiyle karşı karşıyayız. Bu sistem Kürdistan’da sadece Kürt olmaktan kaynaklı yaşanırken diğer bölgelerde yoksulluk nedeniyle bu süreci bu insani olmayan eğitim sürecine çocukların maruz kaldığını ve bunun hali hazırda gittikçe yaygınlaşan, AKP tarafından geliştirilen bir sistem olduğunun da özel olarak altını çizmemiz gerekiyor.
EĞİTİMDE EŞİTSİZLİK
Yine gittikçe niteliğini kaybeden hem nitelikli öğretmenlerin tasfiyesini önüne koyan, özelleştirmenin önünü açan ve eğitimi piyasaya açık hale getiren eğitim sisteminin en temel özelliklerinden biri de hali hazırda 2022 yılında da sınav sisteminden vazgeçmemiş olmasıdır. Hakkari’deki bir çocukla İstanbul Bebek’te okuyan bir çocuk aynı sınava tabi tutulmaktadır. Aynı sorulardan sorumlu olmaktadır. İkisinin yaşadığı eşitsizlik sınav sistemiyle perçinlenerek dezavantajlı çocukların sistemden dışlanmasının önünü açmaktadır. Aslında devlet okulları açısından da hiç iç açıcı bir tablo olmadığını ifade etmek gerekiyor. Okullar açılınca velilerin eline tutuşturulan ihtiyaç listeleri, her öğrenci için bin lirayı tutan okul malzemelerin kendisi artan ekonomik kriz nedeniyle mevcut durumda velilerin karşılayamayacağı bir durum olduğunu ifade etmek gerekiyor.
‘KÜRTLER OLMAK ÜZERE DİĞER ETNİK GRUPLARIN EĞİTİME ERİŞİMİ ÖNÜNDE CİDDİ ENGELLER VAR’
Devlet okulları açısından yeterli personel istihdam edilmediği, hijyen koşullarının sağlanmadığı bu nedenle okul idarelerinin velilerden para toplamak zorunda kaldığını biliyoruz. Bunun sonucunda da parayı veren sınıflarla parayı vermeyen sınıflar arasında bir nitelik farkının açığa çıktığını parayı veren öğrencilerin olduğu sınıfların daha hijyenik olduğunun da altını çizmek gerekiyor. Bu temel bir insan hakkı ihlali aynı zamanda bir mekandaki eşitsizliğin en çarpıcı örneğini oluşturuyor. Sadece burada para veren vermeyen arasında bir eşitsizlik yok engelli çocukların sınıflara erişimi, mülteci çocukların Türkiye’de bulunan 4 milyona yakın mültecinin çocuklarının eğitime erişimi bakımından ülkemizin çok dilli ve çok kültürlü yapısı gereği, etnik kimliği gereğince başta Kürtler olmak üzere diğer etnik grupların eğitime erişimi önünde ciddi engeller olduğunu ifade etmiş olalım.
‘ANADİLDE EĞİTİM TEMEL HAKTIR’
Hali hazırda eğitimin en temel öğelerinden biri olan anadilinde eğitim hakkı, yasalar ve Anayasa eliyle engellenmekte ve bugün AKP iktidarı seçmeli anadil mevzusuyla bu sürecin önünü kapatmaya ve aslında bu temel sorunu bu eğitim hakkı ihlalin üzerini örtmeye çalışıyor. Seçmeli eğitim de 79 Kürtçe dersi verecek öğretmen istihdam eden MEB’in bu konuda da hiç de samimi olmadığını, aslında bunun tamamen göstermelik bir yaklaşım olduğunu ifade etmek gerekiyor. Biz özel olarak şunu ifade edelim, anadiline eğitim temel bir eğitim hakkıdır. Bu asla seçmeli dersle giderilemez. Bu bir tercih olamaz. Anadilde eğitim hayatı geçirilmediği sürece bölgeler arasında eşitsizliklerin artması ve başta Kürt çocukları olmak üzere bu ülkede yaşayan Çerkezlerin, Lazların, Arapların ve diğer halkların aslında çocukların eğitim hakkından mahrum bırakıldığını belirtmek gerekiyor.
‘ANADİLİ YOK SAYMAK HALKI YOKSAYMAKTIR’
Eğitimle kamusal alanda anadili yok saymak o halkı yok saymaktır. O halkın varlığını da inkar etmek anlamına geliyor. Bugün aslında AKP-MHP’nin bütün yaklaşımlarıyla zaten Kürt halkını, Kürt halk gerçekliğini kabul etmedikleri, bunu bypass edecek, mücadeleyi bir şekilde geriletecek bazı göstermelik adımlarla asıl meseleyi gözden kaçırmaya çalıştıklarını görmemiz gerekiyor. Yine nitelikli liseler sorunu eğitimdeki en temel sorunlardan biri. Yerleşim yerine dayalı bir eğitim sistemine geçildi. Öğrenciler doğal olarak en yakındaki liseye gitmek zorunda kalıyorlar. Ama baktığımız zaman birçok mahallede olan okulların zorunlu olarak İmam Hatip’e çevrildiğini velilerin, öğrencilerin imam hatiplerle açık lise arasında bir tercihe zorlandığını görüyoruz. Parası olan koleje, özel okula gidiyor, parası olmayan çocuklar AKP’nin ideolojik tahkim aracına dönüşen imam hatiplerde zorunlu eğitim sürecine maruz kalıyorlar. Bu da kabul edilebilir değil. Eğitimdeki nitelik kaybını rakamlardan da görebiliriz. Bu yıl LGS’de sınava giren öğrencilerin sadece yüzde 18’i merkezi puanla öğrenci alan okullara yerleşebilmişken, ilk tercihine yerleşen öğrencilerin oranı yüzde 54,7’de kalmıştır.
‘EĞİTİM VE ÖĞRETİM YÜKÜ VELİLERE YÜKLENİYOR’
Bakanlık tarafından nitelikli lise tanımının yapılmaması öğrencilerin ve bir bütün olarak toplumun yaşadığı eşitsiz deneyimleri ve mağduriyetleri de aslında derinleştirmektedir. Bu nedenle hızlı bir şekilde bu süreçlerin giderilmesi, eğitimin yerelde ulaşılabilir, erişilebilir, bilimsel, anadilinde olması için adım atılmasını ve bizim de bu konuda mücadelemize devam ettireceğimizin özel olarak altını çizmemiz gerekiyor. Sonbahardayız ve kara kış geliyor. Enflasyon alternatif mecralarda yüzde 180’lere varmış durumda. İşsizlik, yoksulluk, hayat pahalılığı almış başını gidiyor. Bütün bunların içinde bir eğitim ve öğretim yılı bütün yüküyle velilerin sırtına yükleniyor.
Bütçe dönemlerine eğitim ve sağlık gibi kamusal hizmetlerin ücretsiz olması gerektiği noktasında çok diretiyoruz. En fazla önerge verdiğimiz bakanlık da Milli Eğitim Bakanlığı. Mevcut bütçenin okulların zorunlu ihtiyaçlarını karşılamaktan azade olduğunu ifade edip bütçenin arttırılmasını talep ediyoruz. AKP MHP ittifakı savaşa tanka, topa para ayırırken eğitime kaleme okula öğrenciye bütçe ayırmıyor. Eğitim mücadelesinde, bu alanda örgütlü olan sendikalarla aynı zamanda öğrencilerimizle, velilerimizle beraber yürüyeceğimizin altını çizmek istiyoruz. Tarihsel olarak kapitalist-modernist anlayışın şekillendirdiği tekçi, cinsiyetçi, merkezi, militarist, milliyetçi ve şoven içerikle donatılan eğitim sisteminin asıl öznelerinden olan öğrenciler sınıflarına, cinsiyetlerine, renklerine, dillerine, inançlarına, etnisitelerine göre sürekli olarak ayrıştırılmış, derin eşitsizlikler yaratılmıştır.
‘BU EĞİTİM ANLAYIŞINI REDDEDİYORUZ’
Eğitim-öğrenim sürecinin her aşamasında sınıfsal ve kimliklere dayalı eşitsizliklerin ve ayrımcılıkların ortadan kalktığı, dillerin ve kültürlerin çoğulluğunu esas alan bir perspektif, toplumsal ve bireysel dönüşüm ile özgürleşmeyi destekleyebilir. Okullar belli bir sınıfın, dilin, dinin, inancın, yaşam tarzının, cinsiyet rollerinin dayatılmadığı; hiçbir açıdan tektipleştirmenin, birbirine benzetmenin esas alınmadığı, herkesin kendisi olarak var olabildiği özgürleştirici mekânlar olmalıdır. HDP, eğitim mücadelesini ve eğitim politikalarına yönelik sözünü; toplumsal yaşamın tüm alanlarında sürdürdüğü mücadelenin ayrılmaz bir parçası olarak görmektedir. Bu nedenle partimizin Eğitim Politikaları Komisyonu ve Çocuk Komisyonu olarak çocukların, eğitim emekçilerinin, öğrencilerin, velilerin sesi olmaya ve eşit, adil bir eğitim için mücadele etmeye devam edeceğiz.”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***