“Dil hem toplumsal bir kurum hem de bir değerler dizgesidir… Birey onu tek başına ne yaratabilir, ne de değiştirebilir. Özü bakımından, ortaklaşa bir sözleşmedir; üstelik bu toplumsal ürün, kuralları olan bir oyun gibi özerktir, çünkü ancak öğrenildikten sonra kullanılabilir…”
Roland Barthes (Göstergebilimsel Serüven, Çev: Mehmet Rıfat, Sema Rıfat, YKY, 1993)
Zamanın ruhu kültürel bir koca havuzda birikiyor. Sanat eserleri birbirini görerek, etkileşim içinde dönüşmeyi, ortak belleğin bileşenleri içindeki yerlerini almayı sürdürüyor.
İspanya, Amerika ve dünyanın birçok başka ülkesinde Eylül ayı içerisinde “Directed By Women” adıyla gerçekleştirilen festivalin Türkiye organizasyonu olan “Directed By Women Turkey – Uluslararası Kadın Kısa Film Yönetmenleri Festivali”, bu sene dördüncü kez seyirciyle buluşuyor. Dünyanın çeşitli ülkelerinden kadın yönetmenlerin kısa filmleri, 15-18 Eylül tarihleri arasında Yeldeğirmeni Sanat Merkezi’nde izleyiciyle buluşuyor.
Festivalin ilk gününde “Uluslararası Finalistler 1” gösterimindeki filmleri izledim. Filmlerin hepsinde kadınca bir duyarlılığın ardındaki güçlü söylemleriyle yönetmenler ortak bir dilde buluşuyor.
Konular-temalar birbirinden bağımsız da olsa benzeşen bir dilden söz ediyorum. “Bertie Wrote Me A Poem” adlı 17 dakikalık kısa film, 15 yaşında bir kız çocuğunun uğradığı cinsel istismarı İtalyan toplumundan çarpıcı bir kesitle bize anlatıyor. Vittoria Rizzardi Penalosa’nın senaryosunu yazıp yönettiği film, bir çocuğun cinsel istismarı kadar yetişkin kadınların özel hayatlarında maruz kaldıkları ve ilişki içinde oldukları sürece farkına varamadıkları partner manipülasyonları açısından da okunabilir.
Zeynep Demirhan’ın 7 dakikalık “Faces”i, alzheimer bir anneannenin sağ kalan imgeler arasındaki dokunaklı tarihini gösteriyor. Demirhan’ın kısa filmi süresiyle ters orantılı bir derinliğe sahip. Yönetmenin çekim tekniği ve kurgusu izlediğim filmler içinde en ilgi çekici olanıydı.
Venezuela’dan Maria Ruez’in 19 dakikalık filmi “Grief”, kabullenilmeyen bir ölümün ardından işlerin nereye kadar gidebileceğini gerçeküstü bir biçimde gösteriyor.
İspanya’dan Silvia Conesa’nın 10 dakikalık filmi “Hamelin”, bir çiftin çocuklarına bakmak için tuttukları şirket çalışanlarının, her çocuk kadar yaramaz olan bir çocuğu adeta muma çevirişlerinin kara komedisi. Bahtına ebeveyn olarak kimler çıkarsa çıksın, çocukların/çocukluğun işi zor…
“Snow White”, 15 dakikalık irkiltici bir gerçekliğe sahip. Hırvatistanlı oyuncu-yönetmen Lana Baric’in filminde sessiz sakin bir köyde izole hayat yaşayan Zeljka’nın ardında bıraktığı yaşama mecburi bir iş için kısa süreliğine dönüşünü izliyoruz. Geçmişiyle karşılaşması bize neden onun hiç konuşmadığının cevabını veriyor. Zeljka’nın görünürlüğün ardındaki duyumsayışı ve incinen duyguları aileye verdiği bir cezayla sonuçlanmıştır. Dili kullanmayı reddederek erkin, eril olanın hükmüne direnen bir kadın var karşımızda. Sessizliğin güçlü sesini kullanan ve hikâyesiyle bizi oturduğumuz sandalyeye mıhlayan Zeljka’nın filmi “Snow White” çok başarılı bir kısa film.
21 dakikalık “Standing Nude”, 8 Mart 2020’de Paris’te feminist bir grup içindeki kavganın nezarethaneye taşınmasını anlatan güncel tartışmalara objektif yaklaşan bir film. Yönetmen Caroline Hallier, seks işçiliğinin yasaklanmasına karşı eylem yapan bir grup seks işçisi ile bu yasağa taraftar olan bir grup feministi karşı karşıya getiriyor. Queer eleştiri ve feminizme katkı açısından güncel ve zihin açıcı bir film.
Filmlere baktığımızda festivalin ortaklaşan dilinin, reddetmek, sorgulamak ve cesaret olduğunu söyleyebiliriz.
Helenistik dönem eseri Ağlayan Kadınlar Lahdi kuşkusuz kendi döneminin kültürel ve toplumsal birikimini yansıtan bir eser. Festivaldeki kadın filmleri ise, içeriğiyle lahitte ağlayarak tasvir edilen kadınlığın yazgısını tersine döndürüyor.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***