Dün (yazıyı 13 Eylül’de yazıyorum) 12 Eylül 1980 faciasının 42. senesi idi.
Bu facianın baş mimarı da (dış güçler tartışmasına girmeyeceğim), en azından baş maşası da hiç kuşkusuz Orgeneral Kenan Evren idi.
Bu facianın üzerinden tam 42 sene geçtikten sonra Türkiye’de iktidarda darbelere karşı politikaları, askeri vesayeti kalkan edinerek iktidara gelen ve iktidarını sürdüren Erdoğan var.
Erdoğan’ı Türkiye senelerce Kenan Evren modelinin bir zıddı gibi algıladı ama acaba bu algı doğru mu idi.
Erdoğan iktidarını yaşarken ve 42. senesi nedeniyle kaçınılmaz bir biçimde hatırladığımız Kenan Evren’i beraber düşündüğünüzde bu iki imajın aslında birbirlerine çok benzediğini, hatta tam bir uyum içinde olduklarını fark ediyorsunuz.
Bu “benzeşme” saptamasına karşı çıkanların ilk bakışta doğru gibi gözüken itirazı hiç kuşkusuz Kenan Evren’in iktidara darbe ile, Erdoğan’ın ise çok güçlü seçim zaferleri ile geldiği gerçeği.
Ancak, Kenan Evren’in iktidara darbe, Erdoğan’ın birbirini izleyen seçim ve referandumlarla gelmesi ve iktidarını pekiştirmesinin çok büyük bir ortak paydası hukuksuzluk, hatta hukuk devleti düşmanlığı.
Hep söyleyegeldik, demokrasi “bizi kim yönetecek?” sorusunun, hukuk devleti ise “bizi yönetenin nasıl yöneteceği” sorusunun yanıtlarıdır ve önemli olan bizi kimin yönettiğinden çok nasıl yönetildiğimizdir ve Kenan Evren ile Erdoğan’ın son on senelik yönetiminin büyük benzerliği “Nasıl yönetiliyoruz?” sorusuna “Hukuk devleti ilkeleri dışında yönetiliyoruz” yanıtıdır.
2022 senesinde Türkiye devletinin ana belgesi bir Anayasa var ve bu Anayasanın başında Anayasanın kabul tarihi olarak 1982 yazıyor; başka bir ifade ile de biz hala yapılan tüm değişikliklere rağmen Kenan Evren Anayasası ile yönetilmeye devam ediyoruz.
Erdoğan’ın eline yeni bir Anayasa yapma olanağının birkaç kez geçmesine rağmen aynı Anayasa ruhu ile yönetmeyi tercih etmesinin temel nedeni kendisinin bu Anayasanın ruhundan (Kenan Evren ilkeleri) hiç rahatsızlık duymuyor olması.
Kenan Evren Anayasasının ruhundan rahatsız duymayan birinin Kenan Evren siyasasının dışında birisi olabileceğini söylemek kolay değil.
Mesele sadece 1982 Kenan Evren Anayasası ile de sınırlı değil.
Kenan Evren, malum, ölüm cezası hakkında “Asmayalım da besleyelim mi” diyebilecek tıynette biri idi.
Erdoğan da işi meydan kürsülerinden idam ipi sallamaya kadar götürebilen biri; artık meydanlarda kürsüden ip sallamıyor ama en çirkin, en hukuk dışı ceza olan idam cezası için “TBMM’den geçer, idam kanunu önüme gelirse hemen imzalarım” diyebilen bir Cumhurbaşkanı.
Kenan Evren ile Erdoğan arasındaki benzerlikler saymakla bitmez ama hiç kuşkusuz en büyük fark evrensel ilkelerden oluşmuş bir hukuk devleti anlayışına karşıtlıkları.
Bu açıdan baktığınızda Türkiye 42 sene sonra aynı noktada patinaj yapıyor.
Öncesinde ve sonrasında da hukuk devleti kırıntıları bulmak zor 1982’nin.
Carlo Levi İtalya’da 1945’de “İsa Eboli’ye uğramadı” isminde çok önemli bir roman yayınladı.
Çok önemli diyorum çünkü bu kitap 20. Yüzyılda İtalya’da yayınlanan ve en çok satan ikinci roman; birincisi ise
Lampedusa’nun Leopar romanı, romanın filmini Visconti çekiyor, Claudia Cardinale, Alain Delon, Burt Lancester oynuyorlar.
Prof. Mehmet Altan da bu kitabın isminden esinlenerek 1994’de Afa yayınlarından “Kapitalizm bu köye uğramadı” kitabını çıkarıyor.
Mehmet’in kitabında kapitalizmin bu köye, bizim köye uğramamasının altındaki nedenlerden biri de, başka nedenlerin yanında, hukuk devleti yokluğu.
Bu sorun nasıl aşılacak bu da belli değil.
Altılı Masa da anayasa değişiklikleri öneriyor, hepsi de doğru öneriler ama Türkiye’nin artık Kenan Evren ve Erdoğan gölgelerini üzerinden atacağı yepyeni bir Anayasaya ihtiyacı var.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***