Binlerin katıldığı etkinlikte “Yol Haritası”nı açıklayan Emek ve Özgürlük İttifakı’nın temsilcileri, halklara ortak mücadele yürüyüşlerine katılma çağrısı yaparak, “İddiamız da hedefimiz de büyüktür. Yürüyüşümüz de çok büyük olacaktır” dedi.
Halkların Demokratik Partisi (HDP), Emek Partisi (EMEP), Türkiye İşçi Partisi (TİP), Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP), Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF) ve Emekçi Hareket Partisi’nin (EHP) bir araya gelerek oluşturduğu Emek ve Özgürlük İttifakı, İstanbul Haliç Kongre Merkezi’nde gerçekleşen halk buluşması ile kuruluşunu ilan ederek yol haritasını açıkladı.
Emek ve Özgürlük İttifakı, kuruldu. İstanbul Haliç Kongre ve Kültür Merkezi’nde açıklanan kuruluş deklarasyonunda, “Türkiye’nin aydınlık ve demokratik geleceğini düşünen tüm kurum, kuruluş ve partilere, tek tek yurttaşlaradır. Hep beraber sorumluluk alalım. Cumhuriyetin ikinci yüzyılında yangın yerine çevrilen ülkeyi ortak talepler ve birlikte mücadele anlayışıyla özgür ve demokratik şekilde yeniden inşa edelim” denildi.
Direnişteki ETF işçileri, açıklamanın yapılacağı salona “Birleşe birleşe kazanacağız”, “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz” sloganlarıyla girdi. Salondakiler de “Zafer direnen emekçinin olacak” sloganıyla karşılık verdi.
“Tek bir iş yeri bile sendikasız kalmayacak”
Emekçi Hareket Partisi Sözcüsü Özge Akman: “Aslında ittifakımız kendisini ismiyle tanımlayan bir ittifak. Üç temel kavram üzerinden yola çıkıyoruz. Emek için yola çıkıyoruz, özgürlük için yola çıkıyoruz, barış için yola çıkıyoruz. Bugün ülkede mevcut iktisadi durum her birimizi büyük bir zorluğun içinden geçiyor. Düşmüşüz dış borcun bataklığına. Her açıdan dışa bağımlılığın bataklığına düşmüşüz. Gelen ucuz kredileri betona boğanların, her yerin betona boğulduğu bir ekonomik modelin bataklığına düşmüş durumdayız… Eğer her ay enflasyona böylesi zam gelirse işçi sınıfının ücretlerine de tıpkı enflasyona geldiği gibi her ay zam yapılacak. İşte bunun için de yola çıkıyoruz. Tek bir iş yeri bile sendikasız kalmayacak bundan böyle… Kürt halkının sorunlarını adil ve demokratik bir biçimde çözeceğiz… Bu tek adam rejimi, otoriter düzen bizim her defasında sesimizi boğmaya çalışıyor. Böyle de gitmeye niyetliler demek ki. Ama bizim böyle gitmeye hiç mi hiç niyetimiz yok. Kabul etmiyoruz biz onların bu otoriter gidişatını, otoriter rejimini. Sevgili Demirtaş, bir önceki seçimlerde ‘Seni başkan yaptırmayacağız’ demişti. Şimdi de biz diyoruz ki ‘Seni başkanlıktan göndereceğiz.”
“Kendimizden başka kurtarıcı beklemiyoruz”
Toplumsal Özgürlük Partisi Dönem sözcüsü Perihan Koca: “Halkımızı kötünün iyisine mahkûm etmeyeceğiz. Biz, halkın ittifakıyız. Bizler ekmeği ve onuru için direnen işçileriz. Üreten emekçileriz, çiftçileriz. Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz diyen kadınlarız. Hakları ve özgürlükleri için mücadele eden gençleriz. Neredesin aşkım diye mücadele eden karanlığa ve nefrete karşı mücadele eden LGBTİ artı’larız. Eşit yurttaşları için mücadele eden Alevileriz. Edi bese (Kürtçe: Artık yeter) diyen, demokrasi diyen Kürt’üz biz. Oyun hakkımızı istiyoruz diyen çocuklarız. Biz halkız, işte o yüzden kendimizden başka kurtarıcı beklemiyoruz.”
“İşçiler, emekçiler için geliyoruz”
HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar konuşmalarını yapmak için kürsüye çıktı. Konuşmasında tutuklu bulunan Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve Aysel Tuğluk’a selam gönderen Buldan, “İşçiler, emekçiler için geliyoruz. Kayyum rejimini darbeler mezarlığına gömmek için geliyoruz.” dedi.
Buldan, şu ifadeleri kullandı:
“Mirasımız, Seyit Rızaların, Deniz Gezmişlerin idam sehpalarındaki dik, onurlu duruşudur. Yeni zaferimiz, 7 Haziran’lar kadar yakındır. İddiamız da hedefimiz de büyüktür. Yürüyüşümüz de çok büyük olacaktır. Savaşların değil, barışın hakim olduğu bir toprak, coğrafya yaratmak için geliyoruz. Kürt sorununun demokratik yöntemlerle çözülmesi için geliyoruz. Onarıcı bir adaleti, kanayan tüm yaralarımızı sarmak için hayata geçirmek için geliyoruz. Toprağımızı, ağaçlarımızı, suyumuzu talandan kurtarmak için geliyoruz. Güzel sabahlara güneş olmak için hep birlikte yola çıktık, geliyoruz. Rant ve yolsuzluk kanallarını kapatmak için geliyoruz. Emine Anne’nin, Çorlu annelerinin, Roboski ailelerinin, Soma ailelerinin, Cumartesi Anneleri’nin adalet arayışındaki Barış Anneleri’nin ve onların haykırdığı adaleti yaşanır bir hale getirmek için geliyoruz. Kadınlar için geliyoruz. Saçı göründü diye katledilen Mahsa Amini’ye can olmak için geliyoruz. Gençlerin özgürlüğü için, geleceği için geliyoruz. İşçiler, emekçiler için geliyoruz. Kayyum rejimini darbeler mezarlığına gömmek için geliyoruz.”
“Barışın hakim olduğu bir coğrafya yaratmak için geliyoruz”
HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan’ın konuşmasının ardından Mithat Sancar söz aldı. Sancar, “Savaşların değil barışın hakim olduğu bir toprak, bir coğrafya yaratmak için geliyoruz” dedi.
Sancar, konuşmasını şu sözlerle sürdürdü:
“Bu ülke on yıllardır savaş politikaları ile sömürü ile talan ve yalanla yönetiliyor. Biz, savaşa karşı barışı; sömürüye karşı eşitliği, onuru; talana karşı adalet, yalana karşı hakikati savunmak için birleştik, bir araya geldi. Yürüyüşü başlatıyoruz. Bu yürüyüş, emek ve özürlük, demokrasi ve barış, adalet ve hakikat yürüyüşüdür. Bu yürüyüşü büyüteceğiz. Büyütmek bizim bu ülkenin halklarına karşı tarihi sorumluluğumuzdur… Büyüyecek, genişleyecek bu birliktelik. Geleceğin kurucu gücü haline gelecek. Geleceği biz kuracağız. Bu ülkenin halkları, emekçileri için, sömürülen, dışlanan, ezilen bütün insanları için gençleri, kadınları için yürüyüşümüzü büyüteceğiz. Geleceği aydınlık bir düzenle birlikte inşa edeceğiz. Adalet, demokrasi, eşitlik, barış diyen herkes buraya gelsin. Bu yürüyüş büyüsün. Yolumuz açıktır.”
Akdeniz, Amini’nin fotoğrafıyla sahneye çıktı
Emek Partisi Genel Başkanı Ercüment Akdeniz konuşması sırasında İran’daki direnişi Farsça selamladı. Elinde Mahsa Amini’nin fotoğrafı ile kürsüye çıkan Akdeniz, Farsça “İran’daki kadınların ve halkın özgürlük mücadelesini selamlıyoruz. Yaşasın enternasyonal dayanışma” dedi.
Akdeniz şöyle devam etti:
“Kalbimizin yarısı buradaysa yarısı İran’dadır. Otokratik rejime karşı başkaldıran kadınların özgürlük mücadelesindedir. İran’a enternasyonal dayanışma duygularımızı gönderiyoruz. Biz, deklarasyonumuzu ortaya koyduk. Çok zorlu bir çalışmaydı. Bugüne getirdik. Ne tek adam yönetimi diyoruz ne restorasyoncu hükümet diyoruz. Biz kötünün iyisine değil halkımız iyinin en iyisine layıktır. Onun için geliyoruz. İki kutuplu burjuva siyasete hayır diyoruz. Meydan boş değil, biz geliyoruz. Emek geliyor, özgürlük geliyor, halkın ittifakı geliyor. Bu daha başlangıç diyoruz. Yürüyoruz. Yolumuz uzun, zorlu. Buradan bütün sosyalist partilere, sol demokratik, ilerici çevrelere sesleniyoruz. Gelin birleşelim. Öyle uzaktan biz dayanışma içindeyiz demekle olmaz. Halk birleşin diyor. Birleşelim. İşçilere, sendikalara, emek ve meslek örgütlerine sesleniyoruz. Çağrı yapıyoruz. Siyasi partiler bir masada ittifak kursunlar biz geliriz demeyin, işçi sınıfı, sizler bu ittifakın merkezindesiniz. Buyurun gelin, birlikte örgütleyelim… Emperyalizm diyecekseniz, ulusların kendi kaderini tayin hakkını savunacaksınız. Sosyalistiz diyecekseniz, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idam sehpasında yaptığı gibi ‘kahrolsun emperyalizm’ diyeceksiniz. Ama onunla yetinmeyeceksiniz, ‘Yaşasın Kürt ve Türk halklarının bağımsızlık mücadelesi’ diyeceksiniz. Öyle kenarından kıyısından Kürt halkını görmeden demokrasi gelmez, özgürlük gelmez. Sosyalizm hiç gelmez.”
“Tarihi yeniden yazmaya geldik”
TİP Genel Başkanı Erkan Baş kürsüye çıktı. Konuşmasına “Hepinizi Türkiye İşçi Partisi adına, devrimciliğimizin olanca ateşiyle selamlıyorum” diyerek başlayan Baş, “Biz buraya tarihi izlemeye değil, tarihi yeniden yazmaya geldik. Bugün burada Türkiye tarihinin en köklü ittifakını birlikte ilan ediyoruz” ifadelerini kullandı.
Baş konuşmasının devamında şunları söyledi:
“Emek ve Özgürlük İttifakı Saray Rejimi’ne karşı mücadelenin en kararlı gücüdür. Bizler, bu ittifakı oluşturanlar, ülkemizin halkımızın bu iktidardan kurtulmak için bedeli ne olursa olsun mücadeleyi göze almış insanlarız. Biz Gezi’nin en güzel çocuklarının yoldaşlarıyız. Biz Suruç’ta, 10 Ekim katliamlarında, IŞİD barbarlarına teslim olmayanlarız. Biz kentleri bombalanan seçilmişleri esir alınan her gün, her saat bu iktidarın baskısına, zorbalığına, hukuksuzluğuna karşı yarım adım bile geri atmayanların temsilcisi olmaya çalışıyoruz. Dost düşman herkes bilsin bundan sonra aynı kararlılıkla ve mutlaka çok daha güçlü olarak bu mücadeleyi büyüteceğiz ve bu kavga sonuna kadar devam edecek. Yarım adım geri atmayacağız.
“AKP’yi ve Erdoğan’ı sandığa gömeceğiz”
Kardeşlerim bizim bir farkımız var. Biz kurtarıcı beklemeyenlerin ittifakıyız. Biz bu ‘ülke kurtulacaksa ancak halk birleşirse kurtulur’ diyenlerin ittifakıyız. Biz buradan bir kez daha teyit ediyoruz ve söz veriyoruz. AKP’yi Recep Tayyip Erdoğan’ı sandığa gömecek ittifakız biz. Sandığa gömmekle yetinmeyeceğiz. Bir daha ülkemizin başına böyle belalar gelmesin onları ve zihniyetlerini tarihe gömecek ittifakız biz.
“Saray’ı utanç müzesi yaptığımız günleri hayal edelim”
Kardeşlerim sözlerimi bitirirken teker teker buradaki her yoldaşıma ve sizlerin aracılığıyla sesimizin yetiştiği tüm yurttaşlara yakında yaşanacak değişimi birlikte hayal etme çağrısı yapıyorum. Birlikte düşünelim. Muhtarlıklardan tapu dairelerine bütün devlet kurumlarına astıkları o Tayyip Erdoğan resimlerini el birliği ile indirdiğimiz günlerin hayaliyle hareket edelim. Ankara’daki kaçak saray var ya hadi hep beraber hayal edelim, o kaçak sarayı utanç müzesi yapmışız ve çocuklarımızı gezdiriyoruz. Bu ülke tarihinde nasıl rezaletler yaşandığını ve bir diktatörü birlikte devirdiğimizi çocuklarımıza anlatıyoruz. Hep birlikte kardeşler şunun hayalini kuruyoruz; geride kalan dönemde gece yarıları Resmi Gazete’yle gelen felaket haberlerini takip etmiş olanlar söylüyorum. Mesela İstanbul Sözleşmesi’nin tekrar yürürlüğe girdiğini, hukuksuzca KHK ile işten atılanların işlerine iade edildiğini, KYK borçlarının silindiğini yazan Resmi Gazete’yi hayal edin. Sürgün edilen kardeşlerimizin hep beraber ülkeye döndüklerini hayal edelim. Kadınların istedikleri her yerde her zaman gezecekleri bir ülkeyi hayal edelim. Çocukların açlık nedir bilmediği, emeklilerin cefa değil sefa sürdüğü bir memleketi hayal edelim. Diyarbakır’da horon Karadeniz’de zeybek, Ege’de çiftetelli, Trakya’da halay çektiğimizi hayal edelim.
“Sülale devrini bitireceğiz”
Son hayalimizde bir iş bölümü yapalım. Bir kısım arkadaşımız Edirne Cezaevi’ne bir kısım arkadaşımız Bakırköy Cezaevi’ne, bir kısmı Silivri’ye, bir kısmı Amed’e, ülkenin bütün zindanlarındaki arkadaşlarımızı almaya gittiğimizi hayal edin. Onları çıkartmaya gideceğiz. Kardeşler o adını değiştirdikleri Silivri’ye bir kez daha gideceğiz. Sincan’a bir kez daha gideceğiz, halk düşmanlarının yargılanmasını izlemeye gideceğiz. Şahitlik etmeye gideceğiz, hesap sormaya gideceğiz. Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Yolumuz açık olsun, sülale devrini bitireceğiz. Biz kazanacağız, halk kazanacak!”
Deklarasyon açıklandı
Deklarasyonun tam metni şöyle:
“Ekonomiden siyasete birçok alanda Cumhur İttifakının yarattığı yıkımı durdurmak, Tek Adam Yönetimi’ni sonlandırmak, halkın çalışma ve yaşam koşullarını iyileştirmek, demokratik hak ve özgürlükler temelinde bir değişim ve dönüşümün gerçekleşmesini sağlamak önümüzdeki dönemin acil görevidir. Bu değişim ve dönüşümün yaşanabilmesi için emekten, barıştan, demokrasiden yana güçlerin ortak ve birleşik mücadeleyi güçlendirmesi ve kararlı bir şekilde sürdürmesi büyük önem taşıyor. Bu birlik ve mücadele yeni dönemin belirleyici, etkin bir gücü de olmak zorundadır. Halkın beklentisi ve talebi de bu yöndedir.
Verilecek ortak mücadele, takınılacak güçlü ve kararlı tutum, halkın acil ekonomik taleplerinin elde edilmesi ve demokratikleşme yolunda adımlar atılmasını sağlayacak bir yürüyüş olacaktır. Bu yürüyüşün uğrak yerlerinden biri olan seçimler Türkiye için kritik bir anlam taşımaktadır. Seçim sürecinde halkın gelecek umutlarını salt sandığa bağlamadan, ancak sandığın önemini de görmezden gelmeden emek ve demokrasi mücadelesini yükselterek, bu temelde halkı seçimlerden kazanımla çıkmaya motive etmek ve seçim güvenliği için bütün tedbirleri almak ihmal edilemez bir sorumluluktur. İçinden geçtiğimiz bu olağanüstü süreçte ekonomik ve politik acil görevlerin gerçekleşmesi için hedeflediğimiz ittifak, sömürülen ve ezilen bütün halk kitlelerinin ittifakıdır. İşçilerin, emekçilerin, yoksulların, kadınların, gençlerin, doğa ve insan hakları savunucularının dayanışması ve ittifakıdır. Ortak, güçlü ve kararlı bir mücadele zeminidir.
İnsanca çalışılacak ve yaşanacak bir ekonomik düzen
Bu iktidarın program ve icraatları, emperyalizmin, sermaye sınıfının, kendi yandaş şirket ve holdinglerinin çıkarlarını önceleyen bir politik anlayışa ve uygulamalara dayanıyor. Yandaşları da palazlandıran bu haksız ve usulsüz ihale sistemi hukuken yeniden incelenmeyi gerektiriyor. İzlenen sömürü ve baskı politikalarının işçi ve emekçilerde, yoksul çiftçi, köylü ve esnafta, ezilen halk kesimlerinde yarattığı ekonomik ve sosyal yoksunluk toplumun birinci derdi haline gelmiştir. Hayat pahalılığı, düşük ücretler, işsizlik, yoksulluk, geçinme, barınma vb. sorunlarının çözülmesi için somut adımların atılması ve işçilerin, emekçilerin, ezilen halk kitlelerinin çalışma ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi bugün herkes için ilk meseledir. Bu gerçekten hareketle yaşanan ekonomik krizin ve çok yönlü toplumsal yıkımın ağır faturasını yerli ve yabancı sermayeye ödetecek, emekçilerin yaşadığı güvencesizliğe ve geleceksizliğe son verecek politikaların izlenmesi şarttır.
Bu kapsamda;
Zamların durdurulması, ücretlerin açlık ve yoksulluk sınırının üzerinde insanca yaşanacak bir düzeye çıkarılması, işten atmaların yasaklanması, istihdamın artırılması, temel tüketim maddelerinden alınan vergilerin kaldırılması, az kazanandan az çok kazandan çok vergi alınması, yoksulluğu ortadan kaldıracak bir ekonomik programın izlenmesi en büyük toplumsal ihtiyaçtır.
Bütçe kaynaklarının; saraylar, savaşlar, yandaşlar ve dış borçların ödenmesi için değil halkın ekonomik güvencesi ve doğrudan gelir destekleri için seferber edilmesi ilk adımlardır.
Halkın; elektrik, doğal gaz, su, internet gibi temel ihtiyaçlarının bir ‘sosyal haklar programı’ kapsamında, aylık geliri yoksulluk sınırının altında olan herkese ücretsiz sağlanması; KYK borçlarının tamamen silinmesi, emeklilikte yaşa takılanların (EYT), öğretmenler başta olmak üzere kamuda ataması yapılmayan tüm meslek gruplarının sorunlarının çözülmesi acil ihtiyaçtır. Emeklilerin yaşam koşullarının iyileştirilmesi, yoksul çiftçilerin borçlarının silinmesi, mağduriyetleri olağanüstü artan esnafın desteklenmesi ilk yapılması gerekenler arasındadır.
Özellikle enerji ve ulaşım hatları, sağlık ve eğitim alanlarında nitelikli, parasız ve kamusal hizmetlerin verilebilmesi için işçilerin, emekçilerin denetimini içeren acil kamusallaştırma adımlarının atılması gereklidir.
Kadın yoksulluğuna son verecek, ekonomik yaşamın her alanında eşit ve etkin olmasını sağlayacak politikalar şarttır. 18 yaş ve altı çocuk emeğinin ücretli emek olarak kullanılması yasak olmalıdır.
‘Geri Kabul Anlaşması’ iptal edilmelidir. Dönmek isteyen sığınmacılar için bölgede barış ortamı sağlanmalı, birlikte yaşamı talep eden sığınmacılara mülteci statüsü verilmeli, birlikte yaşamın koşulları inşa edilmelidir.
Halkın egemenliğine dayanan bir demokrasi
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adı altında kurulan tek adam yönetimi, demokratik hak ve özgürlükleri kullanılamaz hale getirmiş, keyfiliği, zorbalığı, hukuksuzluğu ve adaletsizliği kurumsallaştırmış, bu ülkenin ve halkların yaşadığı sömürüyü, baskıyı ve çözümsüzlüğü derinleştirmiş, faşizan uygulamaları gündelik politikanın parçası haline getirmiştir.
Dolayısıyla tek adam sistemini ayakta tutan, besleyen tüm kurum, mekanizma ve bağımlılık ilişkilerini değiştirmek öncelikli amaçlarımızdandır. Seçim barajının kaldırılması, demokratik hakların, siyasal özgürlüklerin en geniş şekilde kullanılmasının garanti altına alınması, demokratik, tarafsız ve bağımsız bir yargı sisteminin kurulması acil bir ihtiyaçtır. Hedefimiz demokratik, özgürlükçü ve eşitlikçi ilkeler temelinde halkın gerçek egemenliğine dayanan bir demokrasinin inşasını sağlamaktır.
Bu kapsamda;
Yerinden ve yerelden demokratik yönetim için yerel yönetimlere merkezden kimi alanlarda yetki ve kaynak devrine bağlı, halkın güçlü katılım mekanizmalarının oluşması, yönetimin halkın oyuyla gelmiş kişilere ve yerel halk meclislerine devredilmesi, kayyum rejimine son verilmelidir.
Bütün işçi ve emekçilerin sınırsız sendikal örgütlenme, her türlü (hak, dayanışma, siyasal ve genel) grev ve toplu sözleşme hakkının güvence altına alınması, günlük çalışma süresinin 7 saat olması ve lokavtın yasaklanması gerekmektedir.
Demokrasiyi, eşit yurttaşlık taleplerini ve inanan inanmayan herkes için düşünce, inanç ve vicdan özgürlüğünü kapsayan bir laikliğin inşa edilmesi; Alevilerin eşit yurttaşlık hakkının güvence altına alınması gerekmektedir.
Farklı kültürlere, kimliklere, inançlara ve yaşam tarzlarına saygıya dayalı eşit yurttaşlık hakkı, temel bir ilke olarak benimsenmelidir.
Kanun hükmünde kararnamelerle yaratılan hak gasplarının giderilmesi, kamuda işe alımda ve atamalarda her tür ayırımcılığa son verilmesi, halk egemenliğine dayanan demokratik bir düzen için atılması gereken acil adımlardır.
Yurtta, bölgede ve dünyada barıştan yana, uzun vadeli halklar arası iş birliğine yönelik politikalar acil ihtiyaçtır. Bunun için emperyalist güçlerin ve iş birlikçilerinin çıkarları değil halkların ihtiyaçları esas alınmalıdır. Komşularımız başta olmak üzere diğer ülkelerle savaş ve çatışmaya, askeri güç gösterisine dayalı, yayılmacı politikaları terk etmek; eşit haklara dayalı, ilkeli ve barışçıl bir dış politika yürütmek gerçek anlamda bir halk egemenliği için zorunludur.
Kürt sorununda barışçıl, demokratik çözüm
Türkiye’nin çözmesi gereken en köklü sorunlardan biri de Kürt sorunudur. Demokratik çözüm ve barış için ülkedeki bütün toplumsal kesimlerin yaklaşımlarını ve kaygılarını dikkate alan yapıcı bir politika olması gerekendir. Demokratikleşme ile doğrudan bağlantılı ve iç içe geçmiş olan Kürt sorununun çözümü için inkar ve bastırma siyaseti yerine demokratik ve barışçı bir çözüm için adım atılması gereklidir. Savaş politikaları, silah ve çatışma yöntemleri yerine, diyalog ve müzakere seçeneklerinin kendini tarihsel olarak dayattığı ve güncel olduğu aşikardır. Diyalog ve çözüm zeminini kurmak ve güçlendirmek; demokratik müzakere yöntemleriyle tüm toplum için geleceğin kazanılmasına önayak olmak; bu çerçevede, başta ana dili hakkı olmak üzere tüm evrensel kimlik haklarının tanınması için gerekli düzenlemelerin yapılması büyük önem taşımaktadır.
Kadın, gençler ve dezavantajlı gruplar için eşitlik ve özgürlük
Kadınların ve LGBTİ+’ların toplumsal yaşamın bütün alanlarında eşit ve özgür olması için her türlü güvencenin sağlanması zorunludur. Erkek egemen zihniyetten ve uygulamalardan kaynaklanan, kadınlara yönelik sistematik erkek şiddetiyle ve kadın cinayetleriyle çok kapsamlı bir mücadele şarttır. İstanbul Sözleşmesi’nin yeniden geçerli hale getirilmesi ve uygulanması, toplumsal cinsiyet eşitliği önündeki siyasal, idari, ekonomik ve kültürel tüm engellerin kaldırılması ilk acil adımlardır. Gençlerin yaşam tercihlerine saygı duyan bir yaklaşımla, kendilerini serbestçe ifade edebilmeleri ve özgürce yaşayabilmeleri için başta eğitim ve kültür olmak üzere ekonomik, toplumsal ve siyasal alanlarda bütün engeller kaldırılmalıdır. Eğitim her kademede parasız, bilimsel ve demokratik olmalıdır. Gençlerin ekonomik olarak desteklenmeleri, her alanda daha fazla yönetime katılmaları, yaratıcı ve ilerletici fikirlerin toplumda daha belirleyici hale gelmesine yol açacaktır. Çocuklar toplumun kendine ait hakları olan özneleridir. Bunu böyle kabul edip, maruz kaldıkları bütün ayrımcılıkla mücadele etmeliyiz. Ülkemizde 10 milyonu aşkın engelli yaşıyor. Engellilik salt bedene indirgenen bir tıbbi yaklaşımla ele alınamaz. Toplumda her anlamda farkındalık yaratmak, engellilerin kamu hizmetlerinden eşit yurttaşlar olarak yararlanması için her çeşit düzenlenmenin kamu tarafından yapılması hayati önemdedir.
Doğanın, çevrenin ve kültürel varlıkların korunması
Kapitalizm gölgesini satamadığı ağacı keser. Neoliberal politikaların ülkede derinleşmesini sağlayan iktidar, bütün doğal varlıkları sermayeye peşkeş çekiyor. İklim krizine karşı acil durum ilanı, kâr ve rant uğruna çılgınca doğa ve çevre tahribatına yol açan, ormanları, tarım alanlarını, akarsuları tahrip eden ve ekolojik dengeyi bozan, doğaya karşı işlenen suçların odağı olan tüm projeler durdurulmalıdır. Enerji, ulaşım, kentleşme ve tarım başta olmak üzere tüm politikalarda doğanın korunması odaklı yaklaşım hem acil hem de zorunludur. Her canlının sağlıklı bir ekosistem içinde yaşam hakkı etkin yasalarla koruma altına alınmalıdır.
Tarihi ve kültürel varlıkların yağmasına son verilmelidir.
“Hep birlikte başaracağız”
Çağrımız Türkiye’nin aydınlık ve demokratik geleceğini düşünen tüm kurum, kuruluş ve partilere, tek tek yurttaşlaradır. Hep beraber sorumluluk alalım. Cumhuriyetin 2. yüzyılında yangın yerine çevrilen ülkeyi ortak talepler ve birlikte mücadele anlayışıyla özgür ve demokratik şekilde yeniden inşa edelim. Türkiye halkları ayrımcılığa, nefret söylemine, kutuplaşmaya, Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı arasına sıkışmış bir egemen siyasete mahkum değildir. Emek, barış, özgürlük ve demokrasi değerleri temelinde halkın egemen olduğu bir toplumsal düzen kurabiliriz. Bunu başarmak ezilen ve sömürülen halk kitlelerinin değiştirici gücüyle mümkündür. Herkesi bu anlayış ve çağrı doğrultusunda ortak ve birleşik mücadeleye davet ediyoruz! Hep birlikte başaracağız… “
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***