Koronavirüs pandemisi sırasında kısırlaşan sosyal hayat, insanların başkalarının yaşamına olan merakını artırdı.
Bazılarımız dışarı çıkarken hangi komşularımızın maske taktığını bile izler olmuştuk.
Sosyal medyada geçirdiğimiz süre rekor seviyede arttı.
Bu şaşırtıcı değil çünkü bilgiyi, haberleri ve kişisel güncellemeleri internetten alıyoruz.
Londra’daki Brunel Üniversitesi’nden araştırma görevlisi Anne Chappell, insanın zaten doğası gereği meraklı olduğunu söylüyor ve kendi hikayelerimizin başkalarının hayatlarıyla olan alışverişe göre şekillendiğini ekliyor.
Ancak pandemi süresince başkalarının hayatlarına olan bu merak daha da arttı.
Bu başkalarını “röntgenlemek” gibi görünse de o kadar kötü bir şey olmayabilir.
Pandemi gibi dönemlerde, başkalarının hayatlarını gözlemlemek süreci kabullenmek ve hatta duruma ayak uydurmayı öğrenmek için iyi gelebilir.
Tabii ki röntgencilik yeni bir şey değil.
Instagram hikayelerine evrilen People dergisinden önce, 19. yüzyıl gazetelerinde Kardashian tarzı sayfalara rastlayabiliyorduk.
Bugünse bu merakımızı gidermek için çok daha fazla yol var.
Sosyal medyada Facebook’tan Instagram, Snapchat, TikTok ve Clubhouse’a kadar başkalarını gözlemlemek için pek çok kanal var.
Chappell, genelde bilinçsizce yapılan başkalarının hayatlarına bakma davranışının hastalıklı olmadığını belirtiyor. Bu daha çok bir değiş tokuş, etrafımızdaki dünyaya anlam verme çabası.
Anne Frank gibi tarihi karakterlerin günlüklerini hatırlatan Chappell, bunların tek bir kişinin düşüncelerinden ibaret olmadığını, hem bireysel hem de toplumsal hayatın anlatıldığını ifade ediyor.
Gözlemleme arzumuz, yaşadıklarımız hakkında değiş tokuş yapma arzusundan doğuyor gibi görünüyor.
Diğer insanlarla iletişim sağlıyor
Covid-19’un küresel olarak yayılmasından beri her türlü bilgiyi almak için yükselen arzumuzla, başkalarının hayatlarına daha çok ilgi duyuyoruz.
Bu iş yerinden özlediğimiz bir aradaşımız ya da çocuğunuzun okulundan bir veli olabilir.
New York City’deki Lenox Hill Hastanesi’nden klinik psikolog Sabrina Romanoff, “pandemi boyunca artan sosyal mesafenin etrafımızdakilerin hayatlarına dair daha meraklı ve ilgili olmamazı sağladığını” belirtiyor. Sosyal medya, gerçek hayat gibi tatmin edici olmasa da diğer insanlarla iletişim kurmayı sağlıyor.
Sosyal medya ve davranışlar üzerine araştırma yapan Laura Tarbox da tüm bu etkileşimin, içinden çekip çıkarıldığımız gerçek dünyayla iletişim için placebo etkisi yarattığını söylüyor.
Yeni bir düzen
Sosyal medya aynı zamanda yeni normlar oluşmasında rol oynuyor.
Tarbox, sosyal medyayı nelerin kabul edilebilir görüldüğünü, nasıl davranmamız gerektiğini, nelerin paylaşmak için güvenli olduğunu, yani yeni kuralları öğrendiğimiz yer şeklinde tanımlıyor.
Romanoff da insanların sosyal varlıklar olduğunu ekleyerek toplumsal referanslara güvenildiğini belirtiyor.
Ayrıca başkalarının da korkuları olduğunu görmek sakinleştirici bir etki de yaratıyor ve bunun psikolojide “yansıtmalı özdeşim” isimli süreçle açıklandığını ekliyor. Bu durumda bizde olan korku ya da endişe parçalanır ve dış kaynağa atfedilir, felaket içeren bir makaleyi yüzlerce kişinin paylaşması gibi.
Pandemi sürecinde başkalarının hayatlarını gözlemlemek, bilinçsiz de olsa, kişisel anksiyetelerimizi özümsemeye yardımcı oldu.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***