“Bir yargıcın ya da birlikte görev yapan birkaç yargıçla savcının yargı görevini yerine getirdikleri mekâna mahkeme diyoruz.
Mahkemenin ağzı, burnu, kulağı, onuru, şerefi, vicdanı yok.
Mahkeme, yerin adı.”
***
“Mahkemelerde meslek onuru, meslek haysiyeti, meslek vicdanı olması gerekenler savcılar, yargıçlar…
Ama bizde sanki ‘meslek onuru, meslek haysiyeti, meslek vicdanı’ olması gerekenler, ağzı, dili olmayan mahkemelermiş gibi sunulur.
Yapılanlardan gerçek, somut insanlar değil de soyut bir ‘mahkeme’ sorumluymuş gibi konuşulur. İddianameyi yazan savcılardan, kararı veren yargıçlardan söz edilmez…
Söz edilmesi de istenmez.
Bu anlamda Türkiye’de yargı da tabudur…
Ağır bir koruma kalkanı ardına saklıdır…”
***
Ceza yasasında olmayan suçlar uydurarak tutuklama isteyen savcı…
Bu suçlama üzerinden tutuklayan tek kişilik mahkemenin hâkimi.
Yasada karşılığı olmayan suçlamalarla her ay matbu kâğıtlar üzerinden “tutuklamaya devam” kararlarını alanlar…
Bu suçlama üzerinden yazılan iddianame… Bu iddianameyi kabul edenler…
Bunun üzerinden yargılama yapanlar ve ağırlaştırılmış müebbet cezası verenler…
Bunların hepsinin adı, sanı, kim oldukları belli…
***
Bir Basın Tarihi yazısında bunları neden bir kez daha anımsatıyorum?
Çünkü eziyet olsun diye çok uzun bir bayram tatilinin ilk gününe denk gelen 10 Eylül 2016 Cumartesi günü gözaltına alınıp, 22 Eylül’de de tutuklanmıştım.
Yarın 6. yıldönümü.
***
Yöneltilen pişkin suçlamalara karşı Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu temel hak ve özgürlükler üzerinden üç ayrı anayasal hak ihlalini tespit etti:
1-) Özgürlük hakkım ihlal edilmişti.
2-) Hukuk düzeninin sağladığı “hukuk güvenliği” ihlal edilmişti.
3-) Düşünce, ifade, basın özgürlüğü de ihlal edilmişti.
Kısacası, savcının iddianamesiyle başlayan sürecin, anayasal hakları ihlal ettiği karar altına alındı.
Aynı karar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden de geldi.
Yargıtay da son noktayı koydu.
***
Hâkim ve savcılar hangi esaslara göre terfi eder?
Anayasaya ihanet eden, yasaları yok sayan, ceza kanununda suç sayılmayan suçlar uyduran hâkim ve savcılar terfi edebilir mi?
“Hâkim ve Savcıların Derece Yükselmesi Esaslarına İlişkin İlke Kararı” var… Karar numarası 675/1, karar tarihi ise 5 Nisan 2017…
Yani 15 Temmuz sonrası…
***
Yükselme Esasları faslının, 6. Maddesinde yükselme kriterleri sıralanmış:
a) Ahlakî gidişleri,
b) Meslekî bilgi ve anlayışları…
Daha sonrasını yazmıyorum, bu ilk iki maddeye uyulsa, ne olacağı belli…
***
Dava dosyasına giren en son delili de inceleyerek “bu delillere göre gözaltına bile alınamayacağıma” karar veren Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu’nun kararını yok sayan mahkeme üyelerinin ve savcının ne olduğunu biliyorum.
Ama bilmediklerim var, örneğin tutukluluğu kâğıt üzerinden uzatanlar…
Örneğin, Anayasa Mahkemesi’ni ve AİHM’i yok sayan İstinaf Mahkemesi üyeleri…
***
“15 Temmuz Yargısı” zulmünün benim payıma düşen kısmının 6. yıldönümünde başka birini daha merak ettim…
Beni 22 Eylül 2016 tarihinde sabaha karşı dörtte inanılmaz suçlamalarla tutuklayan 10. Sulh Ceza Hâkimi Selami Yılmaz acaba ne oldu?
Meslekte yükseltmek için “ahlaki gidiş ve mesleki bilgi ve anlayışları” gibi ölçüler arayan HSK onun hakkında ne karar verdi?
***
Muhalif herkesin, elverişli bir lekeleme ve korkutma aracına dönüştürülen tanımsız “FETÖ’cülük” suçlamasının yarattığı sis bombasının dumanında boğulmak istendiği bir dönemde, İzmir’de kokainin hangi adrese gittiğini araştırmayan savcılar, “demokrasiden ayrılmanın ülkeye bela getireceğini” söyleyen romancıların, yazarların, gazetecilerin, akademisyenlerin peşine düştü, yargı hukuksuz kararlar verdi…
Ama söyledim…
Yapılanlardan gerçek, somut insanlar değil de soyut bir “mahkeme” sorumluymuş gibi konuşulur.
İddianameyi yazan savcılardan, kararı veren yargıçlardan söz edilmez…
Basın tarihinin zulüm tarihine döndüğü bu dönemde ve bu yıldönümünde bütün bunları yapanları anımsamam bu yüzden…
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***