Geçtiğimiz salı günü, tüm Avrupa metropolleri gibi, Brüksel’de Avrupa Birliği üst kurumlarının bulunduğu bölge Irak ve Suriye’de sürdürülen askeri operasyonlara karşı Kürt diyasporasının kitlesel protesto eylemlerine sahne oldu.
Belçika Demokratik Kürdistanlı Toplumlar Konseyi (NAV-BEL)‘in örgütlediği, Kürdistan Ulusal Kongresi‘nin ve Brüksel Kürt Enstitüsü‘nün desteklediği, katılımcıların da Kürt halkına karşı kimyasal silah kullanımına dikkati çekmek için beyaz önlükler giyerek çeşitli protesto flama ve pankartları taşıdıkları etkinlikte Avrupa Birliği kurumlarına ve dünya kamuoyuna şu çağrıda bulunuldu:
“Güney Kürdistan’ın işgaline ve Türk devletinin yeniden başlattığı savaşa karşı ABD’nin yanı sıra BM’nin tüm üye devletlerini ve AB’yi net tavır almaya çağırıyoruz. Bu savaş durdurulmazsa, tüm bölgeyi daha da istikrarsızlaştıracaktır. BM, NATO, AB, Avrupa Konseyi ve Arap Birliği dahil tüm hükümetleri ve uluslararası kuruluşları, insan hakları örgütlerini, sivil toplumu ve uluslararası medyayı uluslararası hukukun bu ihlaline karşı acil önlem almaya, Türk ordusunun Güney Kürdistan’dan askerlerini çekmesini talep etmeye ve Türkiye’ye yapılan tüm silah ihracatını durdurmaya çağırıyoruz.”
Bu etkinliğin üzerinden üç gün geçmemişti ki, Belçika’daki Türkçe medyada Brüksel Büyükelçisi Hasan Ulusoy‘un misillemesi yayınlandı. Belçika başkentinde iki yılı aşkın süredir görev yaptıktan sonra geçen ay merkeze alındığı açıklanan büyükelçi, Brüksel’de bulunduğu sürece Tayyip’in dış politikasına ne denli sadakatle hizmet verdiğini belgelemek için Anadolu Ajansı’na uzun bir demeç vermişti.
Hasan Aksoy mesajında “Tabii ki birçok Batı Avrupa ülkesinde olduğu gibi Türkiye karşıtı yapılanmalar Belçika’da da var. Neden? Çünkü yıllardan beri gelen iltica politikaları. PKK’sından tutun da FETÖ’süne bütün şer odakları burada da yapılanmış durumda. Bunları aşma yönünde kararlılıkla, iş birliği halinde çalışıyoruz” diyordu.
Üç gün önce Kürdistan’a saldırıları protesto için Avrupa Birliği kurumları önünde ve de Tayyip’in son şantajına hedef İsveç ve Finlandiya dahil tüm AB üyesi ülkelerin metropollerinde yapılmış olan etkinliklerin görselleri hâlâ sosyal medyada yer almaya devam ederken büyükelçi bir de sayısal cambazlığa da başvuruyordu:
“Bunlar artık Belçika toplumu bazında da daha marjinal hale gelmiş durumdalar… PKK yapılanması son nafile çabalar çerçevesinde 5 kişi 10 kişi toplayarak kendilerince propaganda yapmaya devam ediyorlar.“
Hangi marjinallik sefir hazretleri? Kürt ulusunun olduğu gibi tüm demokrasi güçlerinin istemlerine ödünsüz sahip çıkarak onları TBMM’de ve uluslararası platformlarda savunan HDP, sayısal olarak Türkiye’nin üçüncü büyük partisi olduğu gibi, göç alan ülkelerde de sadece dinamizmiyle değil, aynı zamanda Türkiyeli göçmen kitlesi içindeki oy oranıyla üçüncü büyük partidir.
2018 milletvekili seçimlerinde Belçika’daki TC vatandaşı seçmenlerden yüzde 10,6’sı ana muhalefet partisi CHP’ye, sadece yüzde 3,3’ü İYİP’ye oy verirken, yüzde 9.6’sı HDP’ye oy vermiştir. HDP’nin oranı Türk Büyükelçiliği’nin bulunduğu başkent Brüksel’de yüzde 11,8 olmuştur.
Tayyip’in “terörist” diye yıllardır zindanda tuttuğu Selahattin Demirtaş da, Belçika’ya gelip şahsen kampanya yapmak olanağından yoksun edildiği halde, cumhurbaşkanlığı seçiminde HDP’nin adayı olarak Belçika genelinde oyların yüzde 6,6’sını, başkent Brüksel’de yüzde 8.4’ünü almıştır.
Son kamuoyu yoklamaları da gösteriyor ki, gelecek seçimlerde, Türkiye’ye paralel olarak Belçika’da da HDP’nin oyları büyük artış gösterecektir.
Büyükelçi bu gerçeği çok iyi bildiği halde Belçika’daki Kürt siyasal varlığının da NATO ve ABD’nin dayattığı “Terör Örgütleri Listesi” silahıyla vurulmasına umut bağlamaya devam ediyor: “Maalesef birçok batı bölgesinde gördüğümüz bir durum var. Bunların iltica politikalarının bir sonucu Türkiye’de suça karışmış, terör örgütleri veya organize suç şebekeleri bu gibi ülkelerde çeşitli kisveler altında ilticadan yararlanabiliyorlar. Bunların birincisi esasen PKK. PKK yapılanması, PKK üst yönetimi diyeceğimiz kişiler burada ilticacı olarak bulunuyorlar. Belçika, diğer AB ülkeleri gibi hem AB nezdinde hem de ülke olarak PKK’yı terör örgütü olarak tanımış durumda.”
Ekselansları, PKK’nin ABD ve Avrupa Birliği’nin “terör örgütleri” listesinde bulunmasından son derece memnun, ama Fethullah Gülen yanlısı örgütlerin bu listeye dahil edilmemesinden dertli… Belçika makamlarına her düzeyde FETÖ’nün gerçek yüzünü anlattıklarını vurgulayan Ulusoy, “PKK’dan farklı olarak FETÖ ile ilgili şu durum var: FETÖ, Avrupa Birliği ülkelerinde terör örgütü olarak tanınmıyor. Bunun yarattığı farklı bir hukuki boyut ve engel var” diyor.
Yine de Belçika makamlarına her düzeyde FETÖ’nün gerçek yüzünü anlattıklarını vurgulayarak kendisine bir başka övünme payı çıkartıyor: “Bunun olumlu dönüşleri oluyor. FETÖ ve FETÖ iltisaklı yapılarla Belçika makamlarının bire bir resmi temasları hiç yok. Bu da olumlu bir sonuç. Ben insanlarımıza da burada çok teşekkür ediyorum. İnsanlarımız burada ilk günden itibaren feraset içinde bu yapılanma ile aralarını açtı.”
İnsaf ki, insaf… Evet, Avrupa’daki Ermeni, Asuri, Kürt, Grek diyasporalarına ve sürgündeki sol muhaliflere karşı her türlü tertibe, tehdide ve kirli oyuna başvurarak, gerekirse tetikçiler kullanarak savaş sürdürmek TC Devleti’nin fıtratında vardır, bunlar AKP-MHP islamo-faşist diktasına varıncaya kadar CHP’nin tek parti iktidarıyla başlayarak sözüm ona çok partili rejimde de, askeri darbeler sonrasında da, koalisyonlar döneminde de alabildiğine uygulanmıştır.
Ama “Fetöcü” diye nitelenen Fethullah Gülen taraftarlarının yurt dışı örgütlenmesini başlatan, el bebek gül bebek destekleyen, tüm kıtalarda TC Devleti’nin eğitim, kültür ve sosyal hizmetlerinin organizasyonunu “Fetöcü”‘lere emanet eden bizzat Recep Tayyip Erdoğan‘ın kendisidir ve onun emir kulu TC büyükelçileridir.
Artı Gerçek‘te üç yıl önce yayınlanan “Tayyip’in Kürt allerjili ekselansları…“ başlıklı yazımda da açıklamıştım… Kuzey Suriye’nin işgalini Belçika kamuoyuna “barış operasyonu” diye pazarlamaya çalışan dönemin Türkiye Büyükelçisi Levent Gümrükçü uluslararası medyada çalışan gazetecileri ve Kürt muhalifleri karanlık güçlere hedef gösterme misyonu üstlenen SETA’nın Brüksel’de düzenlediği bir panelde “FETÖ’cülerin 30 yıldır başta ordu, emniyet, Adalet Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı olmak üzere tüm devlet kurumlarına sızdığını” ileri sürerek “Batı devletleri bu örgütün sadece Türkiye’ye değil, faaliyet gösterdiği tüm ülkelere tehdit oluşturduğunu anlamalı” demişti.
Ne var ki, büyükelçi, Fethullah Gülen’cilerin sızdığı bakanlıkları sayarken, kendi bağlı olduğu Dışişleri Bakanlığı’nın adını zikretmekten özenle kaçınmıştı. Oysa, çakma darbeden önce TC’nin Brüksel büyükelçileri Gülenci hareketin Avrupa başkentindeki en büyük destekçileri ve işbirlikçileriydi, üstelik o dönemde yurt dışında Kürtlere karşı devlet cihadını Gülenci örgütlerle birlikte yürütüyorlardı.
Bu işbirliğinin aktif uygulayıcılarından biri de TC Büyükelçiliği’nin din müşaviri ve Belçika Diyanet Vakfı‘nın başkanı Prof. Dr. Halife Keskin’di…
29 Ağustos 2011 tarihli Türkçe haber sitelerinde yayınlanan bir röportajdaki fotoğrafta Gülenci çatı örgütü Fedactio‘nun verdiği bir iftar yemeğinde Prof. Dr. Halife Keskin, T.C. Brüksel Büyükelçilik Maslahatgüzarı Tufan Korkut ve T.C. Brüksel Başkonsolosu Mehmet Poroy baş köşede yer almaktaydı… İftar sofrasında onlarla birlikte Belçika İslam Temsil Kurumu’ndan Coşkun Beyazgül ve Şemsettin Uğurlu, Milli Görüş’çü Belçika İslam Federasyonu Başkanı Zeki Bayraktar, Emirdağlılar Derneği Başkanı Metin Edeer, Belçika İslam Kültür Merkezi Birliği Başkanı Erdoğan Çelik, Tayyipçi Avrupa Türk Demokratlar Birliği (UETD)‘in başkanı Eşref Yağcıoğlu, Türk kökenli Belçika Devlet Bakanı Emir Kır ve Türk kökenli seçilmiş siyasetçilerden Veli Yüksel, Meryem Kaçar, Sait Köse, Havva Ardıçlık, Derya Alıç, Filiz Güleş, Halis Kökten, İbrahim Erkan, Abdurrahman Kaya, İlknur Cengiz de bulunmaktaydı.
O kadar ki, Türk göçmenlerin Belçika’ya gelişinin 50. yıldönümünü kutlama programlarının organizasyonu da 2012 yılında Gülenci çatı örgütü Fedactio‘ya havale edilmiş, programın açıklandığı 10 Şubat 2012 tarihli toplantıda TC Büyükelçisi Mehmet Hakan Olcay Fethullah Gülen’cilere övgüler düzmüştü.
Ertesi yıl, Fedactio’ya bağlı Avrupa Profesyoneller Ağı (EPN)‘nin bir toplantısında aynı büyükelçi Mehmet Hakan Olcay‘ın yaptığı konuşmayla ilgili haberi Fethullahçı hareketin günlük gazetesi şöyle vermekteydi:
“Türkiye’nin Brüksel Büyükelçisi Mehmet Hakan Olcay, Belçika’nın Türkiye ile terörle mücadele alanında işbirliğinde artık daha kararlı olduğunu söyledi, Belçika’da gelecek yıl başlaması beklenen PKK davasını hatırlatarak, ‘Belçika mevzuatının teröre bakışının büyük ölçüde yeniden şekillenebileceğini ve daha kategorik bir hal alabileceğini’ kaydetti. ” (Zaman Gazetesi, 4 Nisan 2013)
Büyükelçi Hasan Ulusoy, Anadolu Ajansı’na verdiği demeçte Avrupa ülkelerinde Kürt örgütlerinin varlığından olduğu kadar Ermeni diyasporasının etkinliğinden de bittabi son derece rahatsız… “Maalesef iltica politikalarının yarattığı bir sonuç olarak bir sürü Türkiye karşıtı terör yapılanmaları var burada. Bir çok Avrupa ülkesinde olduğu gibi Türkiye karşıtı bir Ermeni diasporasını da eklemek lazım” diyor, “Bunlara karşı makamları bilgilendirmemiz çok önem taşıyor. Bunları yılmadan anlattık” diye övünüyor.
Aynı büyükelçinin geçen yıl, 1915 Ermeni-Asuri soykırımının 106. yıldönümünde bu konuda gösterdiği performans diplomasi tarihine geçecek nitelikteydi…
Belçika’nın en büyük günlük gazetelerinden La Libre Belgique, 24 Nisan 2021 tarihli sayısında Belçika Ermeniler Komitesi başkanı Nicolas Tavitian’ın Avrupa’nın bu konudaki kayıtsızlığını eleştiren bir yazısını yayınlamış, iki gün sonra da, 26 Nisan 2021’de, gazetenin genel yayın müdürü Dorian de Meeûs şu çağrıyı yapmıştı: “Bu soykırım oldu. Cezasız kaldı, bir başkasına ilham verdi. Çocuklarınıza anlatın… Çünkü okullarımız bundan bahsetmiyor. Ülkemizde bu soykırımın inkarı hâlâ cezalandırılmıyor. Belçika Parlamentosu buna gerek görmedi… Yine de…”
Bunun üzerine küplere binen büyükelçi La Libre Belgique‘e gönderdiği bir yazıda Ankara’nın bu konudaki inkarcı tezlerini sıraladıktan sonra diplomatik kuralları da hiçe sayarak gazete yönetimine “Gazetenizden propagandaya hizmet eden ön yargılı bu tür yayımlara izin vermemesini istiyoruz” diye kükremişti.
Bittabi Belçikalı meslektaşlarım haklı olarak bu haddini bilmez dayatmayı yayınlamayıp bir ibret belgesi olarak arşivde layık olduğu yerde yerleştirmişlerdi.
Bu olay üzerine şunları yazmıştım: “Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğü her gün ayaklar altına alınır, gazeteler kapatılır, ana akım medya Tayyip’in havuzunda tek sesli hale getirilir, gazeteciler hapislere atılırken görevli bulunduğu ülkenin en önde gelen gazetelerinden birinin genel yayın yönetmenine sömürge valisi ağzıyla direktif verip sansür uygulamaya kalkan bir büyükelçiye ve tüm benzerlerine verilecek tek sıfat vardır: Tayyip’in yeniçeri sefirleri…“
Hasan Ulusoy’un selefi Levent Gümrükçü‘nün medyadaki tavrı da unutulur gibi değildi… 13 Ekim 2019’da Belçika’nın popüler televizyonu RTL-TV’nin haftalık tartışma programında ana konulardan biri Türk Ordusu’nun Suriye’ye girişi, Rojava halkının maruz kaldığı baskılar ve bu işgal nedeniyle ipini koparan İŞİD katillerinin hem Suriye’de hem de Avrupa ülkelerinde ümmetçi terörü yeniden başlatması ihtimaliydi.
Tüm taraflar eşit söz hakkına sahip olabilsin diye Rojava Kürtleri adına PYD’nin Brüksel temsilcisi ve Leuven Katolik Üniversitesi (UCL)’de görevli Rhodi Mellek, Türkiye’nin görüşünü savunmak üzere de Brüksel Büyükelçisi Gümrükçü davet edilmişti. Ancak büyükelçi televizyon yönetimine verdiği yanıtta bir Kürt konuşmacı ile asla bir araya gelmeyeceğini bildirmişti.
Bu yanıt karşısında şaşıran televizyon yönetimi sonunda orta yol bir çözüm bulmuştu. Programa her ikisi de davet edilmişti, ancak büyükelçi stüdyoda konuşurken dışarıda bekletilen Rhodi Mellek onun konuşması bittikten sonra stüdyoya girebilmişti.
Öncesi de var… Brüksel’deki muhalif bir Türkçe haber sitesi 24 Ocak 2006’da şu haberi veriyordu: “Ayağının tozuyla yazdığı ilk resmi mektuplarından birinde Belçika (Vallon-Brüksel) Frankofon Parlamentosu’nun sesini boğmaya kalkışan Türkiye’nin yeni Brüksel Büyükelçisi Fuat Tanlay’ın muazzam gafı… Geçen 24 Aralık’ta Belçika’ya gelmiş olan ekselansları hiç vakit kaybetmeden kaleme sarılıp Ermeni Soykırımı anısına okul kitaplarında yer verilmesi için Christine Defraigne’in (MR) sunduğu karar taslağıyla ilgili olarak Frankofon Parlamentosu başkanı sosyalist François Istasse’a bir mektup döşeniyor. (…) Frankofon Topluluğu temsilcileri arasında ileride benzer bir girişimde bulunulmasını önlemek için Parlamento Başkanı’nın sert tavır koymasını istiyor.”
Saint-Josse’ta Türk faşistlerinin Kürt ve Ermeni lokallerine ve işyerlerine saldırmasından sonra Belediye Başkanı Jean Demannez’nin bu belediyede yaşayan Türkler, Kürtler, Asuriler ve Ermeni’ler arasında bir diyalog ve barışçıl ortak yaşam projesi hazırlaması üzerine de Büyükelçi Fuat Tanlay küplere binerek 21 Nisan 2007 tarihli Hürriyet’in sayfalarında Belçika’nın bu seçilmiş belediye başkanına aynen şu ifadelerle saldırıyordu:
“Arkadaş sen kimsin? Sana bu misyonu kim verdi? Nasıl oluyor da sen benim vatandaşımı Türk, Kürt, Ermeni, Süryani diye tanımlarsın? Bunların temsilcilerini çağırıp masaya oturursun? Vatandaşlarımı kimse bu şekilde ayrıma, hele hele etnik temelde ayrıma tabi tutamaz. ‘Bugün Kürtlerle görüştüm. Yarın Türkleri, öbür gün Ermeni ve Süryanileri kabul ediyorum’ demek, bize göre bölücülüktür. Vatandaşımızın bu şekilde bölünmesine müsaade etmeyiz.”
O günlerde Saint-Josse’da bir Kürt ailesine yapılan saldırıyı Belçika medyasına duyurduğumuz ve bu duyuruya Belçika haber ajansı Belga da yer verdiği için Fuat Tanlay Hürriyet’in o sayısında İnfo-Türk’e de saldırarak Türk derneklerini bize karşı kışkırtmaktan kendisini alamıyordu: “Belçika’nın milli haber ajansı, Türkiye Cumhuriyeti karşıtlığıyla tanınan ve yıllardır Belçika’da Türkiye karşıtı faaliyetlere öncülük eden İnfo-Türk adlı bir İnternet sitesinin haberini kaynak gösterip gazetelere geçti. Belçika’da garip şeyler oluyor. Sivil örgütlerden ses yok. İşte her şey tüm açıklığıyla ortada. Bu sadece Büyükelçi olarak Fuat Tanlay’ın görevi değil. Terörle, teröristle, yalan haberler ve karalamalar ile birlikte mücadele etmemiz gerekir. Maalesef yalnız bırakıldım. İnsan sivil örgütleri de bu tip mücadelede yanında görmek istiyor.”
İste bu büyükelçi Fuat Tanlay ise Belçika’daki hizmetlerinin mükafatı olarak 2011 yılında Başbakan Tayyip Erdoğan’ın dış ilişkiler baş danışmanlığına terfi ettirilmişti.
Ondan sonra Avrupa’nın başkentine gelen büyükelçiler de aynı çizgide devam ettiler.
Bakalım bugün merkeze alınmış olan Hasan Ulusoy Tayyip hariciyesinde hangi göreve layık görülecek?
Onun yerine Brüksel’e gelecek olan büyükelçi nasıl bir performans gösterecek?
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***