YORUM | ALPER ENDER FIRAT
Kur’an-ı Kerim’de anlatılan bir kıssa vardır. İsrailoğullarına kral olan Talut, Calut’a karşı savaşmak için seksen bin kişilik çok güçlü ve görkemli bir ordu kurar. Calut’un üzerine yürüyen Talut ve ordusu bir yandan da susuzluk ve sıcak havayla mücadele etmek zorundadır.
Böyle bir zamanda önlerindeki nehirden geçmek üzereyken Allah’tan İşmoil peygamber aracılığıyla Kral Talut’a emir gelir. Geçecekleri nehirden ancak bir avuç su içme izni verilmiştir. İlahi emri öğrenen Talut askerlerine ‘Allah sizi su ile imtihan edecek. Kim kanıncaya kadar ondan içerse benim askerim değildir’ der.
Tâlût ve askerleri, bahsedilen ırmağın kenarına gelirler ama ordunun büyük bölümü söz dinlemez ve sudan kana kana içer. Emri dinlemeyip nehirden, bir avuçtan fazla su içenlerin susuzlukları daha da artar, dudakları kurur ve halsiz kalıp bitap düşerler. Öyle ki nihayetinde perişan olurlar. Emri dinleyen çok az sayıdaki askerlere ise, aldıkları bir avuç su kâfî gelir, îmanları kuvvetlenip, cesâret ve güçleri artar.
Kur’an-ı Kerim’in Bakara suresinin 249. Ayetinde bu olay tam olarak şöyle anlatıyor. “Böylece Tâlût, askerleri ile (Kudüs’ten) ayrılınca onlara şöyle dedi: Muhakkak ki Allâh, sizi bir nehirle imtihân edecektir. Buna rağmen kim ondan içerse artık benden değildir. Eliyle bir avuç içtiği müstesnâ, kim de ondan (izin verilenden fazlasını) tatmazsa, işte şüphesiz o bendendir!” Fakat içlerinden pek azı müstesnâ, hepsi ırmaktan (kana kana) içtiler. Tâlût ve îmân edenler, beraberce ırmağı geçince: Bugün bizim Câlût’a ve askerlerine karşı koyacak hiç gücümüz yoktur!» dediler. Allâh’ın huzûruna varacaklarına inananlar (ise): ‘’Nice az sayıda bir birlik, Allâh’ın izniyle çok sayıdaki birliği yenmiştir. Allâh sabredenlerle beraberdir.» dediler.” (el-Bakara, 249)
AKP ve siyasal islamcılar arasında, işe çok safi duygularla başlamış, lise yıllarından beri çok yakın tanıdığım, hatta çocukluk arkadaşlarımın şimdiki hallerini gördükçe bu kıssa gelirdi aklıma. Hele son günlerdeki Zehra Taşkesenlioğlu olayı üzerine kıssayı bir kere daha hatırladım.
Türkiye’nin dindarları olarak uzun ve zorlu bir yoldan geçmiş, bütün zorlukları bir bir aşmışlardı. Adalet üzerine kurulmuş yeni bir ülkeye ulaşmaya ramak kalmıştı. Son bir nehir vardı önümüzde, evet kurak çöllerde çok susuz kalmıştık ama tam olarak felaha ermek için o nehirden en fazla bir avuç içilmesine izin vardı.
Ama Allah için yola çıkmış, zalim Calut’u yenmek için badireler atlatmış o ordunun büyük kısmı, nefsinin arzularıyla baş edemedi, nehrin sularından kana kana içerek, derede boğuldu. O dereyi geçemedi, ayaklarına, boyunlarına, boğazlarına kadar battılar. İktidar suyunu adalet ve hakkaniyeti sağlamak adına değil, nefislerini kana kana doyurmak için kullandılar; o suyun yalancı lezzetiyle kendilerinden geçtiler ve yola niye çıktıklarını unuttular.
Zehra Taşkesenlioğlu’nun gerek aile köklerine gerek kendi kişisel geçmişine baktığımızda bu yola iyi niyetlerle çıktığını, Calut’un zalim ordusuyla savaşmak niyetinde olduğunu anlıyorsunuz. Hatta eşinin gizlice çektiği, sosyal medyada yayınlanan videosunda da bu amacının izlerini görmek mümkün.
Ama iktidar suyundan izin verilenden daha fazla içmesinin acı faturasını ödüyor. O suyun yalancı tadının, küçük bir dereyi nasıl girdaba dönüştürdüğünü ve insanı nasıl boğazladığını ibretle izliyoruz. Sadece Zehra Taşkesenlioğlu değil, korkarım AKP iktidarıyla beraber nehrin sularından kana kana içen herkesi aynı akıbet bekliyor.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***