11 Eylül 2016’da Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) yönetimindeki 96 belediyeye kayyım atayan AKP, 31 Mart 2019 seçimlerini ardından 19 Ağustos 2019’da ikinci defa belediyelere kayyım atadı. 3 büyükşehir belediyesi ile başlayan süreçte, HDP yönetimindeki 45 belediye eşbaşkanı görevden alındı, tutuklandı, yerlerine kayyım atandı.
Selçuk Mızraklı, 31 Mart 2019 yerel seçimlerinde yüzde 62 oy oranıyla Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı olarak seçildi. Yaklaşık 4 ay görevde kalan Mızraklı, İçişleri Bakanlığı tarafından 19 Ağustos 2019’da görevden alınarak yerine kayyım atandı.
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen bir soruşturma kapsamında gözaltına alınan Mızraklı, 22 Ekim’de tutuklandı. Devam eden yargılamalarda Mızraklı’ya, itirafçı Hicran Berna Ayverdi’nin beyanları, DTK faaliyetleri, Sarmaşık Yoksulluk Mücadele Derneği kapsamında yürüttüğü faaliyetler gerekçesiyle 9 yıl 4 ay 15 gün hapis cezası verildi.
‘HEP DIŞARIDAYMIŞ GİBİ HAZIRLIKLIYIZ’
Edirne F Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan Mızraklı, avukatları aracılığıyla kayyım atamalarının yıldönümüne ilişkin Mezopotamya Ajansı’nın sorularını yanıtladı.
Mızraklı sorulara verdiği yanıtlar şöyle:
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı seçildikten 5 ay sonra görevden alındınız, kısa bir süre sonra tutuklandınız. Tutuklu geçirdiğiniz 3 yıla dair neler söylersiniz?
Bizleri siyasi rehineler olarak cezaevlerine koymakla ne kazanmayı umdularsa, işte bu kazancı onlara yaşatmamak için üreterek, çoğalarak ve duruma teslim olmayarak cevap vermek gerekiyordu. Bunu yapmaya çalıştık. Ne zaman buralardan çıkacak olursak da o gün hep dışarıdaymış gibi hazırlıklıyız, aynı zamanda.
Kayyım politikalarının da bir parçası olduğu ‘Çöktürme Planı’ ile Kürt sorununda çözümsüzlüğü derinleştiren iktidar, savaş ısrarını da sürdürüyor. Kürt sorunu bu politikalarla çözülür mü?
Çözüm kelimesinin yanına hiç yakışmayan kavramlar daima çatışmaya dair olur. Savaşla ordular birbirlerine galip veya yenik olabilirler. Fakat dünya tarihinde bir halka karşı savaşla kazanmış olan ordu da yok, savaş sistemi karşısında yenilmiş halk da yok. Sadece çözüm ve barışın ertelenmesine, kaybedilen can ve değerlerin vebaline yol açar.
‘DİRENİŞLE İTİRAZ EDİLİYOR’
İmralı Adası’nda ağırlaştırılarak sürdürülen tecrit politikası sonucunda 17 aydır PKK Lideri Abdullah Öcalan’dan haber alınamıyor. Tecridin cezaevlerine yansıması ne oluyor?
Tecrit hem hukuk dışı hem de insanlık dışı bir politikadır. İster bir kişiye ister bir gruba uygulansın, orada insan hakları ihlalleri vardır. Bu mesele özelinde baktığımızda, cezaevlerinde keyfi uygulamalar, yer yer işkence ve ölümler, hasta tutsakların ölüm sınırında olmalarına rağmen içeride tutulması, infaz indirimlerinin sudan bahanelerle uygulanmaması, ertelenmesi gibi tutumlara yol açıyor. Ancak buna direnişle itiraz ediliyor.
‘ERDOĞAN REJİMİ DE APAÇIK KAYBEDİYOR’
AKP-MHP iktidarı tecrit politikasıyla sonuç alır mı? Tecrit hali Kürt sorunu başta olmak üzere ülkede yaşanan sorunları çözer mi?
Bu kadar yılın tecrübesi, savaş ve tecrit politikalarında ısrar eden bütün iktidarların kaybettiğini gösterdi. Kürt sorunu çözülemez bir sorun değil. Çözümsüzlük, savaştan-çatışmadan kendi siyasal bekaları için rant devşirdiğini düşünenlerin dayatmasıdır. Geçmişte de örnekleri yaşandığı üzere PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın siyasal sürece dahil olabildiği durumlarda en azından çatışmasızlık sağlanmış, Kürt sorununa ilişkin çözüm arayışları toplumda ve siyasette ciddi karşılık bulmuştur. Kürt halkını, Kürt siyasi hareketini kimse tahammül testine de sokmamalı. Çünkü geçmişte bunu yapanlar hep kaybettiler. Bu kadar yılın tecrübesi, savaş ve tecrit politikalarında ısrar eden bütün iktidarların kaybettiğini gösterdi. Erdoğan rejimi de apaçık kaybediyor.
‘250 MİLYONU YAKINDAN ETKİLEYEN BİR SEÇİM ÖNCESİNDEYİZ’
Ülke seçim sürecine girmiş bulunuyor. Çok krizlerin derinleştiği böylesi bir ortamda gelecek seçimlerin nasıl bir önemi var?
Her seçim büyük önem taşır ve çoğu kez sonrasının da belirleyicisidir. Türkiye’nin bir kısmı yüzyıllık, bir kısmı AKP-MHP rejimi kaynaklı olan çok sayıda sorununun çözümüne giden yollar açısından da bir fırsattır. Sokağa ve medyaya yansıması seçim-geçim eksenine kaymış olmakla birlikte sadece Türkiye halklarının değil komşu halklarında geleceğine etkisi olabilecek, 250 milyonu yakından etkileyen bir seçim öncesindeyiz. Bütün muhalif aktörlerin yüksek bir sorumluluk, öngörü ve sağduyu ile bu sürece yaklaşması gerekiyor. Aydınların, sanatçıların, kadın örgütlenmelerinden demokratik kitle örgütlerine kadar bütün çevrelerin katılımı ve siyaseten yeri geldiğinde aktif katkıları ile zenginleştirerek yürütülmesi gerekiyor. Bu tutum korku ve kaygı duvarlarını yıkıp cesaretle, muhalefeti de motive edecektir.
ÜÇÜNÇÜ YOL…
Tecrit, savaş, Kürt sorunu, ekonomik kriz… Seçimler yaklaşıyorken, ülkede yaşanan çoklu krizler nasıl durdurulur, çözüm nedir?
Üçüncü Yol; inançların, kimliklerin, cinsiyetlerin, emeğin, doğanın korumasının ve toplumsal-siyasal barışın sağlanmasında ortaya koyacağı program ve ilkelerle, çözüm önerileri ile bugüne kadar ezilen ve ötekileştirilenlerin siyasi merkezi olacaktır. Siyaseti kurarken, kendi yol haritasının ısrarlı bir takipçisi olmanın yanı sıra, parlamento içi ve dışında her zaman etkili demokratik bir baskı gücü olacaktır. Devletin demokratikleştirilmesi ve minimalizasyonu yanı sıra, asıl olarak toplumun demokratik örgütlülüğü, etkinliği ve temsiliyetinin sağlanmasına dönük çalışacaktır. Kürt sorununun çözümü noktasında sorunun muhatabı olan bir Meclis grubu olarak, demokratik-barışçıl çözümün gelişmesi için yüksek düzeyde sorumlulukla katkısını sunacaktır.
‘KAYBETMEYEN, EKSİLMEYEN, TÖKEZLEMEYEN KALMADI’
İlk olarak DBP’li belediyelere kayyım atandı. Yerel seçimlerden kısa bir süre sonra 19 Ağustos 2019’da HDP’li üç büyükşehir belediye eşbaşkanı görevden alındı, yerlerine kayyımlar atandı. 3 yıl geçti, dünden bugüne neler oldu?
Bir zaman makinesi olsa ve 2014 yılının ortasına gidebilme şansı olsa idi, Türkiye’nin yüzde 99’u o tarihe dönmek isterdi. Arada yer yer kabus, bol miktarda dram ve trajikomik olaylar zinciri yaşandı. Bu 8 yıl içinde yara almayan, kaybetmeyen, eksilmeyen, tökezlemeyen kalmadı gibi. Çok küçük bir mutlu azınlık yaratıldı, beslendi. Dönem politikaları oldukça ağır, yıkıcı ve yakıcı sorunlar üretti. Toplum adeta 8 şiddetinde deprem yaşadı. Bu deprem komşu halkları da etkiledi. Maddi olarak ortaya çıkmış olan yıkımın yanı sıra moral değerler açısından telafisi çok çaba isteyen insan ve toplum tahribatı da ortaya çıktı.
‘MÜCADELE AZMİMİZLE KÖKLERİMİZİN HALKIN İÇİNDE OLDUĞU…’
Belediye yönetimine geldiğinizde kayyımın şatafatını, harcamalarını teşhir ettiniz. ‘Kayyım nedir?’ diye soracak olursak, nasıl tarif edersiniz?
Kayyım uygulaması sağlıklı çalışan bir böbrek varken, insanın diyalize alınarak, bütün dengelerinin altüst edilmesine benziyor. Şok doktrininin başlıklarından birini oluşturdu. Hem halka hem de siyasal temsilcilerine dönük itibarsızlaştırma, iradesizleştirme ve direncini kırmayı hedefliyordu. Unuttukları şey bizlerin efsunlu olduğumuz, mücadele azmimizle köklerimizin halkın içinde olduğu gerçeğiydi. Sözde vatandaş dedikleri günlerde de kurumlarımıza, yerel yönetimlerimize zaten sözde muamelesi yapıyorlardı ve bir tür erk paylaşımı olan belediyelerdeki varlığımıza tahammülde zorlanıyorlardı. Kayyım darbesi bir momentin ötesinde uzun süreli işletilmesi öngörülmüş bir programdı. Yerel yönetimlerin birleştirici, ön açıcı, halkın demokratik örgütlülüğünü tercih eden, kimlik ve inançlar açısından özgürleştirici, kadın varlığı ve temsiliyetinin en güçlü yaşandığı ve topluma yansıdığı görüldü. Bütün dertleri bunu budamaktı.
İktidarın kayyım politikaları sonuç alır mı?
Kayyımla hedeflenen bir bütün olarak toplumsal dokunun yerelde ve genelde yarına dönük birikimlerini engellemek idiyse, bunda ekseriyetten ara verdirdiler. Belediyeleri valiliklerin yol-su-temizlik işleri müdürlüğüne dönüştürüp, yandaşlarına rant dağıtan müessese olarak çalıştırdıkları, yabancısı oldukları toplumsal doku ile temastan kaçındılar. Bütün bunlara rağmen bizler ruhsuz binalara dönüşmüş belediyelere can verecek, asli sorumluluk ve yaşam alanına döndürebilecek tecrübe ve birikime sahibiz. Bunu seçimlerde bir fiske vuruşu ile gerçekleştireceğiz. Her şeyi hızla telafi edeceğiz.
27 yıl hekim olarak hizmet verdiniz, daha sonra sizi milletvekili ve belediye eşbaşkanı olarak seçen Diyarbakır halkına bir mesajınız var mı?
Amed halkı hep direngendir, zalime karşı safını belirlemiştir. Bundan dolayı Amed halkına minnetlerimi iletiyorum. Ve Amed’in bağrından kopan bir şairimiz, dizeleriyle direnişi ilmik ilmik ören büyük üstadımız Ahmed Arif’in Anadolu şiirinden iki dizeyle Amed halkını selamlamak isterim.
Binlerce yıl sağılmışım,
Korkunç atlılarıyla parçalamışlar
Nazlı, seher-sabah uykularımı
Hükümdarlar, saldırganlar, haydutlar,
Haraç salmışlar üstüme.
Ne İskender takmışım,
Ne şah ne sultan
Göçüp gitmişler, gölgesiz!
Selam etmişim dostuma
Ve dayatmışım…
Görüyor musun?
Öyle yıkma kendini,
Öyle mahzun, öyle garip…
Nerede olursan ol,
İçerde, dışarda, derste, sırada,
Yürü üstüne üstüne,
Tükür yüzüne celladın,
Fırsatçının, fesatçının, hayının…
Dayan kitap ile
Dayan iş ile.
Tırnak ile, diş ile,
Umut ile, sevda ile, düş ile
Dayan rüsva etme beni.
‘BİZLER YİNE KAZANACAĞIZ’
Zulmü, karanlığı ve kötülüğü bitirecek olan bizleriz. Aydınlığı, iyiliği, özgürlüğü müjdeleyecek olan bizleriz. Cesur yürekler, kahramanlar, Agitler bizleriz. Bizler yine kazanacağız. Ben ve zindan arkadaşım sevgili Selahattin Demirtaş, sizlere yürek enginliğinde selam ve sevgilerimizi gönderiyoruz.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***