CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, bugün Edirne’de; partisinin grup toplantısı öncesinde ayçiçeği tarlasındaki çiftçileri ziyaret etti.
Ardından Büyükdöllük köyündeki yurttaşlarla kahvaltı yapan Kılıçdaroğlu; Türkiye’nin pek çok bölgesindeki fındık, çay, patates, soğan, buğday üreticileriyle görüştüklerini söyledi. Üreticilerin sıkıntılarının benzer olduğunu dile getiren Kılıçdaroğlu, iktidar olduklarında çiftçinin mazotunda ÖTV ve KDV olmayacağını vurguladı.
Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:
”KIRSALDAKİ KADINLARIN VE GENÇLERİN SOSYAL GÜVENLİK PRİMLERİNİ DEVLET ÖDEYECEK”
Pek çok derdiniz var. Bir çiftçi ne zaman mutlu olur. Bütün bu ürünleri ekmek, ürünlerin elde etmek, harmanı kaldırmak, alın terinin karşılığını almak… Çok fazla bir şey istenmiyor aslında bu ülkede. Bu ülkede istenen şu: Benim alın terimin karşılığı verilsin. Milyarlar, dolarlar; şunlar bunlar değil yani. Üretiyorum, çalışıyorum; sosyal devlet benim alın terimin karşılığını verecek.
Dünyada bütün ülkeler, tarıma olağanüstü destek verirler. Bizde de 2006 yılında bir Tarım Kanunu çıktı. Onun meşhur bir 21. maddesi var. ‘Çiftçiye her yıl milli gelirin en az yüzde 1’i oranında destek verilir’ diyor. Bugüne kadar yüzde 1 oranında tam destek verilmedi. Son zamanlarda biraz daha kestiler. Kanuna göre bu sizin hakkınız, teslim edilmediğini biliyorum.
İnşallah, sizlerin oyları ile iktidar olduğumuzda, çiftçiye ‘kırmızı mazot’ vereceğiz. Mazotun ÖTV’si, KDV’si olmayacak. Yata veriyorsun ÖTV’siz, KDV’siz; çiftçiye veriyorsun mazotu ÖTV dahil, KDV dahil. Eğer destek verilecekse ÖTV’yi, KDV’yi kaldıracaksın, o mazotu başkası kullanmasın diye kırmızı yapacaksın, kırmızı mazot uygulayacaksın. Avrupa’da var zaten bu. Yani biz kendi ülkemizde, kendi çiftçimiz için bir şey daha düşünüyoruz.
Özellikle kırsalda çalışan kadınlar ve gençler, sizin sosyal güvenlik primlerinizi de devlet ödeyecek. Yani sizler emeklilik hakkını kazanacaksınız. Erkekler değil, onlar kendileri ödeyecek. Ama kadınların ve gençlerin kırsalda kalmaları lazım, üretmeleri lazım. Onların sosyal güvenlik haklarına kavuşması lazım. Kırsalda kaldığı zaman perişan olmaması lazım. Onların sosyal güvenlik primlerini bir şekliyle devletin ödemesi lazım. Bunu hedefliyoruz.
”AYÇİÇEĞİNDE TON BAŞINA 16 BİN LİRA MAKUL”
Ayrıca şöyle her seferinde taban fiyat vesaire diye tartışıyoruz. Taban fiyat işte bugün söyledik; ayçiçeğinde ton başına 16 bin lira olsun diye. Makul bir rakam aslında. Yüksek bir rakam da değil. Sizin makul gelir elde ettiğiniz, daha doğrusu emeğinizin karşılığı olan bir bedel aslında telaffuz ettiğimiz bedel. Dedi ki şöyle bir şey yapalım: Çiftçi ne ekiyorsa, buğday, arpa, yulaf, kanola, ayçiçeği; dönümün maliyeti üç aşağı beş yukarı bellidir. Dönümde kullanılan traktörün mazotunun, ilacın, sulama varsa suyun fiyatı bellidir. İşçilik varsa işçinin fiyatı bellidir. Dönümün maliyetini çıkarırsınız. Üstüne makul bir kâr koyarsınız. Eşittir, taban fiyat; dersiniz. Böylece çiftçi asla zarar etmeyecek bir modelle karşılaşacak.
”ÇİFTÇİNİN ZARAR ETMEYECEĞİ MODELİ İHYA ETMELİYİZ”
Çiftçinin hiç zarar etmeyeceği bir modeli ihya etmemiz lazım. Maliyeti belli mi, belli. Çağırırsın, ziraat odaları birliği başkanını, dersin ki ‘tarlanın maliyetini çıkar.’ Ayçiçeği tarlasının maliyeti bellidir. Kaça mal olduğu bellidir. Üzerine çiftçinin alın teri var. Bir kâr koyacaksın. Koyduktan sonra diyeceksin ki devlete, diyelim ki bin liraya mal ettin. Yüzde 20 de diyelim kâr vereceksin. Yüzde 10 kâr vereceksin. Bin 100 lira veya bin 200 lira. Diyeceksin ki bunun maliyeti, kâr dahil bin 100, bin 200 lira. Bunun üstüne alıcı varsa gitsin satsın. Belki 2 bin liraya satar. Belki 5 bin liraya satar ama bin 100’ün altına düştüğü zaman devlet diyecek ki, ‘onu ben alırım, çiftçiye zarar ettirmem’. Böylece hem kırsalda kalma olur, hem tarımsal üretimi doğru dürüst büyütmüş, geliştirmiş oluruz. Aynı zamanda bırakın ithalat yapmayı, ihracat yapma imkânımız olur. Yani Orta Doğu’ya, diğer yerlere ihracat yaparız.
”DEVLET, SOSYAL DEVLET OLMAK ZORUNDADIR”
Ben Erzurum’a gittim. Erzurum’da mesela sadece Orta Doğu ve Kafkasların et ihtiyacı, yani et borsası 30 milyar dolar. 30 milyar dolarla siz o bölgeyi tamamen Orta Doğu’nun ve Kafkaslar’ın en büyük besici merkezi haline getirebilirsiniz. Erzurum, Ağrı, Bingöl, Tunceli. O bölgeyi yaptığınız zaman hem göç olmaz hem insanlar kazanır hem bölgede sizin saygınlığınız olur. Gidip kapı kapı dolaşıp dolar mı alacağız, para mı alacağız, birisi bize yardım mı edecek; bunlardan da kurtulmuş olursunuz. Buna benzer pek çok düşüncemiz var. Devletin akılla yönetilmesi lazım, bilgiyle yönetilmesi lazım, birikimle yönetilmesi lazım, liyakatle yönetilmesi lazım. Devlet hepimizin devletidir. Devlet, sosyal devlet olmak zorundadır.
”HAVZA BAZLI PLAN YAPMAK ZORUNDASINIZ”
Sosyal devlet şu demektir, hiç kimsenin yatağa aç girmediği bir devlet demektir. Sosyal devleti böyle inşa edersiniz. Diyeceksiniz ki sosyal devlet bizim Anayasa’da yazıyor mu? Evet, yazıyor. Anayasa’nın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyen dört maddesinden birisi de Türkiye Cumhuriyeti Devleti demokratik, laik, sosyal hukuk devletidir, der. Dolayısıyla sosyal devleti sağlamak zorundasınız. Sosyal devletin en temel özelliği, çalışan insanın alın terinin karşılığını vermektir.
Ayrıca havza bazlı planlama yapmak zorundasınız tarımda. Her önüne gelen her istediği ürünü ekemez. Trakya’nın niteliğine bakılır, toprak analizlerine bakılır. Ona göre burada denir ki, buğday, arpa, kanola ekin; Konya ovasında şunu ekin, Çukurova’da bunu ekin diye havza bazlı planlama yapılır. Türkiye’nin ihtiyaçlarına göre yapılır ve Türkiye’de herkes neyi ekeceğini bilir. En az kaçtan satacağını da bilir. Çünkü o en az rakam, makul bir kârı içeren rakamdır. Devlet onun alıcısıdır. Onun üstünde alıcı varsa istediğine satar çiftçi.
”O PARALARIN TAMAMINI MİLLETE VERECEĞİM”
Türkiye bütün bunların hepsini aşabilir. Gelir elde edebilir, Türkiye zenginleşebilir. Bütün bunların hepsini yaptığımız zaman emin olun, her evde huzur, bereket olur. Yani her evde insanlar huzur içinde çalışır. Benim sizlere bir sözüm var. Havadan para kazanlara ben imkân vermeyeceğim. Bunu size de medyanın karşısında iktidar sahiplerine de söylüyorum. Allah nasip eder, iktidar olursak Millet İttifakı olarak; havadan para kazandım, masaya oturayım, elimde viski kadehi, parayı yatırayım bankaya, dünyanın faizini elde edeyim, dolar garantisi verilmiş, faiz garantisi verilmiş, kâr garantisi verilmiş. Bir de sıfır, vergisiz. Ben bunlara izin vermem. Kimse kusura bakmasın. Alın teri mi döktün kardeşim? Yok. Otur oraya, keyfine bak. Paranı yatır. Oradan faiz geliri elde et. Üstelik dolar garantisi olsun. Üstelik elde ettiğin faizden ayrıca vergi ödeme. Peki çiftçinin günahı ne? Esnafın günahı ne? Sanayicinin günahı ne? Bunlar çalışıyorlar. Riski üstleniyorlar. Öbür adamın hiçbir riski yok. Dünyanın parasını kazanıyor. O paraların tamamını alacağım, bu millete vereceğim. Hiç endişeniz olmasın.”
SARAY’DA OTURACAK MISINIZ SORUSUNA YANIT
Kılıçdaroğlu, konuşmasını yaptıktan sonra yurttaşlarla sohbet etti. Bir kişinin “Bugüne kadar torunumun hakkının yendiğini biliyorum. İktidara geldiğinizde benim torunumun hakkını karşı taraftan alıp kendisine verecek misiniz” sorusuna Kılıçdaroğlu, “Vereceğiz tabii. Eğer siz haklı olan birisinin hakkını teslim etmezseniz o zaman devleti niye yönetiyorsunuz” diye yanıtladı.
Bir yurttaşın, “İktidara geldiğinizde Saray’da oturacak mısınız” sorusuna da Kılıçdaroğlu, “Çankaya. Bizim için makamsa Mustafa Kemal’in makamıdır” dedi.
Başka bir yurttaşın da Trakya bölgesindeki çiftçilerin sorunlarını anlatması üzerine Kılıçdaroğlu, “Sadece Trakya bölgesinin arazilerinin toprak devirlerini tümüyle tapu üzerinden araştırmak lazım. Böyle bir rapor çıkarıp sizlerle paylaşmak lazım” diye konuştu.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***