İktidara yakın Yeni Şafak yazarı ilahiyatçı Prof. Hayretti Karaman, Türkiye’de 1 milyon kişinin açlık sınırının altında yaşamasından iktidarın değil zekat vermeyen zenginlerin sorumlu olduğunu iddia etti.
Karaman ayrıca, İslam’a göre en temel yaşamsal ihtiyaçlarını bile karşılayamayan yoksullara devletin ve mevcut iktidarın değil erkek olan yakın akrabalarının yardım etmesi gerektiğini öne sürdü.
Yazısında atıf yaptığı “Kenar-ı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu, Gelir de adl-i ilâhî sorar Ömer’den onu” dizesinde kast edilenin Halife Hz. Ömer olmasına da değinmeyen Hayrettin Karaman, ‘elinde imkanı olan Müslüman, muhtacın yardımına koşacaktır.’ ifadesini kullandı.
Hayrettin Karaman şunları yazdı:
Çeşitli istatistikler var; bir kısmı taraflı, siyaset karışmış, abartılı, bir kısmı daha güvenilir görünüyor. Birçok ciddi araştırma yaklaşık olarak dünyada bir milyar, Türkiye’de bir milyon insanın açlık sınırı altında yaşadığını söylüyor.
Dünyada ekonomik gücün yüzde sekseninin nüfusun yüzde yirmisine ait olduğu da tespitler arasında.
Dünyada zenginler açlık meselesini dert etselerdi hiçbir yerde aç ve açık kalmazdı, zenginlerin de servetinden deryada bir avuç kadar bile eksilme olmazdı.
İslam normal ve meşru ihtiyaçların karşılamaktan aciz olanların nafakasını öncelikle durumu müsait olan yakınlara (erkeklere) yüklüyor. Bir aile ihtiyaçlarını tamamlayınca sıra, muhtaç olan yakınlara yardım etmeye geliyor. Yakınlarda da muhtaç yoksa komşudan başlayarak halka halka uzanan yardım yükümlüğü ümmeti ve ümmet coğrafyasını da aşarak bütün dünya insanlarına kadar ulaşıyor.
“Kenar-ı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu
Gelir de adl-i ilâhî sorar Ömer’den onu”
Bu anlayışa göre dini, dili, rengi ne olursa olsun elinde imkanı olan Müslüman, muhtacın yardımına koşacaktır.
Geçmiş zamanlarda İslam’ın nafaka sisteminden başka İslam toplumundaki zekat uygulaması, hayır kurum ve kuruluşları yardımsever insanlar açlık problemine önemli ölçüde çare olmuşlardır. Günümüzde bu sistemin, uygulama (amel) kusuru yüzünden yetersiz hale geldiği görülmektedir.
Şu halde ülkemizde zekatla yükümlü olanların önemli bir kısmı zekat vermiyor, verenlerin bir kısmı da bir çaresini (belki fetvasını) bularak asgarisini ödüyor.
Zekatını tam ödeyenlerin ödemeleri ise yaraya merhem olmuyor.
…
Bugün dünyadaki açlık ve ülkemizdeki yoksulluk rakamları göz önüne alındığında “olağan dışı…” halleri yaşadığımızda şüphe yoktur.
Servetin zekatı tam olarak verilse dahi hala ihtiyaç sahipleri var ise servet sahiplerinin sorumluluğu nedir?
Benim de anlayışlarına katıldığım bir kısım âlimlere göre aç ve açık kalmayıncaya kadar kırkta bire ek olarak servetten sarf edilecektir.
Sorumluluk duygusuna sahip bir kısım servet sahipleri bunu yapar, diğerleri yapmaz ise veren zenginler de yoksul hale gelirler ve maksat hâsıl olmaz. Takva sahibi zenginlerin yapacağı şey, zekatı tam vermek, bundan sonra da ihtiyaç devam ettiği sürece –iş, üretim, sosyoekonomik ihtiyaçların gerektirdiği kadar serveti muhafaza edip geri kalanı vermeye devam etmektir.
Şu halde hem devletin hem sivil toplumun zekat potansiyelinin azamisinin ödenmesini sağlamak üzere organize çalışmaları gerekmektedir. Devlet laik olduğu için bunu yapamıyorsa mevzuatına göre yoksulluğa çare olarak kendine düşeni tam yapmalı geriye kalanı da sivil toplum üstlenmelidir.
Biraz da zekattan söz edelim:
Milyarlarca liralık serveti olan iş adamlarının zekat veren kısmına şunu hatırlatmak isterim:
Bu iş ve ticaret adamlarının borcu ve alacağı hiç bitmez. Eğer borcu matrahtan düşerlerse ya hiç zekat vermezler veya devede kulak verirler.
Para ve zekatlık servet kimim mülkiyetinde ve elinin altında, tasarrufuna açık ise zekatını o verir.
Borcun mu var, ödemediğin sürece o senin mülkiyetinde, ondan sen yararlanıyorsun, zekatını da vereceksin. Alacağın mı var, o da kimde ise onun mülkiyetinde, o yararlanıyor, zekatını o verecek.
Ticari sermaye para olsun mal olsun hicri yıl doldukça mevcudun zekatı yüzde iki buçuk olarak verilecektir.
Fabrikanız var veya gelir getiren akar vb.’niz var ise bunların gelirlerinin zekatı, zirai ürünlerin zekatı gibidir, öşürdür; brütün yüzde beşidir. Kural olarak bu gelirlerde yıllanma şartı yoktur. Üretim alınınca zekatı borç olur. Zekatı yılda bir kere ödenecekse hesap da buna göre yapılır; yani yıl boyunca yapılan üretimin toplamının yüzde beşi zekat olarak verilecektir.
…
Cemiyet hayatında oyalanmanın bir kısmı zaruridir, ama servetin borcu ödenmezse başa bela olmuş demektir.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***