Dünya genelinde gıda fiyatları artıyor, bazı yerlerde yiyecek bulmak bile zorlaşıyor. Farklı ülkelerden insanlar, bu yeni koşullara alışmak için mücadele ederken bir yandan da yediklerini değiştirmek zorunda kalabiliyor.
ABD: Marketlere gece seferleri
Saat sabahın dördü olsa da Georgia yazında hava hâlâ sıcak.
Donna Martin mesaisine bu saatte başlıyor. Görevi, ilçesindeki okullardaki çocukların beslenmesini sağlamak.
Martin, federal hükümetin 4 bin 200 çocuğa yemek dağıttığı, ücretsiz okul yemeği programının hizmet direktörü.
“Bulunduğumuz yer adeta bir gıda çölü. 22 bin kişinin yaşadığı yerde sadece iki market var” diyor.
Bir yıldır ihtiyacı olan ürünleri bulmakta zorlanıyor.
ABD’de yıllık gıda enflasyonu Temmuz’da yüzde 10,9’a ulaştı. ABD’liler gelirlerinin ortalama yüzde 7,1’ini gıdaya ayırıyor.
Fiyatlar artmaya devam ederken gıda tedarikçilerinin artık okullardaki öğrencileri doyurmakla ilgilenmediğini anlatıyor:
“Bana ‘Almak istediğin ürünlerde çok seçicisin ama bu fiyatlara satarsak kâr edemeyiz’ diyorlar.”
ABD’nin federal okul yemeği programı sıkı bir şekilde denetleniyor.
Örneğin tavuk nuggetlarının üzerindeki ekmek kırıntılarının tam buğday ekmeği olması gerekiyor. Öğünlerin şeker ve tuz oranlarının da düşük olması şart. Bu yüzden Martin önüne gelen en ucuz ürünleri satın alamıyor.
Tahıl gevreğinden yoğurda kadar her kategoride belli ihtiyaçları olsa da gıda tedarikçilerinin bu ihtiyaçları karşılamakta zorlandığını görüyor.
Kronikleşen işçi açığı nedeniyle kamyon şoförü bulamıyorlar. Petrol fiyatları da geçen yıldan bu yana yüzde 60 artmış durumda.
Tedarikçileri istediği ürünleri getiremeyince, Martin’in bunlar yerine başka ürünler bulması gerekiyor.
Kısa süre önce, çocukların bayıldığı yerfıstığı ezmesi bulamayınca onun yerine fasulye ezmesi almış; “Çocukların bunu sevmeyeceğini biliyorum ama onları yeterince beslemem gerekiyor” diyor.
Bazen de istedikleri ürünleri tedarikçide bulamayınca Walmart gibi büyük marketlere gece geç veya sabah erken saatlerde gitmeleri gerekiyor:
“Bir hafta boyunca her gün kasabaya gönderdikleri tüm yoğurtları Walmart’tan satın almamız gerekti.
“Ama okula büyük bir heyecanla geri dönen öğrencilerin eve gittiklerinde ‘Anne bugün smoothie yiyemedik’ demelerini istemiyorum.”
Sri Lanka’da jak meyvesi günü kurtarıyor
Kumari Paranathala, Sri Lanka’nın orta kesimlerindeki Kandy yakınlarında, bir zamanlar çeltik tarlası olarak kullanılan arazide yeşil fasulye ve taze nane topluyor.
Buradaki durum ülkenin geri kalanından, ekonominin ve hükümetin çökmesine yol açan kaostan çok farklı gözüküyor.
Sri Lanka’da neredeyse her şeyin tedarikinde sorunlar yaşanıyor. Buna ilaç, yakıt ve gıda da dahil.
İyi geliri olan işlerde çalışan insanlar bile temel ürünleri satın almakta zorlanıyor.
Paranathala, “İnsanlar geleceklerinden endişeli, yiyecek bir şey bulamaz hale düşmekten korkuyorlar” diyor.
Ektiği arsa ailesine ait. Pandemi döneminde eğlenmek için yaptıkları ekim, şimdi hayatta kalmaları için kritik bir öneme sahip.
Sri Lanka’da gıda enflasyonu Temmuz’da yüzde 75,8’i aştı. Sri Lankalılar gelirlerinin ortalama yüzde 30’unu gıdaya harcıyor.
Paranthala sebze yetiştirmeyi kitaplardan ve YouTube videolarından öğrendiğini söylüyor. Bugün bahçesinde domates, ıspanak, kabak, gulgas kökü ve tatlı patates yetiştiriyor.
Tabii ki herkesin onun gibi sebze yetiştirebileceği bir arsası yok.
Fakat çok sayıda Sri Lankalı, gıda krizi nedeniyle yeni bir yiyeceğe yöneliyor: Jak meyvesi.
Paranathala “Buralarda her iki bahçeden birinde jak meyvesi ağacı biter” diyor Paranathala, ve ekliyor:
“Fakat bugüne kadar insanlar bu meyveleri yemezdi. Ağaçtan düşüp çürürlerdi.”
Bu meyveden kremalı ve Hindistan cevizli körü yapmaya başladığı, bir süre sonra jak meyvesini daha pahalı olan sebze ve et yerine kullandığını anlatıyor.
Son dönemde bu meyve kottu adlı popüler sokak yemeği olan kızartmalarda da kullanılıyor. Bazıları da meyvenin çekirdeklerini öğüterek ondan ekmek ve kek yapıyor.
Jak meyvesi birkaç yıldır çeşitli ülkelerdeki havalı restoranlarda et yerine kullanılıyordu. Fakat bu kriz, bu meyveyi yetiştiği topraklarda da popülerleştirdi.
Peki jak meyvesinin tadı nasıl?
“Tarif etmesi zor” diye yanıtlıyor bu soruyu, “Cennetten çıkma bir tadı var”.
Nijerya’da batan fırınlar
Emmanuel Onuorah kısa süre öncesine kadar politikayla pek ilgilenmediğini söylüyor.
Fırıncı olan Onuorah, sadece ekmeğinin peşinde sıradan biriyken bir anda mesleğini yapmanın imkansızlaştığını gördüğünü anlatıyor.
“Bir yılda buğday fiyatı yüzde 200, şeker fiyatı yüzde 150, pişirmede kullandığımız yumurta fiyatı ise yüzde 120 arttı” diyor ve ekliyor:
“Zarar ediyoruz.”
Bu nedenle 350 işçisinden 305’ini çıkardığını anlatan Onuorah “Şimdi ailelerini nasıl geçindirecekler?” diye soruyor.
Nijerya Seçkin Ekmek Üreticileri Birliği Başkanı Onuorah, bu duruma karşı harekete geçmiş ve Temmuz ayında ülkedeki tüm fırıncıların dört gün boyunca kepenk indirmesini sağlamış.
Böylece hükümetin ithal etmek zorunda oldukları ürünlerde vergileri indireceğini umduklarını söylüyor.
Hasat döneminin kötü geçmesi, pandemi sonrası talep artışıyla birleşince buğday ve sebze yağı fiyatları dünya çapında arttı. Ukrayna’nın işgali ise her şeyi daha da kötüleştirdi.
Nijerya’da fırıncıların hammaddelerinin neredeyse tamamı ithal ediliyor.
Fakat ekmek fiyatları Avrupa’dan çok daha düşük olduğu için hammadde fiyatlarındaki artışı üreticilerin tolere etmesi neredeyse imkansız. Zarar etmemek için aynı oranda fiyat artışı yapmaları gerekiyor.
Nijerya’da Temmuz’da gıda enflasyonu yüzde 22’ye çıktı. Halk gelirinin ortalama yüzde 59’unu gıdaya harcıyor.
Ülkede elektrik arzı da sorunlu olduğu için pek çok işyeri jeneratörlerde dizel yakarak kendi elektriğini üretiyor.
Fakat yakıt fiyatı yüzde 30 civarında arttı.
Ülke petrol zengini olsa da Nijerya’da petrol rafinerisi bulunmuyor ve tüm dizel yakıtını ithal etmesi gerekiyor.
Onuorah, katlanan masraflara rağmen ekmek fiyatlarını yüzde 10-12 artırabildiğini söylüyor, “Müşterilerim daha fazlasını ödeyemez” diyor:
“Nijeryalılar yoksul, maaşlar artmıyor ve şirketler kapanıyor. Böyle devam etmek fırınlar için de sürdürülebilir değil. Bizler hayır kurumu değiliz, kâr etmek için kurulmuş şirketleriz.
“Ama şimdilik Nijeryalılar açlık çekmesin diye bu zorluklara katlanıyoruz.”
Peru’da 75 kişilik kazan
Sisli kent Lima’nın üst kesimlerindeki bir tepede, Justina Flores bugün ne pişireceğine karar vermeye çalışıyor.
Bu, her gün daha da zorlaşan bir probleme dönmüş durumda.
Pandeminin en kötü zamanlarında 60 komşusuyla birlikte ellerindeki malzemeleri birleştirip bir kazanda yemek yapmaya başlamışlar.
Yaşadığı Miraflores mahallesinde çoğu kişi aşçılık, bakıcılık, hizmetçilik ve bahçıvanlık gibi ev işçiliği yaparken, pandemiyle birlikte işlerini kaybetmiş.
Önce Flores’in evinin önünde buluşup, topladıkları odunları yakarak birlikte yemek yapmaya başlamışlar.
Sonra bunun için küçük bir kulübe yapıp, bir papazdan aldıkları fırını içine yerleştirmişler. Flores pazarcılardan çöpe atacakları yiyecekleri kendilerine vermelerini istemiş.
İki yıl sonra kazanları hâlâ kaynıyor. 75 kişiye haftada üçer kere yemek hazırlıyorlar.
Covid öncesi aşçı yamağı olarak çalışan Flores, mahallesinde bir lidere dönüşmüş.
“Daha fazla destek toplayabilmek için kapıları çalmayı devam ediyorum” diyor.
Fakat başta pilav yanında et ve sebzeli yahni pişirirken son birkaç ayda bulabildiği bağışlar son derece azalmış:
“Çaresizce porsiyonları küçültmek zorunda kaldık.”
Nisan’da çiftçiler ve nakliye işçilerinin artan yakıt ve gübre fiyatlarına karşı başlattığı protestolar grevle sonuçlanmış ve bu da gıda dağıtımını daha da zorlaştırmış.
Flores son dönemde et pişirmeyi tamamen bırakmış. Önce et yerine kan, ciğer, kemik ve taşlık kullanmaya başlamışlar.
Bir süre sonra sakatat fiyatları da artınca onları kızarmış yumurtayla ikame etmeye başlamış.
Yağ fiyatları artınca kızartmak yerine yumurtaları ailelere verip kaynatmalarını söylemiş.
Fakat şimdi ortada yumurta da kalmamış.
Bu yüzden soğan ve otlardan yaptığı bir sosla makarna servis ediyor.
Flores bu durum nedeniyle greve giden çiftçileri de suçlamıyor.
“Peru’da yeterince gıda üretebiliriz fakat hükümet gerekli yardımları yapmıyor.”
Ürdün’de tavuk boykotu
22 Mayıs’ta bir anonim hesap, kullanıcıları tavuk ürünleri görselleriyle birlikte #Açgözlü_Tavuk_Şirketlerine_Boykot etiketini kullanarak paylaşım yapmaları çağrısında bulundu.
Birkaç gün sonra Ürdün’de yaşayan Salam Nasralla, marketten eve giderken bu kampanyanın viral olduğunu görmüş:
“Her yerden bunu duymaya başladık. Tüm arkadaşlarımız, ailemiz boykot çağrısından bahsediyordu. Derken sosyal medya ve televizyonlara da yayıldı.”
Alışveriş fişlerindeki artışı o da net bir şekilde hissetmiş.
Ebeveynleri, kız kardeşleri ve yeğenleri için de yemek yapan iki çocuk annesi Nasralla, diğer et ve balıklar pahalı olduğu için bol bol tavuk alıyormuş.
Boykota katılması gerektiğini düşünerek 10 gün boyunca tavuk almamış fakat bu kolay olmamış.
Et yerine humus, falafel veya patlıcan kızartması yemişler.
Kampanya başladıktan 12 gün sonra tavuk fiyatları üçte bir oranında düşmüş.
Ürdün’de gıda enflasyonu Temmuz’da yüzde 4,1 oldu. Ülkede insanlar gelirlerinin ortalama yüzde 27’sini gıdaya harcıyor.
Tavukçuluk yapan ve kesimhane işleten Rami Berduş, boykotları genel olarak desteklese de bu boykotun yanlış olduğunu düşünüyor.
Sahibi olduğu tavuk çiftliği sene başından bu yana artan yakıt ve tavuk yemi fiyatları nedeniyle zorlanıyor. Yakıt ve tahıl fiyatlarındaki artışta küresel faktörlerin de etkisi var.
Çin’in domuz gribi sonrası domuz nüfusunu artırma kararı, Güney Amerika’daki kuraklık ve Ukrayna’daki savaş bunlardan bazıları.
Ürdün’de hükümet bu yıl tavuk ve bazı ürünlerin fiyatlarına bir üst sınır getirmeyi teklif etti.
Tavukçular Ramazan sonuna kadar bu sınırı kabul edeceklerini açıkladı. Fakat Mayıs başında Ramazan’ın bitmesiyle birlikte artan maliyetler nedeniyle tekrar fiyat artışına gitmek zorunda kaldılar.
İşte boykot bunun üzerine başladı.
Nasralla protestonun sonuç vermesinden mutlu olsa da bunun nihai bir çözüm olmayacağından endişeli:
“Maalesef bundan en çok, çiftçilerin ihtiyaç duyduğu her şeyin fiyatını artıran büyük tüccarlar değil, küçük çiftçiler ve tavuk üreticileri zarar gördü.”
KAYNAK: BBC TÜRKÇE
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***