HABER ANALİZ | ADEM YAVUZ ARSLAN
Başlık biraz karışık gelmiş olabilir. Ancak sabredip yazıyı okursanız ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.
Hatta diyebilirim ki birbiriyle alakasız gözüken olayları kronolojik olarak belli bir mantık örgüsü içinde ele alırsanız Hablemitoğlu cinayetine dair yeni bir kapı açmak da mümkün.
Şimdi adım adım gidip 18 Aralık 2002 tarihinde evinin önünde profesyonelce işlenmiş bir suikaste kurban giden akademisyen Necip Hablemitoğlu’nun katillerine dair ipuçlarını birleştirelim.
Önce eldeki verilerden hareket edelim.
Hablemitoğlu profesyonelce işlenmiş bir cinayete kurban gitti ve olayın ardındaki güç odakları hakkında etkili bir soruşturma yapıl(a)madı.
Net olan diğer konu suikastin organize bir şekilde gerçekleştirildiği.
Bugün itibariyle Sauna Çetesi ve İŞİD’e satılan patlayıcılar dosyasından tanıdığımız eski özel kuvvetlerci Nuri Bozkır’ın ifadelerinden olayın en azından icraa kısmında bir grup özel kuvvetler mensubu olduğu anlaşılıyor.
Ancak en temel soru; yani suikasti kimler planladı, kurguladı ve neden infaz emrini verdi sorusu hala cevapsız.
AKP İKTİDARDA, YENİ BİR DEVİR BAŞLIYOR
Malum olduğu üzere siyasi cinayetler temelde iki amaç için işlenir.
Birincisi siyasi cinayet sonrası ortaya çıkacak kaos ortamından yararlanmak. İkincisi ise cinayet ile önemli bilgilere sahip kişinin ortadan kaldırılmasındaki acil ve yakın yarar.
Hablemitoğlu belki de bu iki nedenden birden ve iki nedenin sonuçlarından aynı anda yararlanmak için öldürüldü. Cinayet işlendiğinde AKP seçimleri kazanmış ve iktidara geleli henüz bir ay olmuştu. 28 Şubat döneminin ardçı sarsıntıları sürüyor ve Ankarada sivil asker ilişkileri farklı bir düzleme geçiyordu.
Cinayetin gerçekleştiği tarihi şöyle de tanımlayabiliriz; 28 Şubat sonrası ve 2003 Balyoz Darbe Planı öncesi. Bir başka ifadeyle Balyoz Harekat Planı’nın hazırlanmasına Hablemitoğlu cinayeti zemin oluşturmuş olabilir mi diye sormakta fayda var.
Esas soru ise hala geçerli; Hablemitoğlu’nun bildiği ve belgeleri ile açıklayacağı bazı şeyler vardı da, bunu kamuoyuna açıklamasından korkan birileri tarafından, işi taşerona dahi havale etmeden, acil bir plan ile mi öldürüldü?
Yaşı ve hafızası müsait olanlar hatırlayacaktır.
Hablemitoğlu’nun öldürüldüğü dönemlerde yolsuzlukları haberleştirmesi ile meşhur bir www.yolsuzluk.com isimli bir site vardı. Bu site ağırlıklı olarak TSK’da dönen yolsuzlukları anlatıyordu.
Hablemtioğlu’nun öldürülmesinden sonra kamuoyu , Hablemitoğlu’nun bu sitenin yazarlarından biri olduğunu öğrendi. Daha doğrusu sitenin kendisi bunu deşifre etti.
Sitede şu ifadelere yer verildi;
“Hablemitoğlu’nun katil ya da katilleri dev askeri ihalelerde halkın cebinden çıkacak milyarlarca doları gözardı edip kendi cebine girecek birkaç milyon dolar rüşvetin peşinde koşan resmi-sivil üç beş tüccar, Bergama’da saf Anadolu köylüsünün kanını emmeye çalışan bir kaç emperyalist ve uşağı, bunların vakıf adı altında kökü dışarıdaki uzantılarıdır! Halkın kendisine verdiği rütbe ve itibarı şahsi çıkarlarına alet eden ve sitemizde bir çöp sepeti gibi ortaya dökülen yolsuzlukları sebebiyle rahatları bozulan bir gurup alçak Hablemitoğlu’nu katletti.”
PAŞALAR RÜŞVET ALDI İDDİASI
Hablemitoğlu öldürülmeden kısa bir süre önce, yolsuzluk.com’a meşhur M60 Tanklarının modernizasyon ihalesindeki yolsuzlukları, üst düzey askerlerin aldığı rüşvetleri içeren bir dosya gönderiyor.
Yolsuzluk.com Hablemitoğlu’nun “M-60 Tankları Modernizasyonu: Paşalara 10 Milyon Dolar rüşvet” başlıklı dosyasını yayınlıyor. Ancak Genelkurmay harekete geçip, askeri mahkemeden sitenin kapatılması için karar çıkarttı ve site ulaşıma kapatıldı. Hatta tüm içeriği de silindi. Dahası o haberi alıntı yapan tüm sitelerdeki haberler bile silindi. Bir elin tüm haberlerin silinmesi için özenle çalıştığı çok belli.
Bugünün teknolojik imkanları ile bir sitenin tüm içeriğinin silinmesi neredeyse mümkün değil. Nitekim bugün internet arşivinden o sitedeki yazılara ulaşabiliyorsunuz.
Nitekim Yolsuzluk.com’un Hablemitoğlu’nun öldürülmesi sonrası kamuoyuna yaptığı açıklama eski MİT’çi Mehmet Eymür’ün ABD’den yayın yapan atin.org sitesinde yer aldı. (https://www.atin.org/detail.asp?cmd=articledetail&articleid=443)
İBRETİ ALEM BİR İHALE
Şimdi gelelim kritik detaya.
Henüz AKP iktidara gelmeden önce, yani DSP-MHP-ANAP koalisyonunun son dönemlerinde 170 adet M60 tankının modernizasyonu için ihale yapıldı. İhaleye İsrail’in IMI firması ile ABD’den General Dynamics ve FNSS-Nurol konsorsiyumu katıldı.
İsrail IMI firması teknik olarak yetersiz olmasına rağmen ihale 700 milyon dolar bedelle bu firmaya veriliyor. Söz konusu ihale IMI için resmen piyango gibi oluyor çünkü firmanın iflasın eşiğinde olduğu İsrail medyasının gündemindeydi.
IMI’nin Türkiye temsilcisi ise Mehmet Durmaz. Bu ismi de aklınızın bir tarafında tutun çünkü bugünkü bağlantıları anlatınca şaşıracaksınız.
IMI firmasının yetersizliği biliniyorken diğer rakipleri eleyip ihaleyi bu firmaya veren komitede ise Başbakan Ecevit, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu ve Milli Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu vardı.
Ancak ihalenin sahibi Kara Kuvvetleri Komutanlığıydı ve ‘onlar’ özellikle İsrail firmasını istiyordu.
Nitekim dönemin Savunma Sanayii Müsteşarı tank modernizasyonunun İsraile verilmesi ısrarının ardında Kara Kuvvetleri Komutanlığı olduğunu söylemişti. Hatta dönemin başbakanı Bülent Ecevit’in bu ihaleden rahatsız olduğu bunu Genelkurmay Başkanı Kıvrıkoğlu’na açtığı ancak askerlerin ısrarlı olduğu kulis yazılarına yansımıştı.
Dahası tank modernizasyonunun ihaleden çıkartılarak yarışmasız şekilde İsrail firmasına verilmesi ABD Savunma Bakanlığı’nın da gündemine girmişti. https://www.milliyet.com.tr/the-others/tank-onarimina-abd-den-dur-5314879
Konumuz M60 tank ihalesindeki tuhaflıklar olmadığı için daha fazla detaya girmeyelim ama sözkonusu ihalenin ne kadar büyük bir skandal olduğunu anlatmak için şu kıyası yapmakla yetinelim; M60 tanklarına sadece hareket halinde de atış yapabilme kabiliyeti kazandıracak bir modernizasyon ihalesinde ödenen para ile Yunanistan 170 yeni tank almıştı.
İhalenin ‘ihalesiz olarak’ İsrail firmasına verilmesinin ‘çok güçlü bir motivasyonu’ olması gerekiyordu. Ancak o günün siyasi ortamı ve yargı bürokrasisi konuya ilgisiz kalmayı tercih etti. Yeni iktidara gelen AKP ise ilginç bir şekilde her yerinden şaibe akan bu ihaleyi iptal etmediği gibi soruşturma konusu bile yapmadı.
BALBAY GÜNLÜKLERİ VE HABLEMİTOĞLU’NUN KİTABI
Hablemitoğlu öldürülmeden önce tank modernizasyonu, Türkiye’deki Alman Vakıfları, Bergama Altın Madeni ve Cemaat gibi konularda çalışmalar yapıyordu ama görünmez bir el tank modernizasyonuna dair çalışmalarını ısrarla gözden kaçırdı.
Hatta internetten de ayıklayarak bu konuyu adeta buharlaştırdı.
Kamuoyuna özellikle ‘Cemaat’ vurgusu yapıldı ve adres şaşırtıldı. Hablemitoğlu’nun Cemaat hakkında iyi şeyler düşünmediği zaten biliniyordu. Kendisi de bunu defalarca ekranlara çıkıp anlatmıştı. Dahası ‘Köstebek’ ismini verdiği kitabının bir bölümünü Yeni Hayat dergisinde fasiküller halindne yayınlamıştı. Yani Cemaatle ilgili kitap yazacaktı o yüzden öldürüldü teorisi havada kalıyor. Zira kitap zaten Yeni Hayat’ta fasikül halinde yayınlanmıştı.
Hablemitoğlu’nun Cemaatle ilgili ilk ve tek kitabı ise onun ölümünden sonra yayınlandı. Ama burada ilginç bir detay var ki sürece dair çok kiritik ipuçları veriyor.
Dönemin Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay’ın meşhur günlüklerini hatırlarsınız. Ergenekon Davası ek klasörlerinde yer alan günlüğünde bu konuya dair ilginç bir bölüm var;
“30 Aralık 2002” başlığı altında, “Saat 16.00 Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur’la makamında görüşme… 75 Dakika… Necip Hablemitoğlu’nun KÖSTEBEK adlı basılmamış kitabının fotokopisini ve Ergun Poyraz’ın Patlak Ampul kitabını verdi.”
Şimdi burada duralım.
Hablemitoğlu’nun öldürülmesinden 12 gün sonra Jandarma Genel Komutanı bir gazeteciye Hablemitoğlu’nun henüz basılmamış kitabının fotokopisini veriyor.
Hablemitoğlu’nun henüz basılmamış kitabının Jandarma Genel Komutanı’nında ne aradığını sormak gerekmez mi? Ergun Poyraz’ın kitaplarının Jandarma istihbaratı tarafından yazdırıldığını Ergenekon soruşturması sırasında delilleriyle görmüştük.
Ancak Hablemitoğlu’nun ‘Köstebek’ isimli kitabı da benzer bir çalışmanın sonucu muydu ?
Kitabın Jandarma Genel Komutanı Eruygur tarafından Cumhuriyet Ankara Temsilcisine verilmesi de anlamlı.
HABLEMİTOĞLU MİT MÜSTEŞARI MI OLUYORDU?
Hablemitoğlu’nun ölümünden önce bazı askeri yetkililerle görüştüğü ve adının MİT müsteşarlığı için geçtiği zaten biliniyordu. Ergenekon Davası sanıklarından Ümit Sayın’ın bilgisayarından çıkan ve dava klasörlerinde yer alan bir belgeye göre Hablemitoğlu’nun yakın zamanda öldürüleceğine dair yazışmalar ele geçirildi. Aynı yazışmalarda Hablemitoğlu’nun ‘tehlikeli ilişkiler içinde olduğu’ iması yapılıyordu.
Şöyle düşünelim; AKP iktidara gelmiş ve İsrailli bir firmaya çok yüksek bedelle verilen ihalede yolsuzluk iddiaları var. Hablemitoğlu ise bu yolsuzlukları belgeleriyle birlikte yolsuzluk.com’a yolluyor. Hablemitoğlu bazı güç odakları için ‘tehdit unsuru’ haline gelmiş olmaz mı?
Hüküm vermeden sorgulamaya devam edelim.
Bürokrasi de “Devlette hiçbir evrak kaybolmaz” diye bir söylem var. O yüzden bu ihaleye dair usulsüzlükler, yolsuzluk ve rüşvet iddialarına ilişkin belgelerin devlet arşivinde olduğundan şüpheniz olmasın. Bugüne kadar ortaya çıkmamış olması pazarlık konusu yapılmasındandır. İşte Levent Göktaş’ın adına açıldığı söylenen bir tweet hesabının heyecan oluşturmasının ardında bu tip kirli ilişkilerin de olduğunu unutmamak gerekiyor.
Ayrıca şunu da unutmamak gerekiyor. Hablemitoğlu cinayetinde Levent Göktaş, Nuri Bozkır ve Tarkan Mumcuoğlu’nun dahli varsa ki eldeki veriler bu yönde, bu işin emir komuta içinde yapıldığı ortaya çıkacaktır. Zira böyle bir operasyon emir komuta içinde gerçekleştirilir. Bu durumda ona emir verenler kimler ve neden bu emri verdiler sorusu doğal olarak gündeme gelecek.
YİNE AYNI İSİMLER YİNE YOLSUZLUK
Bu aşamada yazının ilk bölümlerinde bahsettiğim Mehmet Durmaz’a bir paragraph açalım. M60 tanklarının ihalesi yapılırken İsrail IMI şirketinin Türkiye temsilcisi Mehmet Durmazdı. Kamuoyunda pek bilinen bir isim değil. Mehmet Durmaz hali hazırda İsrailli IMI ve IAI (Türkiye’ye Heron sattı) şirketlerinin Türkiye temsilcisi.
Mehmet Durmaz’ın oğlu Emre Alp Durmaz için yakın zamanda Havuz medyasının manşetlerine çıktı. Yeni Şafak’ın manşete taşıdığı olaya göre (https://www.yenisafak.com/dunya/adamlariniz-yakalandi-3594373) Durmaz’ın oğlu gizli belgeleri İsrail’e sızdırmakla suçlanıyor.
Mehmet Durmaz ve ilişkilerine dair tarama yaptığınızda Marmaris Gümüşlük koyundaki arazi rantı, Zorlu Grubu’nun Vestel Savunma şirketinde ortaklık ve eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek Günlükleri’nde gündeme geldiğini görüyoruz.
Örnek’in günlüklerinde öne çıkan ilişkiler ağı hayli dikkat çekici. Mesela Özden Örnek’in, Ergenekon İddianamesi’nin ek delil klasörleri arasında yer alan “Günlükleri”nde, oğlu Burak’ın ilginç bazı isimlerle kurduğu iş ve arkadaşlık ilişkileri de yer aldı.
Örnek, küçük oğlu Burak Örnek’i, Şaziye Bar’ın sahibi Ziya Aycan, işadamı Ahmet Çalık, silah tüccarı Mehmet Durmaz ve eroin kaçakçısı eski bir binbaşı ile bir daha görüşmemesi konusunda uyarıyor”
Fatih Altaylı’nın 15 Temmuz 2008 tarihli yazısında ise Burak Örnek’in Mehmet Durmaz’ın şirketlerinde çalıştığı daha sonra da bazı şirketlere ortak yapıldığı bilgisi yer aldı.
İlginç ilişkiler ağı bunlarla da sınırlı değil. Sedat Peker’in gündeme getirdiği Cihan Ekşioğlu’nu hatırlarsınız. Peker Ekşioğlu’nun İsrail’den 3 milyon dolara aldığı yazılımı 50 Milyon dolara MİT’e sattığını açıklamıştı.
Peki bu olayda İsrail’le olan bağlantıyı sizce kim kurmuş olabilir?
Ekşioğlu’na ait CEMD Defence şirketi, ilk olarak 2014 yılında İzmir’de kuruluyor. Kurucu ortaklar Songül Bayram ve Mehmet Durmaz.
Şirket daha sonra İstanbul’a taşınıyor, Ekşioğlu’nun eşi Canan Ekşioğlu’na geçiyor ardından ise Cihan Ekşioğlu İstanbul’daki CEMD Defence’ın sahibi oluyor.
Ekşioğlu, Mehmet Durmaz ile ortak olduğunu ve beraber savunma sanayi alanında iş yaptıklarını da açıklıyor.
Ekşioğlu, Durmaz için “Yaklaşık 20 yıldır savunma sanayinde etkili bir şekilde çalışmış ve Türkiye’ye yurt dışından 5-6 milyar dolarlık askeri malzeme getirerek satmış bir iş adamıdır.” diyordu.
Bütün bunlardan, Mehmet Durmaz’ın savunma sanayiinde çalışan basit bir iş adamı olmadığı, bürokrasi ve askeriyede derin bağlantılara sahip bir kişi olduğu sonucunu çıkarabiliriz.
HİKAYEYİ EN BAŞTAN ELE ALMAK GEREK
Yazının başından buyana bir çok isim, olay ve şüpheye yer verdim. Doğal olarak kafanız karıştı.
Daha da yaymadan şöyle toparlayabilirim; Hablemitoğlu M60 Tank ihalesinde bazı generallerin rüşvet aldıklarına ve ihalede yolsuzluk yapıldığına dair bilgi ve belgelere ulaşıyor. Bunları yazarı olduğu yolsuzluk.com’da dile getirip detaylarıyla anlatacağını yazıyor.
Tam da bu çalışmayı hazırlarken içinde askerlerin olduğu bir ekip tarafından profesyonelce işlenen bir cinayetle etkisiz hale getiriliyor.
Sizce de ‘acaba’ demek gerekmez mi?
Hablemitoğlu bu konuyu kurcaladığı için öldürüldü demek şu an için mümkün değil. Ancak soruşturmayı ele alırken bu ihtimali de gözardı etmemekte fayda var.
Hatta M60 tank modernizasyonu ihalesini, ihalede yer alan asker, sivil ve aracıları Hablemitoğlu cinayeti soruşturması kapsamında yeniden incelemekte fayda var.
Şundan emin olabilirsiniz; Hablemitoğlu cinayetinden iktidar ve müttefiklerinin kamuoyuna dayattığı ‘cemaat’ iddiası dışında herşey çıkabilir.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***