İSTANBUL – Kürt karşıtlığının Erdoğan’ı Suriye politikasında “u” dönüşüne mecbur bıraktığını dile getiren gazeteci Fehim Işık, “Esad kısa vadede Erdoğan’ın elini güçlendirecek adımlar atmayacaktır” diye belirtti.
Kürtlere karşı başlattığı savaş konseptini Federe Kürdistan Bölgesi’nin Zap, Metîna ve Avaşîn bölgelerinde sürdüren Türkiye, Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik kapsamlı saldırı için çalmadık kapı bırakmadı. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ile Tahran’da yaptığı görüşmeden saldırı için onay alamayan AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a, Soçi Zirvesi’nde de yeşil ışık yakılmadı. Ancak uzun süredir Kuzey ve Doğu Suriye kentlerine suikastları sürdüren Türkiye, Erdoğan’ın Soçi dönüşü sonrası saldırılarını arttırdı.
PUTİN’DEN ERDOĞAN’A AÇIK ÇEK
Gazeteci Fehim Işık, Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırılar, Erdoğan’ın Suriye politikası ve uluslararası güçlerin rolünü değerlendirdi. Işık, tüm girişimlere rağmen Türkiye’nin Amerika Birleşik Devletleri ve Rusya’dan Kuzey ve Doğu Suriye’ye saldırı için onay alamadığını belirterek, ancak son bir yılda Silahlı İnsansız Hava Araçları (SİHA) ile saldırıların arttığına dikkat çekti. NATO zirvesinden istediği sonucu alamayan Türkiye’nin Astana’ya geri döndüğünü ifade eden Işık, son dönemde yaşanan gelişmelerde Rusya’nın rolüne işaret etti. Işık, “Tahran toplantısından sonra Erdoğan elindeki kozları masaya serdi. Tabi Putin bu toplantının sonucunda Türkiye ve Suriye’yi yakınlaştırmayı hedeflediği ortaya çıktı. Putin bunu yaparken de Erdoğan’a açık çek verdi. Bu bağlamda SİHA saldırılarının Tahran zirvesinden sonra artmasında da Rusya’nın büyük payı olduğu görülüyor. Rusya sadece SİHA saldırılarına izin vermedi, aynı zamanda Türkiye’nin suikastları için gerekli koordinatları da sağladığı inancındayım. Türkiye daha önce de bölgede konumlandırdığı yerel ajanların sağladığı istihbaratlarla suikastlar yapıyordu ama bu son saldırılarda hedeflerin bu kadar net vurulması, akıllara Rusya’yı getiriyor. Türkiye’nin yerelden elde ettiği istihbaratlarla yaptığı saldırılarda bu düzeyle bir sonuç alamayacağı açıktır” dedi.
SURİYE POLİTİKASINDA U DÖNÜŞÜ
Rusya’nın bugün ortaya koyduğu politikanın hedefinde Türkiye’nin Suriye ile yakınlaşması olduğunu belirten Işık, Türkiye’nin yıllardır Esad karşıtı politikasında “u” dönüşü yapmasının temel nedenini ise şu sözlerle açıkladı: “Erdoğan, ABD’de yapılan seçimlerden sonra başa gelen Joe Biden yönetiminden istediğini alamadı. Bu nedenle ABD ve AB’yi Rusya üzerinden geliştirdiği ilişkilerle tehdit etmeye başladı. Bu durum aynı zamanda Rusya’nın kendi politikalarını Türkiye’ye kabul ettirmesini sağladı. Bu Rusya açısından da kazançlı bir ilişki oldu. Neydi bu kazanç? Rusya’nın yıllardır Suriye iç savaşında ayakta tutmayı hedeflediği Esad’ın durumu daha da güçlendi. Yani Suriye rejiminin yıkılmasını önledi ve şimdi de kendi çıkarlarını Türkiye üzerinden korumayı hedefliyor. Putin bunu adım adım yaşama geçirirken, Erdoğan’ı kendi çıkarları için kullandı. Erdoğan da içine düştüğü krizden çıkmak için bunu kabul etti.”
KÜRT KARŞITLIĞI DEĞİŞİKLİĞE GÖTÜRDÜ
Erdoğan’ın ülke içerisinde girmiş olduğu derin krizden çıkmak için Suriye politikasında köklü bir değişime gitmesinin perde arkasını irdeleyen Işık, bu durumun temel etkenlerinden birinin mülteci sorunu olduğunu, bir diğerinin ise Kürt kazanımlarını hedefleyerek ülkede milliyetçi ve ulusalcı kesimleri tekrardan konsolide etmek olduğunu belirtti. Erdoğan’ın bu haliyle olası bir seçimi kaybedeceğinin herkes tarafından bilindiğini dile getiren Işık, “Bugüne kadar Erdoğan ‘Esad gidecek’ dedi ama Esad gitmedi. ‘Kürtler orada herhangi bir şekilde statü oluşturmayacak’ dedi ama tam aksine Kürtler orada özerk bir yönetim oluşturdu. Özerk Yönetim bölgedeki haklar tarafından olumlu karşılandı ve giderek saygınlığı artan defakto bir yönetim olarak görüldü. Erdoğan, Kürtlerin Suriye’de bir kazanım elde etmemesi için bugüne kadar tüm kozlarını kullandı. Ancak buna rağmen Kürtler güçlendi. Şimdi Erdoğan kendi bitiremediği özerk yönetimi ortadan kaldırmak, Kürt kazanımlarını yok etmek için Suriye rejimi üzerinden adımlar atmaya çabalıyor. Erdoğan, Esad’a karşı olduğundan değil tamamen Kürt karşıtlığından dolayı bu savaşı yükseltti. Kürt karşıtlığı nedeniyle tüm politikalarını değiştirdi. Tabi bunu yaparken kendi iktidarını da sağlamlaştırmaya çabaladı” şeklinde konuştu.
ERDOĞAN’IN MÜLTECİ POLİTİKASI
Suriye’de Kürtlerin DAİŞ’e karşı mücadelede önemli bir yere sahip olduğunu vurgulayan Işık, özellikle de Kürtlerin, DAİŞ’in işgal ettiği alanları geri alıp bölge halklarını korumasının dünya kamuoyunda büyük bir yankı uyandırmasının Erdoğan’ı çöküşe götüren etkenlerden biri olduğunun altını çizdi. Türkiye ve Suriye arasında yapılan kimi istihbarı görüşmelerde Türkiye’nin mültecileri geri göndermek istediğini ifade eden Işık, bu durumun taraflar arasında yapılan önemli pazarlık konularından biri olduğunu da sözlerine ekledi.
ESAD ZAMANA YAYIYOR
Erdoğan ile Esad’ın ilerleyen süreçte görüşeceği konusunda yapılan tartışmaları ve bu konu üzerine Suriye’de bazı silahlı grupların itirazlarına değinen Işık, şunları söyledi: “Esad rejiminin hiçbir şey olmamış gibi Türkiye ile masaya oturabileceğini, özellikle Erdoğan’ın elini güçlendirebilecek adımlar atacağını düşünmüyorum. Esad, yıllardır savaş içerisinde. Yaşanan savaşta iktidarını koruması, bir şekliyle rüştünü ispatladığı biçiminde de yorumlanabilir. Bu durum, elbette Esad’ın her şeye rağmen sahayı okuyup, buna göre adım atabildiğini de gösteriyor. Esad’ın Erdoğan ile görüşme sürecini zamana yaymaya çalıştığını öğreniyoruz. Özellikle de Esad’ın bu durumu Türkiye’de 2023’te yapılması tasarlanan seçimin sonuçları belli oluncaya kadar ağırdan alacağı söyleniyor. Esad’ın kısa vadede Erdoğan’ın elini güçlendirecek adımlar atmayacağını açık açık söylüyorlar. Bunu Esad’a yakın çevrelerde söylüyor” değerlendirmesinde bulundu.
PARAMİLİTER GÜÇLERLE İLİŞKİLER
Türkiye’nin bölgedeki paramiliter güçlerle ilişkileri üzerinde duran Işık, “Bir diğer taraftan Türkiye’nin Suriye ile Rojava’da beslediği gruplar var. Bu grupların tümü esasen Suriye’nin değişik bölgelerinden pazarlıklar neticesinde işgal edilen alanlara taşındı. 2018 yılı sonrasında Efrîn, Gire Spî ve Serêkaniyê’nin işgal edilmesiyle birlikte bu silahlı gruplar ile aileleri bu bölgelere yerleştirildi. Kimlerdi bu gruplar? Erdoğan’ın Türkiye üzerinden dünyanın farklı yerlerinden Suriye’ye taşıdıkları cihatçılardı. Ayrıca İdlib’in tamamen El Nusra’nın denetimine geçmesinden sonra da çokça cihatçı, Türkiye’nin kontrolündeki alanlara geçti. Bu grupların hepsi Türkiye’ye güvenerek oralara geldiler. Şimdi böylesi bir tablo karşısında Türkiye’nin uzlaşma noktasında adım atması durumunda, bu gruplar en önemli pazarlık konularından biri olacak. Erdoğan’ın MİT üzerinden yürüttüğü istihbarı görüşmelerde de, son olarak Putin’le Tahran ve Moskova’da yaptığı görüşmede de bu grupların tanınması için çaba sarf ettiği belirtildi. Yani Suriye rejimi bu grupları tanısın ve onlarla uzlaşıp yeni yönetimi birlikte oluştursun deniyordu. Ama bu mümkün değil. Bu grupların Türkiye’ye gelmesi aynı zamanda bu grupların tepkilerinin Türkiye’ye taşınması demektir. Bunların Türkiye’ye gelmesini sadece Türkiye değil, Avrupa da istemiyor. Avrupa, bu grupların Türkiye’yi bir geçiş olarak görüp Avrupa’ya geçeceğini biliyor” diye konuştu.
ABD’NİN ‘BEKLE GÖR’ POLİTİKASI
Olası Erdoğan-Esad görüşmesine dair ABD’nin ve Avrupa Birliği’nin (AB) “Bekle gör” siyaseti izlediğini kaydeden Işık, batının özellikle yeni gelişmeler karşısında yereldeki tepkileri izlediğini kaydetti. Işık, “Uluslararası koalisyonun sahadaki müttefiki Demokratik Suriye Güçleri’dir (QSD). Rojava Özerk Yönetimi diyemiyoruz, çünkü koalisyon ilişkilerini siyasi değil, askeri olarak geliştirdi. Bu arada belirtmek gerekir, QSD Türkiye’nin bölgeye yönelik siyasetine karşı çok net bir tutum aldı. Neydi bu tutum? ‘Eğer batı dünyası Türkiye’nin bu saldırgan tutumuna karşı tedbir almazsa, Türkiye’ye hava sahasını kapatmaz ise Bizde DAİŞ’e karşı mücadeleyi gözden geçireceğiz’ dedi. Hatta QSD, uluslararası güçlere ‘DAİŞ’e karşı yürütülen müşterek operasyonların durdurulduğunu’ iletti. Koalisyon aynı zamanda Erdoğan’ın hem Rusya’yla hem de bölge devletleriyle yakınlaşmasını da yakından takip ediyor” diye belirtti.
RUSYA VE KOALİSYONUN TUTUMU
Erdoğan’ın İsrail ile yakınlaşmasına değinen Işık, şöyle konuştu: “Türkiye sadece İsrail ile yakınlaşmadı, aynı zamanda ABD’nin yakın ilişkinde olduğu ve ABD’nin bölge politikalarını belirlemede önemli partnerler olarak gördüğü Mısır ve Suudi Arabistan ile de arasını düzeltmeye çalışıyor. Tüm bunlar bir yana ama en önemlisi ABD’nin, Kürtlere karşı nasıl bir tutum sergileyeceğidir, merak edilen. Kendi çıkarlarını gözeten ABD’nin Kürtleri Türkiye’ye tercih etmeyeceğini biliyoruz. Ancak bu, Erdoğan’ın kapsamlı bir işgal ve yok etme savaşına destek vereceği anlamına da gelmiyor. Bu konuda önümüzdeki dönemde farklı yaklaşımlar görmemiz olasıdır. Bunun yanı sıra ABD, NATO’da ciddi bir konuma sahip olan Türkiye’yi kaybetmemek için de bekliyor. Erdoğan acele ediyor ama ABD de, Esad da görünen o kadar aceleci değiller. Rusya’ya gelince; Rusya’nın bu konudaki tutumu net. Rusya, Rojava Özerk Yönetimi’nin bir bütün olarak Suriye rejimine dahil olmasını ve Esad’ın tekrardan o bölgelerde kontrol etmesini sağlamaya çalışıyor. Ama artık bunun bir daha böyle olmayacağını çok iyi biliyoruz. QSD de, Özerk Yönetim de daha önce Esad ile yaptığı görüşmeler sonrası yaptığı açıklamalarda Suriye’nin artık 2011 öncesine dönmeyeceğini birçok kez söyledi. Bu tutum değişmez.”
GENİŞ KAPSAMLI İŞGAL
Erdoğan’ın NATO ve Rusya ile sürdürdüğü karmaşık ilişkilerin artık kendi iktidarına fayda sağlamayacağını anladığı anda Suriye’yi de bölgeyi de tehlikeye atacak yeni bir saldırıya girişebileceğini belirten Işık, “Bu durum Rojava’yı, hatta Suriye’nin geniş bir bölümünü içeren işgalini de kapsayabilir. Aynı zamanda Güney Kürdistan’a dönük kapsamlı bir işgali de içinde barındırabilir” dedi.
‘KÜRTLER DEVRE DIŞI BIRAKILAMAZ’
Işık, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bunu ne kadar yapabilir o ayrı ama Erdoğan işgali geniş bir alana yaymak için çaba gösterebilir. Bu seçim için de kullanacağı önemli bir argümandır. Tabi bu tabloda Kürtlerin mevcut gücünü de yorumlamak gerekir. Yüzyıllık Kürt inkarında gelinen noktada Kürtler giderek güçlendi. Bu güçle, Güney Kürdistan’daki federasyondan Rojava’daki Özerk Yönetim’e kadar bunca büyük kazanımın elde edildiği günümüzde, Erdoğan artık istediğini rahatlıkla elde edebilecek durumda değil. Birde Kürtler rüştünü de ispat etmiş durumda. Özellikle Kobanê direnişi ile ortaya çıkan süreç, tüm dünyaya bir kez daha gösterdi ki Kürtler savaşarak bitirilecek bir halk değil. Kolay teslim olmaz. Bu nedenle her ne olursa olsun, Kürtlerin öyle çok rahat bir biçimde devre dışı kalacağına, hatta uluslararası güçlerin de bunu isteyeceğine inananlardan değilim. Türkiye ne yaparsa yapsın, Kürtlerin Ortadoğu’da temel bir aktör olma gerçekliği değişmeyecek.”
MA / Ergin Çağlar
Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***