Öztrak’ın başkanlığındaki Ekonomi Masası, bugün bir dizi ziyaret ve toplantı için İzmir’e geldi. Öztrak, ilk olarak İzmir Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği ile bir araya geldi.
CHP Tekirdağ Milletvekili ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, cari açığın rekor üstüne rekor kırdığını vurgularken, “Bir yıl içinde ödenmesi gereken borçlar da rekor üstüne rekor kırıyor. Çünkü öbür tarafta cari açığımız var. Onu da finanse etmemiz gerekiyor. En yüksek borç ödemesi de reel sektör dediğimiz özel kesim. Merkez Bankası’nın net rezervleri de -52,7 milyar dolar. Kasa boş, bitmiş, tüketilmiş. Bugün devletin ödeyeceği faizler, devletin ödeyeceği borçtan daha fazla. Yani faiz borcu geçmiş” dedi.
Öztrak’ın başkanlığındaki Ekonomi Masası, bugün bir dizi ziyaret ve toplantı için İzmir’e geldi. Öztrak, ilk olarak İzmir Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği ile bir araya geldi.
Türkiye’de ekonominin durumu üzerine konuşma yapan Öztrak, CHP’nin iktidar olduğu takdirde ekonomideki sorunlara çözüm önerilerini anlattı.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin eleştiren Öztrak; “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi diye bir sistem geldi. Aslında tam bir tek adam rejimi. Bugün artık ülkede kural yerine kral var. Bunu bana Polatlı’da bir çiftçi söylemişti. Biz kral değil kural istiyoruz demişti ama bugün ülkede kural değil kral var. Gece yatıyorsunuz, sabah uyanıyorsunuz, bütün oyunun kuralları değişebiliyor. Her şey tek kişinin iki dudağının arasından çıkacak söze bağlı” diye konuştu.
Öztrak’ın konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle:
“40 bin km yol yaptık”
“Bugün CHP’nin Ekonomi Masası olarak İzmir İl Başkanımız, İl Örgütümüz, milletvekillerimiz ve Masa mensuplarımız ile birlikte sizleri ziyaret ediyoruz. Bugüne kadar 39 ilimizi ziyaret ettik. 40 bin kilometre yol yaptık. Türkiye’nin önemli şehirlerini dolaşma, orada esnafımız ile bir araya gelme, iş insanlarımız ile birlikte olma imkanını bulduk.
“Sıcak para ile ekonomiyi şişirme modeli artık yürümüyor”
Türkiye’nin çok ciddi sorunları var. Bugün buraya nasıl geldiğimizi özetlemeye çalışırsak aynı anda iki krizi ya da iki büyük sıkıntıyı birlikte yaşıyoruz. Bunlardan bir tanesi… Türkiye’nin 2000’li yılların başındaki krizden sonra izlemeye başladığı program, artık bugün bu ülkenin ihtiyaçlarına ve dünya konjonktüründeki değişikliğe cevap vermiyor. Yani sıcak para ile ekonomiyi şişirme modeli artık yürümüyor. Sıcak para kısmı gelmiyor ama şu anda mevcut hükümet ısrarla şişirme kısmını, kredi ile borç ile ekonomiyi büyütmeye çalışıyor. Ancak sıcak para gelmeyince bunu yapmaya çalışırken de tüm iktisadi hayatın çeşitli alanlarını ciddi şekilde tahrip ediyor.
“Döviz rezervlerimiz bitmiş vaziyette”
Dış dengemiz bozuluyor. Cari açığımız rekordan rekora koşuyor. Döviz rezervlerimiz bitmiş vaziyette. Enflasyon aldı başını gitti. Büyümenin niteliği, beton dışında ihracata dönük döviz kazandırıcı mal üreten bir büyüme olması; çalışanlar ile çalıştıranlar arasındaki dengeyi bozmadan bir büyümenin gerçekleşmesi artık söz konusu olmuyor. Hep çalıştıranlar lehine bozulan bir dengeyle ya da faizden, ranttan kazananlar lehine bozulan bir denge ile karşı karşıyayız.
“Sabah uyanıyorsunuz, bütün oyunun kuralları değişebiliyor”
Diğer taraftan ucube bir Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi diye bir sistem geldi. Aslında tam bir tek adam rejimi. Bugün artık ülkede kural yerine kral var. Bunu bana Polatlı’da bir çiftçi söylemişti. Biz kral değil kural istiyoruz demişti ama bugün ülkede kural yok, kral var. Gece yatıyorsunuz, sabah uyanıyorsunuz, bütün oyunun kuralları değişebiliyor. Her şey tek kişinin iki dudağının arasından çıkacak söze bağlı. Bu sistem kurulurken, kurumsal kapasiteler önemli ölçüde aşınıyor. Bazı köklü kurumlar yok oluyor.
“Fırsatları kaçırma riski giderek artıyor”
Türkiye’nin uluslararası ilişkilerinde Türkiye’nin güvenilir ortak olma algısı giderek zayıflıyor. Pandemiden sonra, dünyada meydana gelen değişikler bu tedarik zincirlerinin kısalması, Çin’deki arz merkezlerinin dağılmaya başlamasıyla birlikte önemli fırsatlar var önümüzde; ama tek adam sisteminin devlette yarattığı yönetim krizi ile ve de ekonomik sıkıntılar nedeniyle bu fırsatları kaçırma riski giderek artıyor.
“Türkiye’nin katılımcılık ve hesap verebilirlik açısından durumu içler acısı”
Milletin zenginleşmesi kral yerine kural olmasına bağlıdır. Özellikle burada grafiğe baktığınız zaman kurumsal kalite endeksi yapmaya çalıştık. Mesele katılımcılık ve hesap verebilirlik diye bir gösterge koyduk. Bu göstergede dünyada en iyi olan ülke hangisi ise ona 100 dedik, en üste koyduk. Norveç’miş. Onun altında bizim de üyesi olduğumuz Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı’nın üyesi olan ülkelerin ortalaması var. Onun en altında da Türkiye var. Türkiye’nin gerçekten katılımcılık ve hesap verebilirlik bakımından durumu içler acısı.
Peki bu neye yarıyor? Hep söylüyoruz ya Türkiye’de hukuk sisteminin olmayışı, hesap verebilir bir yönetimin olmayışı cebimizi boşaltıyor diyorduk. Bu doğru mu değil mi bunu test ettik. Grafiğe baktığınız zaman; bu endekste kim ne kadar iyi ise onun gelirinin o kadar yüksek olduğunu görüyoruz. Demek ki milletlerin zenginliği büyük ölçüde kral yerine kural olmasına bağlı. Onun için biz diyoruz ki Türkiye’nin artık yeni kurallara, yeni kurumlara, yeni kadrolara ihtiyacı var.
“Ekonomi bir safsataya kurban edildi”
Bugün Türkiye’de kurumsal altyapının tamamen çöktüğünü görüyoruz. Ekonomide de çok ciddi sıkıntılar var. 2018 Temmuz ayından bu yana Merkez Bankası’nın döviz kasası hızla boşaldı. 128 milyar dolar buharlaştırıldı. Daha hala da 60, 70 milyar dolar bu senin başından beri buharlaşmaya devam ediyor. 3 Hazine ve Maliye Bakanı, 4 Merkez Bankası Başkanı, 5 TÜİK Başkanı gördük. En sonunda da ekonomi tek kişinin ağzından çıkan, kerameti kendinden menkul dünyada hiçbir iktisatçının kabul etmediği bir safsataya kurban edildi. ‘Faiz sebep, enflasyon netice.’
Enflasyon tek haneli rakamlara düşmüştü. Fakat Merkez Bankası başkanları, ekonomi ve maliye bakanları değişti, faizler düşürülmeye başlandı ve ondan sonra da enflasyon yüzde 80’leri buldu. Ekonomide belirsizlik arttı.
“Kurdaki belirsizlik çok ciddi sorunlara yol açıyor”
Yıl sonu için en yüksek kur beklentisine baktığınız zaman 25 TL. En düşük 20 TL’nin altında bir rakam. Türkiye’de hiçbir zaman bu marj bu kadar açık olmadı. Sizler esnafınız bunu en iyi siz anlarsanız. Bir kısmı diyor ki bu 25 TL’ye kadar gider, bir kısmı da diyor ki bu 20 TL’nin altında kalır. Bu kadar marj açıldığı zaman burada çok büyük bir belirsizlik var. İşin nereye gideceği bilinmiyor demektir. Kurdaki belirsizlik çok ciddi sıkıntılara yol açıyor. Güven kalmıyor.
Evet, dışarıda da enflasyon var. Doğru. Hatta burnumuzun dibinde bir de savaş var. Ukrayna’yı işgal eden Rusya’da enflasyon yüzde 15, işgal altında olan Ukrayna’da yüzde 22. Peki Türkiye’de enflasyon ne kadar? Yüzde 79,6. Yüzde 80. Demek ki bu iş dışarıdan değil. Bu iş basbayağı bizden. Bizim de üyesi olduğumuz, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı’nda ortalama enflasyon yüzde 10.3. Dünyada ne kadar enflasyon varsa bizde misliyle var.
“Devletin ödeyeceği faizler, devletin ödeyeceği borçtan daha fazla”
Cari açık her ay rekor üstüne rekor kırıyor. Demek ki bu model çalışmıyor. Bir yıl içinde ödenmesi gereken borçlar da rekor üstüne rekor kırıyor. Türkiye’nin önümüzdeki bir yılda ödemesi gereken borç miktarı 182 milyar dolar. Bunu ödeyeceğiz, yerine 180 milyar dolar daha bulacağız. Çünkü öbür tarafta cari açığımız var. Onu da finanse etmemiz gerekiyor. En yüksek borç ödemesi de reel sektör dediğimiz özel kesim. Bu arada Merkez Bankası’nın net rezervleri de -52,7 milyar dolar. Kasa boş, bitmiş, tüketilmiş.
Bugün devletin ödeyeceği faizler, devletin ödeyeceği borçtan daha fazla. Yani faiz borcu geçmiş. Grafik burada. Bütün bu sorunlara rağmen Türkiye’nin çok önemli üstünlükleri var. Türkiye 4 buçuk saatlik uçuş mesafesinde 58 ülkeye, 1 buçuk milyarlık nüfusa, 22 trilyon dolarlık pazara erişim imkânı olan bir ülke. Başka bu durumda olan ülke sayısı çok az. Bu pazarlar da dünyanın en büyük pazarları. Önümüzde çok büyük imkanlar var. Genç bir nüfusumuz var. Demografik fırsat penceremiz halen açık. Ama zamanımız da daralıyor. Bu fırsatları değerlendirmek için de yeni bir ekonomik modeli hayata geçirmek lazım.
Bunu yapabilmek için ne lazım? Üç yeni lazım. Yeni kurumlar, yeni kurallar, yeni kadrolar. Yeni kurumlar dediğimiz zaman da; bugün milletimizin cebini boşaltan bu ucube Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin bir an önce bırakılıp yeniden bu millet iradesinin tecelligahı olan parlamenter sisteminin hakim olduğu yönetim biçimine hızla geçmemiz lazım.
“Sayıştay’ı sarayın vesayetinden kurtulmasını sağlayacağız”
Bu üç yeni ile birlikte 4 sütun üstüne oturması lazım bizim büyüme stratejimiz. Bir kere herkesin adaleti erişimini sağlayarak her düzeyde etkili, hesap verebilir, kapsayıcı kurumlar oluşturarak demokrasi güçlendireceğiz, can ve mal güvenliğini sağlamamız lazım. Bunun için demokratik parlamenter sisteme geçeceğiz. Tarafsız Cumhurbaşkanı olacak. Kuvvetler ayrılığını güçlendireceğiz. Yeni bir seçim yasamız olacak. Siyasi ahlak yasasını çıkaracağız. TBMM’de kesin hesap komisyonunu kuracağız. Sayıştay’ın sarayın vesayetinden kurtulmasını sağlayacağız.
“Büyüme stratejisi olması lazım”
Ekonomiyi sıcak para ile şişiren değil, üreterek verimlilikle zenginleştiren bir büyüme stratejisi olması lazım. Ekonomide üretim odaklı rekabetçi bir yaklaşımımızın olması lazım. Eğitim politikalarını yeniden şekillendirmeliyiz. Kamu ve özel arasında yeni bir diyalog biçimini kurmalıyız. Strateji ve Planlama Teşkilatı’nı kurmalıyız. Katılımcı, etkili bir stratejik planlama ile ülkenin alt yapısını yeniden ülkenin önünde darboğaz oluşturmayacak şekilde düzeltmeliyiz. Yeşil mutabakata uyum sağlamamız lazım. Ekonomik ve Sosyal Konseyi çalışır hale getirmeliyiz.
“İnsanların refahtan pay almaları lazım”
Büyümenin kapsayıcı olması lazım. Refahtan herkes adil bir pay almıyorsa o zaman o büyüme sürdürebilir olmuyor. Yani şunu söyleyeyim. Bir ekonomide sürekli birileri kazanıyor, sürekli birileri kaybediyorsa o ekonomi yürümüyor, bitiyor. İnsanların refahtan paylarını almaları lazım.
Sürdürülebilirlik. Bir çevre ile ilgili olarak sürdürülebilir önemli. Burada iki şeye uymamız lazım. Biri Paris İklim Anlaşması, diğeri de Birleşmiş Milletler’in sürdürülebilir kalkınma ile ilgili belirlemiş olduğu hedefler. Bu ikisine uyarak işlerimizi yaparsak dışarıdan çok daha ucuz para temin etmemiz mümkün. Bunları yaptığımızda zaten kendiliğinden büyüme daha da yüksek oluyor.
Mali ve para politikası sürdürelebilir olmalı. Yani ülkeyi borca batırmamalıyız maliye politikası ile. Para politikası ile de enflasyonu azdırmamalıyız. Bu çerçevede Merkez Bankası’nın araç bağımsızlığına da saygı göstermemiz lazım.”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***