Kuleli Askeri Lisesi’nin mutfağında askerlik yaparken darbeci diye damgalanan Er İbrahim Sezer, şu anda darbeden hapis yatan yaklaşık 100 erden biri. O da tıpkı diğer erler gibi komutanlarının emriyle köprüye götürüldü. Harbiyeli annesi Melek Çetinkaya‘ya bir mektup yazarak sesinin duyulmasını isteyen Sezer, “Sözde uzmanların tartışma programlarına çıkıp insanları aldattığını gördükçe çok üzülüyorum. Lütfen bunlara inanmayın. Bizim hain, darbeci, milletine kurşun sıkan teröristler olduğumuzu iddia ediyorlar. Bu attıkları iftiraların yalan olduğunu en iyi kendileri biliyor. Hapiste hiçbir erin kalmadığını söylüyor. Çünkü halkın tepkisinden çekiniyorlar. Bunları söyleyenlere benim bu satırlarımı tokat gibi yüzlerine çarpın. Cezaevinde halen darbeden dolayı yatan 100 civarında er, bizden hiçbir farkı olmayan 180 civarı askeri öğrenci yatıyor.” dedi.
27 yaşındaki İbrahim Sezer, 15 Temmuz günü Kuleli Askeri Lisesi’nin mutfağında askerliğini yapan 21 yaşında bir gençti. O gece terör saldırısı olacağı ve çok sayıda canlı bomba ihbarı aldıklarını söyleyen komutanlarının emriyle Boğaziçi Köprüsü’ne götürüldü. Onlara emniyet güçlerine yardım edecekleri söylendi. O gece köprüde kimseye zarar vermediği mahkemede kayda geçen Sezer, yargılamalar sonunda darbeye yardım ettiği iddiasıyla 17 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırıldı.
Altı yıldır Silivri Cezaevinde adaletin tecelli etmesini beklediğini söyleyen Sezer, Harbiyeli annesi Melek Çetinkaya’ya mektup göndererek sesinin duyurulmasını istedi. İbrahim Sezer’in mektubunu yeni tahliye olan koğuş arkadaşı Taha Furkan Çetinkaya, annesinin Youtube kanalında seslendirdi.
EMNİYETTE İŞKENCE GÖRDÜLER: “SİZ DAHA DURUN ASIL PARTİ YUKARIDA”
O gece Boğaziçi Köprüsü’nde 2 er, 2 askeri öğrenci, 1 uzman çavuş, 1 astsubay ve bir subay olmak üzere 7 asker vahşice katledildi. Gözünü kaybeden, felç olan, ağır yaralanan öğrenciler oldu. Linç girişiminden canlarını kurtarmak için 25-30 kişilik polis aracına 109 kişi binen İbrahim Sezer ve arkadaşları, götürüldükleri emniyette saatlerce dövüldü. “Siz daha durun, asıl parti yukarıda” diyen polisler tarafından ters kelepçeli olarak sanki darbeye onlar kalkışmış gibi işkence gördüler. Sezer mektubunda o anlarda ölmek istediğini söylüyor.
“BAŞIMDA 5 DİKİŞ, HER YERİMDE MORLUKLAR VARDI”
Hipokrat yemini etmiş doktorların kendilerine darp raporu vermekten kaçındığını anlatan Sezer, “Oysa benim başımda 5 dikiş, sağ omzumda incinme, yüzümde morluklar, vücudumun her yerinde çürükler, ezikler ve darp izleri vardı. Düşünün, ben yaralı askerler içerisinde durumu bir nebze iyi olanlardan biriydim. 5 gün ters kelepçeli bir şekilde gözaltında kaldıktan sonra adli kontrol şartıyla serbest bırakıldık fakat serbest bırakmadılar.” dedi.
“BENİM BU SATIRLARIMI TELEVİZYONDA KONUŞAN SÖZDE UZMANLARIN SURATINA BİR TOKAT GİBİ ÇARPIN”
Sezer mektubunda, televizyonlara çıkıp kendilerini darbeci gibi anlatan bazı uzmanlara ve gazetecilere de sitem etti. Halka seslenen Sezer, doğruyu söylemeyen bu gazetecilere inanmamalarını istedi.
“Sözde uzmanların tartışma programlarına çıkıp insanları aldattığını gördükçe çok üzülüyorum” diyen Sezer, şöyle devam etti: “Onlar biliyor ki her söylenene inanan bir kitle var karşılarında. Lütfen bunlara inanmayın. Bizim hain, darbeci, milletine kurşun sıkan teröristler olduğumuzu iddia ediyorlar. Bu attıkları iftiraların yalan olduğunu en iyi kendileri biliyor.” diye yazdı.
“100 CİVARINDA ER DARBEDEN YATIYOR”
Sezer, tepki çekmemek için hapiste hiçbir erin kalmadığını söyleyen uzmanların yalanlarını ise yüzlerine vurdu: “Hapiste hiçbir “ER”in kalmadığını söylüyor. Çünkü halkın tepkisinden çekiniyorlar. Bunları söyleyenlere benim bu satırlarımı tokat gibi yüzlerine çarpın. Cezaevinde halen darbeden dolayı yatan 100 civarında “er”, bizden hiçbir farkı olmayan 180 civarı askeri öğrenci yatıyor.” diye yazdı.
İbrahim Sezer’in mektubunun orijinali..
Merhaba,
Sizlere bu satırları Silivri Cezaevi’nden yazıyorum. Öncelikle sizlere kendimi tanıtayım. Ben İbrahim SEZER. 27 yaşındayım. Gaziantep’te yaşıyordum. Görmüş olduğunuz fotoğraf 7 Haziran 2022 tarihinde Silivri Cezaevi’nde açık görüşte çekildi. Bordo tişörtlü olan benim yanımdakiler de canım kardeşlerim. Bana göre gerçek bir “Adalet Savaşcısı” olan Melek Çetinkaya’nın isteği üzere sizlere yaşadıklarımı tüm samimiyetimle anlatacağım.
1 Ekim 2015 tarihinde Vatani görevimi yapmak için Gaziantep’ten ayrıldım. 15 Temmuz 2016 tarihinde Kuleli Askeri Lisesi’nde mutfakta görevli bir askerdim. 15 Temmuz öncesinde ülke genelinde patlayan bombalar nedeniyle herkeste olduğu gibi askeriyede de gözle görülür bir gerginlik vardı. Sık sık çarşı izinlerimiz iptal edilirdi. 15 Temmuz akşamı büyük bir terör saldırısı olacağı, çok sayıda canlı bomba ihbarı alındığı gerekçesiyle emniyet güçlerine yardım amaçlı, olaylara müdahale etmek için komutanlarımız tarafından birlikten çıkarıldık.
Telefonlarımız toplandığı için komutanlarımızın bilgilendirmesi dışında hiçbir bilgi kaynağımız yoktu. Askeriyeden etrafı kapalı askeri bir araçla ayrıldık. Nereye gittiğimiz hakkında bir bilgi verilmedi ve araçtan indiğimiz zaman Boğaz Köprüsü’nde olduğumu anladım. Komutanlarımız bombalı araçlara müdahale edip durmak için burada olduğumuzu söyledi.
Ben de köprüde sabaha kadar bekledim ve kimseye bir zarar vermedim. Mahkeme delilleri ile sabittir. Sabahın ilk ışıkları ile kim olduğunu bilmediğimiz kalabalık grubun üzerimize yürüdüğünü gördük. Komutanlarımız kimsenin zarar görmemesi için silahlarımızı bırakmamızı emretti. Silahlarımızı bıraktığımızı gören grup bizi linç etmek için saldırdı. Bu linç girişiminde 2 er, 2 askeri öğrenci, 1 uzman çavuş, 1 astsubay ve bir subay olmak üzere 7 kişi vahşice katledildi. Eminim birçoğunuz bu 7 askerin nasıl vahşice katledildiği görüntüleri izlemiştir.
7 askerin dışında 120 civarında asker de feci şekilde yaralandı. Aralarında gözünü kaybeden ve felç kalan askerler oldu. O gece köprü üzerinde ve farklı yerlerde hayatını kaybeden onlarca asker var. Onların arkasından hain denildi. O gün beni de öldürebilselerdi aynı şeyi söyleyeceklerdi. Hiçbir şeyden haberi olmayan o insanlar şehit edildi. Onlar böyle bir şeyi hak etmedi. Onlar hayatını kaybetti ama ben yaşıyorum. Ve ben yaşadığım sürece onların hakkını savunacağım. Çünkü ben de hayatımı kaybetmiş olsaydım arkamda gerçeği haykıran birinin olmasını isterdim.
Komutanlarının emrini yerine getirmek dışında hiçbir şey yapmayan ve o gece şehit edilen askerlerden birinin naaşını babasına çöp poşetinde teslim etmişler. Bu da yetmez gibi hiçbir yere gömülmesine izin verilmemiş. Bu yüzden çaresiz şehit babası oğlunu ıssız bir yol kenarına defnetmek zorunda kalmış. Salaları ve cenaze namazları olmadan bu şehit askerler defnedildi. Allah onlara rahmet ailelerine sabır versin. Elinizi vicdanınıza koyun ve düşünün. Bu askerlerden biri sizin evladınız, kardeşiniz olabilirdi.
Köprüdeki olaylara dönecek olursak; bitmek bilmeyen linç girişiminden canımızı kurtarmak için 25-30 kişilik polis aracına 109 kişi bindik. Anlayacağınız balık istifi gibi bir durumdaydık. Polis aracıyla o şekilde emniyete götürüldük. Araç içerisinde şahsen ben kurtulduğumuzu düşünüyordum. Oysa işkence bizim yeni başlıyordu. Araçtan inerken emniyetin giriş koridorunda bulunan polisler tarafından dövülerek içeri sokulduk.
İçlerinden bir tanesi “Siz daha durun asıl parti yukarıda!” diyerek işkencenin henüz bitmediğini anlamamızı sağladı. Yukarıda ters kelepçeli olarak saatlerce dövüldükten sonra aynı polisler tarafından ben de dahil durumu ağır olan askerleri, sanırım “ölmeyelim diye” hastaneye götürdüler. Açıkçası darp edilmekten o kadar bezmiştim ki ya bayılayım ya da öleyim diyordum. Ama ikisi de olmadı.
Hipokrat yemini etmiş doktorlar bize darp raporu vermekten kaçındı. Oysa benim başımda 5 dikiş, sağ omzumda incinme, yüzümde morluklar, vücudumun her yerinde çürükler, ezikler ve darp izleri vardı. Düşünün, ben yaralı askerler içerisinde durumu bir nebze iyi olanlardan biriydim. 5 gün ters kelepçeli bir şekilde gözaltında kaldıktan sonra adli kontrol şartıyla serbest bırakıldık fakat serbest bırakmadılar.
Çağlayan’da -7. katta 1 gün nezarette bekletildik. Sonrasında başka bir Sulh Ceza Hakimliği’ne çıkarıldık ve tutuklandık. 15 ay boyunca neden yattığımızı bilmeden Silivri’nin soğuk duvarları arasında çürümeye terk edildik. Ardından hızlandırılmış bir yargılama sürecinin sonunda darbe suçlamasından Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldım.
Hayatımın en çaresiz gününü ben o gün yaşadım. Cezamı yardım derecesinden 17 yıl 6 ay’a çevirdiler. 15 Temmuz’un yıl dönümüne getirilen bu karar yine başka bir yıl dönümünde İstinaf Mahkemesinde onaylandı. 6 yıldır adaletin tecelli etmesini bekliyorum. Ben vatani görevimi yapmak için askere, peygamber ocağına geldim, terörist ilan edilip hapse atılmak için değil.
Sevgili anneler, babalar ve arkadaşlar;
Bu yaşadıklarım sizin çocuğunuzun veya kardeşlerinizin başına gelebilirdi. Eğer 2 ay sonra bu olay olsaydı ben evimde olacaktım. Benim yerime o gün orada başka birinin evladı veya kardeşi olacaktı. Askerliğini yapanlar iyi bilir. Bir “ER”’in komutanın rütbesi ne olursa olsun verdiği emri sorgulaması mümkün değildir. Şimdi size bir örnek vermek istiyorum. Milli Eğitim Bakanı’nın yeni eğitim sistemi ile ilgili yapacağı bir değişikliği okulun hademesiyle yaptığını düşünün. Bu örnek ne kadar mantıklı geliyorsa bir komutanın da darbe planlamasını bir “er”le yaptığını ve bir ER ‘in darbeden önceden haberdar olduğu o kadar mantıklıdır. Bir asker komutanın verdiği emri yapar, sorgulamaz ve sorumlusu komutandır.
Bunun böyle olduğunu herkes biliyor olmasına rağmen bizim darbenin içerisinde yer aldığımızı iddia eden insanlara inanılmasını aklım almıyor. Sizden ricam aldıkları avantalar kesilmesin diye kalemini ve vicdanını satan, masum insanlara iftira atan ve bundan utanmayan gazetecilerin yaptıkları haberlere sorgulamadan inanmayın. Toplum olarak (ben de dahil) başımıza gelen birçok musibetin sebebi duyduğumuz her şeye körü körüne inanmak değil midir? Tembellikten mi yoksa cahillikten mi, belki de her ikisinden ötürü başkalarının bizim yerimize düşünmesini, bizim yerimize karar vermesini bekliyoruz. Bu yüzden de hep kandırılıyor ve aldatılıyoruz. Lütfen bu körü körüne inanmaların hayatlarımızı kararttığını evlatlarımızın geleceklerini ipotek altına alınmasına sebep olduğunu bilin.
Bizim her duyduğumuza inandığımızı bilen unvanları boylarından uzun “sözde” uzmanların tartışma programlarına çıkıp insanları aldattığını gördükçe üzülüyorum. Onlar biliyor ki her söylenene inanan bir kitle var karşılarında. Lütfen bunlara inanmayın. Bizim hain, darbeci, milletine kurşun sıkan teröristler olduğunu iddia ediyorlar. Bu attıkları iftiraların yalan olduğunu en iyi kendileri biliyor. Adalet tecelli ettiğinde bu söylenenlerin yalan ve iftira olduğunu herkes görecek.
Hapiste hiçbir “ER” in kalmadığını söylüyorlar. Çünkü halkın tepkisinden çekiniyorlar. Bunları söyleyenlere benim bu satırlarımı tokat gibi yüzlerine çarpın. Cezaevinde halen darbeden dolayı yatan 100 civarında “ er”, bizden hiçbir farkı olmayan 180 civarı askeri öğrenci yatıyor. Tabi bunun yanında asker de çürümeye terk edilmiş durumdadır.
Bencil biri değilim. Adaletsizlik sadece bize yapılmıyor. Şiddet mağduru kadınlara, hak ettiği ücreti alamayan işçilere, sivil ölüme itilmişlere, torpili olmadığı için atanamayanlara, açlıktan kendini yakanlara, öldürülen hayvanlara… Bunları her gün okudukça kahroluyorum. Çünkü ben de bu ülkenin bir evladıyım.
Karamsar bir insan da değilim. Sizlere son olarak pozitif şeylerden bahsetmek istiyorum. Başıma çok kötü şeyler gelmiş olabilir ama yaşama hep sıkı sıkıya sarıldım. Elimdeki ile mutlu olmasını bilirim. 6 yılımı dört duvar arasında geçirdim ama burada birçok hayat tecrübesi edindim. Gerçek dostlar kazandım. Kişisel olarak kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Düzenli olarak spor yapıyorum, kitap okuyorum (Okumanızı “sevgiyle” tavsiye etmek istediğim iki kitap: Hayvan Çiftliği ve 1984 bu kitapları okuduktan sonra eminim büyük yazar George Orwell’e saygı duyacaksınız).
Açıköğretimden liseyi bitirdim, İngilizce öğrendim, 2019 YKS sınavında 800. olarak Türkiye derecesi yapmış olan koğuş arkadaşım askeri öğrenci Abdullah Vesek’in yardımı ile üniversite sınavına girdim. Nasip olursa bir üniversite okuyacağım. Olmazsa da her genç gibi ben de daha iyi daha özgür bir hayat yaşamak için Avrupa’ya gitmek istiyorum.
Ekonomideki parıltıyı ve şahlanışı görüyorum. İnsanlar o kadar mutlu ve zengin ki her gün saatlerce ekmek kuyruğu beklemekten sıkılmıyor. Ben bu ülkede karın tokluğuna çalışmak istemiyorum. İnsan gibi bir hayat yaşamak istiyorum. Abdullah Vesek ve onun gibi 70 askeri öğrenci 21 Haziran’da beraat istemi ile tahliye edildi.
Bu insanlar cezaevinde darbeci, vatan haini denilerek atıldı. 6 yılın sonunda tahliye edildiler. Peki bu insanlar neden 6 yıl yattı? Cevap mı? Bir hiç uğruna. Cezaevinde bulunan erler, askeri öğrenciler, uzman çavuşlar, astsubaylar, subaylar ve masum olan tüm herkes şu an bir hiç uğruna cezaevinde tutuluyor. Adalet tecelli ettiği zaman hapiste bulunan bütün masumların özgürlüğüne kavuşacağına olan inancım sonsuzdur.
Haddim olmayarak Bütün Masumların Sözcülüğüne Soyunan ER İBRAHİM SEZER
Çocuklar inanın, inanın çocuklar
Güzel günler göreceğiz Güneşli günler
Motorları maviliklere süreceğiz
Güzel günler göreceğiz güneşli günler
Nazım Hikmet RAN
Kuleli Askeri Lisesi’nin mutfağında askerlik yapan er nasıl darbeci ilan edildi? @15TemGercekleri https://t.co/YppdpimCXQ
— 15 Temmuz Gerçekleri (@15TemGercekleri) July 21, 2022
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***