YORUM | VEYSEL AYHAN
Bu serinin ilk yazısı “Evler” ile ilgiliydi. Peki bu evlerde nasıl insan yetiştirilmeli ve öncelikli olarak neler okunmalı?
Evlerin asli fonksiyonu yaratıcısına saygılı, evrensel ve insani değerlere tutkuyla bağlı insanlar yetiştirmek. Bu insanlar i’lâ-yı kelimetullah’a (Allah’ı anlatma) gönül vermiş, her konumdaki insanla empati kurabilen, insani kriterleri öncelleyen, insanlığın barışı için kendi konforundan gerekirse taviz veren, aktivist bir ruhla haksızlıklarla mücadele eden “birey”lerdir.
Bu ideale göre hayatını şekillendiren bir Hizmet gönüllüsü için temel donanım “Nur”lardır. Nurlar ciddi olarak okunmadan Hizmet ruhu kazanılmaz.
RİSALE-İ NUR NEDİR?
Risale-i Nur sıradan bir bilgi kaynağı değildir. Allah’ın varlığını ispatlayan bir mantık eseri olarak düşünmek yetmez. Risale-i Nur ‘marifetullah’ın alfabesini öğretir. O, ‘Allah bilgisi’nin anahtarıdır. Nurlar Kur’an’ın bu çağı aydınlatan emsalsiz bir tefsiridir. Bu sebeple de Kur’an’a ait bir ilham, tılsım ve insibağ taşır. Sadece İhlas risalesini ele alsanız her bir cümlesinin Kur’an’dan lemean etmiş benzersiz birer vecize olduğunu görürsünüz. Hemen her Risale böyledir. Risaleler, öyle erişilmez bir istiğna ve Allah teveccühüyle telif edilmiştir ki bu, onu ilahi bir feyz kaynağı “matiyeye” olma mazhariyetine sahip kılmıştır.
Tarihte şöyle bir eser var mıdır?
60 yıldan fazladır, Türkiye’de ve dünyada binlerce, yüz binlerce evde milyonlarca defa okundu ve topluca müzakere edildi ve bugün de edilmeye devam ediyor…
Bu hüsnü kabul, müellifinin uhrevi beklentilere bile bina etmediği azmine, hasbiliğine, erişilmez nezahet ve sadelikteki hayatına ilahi bir lütuftur.
Cenab-ı Hak, “Nur”lara bir tılsım ihsan etmiştir. Siz okurken aklınız kelimelerle meşgulken o, kalbinizi onarır; siz cümleleri anlamaya çalışırken o beyninizi imar eder… Hiçbir şey anlamadığınız bir bahsi bitirdiğinizde bile o size farkettirmeden dağarcığınızı nurlarla doldurur. Ve ayrıca nurlar, insan ruhuna şaşmaz bir müspet davranış pusulası armağan eder. Risaleler Allah’a ulaşma vasıtası olarak görüldükçe bu böyledir.
Ama ne zaman ki o kutsi metinlere kibirle, cemaat taassubu ve inhisarıyla yaklaşırsanız tılsım bozulur. Nurları araç değil amaç haline getirdiğinizde, ticari bir emtiaya çevirdiğinizde veya ilminizi ilâna vesile yaptığınızda bu müstesna metinler size kapılarını kapatır. Sihir ve insibağ kaybolur, pusula yitirilir. Böyle olunca Nurları hıfzedersiniz ama ondan gram nasibiniz olmaz.
PIRLANTA SERİSİ
Nurlar, ruhu teskin edip Allah’a teveccühü bir refleks ve tabiat haline getirdikten sonra bunun amel-i salihe dönüşmesi gerekir. Amel-i salih ve aksiyonun disiplini için Prizma serisi, İrşad Ekseni, Kuran’dan İdrake Yansıyanlar ve Sonsuz Nur başta olmak üzere Pırlanta serisinin okunması ve hazmedilmesi gerekir.
Yazı yazarken ihlası korumak hitabete nispeten kolaydır. İnsan telif ettiği esere nefsini karıştırmayabilir. Ama hitabette, bu, oldukça zordur. 50 yıllık bir vaaz birikimini önünüze alıp o gözle inceleyin. Mütecessis bir insansanız bir konuşmacıyı dinlerken nefsinin karıştığı cümleleri fark edersiniz. Bir insanın on yıllarca konuşmuş olması ve bir cümle ile dahi nefsini karıştırmamış olması erişilmez bir ihlas zirvesidir. Bu nedenle de bunların kitaplaşması, okunması aynı ihlasın insibağına erişmek anlamında önemli bir bahtiyarlık vesilesidir.
Risalelerin bize öğrettiği “mâna-yı harfi” “mâna-yı ismi” ayrımı bu eserlere bakışımızda da geçerlidir:
“Cenâb-ı Hakkın mâsivâsına, yani kâinata mânâ-yı harfi ile ve O’nun hesabına bakmak lâzımdır. Mânâ-yı ismi ile ve esbab hesabına bakmak hatâdır.”
Bu eserleri ve müelliflerini “mânâ-yı harfi” ile değil de “mâna-yı ismi” üzerinden yüceltmek tehlikelidir. Sohbet-i Canan yerine sürekli onları zikretmek “Böyle gavs” “şöyle dâhi” “hatadan âri”, “bî-hemta” “fevkalbeşer” gibi nitelemeler yapmak, “mâna-yı ismi” üzerinden onları insanüstü bir makama çıkarmak Gayretullah’a dokunur. (Bkz: Herkul, 9.40) Bu ve benzeri sözlerin ucu şirke kadar gidebilir. Bu da kitapların feyzinden mahrumiyete sebep olur.
Bir başka tehlike manaya değil kışra takılmaktır. Sekiz risaleyi birden önüne sermek veya okunan kitapların biçimsel örgüsüne, metin kurgusuna meftun olmak, şiiriyete takılmak… Bu durum bal yemeyi bal kavanozunu dışından yalama sanmak gibi bir şey… Edebiyat, belagat, fesahat derken öz unutulabilir.
Tüm bu eserlerle sağlam bir temel oluşturduktan sonra herkes ufku nispetinde yenilenen dünyaya uyum sağlamak, insan prototiplerini tanımak için dünya klasiklerini, geldiği ülkenin yerel klasiklerini okumalı. Tarih, felsefe, mantık ve diğer sahalarda da belli bir donanıma ulaşılmalı.
MENTÖR ÖĞRENCİ
Kitap okumak fevkalade önemlidir ama her şey değildir. Okunan eserler yaşanmıyorsa, amel-i salihe dönüşmüyorsa şu ayetin hakikati tezahür eder:
“Kendilerine Tevrat yükletilip de sonra onu (içindeki derin anlamları, hikmet ve hükümleriyle gereği gibi) yüklenmemiş olanların durumu, koskoca kitap yükü taşıyan eşeğin durumu gibidir.” (Cum’a: 5)
Bir mentör öğrencinin kendini nefsin cazibedar girdaplarına kaptırmaması için ameli-i salihle vaktini tıka basa doldurması gerekir.
Amel- i salih neleri içerir? (Bkz: Deizm ve ateizmin en önemli nedeni)
Mentör öğrenciyi kim yetiştirecek?
“Tavuk mu yumurtada çıkar yumurta mı tavuktan” paradoksu tam böyle bir şey. Karizma ve sürükleyiciliğiyle rehberi olduğu öğrencilere mentörlük yapan, mecazi anlamıyla “idol”ler yoksa idealist öğrenci yetişmez. Bu kalitede kız ve erkek mentörler ancak aynı nitelikteki benzerleri aracılığıyla yetişir. Böyle bir salih döngü yoksa evler fonksiyonunu yerine getiremez. Bugün bilhassa yurtdışına gelmiş, dil öğrenip yabancı okullara intibak etme uğraşı veren öğrenciler için bu evsafta kız ve erkek mentörler vazgeçilmez bir zorunluluktur.
Toptancılıkla rehberlik olmaz. Toptan rehberlik yapmak toptan heykel imal etmek gibi bir şeydir. Fabrikasyon heykel üretilir ama bunların sanat değeri olmaz. Toptancılıkla kendi olabilen, dünyaya katkıda bulunabilecek “birey”ler yetişmez.
KAMP BOYACI KÜPÜ MÜ?
Toplu programlar, kalabalık yaz kampları vesilesiyle bir araya geliş çok önemli ve vazgeçilmezdir. Mutlaka verimlidir. Ama kamplar “boyacı küpü” değildir. Öğrencilerle birebir ilgilenme, teke tek problemleri dinleme, ufuk kazandırma, sonraki zaman dilimleri için daimî arkadaşlık bağları kurma gibi fonksiyonlar yoksa kampların etkisi saman alevi gibi olur. 10 günlük bir kamp yılın diğer 355 gününde yapılanların devamı veya bir parçasıysa gerçek verim alınır. Yoksa yapılan rehberlik, ansızın ve çok şiddetli olarak yağan ve hızla buharlaşan yaz yağmuruna benzer.
Böyle olunca da kamp biter herkes kendi dünyasına döner. Biz de -ne yapalım- kemiyet tablolarıyla teselli oluruz. Bu sebeple bir rehberliğin en önemli başarı kriteri sahip olduğu bu kalitede mentör sayısıdır.
REHBERLİK TESTİ
Bir şehirde rehberlik veya Hizmet var mı yok mu?
Bu testi yapmak çok kolay?
İki şaşmaz ve reel veri var:
Bir: Kaç tane orijinine uygun ev var?
İki: Kaç tane vasıflı mentör öğrenciniz var?
Geri kalan tüm veriler istatistikten ibarettir.
Bu kalibrede rehberler yoksa ne okul ne de başka bir kurum sıradan bir okul veya sıradan bir kurumdan öte kıymet ifade etmez. Bu bakış açısıyla ideal bir ev, dev bir okuldan veya şaşaalı bir kurumdan daha değerli çıkabilir.
FELEĞİN ÇEMBERİNDEN GEÇENLER
Bu problemleri aşmada artık alternatif bir insan kaynağımız var.
Kimisi yatmış-çıkmış, bazısı gaybubet yaşamış, çekmedikleri eziyet kalmamış, yokluklar içinde kendilerini manevi olarak eğitmiş, dikenli yollar aşmış, para, mülk, makam her ne varsa sıfırlamış; özetle feleğin çemberinden geçmiş muazzam bir kitle var. Bu insanların değerinin farkına varmamak küfranı nimet olur. Elimizde yetişmiş mentörler yoksa -yaşın hiçbir önemi yok- kadın erkek her biri “mentör öğrenci” olarak 3-5 gençle birebir ilgilenebilir. Hayat tecrübelerini ve birikimlerini yeni nesle aktarabilir ve onlara amel-i salih yönüyle mentörlük yapabilir. Bu tercih, yurtdışına gelenlerin ürün vermesine vesile olduğu için onların yeniden hayata tutunmasında bir doping etkisi yapacaktır.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***