Toprak işgal etmeye gidiyorduk. Geceydi tabii ki. Otobüsün koridorları bile doluydu. Siyah naylon balyalarıydı daha çok. 3-4 çocuk atlayıp, zıplayabiliyordu üstlerinde yine de. Evlerinin duvarlarının üstünde zıplıyorlardı aslında. Toprağı işgal edince, hemen direkleri çakıp, üstü ve çevresi siyah naylonla çevriliyordu hemen. 7-8 tahta direk de koltukların altına uzatılmıştı boydan boya. Esas evin ortasına konulanlardandı bunlar, çok sağlam görünüyorlardı, hani evimizin direği denilenlerden…
Zaten ne yoktu ki otobüsün içinde. Yoksul hayatlarda ne olabilecekse her şey. En az 4-5 plastik leğen vardı mesela. Birisinde bir çocuk uyuyordu. Rahat görünüyordu. Leğende sadece o yoktu halbuki. Birkaç parça elbise, bir havlu, beyaz, temiz ama çıkmamış lekeleri olan, bir tuzluk, içinde hala tuz olmalıydı, dökülmüştü çünkü biraz havlunun lekeli tarafında seçilebiliyordu ve bir köpek yavrusu, yine uyuyan…
Koltukların üstü daha da karışıktı. Çok endişeli yüzler vardı. Toprak sahibinin silahlı adamları karşılarına çıkabilirdi mesela. Kolayca vurabiliyorlardı. Sırtlarını mülkiyete dayamışlardı çünkü ve adalet mülkün temeliydi. Onların ise sadece uzun ve keskin bıçakları- machetaları vardı yanlarında. Birkaç tanesi yanlarına birkaç tabanca almış olmalıydılar. Daha sonra yükleri indirirken, bir tabanca düştü, yatağın içinden. Şarjörü fırladı bir adım ileri. Ben alıp verdim yerden, yatağını taşıyordu sahibi, küçük kızı peşinden koşuyordu. Sadece üç mermi vardı şarjörde. Tam bir yoksulluk tarifi gibi geldi bu bana. Silahımız olsa bile üç atımlık, en çok…
Otobüstekilerin çoğunun gözleri parlıyordu yine de ama. Endişe bile saklayamıyordu umudu.
İsimleri yazılı kağıtları topluyordu bir militan. -MST-Topraksızlar hareketinin 75 bin kadar militanı vardı.- Toprak reformu için devlete verilen belgeydi bu. Daha önceki toplantılarda dağıtıyorduk bu ‘tapu’yu. Tabii ki yasaldı! Anayasada var olan bir hakka ‘Toprak Reformu’na dayanıyordu. Üstünde hangi toprak parçası olduğu yazılı değildi. Onu oraya varınca militanlar yazıyordu. Kimse bilmiyordu çünkü, neresinin işgal edileceğini. Güvenlik için çok önemliydi bu. Çok tehlikeliydi Brezilya. Büyük toprak sahipleri, silahlı adamları, yasal mermisiyle polisleri, Jandarmaları filan vardı. Biliyorsunuz siz de işte, devlet denen şey ve gölgesi.
Sonra otobüslerden inip, hep beraber, çitleri kırdılar. Gecenin ortasıydı. Hızla ve hınçla iniyordu machetalar çitlerin üstüne.
Havayı parçalanmış bir mülkiyet kokusu sardı. İnsanı ferahlatan bir lezzeti vardı. Nasıl anlatayım, banka soymak gibi bir şey…
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***