Bilemem. Aynen, “Fil mi büyük, balina mı”nın cevabını veremeyeceğim gibi bilemem. Çünkü bunların temel özü A’dan Z’ye farklı; tek ortak yanları memeli familyasından olmaları. Ben tarafların söylediklerini sadıkane biçimde özetleyeyim, siz karar verin.
***
“Hiç şüphesiz bu muhtıra Türkiye ve milletimiz açısından zorlu müzakere sürecinden sonra elde edilmiş diplomatik bir zaferdir. PKK ve uzantılarıyla mücadelede tam işbirliği, terörizmin tüm biçim ve tezahürleriyle mücadelede dayanışma, PYD, YPG ve FETÖ’ye destek sağlamama taahhüdü. İsveç’in verilmiş olan sözü şudur; 73 teröristin Türkiye’ye iadesi.”
Dönüşünde, Üsküdar’da kıldığı Cuma namazı çıkışında ayrıntıya giriyor:
“Teröre ve teröriste yönelik şartlarımızı ortaya koyduk, kabul edildi. Avrupa yıllardır bu işi PKK ile geçiştirdi. Ama biz bunu kabul etmedik. FETÖ, PYD ve YPG’yi de sözleşmenin içerisine yerleştirmemeniz gerekiyor dedik. Yan çizmeye kalktılar ama bu bizim kırmızı çizgimizdir dedik. Kabul etmeyecek olursanız kesinlikle anlaşmaya evet diyemeyiz. Sonra da kabul ettiler. Nasıl başarıyla çıktığımızın çok güzel bir ifadesidir.
“Yaptığımız görüşmelerle PKK/PYD/YPG, FETÖ, tüm bu terör örgütleri NATO’nun artık yazılı kayıtlarına giriyor. Bu ilk defa oluyor. Yani PKK Avrupa Birliğinin metinlerinde vardı ama YPG/PYD ve FETÖ yoktu.
“İsveç 73 teröristi bize gönderecek. Şu anda 3-4 tane gönderdiler. Ama bunlar bizim için yeterli değil.”
***
İskandinav ülkelerinin ne dediğine geçmeden, bu sözler hakkında bikaç bilgi düzeltmesi yapıp öyle devam edelim:
1) “Diplomatik zafer” kavramını Erdoğan’ın biraz değişik mütalaa ettiği anlaşılıyor. Türkiye’yi kuran antlaşma hakkında şöyle demişti: “Birileri de Lozan’ı zafer diye yutturmaya çalıştı.”
2) İmzalanan metin, NATO’ya girmek isteyen Finlandiya ve İsveç ile onların girmesine itiraz eden Türkiye arasında imzalanmış bir mutabakat metni. Bir NATO belgesi değil. Altında hiçbir NATO yetkilisinin imzası yok. NATO genel sekreteri sadece moderatörlük yapmış. Zaten adı da “Üçlü Memorandum”.
Diğer yandan, metin “PKK’nın yasaklanmış bir terör örgütü olduğunu teyit” ediyor ama diğerlerini terörist kabul etmiyor. Onları ayrı bir paragrafta ele alıp aynen şöyle diyor: “Finlandiya ve İsveç, PYD/YPG ve Türkiye’de FETÖ olarak tanımlanan örgüte destek sağlamayacaklardır.”
3) Bu kadar iddialı bir konuda Erdoğan iktidarının sağ elinin sol elinden habersiz olması ilginç. Çünkü Adalet Bakanlığı sitesinde Bakan Bekir Bozdağ şöyle diyor: “Sayın Cumhurbaşkanımız, Türk milleti ve Türkiye Cumhuriyeti adına çok büyük bir tarihî zafere imza atmıştır. Finlandiya’da 6 PKK’lı ile 6 FETÖ’cü, İsveç’te ise 10 FETÖ’cü ile 11 PKK’lının dosyaları bekliyor. Mutabakattan sonra bunların iadesi hususunu yeniden yazacağız ve hatırlatacağız.”
Üçlü Memorandum metninde sayı zikredilmemiş olmakla birlikte, ben bunların aritmetik toplamını 33 olarak hesapladım. Ama 73’ün nereden çıktığı bugüne kadar anlaşılmış değil. CB Erdoğan TÜİK’in ilan ettiği enflasyon oranıyla karıştırmış olabilir diyeceğim ama o oran yüzde 78. Belki de 7 rakamı aldatıcı oldu.
4) Yine bu kadar iddialı bir konuda Erdoğan yönetiminin İsveç mevzuatını inceletmeden konuşması (veya onu tamamen yok sayması) acayip. Çünkü İsveç’te iade kararı sadece yargı tarafından ve Üçlü Memorandum Md. 8/3’te de belirtildiği gibi “Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesi’yle uyumlu biçimde” alınabiliyor.
Yargıtay Başkanı Anders Eka’nın bu konudaki demecini hem orada uzun yıllardır yaşayan Cengiz Çandar yazdı, hem de Kısadalga haber olarak verdi. Şöyle:
Ankara’nın “terörist” saydığı 19 kişinin iadesi daha önce İsveç mahkemesi tarafından reddedilmiş. A. Eka şöyle diyor: “Daha önce karara bağlanmış davaları oturup tekrar inceleyemeyiz. Bizim görevimiz herhangi bir engel olup olmadığını kontrol etmek. [Ayrıca,] Yüksek Mahkeme’de görev yaptığım süre boyunca hiçbir zaman bir İsveç vatandaşına [iadesine] ilişkin talebin yargılanmasına dahil olmadım.”
Yüksek Mahkeme, 2000 yılından bu yana Türkiye’nin İsveç’ten iadesini talep ettiği 30’dan fazla davaya bakmış ve sadece 4 davada (zaten Erdoğan da “Şu anda 3-4 tane gönderdiler” demişti) iadeye engel bir durum olmadığı sonucuna varmış. Bunlardan biri hırsızlık, ikisi uyuşturucu kaçakçılığı ve dördüncüsü de soyguna teşvik ve yasa dışı olarak özgürlükten yoksun bırakmayla ilgili.
1957 tarihli Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesi’yle uyumlu olan İsveç Suçluların İadesi Kanunu’nda suçluların iadesi askerî veya siyasî suçlar için geçerli değil. Ayrıca, aynı suç isnadının her iki ülkede de bulunması gerekiyor.
Üstelik, haberiniz var mıydı, bu Sözleşme’yi biz de imzalamışız: 26.11.1959 tarihli Resmî Gazete’de ilan edilen 18.11.1959/7376 Sayılı Kanun.
Benim sezdiğim kadarıyla İsveçli yüksek yargıç bizim yüksek yargıçlardan biraz farklı. İktidar sahibiyle gidip çay toplayan, resmî törende din işleri başkanının yanında yargıç cüppesiyle el kaldırıp dua eden, dahası, son olarak “Eleştirmezseniz, adalet tıkır tıkır işler” diyen türden bir yüksek yargı başkanı değil.
***
İskandinav yetkililere gelince:
Erdoğan’ın zafer ilanı ve özellikle de 73’e fırlayan talep üzerine ülkesinde zor durumda kalan İsveç Dışişleri Bakanı Ann Linde, “Erdoğan’a boyun eğmedik. Terör faaliyeti olduğu yönünde delil olmadıkça hiçbir iadeye razı olmayacağız. Kürtler açısından insan haklarının ya da demokratik haklarının risk altında olduğunu düşünmelerini gerektirecek bir sebep yok” dedi.
Finlandiya CB Niinistö aynı şeyleri söyledi: “Metinde YPG’ye terör örgütü demedik. Erdoğan, YPG’nin metinde olmasını istedi ve biz de onayladık. YPG’ye, insani yardımın devam edebilmesi için yer verilmiştir. Değişen bir şey yok.”
***
Görülen o ki Batılılar CB Erdoğan’ı tamamen çözmüş durumda. Ya seçimde gitmesini bekledikleri için şu anda “idare” ediyorlar yahut da Can Dündar’ın dediği gibi (bi türlü kabızlıktan kurtulamayan) Altılı’yla ayrı ayrı uğraşmak daha zahmetli olabilir diye düşünüyorlar. O “Altılı” ki, yani pes artık birader, Erdoğan’ın “terörist” dediği 73 kişiyi istediğini bile bile, “Türkiye’nin haklı talepleri üçlü mutabakat metninde somut güvenceye bağlanmadı” diyerek mızıldanabiliyor. (Doğan Özgüden, İnfo-Türk, 06.07.2022)
Üstelik Erdoğan ekonomik açıdan gittikçe batıyor ve azıcık koltuk çıkmak sayesinde bu muazzam U dönüşleriyle meşhur Tek Adam’a etki yapmak daha basit. Hele de bu iki ülke artık fiilen NATO şemsiyesindeyken; çünkü Erdoğan Türkiyesi onların da bulunduğu ortak NATO tatbikatına Haziran başında katıldı bile.
***
Sanırım, fil-balina farkını da aşan bir durum var ortada. Avrupa’da iktidar kendisine her karşı çıkana “terörist” demiyor.
Bizde diyor. Bi zamanlar komünist dendiği gibi.
Sorun tam da orada diyecektim ama, maalesef bi de yargı/adalet kavramlarını algılama meselesi var, devedişi gibi.
Var oğlu var. Daha bu konuda yazacak neler var ama başka yazılarda devam ederiz artık.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***