HABER ANALİZ | MUHSİN AHMET KARABAY
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, geldiği günden bu yana hep aynı şeyi yapıyor. Ne kadar iyilik varsa kendisinin eseri, kötü giden bir şey varsa sebep başkası… Düne kadar yüksek enflasyonun ve dövizdeki tırmanışın sebebi başkaydı, şimdi enflasyonun yeni sorumlusunu buldu.
Sekülerliğiyle övünen bir arkadaşım kısa süre önce Erdoğan’ın kendini bazı yönleriyle Tanrı’nın bile ötesinde gördüğünü söylemişti. “Bu da nasıl laf?” dememi beklemeden konuşmasına devam etti:
“Tanrı, dünyadaki iyiliklerin de kötülüklerin de sahibinin kendisi olduğunu söylüyor. Bu yalnız İslam’a göre değil, Yahudilik ve Hristiyanlıkta da benzeri bir durum var. Üç dinin mensupları da iyiliğin ve kötülüğün benzer şekilde Tanrı’dan geldiğine inanır.
Oysa Erdoğan öyle değil. Ne kadar iyilik varsa kendisi yapar. Üstelik ekibinden kimseyi kazanılan başarıya ortak etmez. Sadece ve sadece kendisi yapmış olur. Eğer ortada bir yanlış varsa bunun sorumlusu asla kendisi değildir.
Erdoğan’a göre bu yanlışın sorumlusu ya dış güçlerdir, ya ekibinden beceriksiz biridir. Asla kendisinden kaynaklanan bir yanlış olmaz/olamaz. Bu yönüyle Erdoğan, kendisini Tanrı’dan bile öte görür.”
Bu sözleri ilk duyduğumda çok uçuk bir değerlendirme olarak düşünmüştüm. Ancak işi dini terminolojiden çıkardığınızda yapılan tespit yanlış değildi.
DÜNE KADAR YÜKSEK ENFLASYONUN SEBEBİ GEZİ PROTESTOLARIYDI
Sizlerle tanıştığım günden bu yana anlatmaya çalışıyorum. Erdoğan’ın dizginleri ele geçirdiği tarih, 15 Temmuz değil, daha öncesi. Bu tarih de 12 Eylül 2010 Anayasa Referandumu.
Erdoğan, bu tarihe kadar kendisini anayasal çerçevede hareket etmeye mecbur hissediyordu. O tarihten sonra bu ülkede her şey değişmeye ve bozulmaya başladı.
2013’te yaşanan Gezi Protestolarının ülkeyi kaosa sürüklediğini söylemeye başlamıştı. Göstergelerin hızla bozulduğunu, kendi yanlışları ve protestolara karşı aşırı şiddet kullanılmasının her kesimde tedirginliğe sebep olduğunu göz ardı ederek sorumluluğu başka yerlere yıktı.
Gezi eylemleri öncesinde dolar kuru 1,85 TL idi. Eylemlerin başlayıp bittiği tarih olan 30 Haziran 2013’te ise dolar 1,92 TL olmuştu. Erdoğan, dolardaki 7 kuruşluk tırmanışın ekonomiye ne kadar büyük hasar verdiğini meydanlarda aylarca, yıllarca haykıra haykıra kendine malzeme yaptı.
GEZİ OLMASAYDI, MİLLİ GELİRİMİZ 1,5 TRİLYON DOLAR OLACAKTI
Bırakın geçtiğiniz yılları bu yılın Haziran ayında partisinin Ankara’daki toplantısında bile benzeri görüşleri dile getirdi. Aradan geçen 9 yılda Erdoğan Gezi Eylemlerinin faturasına da güncelledi:
“Şayet Gezi olayları ile başlayan ve devam eden ihanetlerin ülkemize kur, faiz, enflasyon şer üçgeni üzerinden ödettiği ağır bedeller olmasaydı bugün 1,5 trilyon doları bulan milli gelirle farklı yerlerde olacaktık. Sahnede hangi oyun sergilenirse sergilensin gerisinde bir ekonomik sabotaj mutlaka vardır.”
Aynı Erdoğan, kulağına birileri ne fısıldadıysa, ekonomide yaşanan sorunlara dün yeni bir adres gösterdi. 15 Temmuz’un 6’ncı yılı için video mesaj yayınlayan Erdoğan, bu kez ekonomide yaşanan olumsuzlukların ve enflasyonun sorumluluğunun 15 Temmuz olduğunu öne sürdü.
“İnşallah bu türbülanstan da ilk çıkan ülkelerin başında gelecek, 15 Temmuz’un devamı olarak gördüğümüz bir badireyi daha geride bırakacağız.”
GERÇEKLİKTEN UZAKLAŞMA YARIŞI
Erdoğan, her dediğine koşulsuz inanacak bir kitle oluşturdu. Bunun en veciz ifadesini de Damat Berat Albayrak, Enerji Bakanlığı döneminde dile getirmişti:
“Valla Ak Parti’ye o kadar güveniyoruz ki Sayın Bakanım. Cumhurbaşkanımız çıksa, şuradan Ay’a kadar 4 şeritli yol yapacağım dese, Vallahi inanırız.”
Bundan dolayı AK Partililer, yalan çıtasını ne kadar yukarı taşırlarsa kendilerini o kadar başarılı sayıyorlar. Bu yarışta kendisini geri görmek istemeyen Karatay Üniversitesi öğretim üyesi Mazhar Bağlı, on birinci kattan alçaktan uçan F16’ya kafa atarak şehit olanlardan söz edebilmişti.
“Akçaktan uçan uçağa kafa atarak şehit oldu” diyor, valla bunu diyor. pic.twitter.com/LuSk6KHNDQ
— Gökhan Aksit ⚕️ (@gokhan_aksit1) July 13, 2022
EKONOMİ BİLİMİ YOK SAYILARAK ATILAN ADIMLAR
Yukarıda da ifade ettiğim gibi Türkiye’de temel veriler, 2010’dan itibaren bozulmaya başladı. Erdoğan’ın “Faiz sebep, enflasyon sonuç” iddiasını (teori falan değil) ortaya attıktan ve bunu uygulamaya koyduktan sonra, kontrolden çıkmaya başladı.
Cumhurbaşkanının direktifleri doğrultusunda art arda faiz indirimine gidilmeye başlandığı geçtiğimiz Eylül ayında enflasyon yüzde 19 idi. Bugünse Beştepe Sarayı’nın beklentilerini rakamlara dökme görevini yürüten TÜİK’e göre bile yüzde 80’e dayanmış durumda. (yüzde 78,6)
Binlerce yıllık ekonomi biliminin ortaya çıkardığı bir gerçek var. Enflasyon sorununuz varsa, bununla faiz indirerek mücadele edemezsiniz. Bu yanlışta ısrar ederseniz, faturası her geçen gün daha ağırlaşır.
CDS PRİMİ RİSKİNİN ÖNLENEMEZ YÜKSELİŞİ
Türkiye’nin 5 yıllık temerrüt takası (CDS) primleri yüzde 900’ü aştı. Türkiye’nin hangi yöne gideceğini bilmeyen, bir sonraki adımı kestiremeyen uluslararası borç veren kuruluşlar, ödedikleri parayı sigorta ettirmek istediğinde karşılamak zorunda oldukları faiz oranı bu.
Türkiye’de 900 olan CDS primi, Almanya’da 12, Avusturya’da 9. Yani Avusturya’dan CDS primi, Türkiye’nin yüzde biri kadar.
Bu gidiş Türkiye’yi dış borcun çevrilemez duruma yani bir diğer ifadeyle iflasa sürüklüyor. İflasın ne olduğunu dünyada yaşayan ülkeler var. Öyle bir ortamda, “Benim param var, bastırır alırım” demek de söz konusu olamıyor. Tedarik zinciri bir kez kırılmaya görsün, iflas döneminde parayla bile mal bulmak kolay olmuyor.
Gelişmiş ve gelişmesini sürdüren ülkelerin hemen hepsi, enflasyonla mücadelede durgunluğu göze alarak aralarında faiz artırımının da bulunduğu çözümlere başvuruyor.
Beştepe’de oturan zat, yaşanan sıkıntılara her dönem bir sorumlu bulacağına, bir an önce akılcı politikalara dönmeli.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***