ABD Başkanı Joe Biden bugün Orta Doğu’ya sırtında bir yükle gidiyor. Reel politiğin dert etmeyeceği bir yük.
Göreve gelirken Ekim 2018’de Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu’nda öldürülen gazeteci Cemal Kaşıkçı için “Aslında öldürüldü ve parçalara ayrıldı. Emri Veliaht Prens’in verdiğine inanıyorum. Onlara daha fazla silah satmayacağız, bedelini ödetecek ve onları parya haline getireceğiz” demişti. Ayrıca Yemen’de insanların açlığa mahkum edildiğini belirtip yeni bir tutum ilan etmişti:
“Suudilere girip çocukları ve masum insanları öldürdükleri yerlere malzeme satışına son vereceğiz.”
ABD Dışişleri Bakanlığı’nın raporunda da Suudi Arabistan’ın sicili “zengin”: Yasadışı öldürme, şiddet içermeyen suçlara idam, kaybetme, işkence, kadınlara şiddet ve ayrım, temel hak ve özgürlüklerden mahrumiyet vs…
“Değerler üzerine dış politika” vaadiyle Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’a dokunmadan 76 kişi yaptırım listesine girerken, hassas güdümlü füze satışı da durduruldu. Suudilerin Yemen’deki ortağı Birleşik Arap Emirlikleri’ne (BAE) de F-35 satış planı askıya alındı.
Biden yönetiminin Kaşıkçı cinayetiyle ilgili CIA raporunun açıklaması ABD-Suudi Arabistan ilişkilerine darbe indirdi. Yemen savaşına destek kesilse de 2021’de Suudi Arabistan’a ilave 650 milyon dolarlık silah satıldı. Yine de savaşta yalnız bırakıldığını düşünen Riyad yönetimi, güdümlü hassa füze alamadığı, Husilerin “terör listesinden” çıkarıldığı ve Yemen ya da İran kaynaklı füze saldırılarına karşı Amerikan korumasının işe yaramadığı gerekçesiyle bozuk çalıyordu.
ABD’yi Orta Doğu’ya döndüren faktörler
Biden’ı ilişkileri fabrika ayarına döndürmeye zorlayan nedenler ortaya çıktı:
Afganistan’dan hızla çekilme, Orta Doğu siyasetinde artan belirsizlikler ve İran’la nükleer anlaşmaya dönme çabası bölgesel ortaklarda güvensizlik yarattı. Bir tarafta Tahran’la müzakereler sürerken diğer taraftan İsrail ile Arap ülkelerini İran karşıtlığında örgütleyen çift yönlü bir strateji işliyor. Riyad’ın oyuna dahil edilmesi İsrail’in merkezi rolünü esas alan yeni güvenlik konsepti için çok önemli. Biden zemini hazırlamak için Körfez’deki ortakların güvenliğine yönelik taahhüdün geçerli olduğunu vurguluyor.
İsrail-Arap normalleşmesini temin eden Abraham Anlaşmaları ile yakalanan ivme zayıfladı. 2020’de Donald Trump yönetiminin bastırmasıyla başlayan İsrail’le normalleşme süreci BAE, Bahreyn, Fas ve Sudan’la sınırlı kaldı. Sürecin başarısı için Riyad “büyük balık”.
Diğer taraftan Suudi Arabistan ve BAE’nin Ukrayna savaşında yaptırım cephesine katılmaması Washington’a düş kırıklığı yaşattı. Biden direncin kırılmasını hedefliyor. Daha önemlisi Rus gazı ve petrolüne ambargonun yarattığı enerji krizine karşı Körfez’in üretimi artırması için bastırıyor. Biden kasımdaki ara seçimler yaklaşırken petrol fiyatları ve enflasyon baskısından kurtulmak istiyor.
Amerikan ortaklığının kendilerini güvende tutmayacağını gören ortaklar ilişkilerini Çin, Rusya, Hindistan, Güney Kore ve Fransa gibi ülkelerle çeşitlendirmeye çalışıyor. Türkiye ile ilişkilerin normalleşmesinde de bu ihtiyaç belirgindi. Özellikle Suudilerin Çin’le balistik füze programı geliştirme yönelimi ABD’yi rahatsız etti. Bölgesel ortakların Çin ve Rusya ile ilişkilerine stratejik boyutlar katması NATO’nun yeni strateji belgesine yansıdığı gibi Washington’ın küresel kurgusuyla çelişiyor.
Özetle Biden Orta Doğu’daki diplomatik ve askeri angajmanını azaltma yöneliminin oluşturduğu arızaları ve boşlukları gidermek için bu ziyareti önemsiyor. O yüzden parya muamelesi yaptığı Muhammed bin Selman ile tokalaşmak zorunda.
Önceden verilen mesajlar
Biden, Amerikan Washington Post gazetesinde kaleme aldığı yazıda Suudi Arabistan’a ziyaretin amacını “Ortak çıkar ve sorumluluklara dayalı stratejik ortaklığı güçlendirmek” olarak koydu. “En başından beri amacım 80 yıllık stratejik ortağımız olan bir ülke ile ilişkilere yeniden yön vermekti, bu ilişkileri koparmak değildi” ifadelerini kullandı. Ziyareti, “Rusya’ya karşı durma ve Çin’le mücadelede en iyi yere konuşlanmak için ortaklarla ilişkileri güçlendirme” hedeflerine bağladı. Gündemindeki konuları; “İran’ın nükleer programı, Suriye savaşı, gıda güvenliği, terör, Irak, Libya ile Lübnan’daki siyasi sorunlar ve insan hakları” diye sıraladı.
Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Stratejik İletişim Koordinatörü John Kirby’ye göre Biden, Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) toplantısında enerji güvenliğini görüşecek. Resmi programa göre Biden, Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdülaziz el-Suud ile görüşürken, Muhammed bin Selman da toplantıda hazır olacak.
Araplarla normalleşme süreci
Biden ziyaretine İsrail’den başlayıp işgal altındaki Batı Şeria’yla devam ederek, İsrail’in güvenliğine ve iki devletli çözüme dair taahhüdün altını çiziyor. Fakat Biden’ın Doğu Kudüs’te bir hastaneyi ziyaret edip Beytüllahim’de Filistin lideri Mahmud Abbas’la buluşması Filistinlileri heyecanlandırmıyor. Biden’ın sonuna kadar desteklediği Abraham Anlaşmaları özünde iki devletli çözümü bertaraf edip, Filistin davasını bitirme amacı taşıyor.
Biden, İsrail’den Cidde’ye doğrudan uçacak ilk başkan olmasını İsrail-Arap ilişkilerinin normalleşmesine dönük sembolik bir adım olarak niteledi.
İsrail, ziyaretle birlikte Araplarla normalleşme sürecinin ivme kazanmasını ve İran’a karşı savunma-güvenlik ortaklığının önünün açılmasını umuyor. İsrail Başbakanı Yair Lapid öncelikle İran’a odaklanacaklarını ve “İsrail’in en iyi dostlardan biri” olarak gördükleri Biden’ın Kudüs’ten Cidde’ye barış mesajı taşıyacağını söylüyor. Lapid “Tarihi bir haftanın başlangıcına tanık oluyoruz… İsrail bölge ülkelerinin tamamına elini uzatıyor, onları tarihin akışını değiştirmeye çağırıyor” diyor.
İsrail Maliye Bakanı Avigdor Lieberman’ın ziyaretten beklentisi ise “Orta Doğu’da ortak pazarın yaratılması” Lieberman’a göre bu vizyon bir Trans-Orta Doğu otoyolu ve demiryolu ağını da içeriyor.
Suudi Kralı Selman’ın tutumu, başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin devleti kuruluncaya kadar İsrail’le ilişkileri resmiyete dökmeme yönünde. Suudiler 2002’de Arap Barış Planı adıyla 1967 sınırlarında Filistin devletinin kurulmasına karşılık tüm Arap ülkelerinin İsrail’i tanımasını önermişti. İsrail’le örtülü ilişkiler gelişse de Kral Selman, Arap Birliği’nin onayladığı bu plana bağlılığını sürdürüyor. Tahta Muhammed bin Selman’ın geçmesi halinde bu tutumun değişebileceği spekülasyonları yapılıyor.
Suudi Arabistan’ın İsrail’in işgal girişimlerine karşı 1950’de Mısır’a devrettiği Kızıldeniz’deki Tiran ve Sanafir adalarını 2016’da geri alırken Kahire’nin imzaladığı uluslararası anlaşmalara uyacağını taahhüt etmesi normalleşmeye dönük bir adım olarak algılanmıştı. 1979’daki Camp David Anlaşması, bu iki adayı İsrail’in Akabe’den Kızıldeniz’e erişiminin önünde engel olmaktan çıkarmıştı. Biden’ın Riyad’ı ileri adımlar için cesaretlendireceği düşünülüyor. Normalleşmeye giriş olarak iki ülke arasında direk uçuşlar, hava sahasında askeri koordinasyon, doğrudan bankacılık işlemleri, geleceğin kent projesi NOEM’e yatırım ve ekonomik işbirliği üzerinde duruluyor.
İsrail’in beklentisi: İran’a karşı ortak savunma ağı
Suudi Arabistan’da KİK liderleriyle yapılacak toplantı da İran’a karşı İsrail-Arap ortaklığına dair yeni bir güvenlik şemsiyesi hedefiyle birlikte ele alınıyor. Zirveye Irak, Mısır ve Ürdün liderleri de davetli.
İsrail’in üzerinde durduğu plan, bölgedeki Amerikan üslerinin yardımıyla Suudi Arabistan, Umman, Kuveyt, Bahreyn, Katar, BAE, Irak, Ürdün ve Mısır arasında bir radar ve önleyici ağı kurmayı öngörüyor. İsrailli yetkililer bu planı CENTCOM’un Mart ayında Şarm el Şeyh’te Suudi Arabistan, BAE, Bahreyn, Katar ve Mısır’dan askeri yetkilileri buluşturduğu toplantıda sundu.
İsrail Savunma Bakanı Benny Gantz, ülkesinin savunma kapasitesini Arap ortaklarına entegre edecek planı MEAD (Middle East Air Defence/Orta Doğu Hava Savunması) adıyla anıyor. Tel Aviv, İsrail teknolojisinin de kullanılacağı ortak güvenlik ittifakının Biden’ın ziyaretiyle birlikte zemin bulacağı beklentisini yükseltiyor. Bu plana destek gösterisi olarak Biden’ın Palmachim üssünde Arrow, Davud Sapanı, Demir Kubbe ve lazer karşılayıcı sistemlerini incelemesi ziyaret programına eklendi. İsrail, Biden’ın ziyareti sırasında bu ittifakın başladığını duyurmasını bekliyor.
Reuters haber ajansına göre Amerikalı yetkililer de İran tehdidine karşı entegre bir savunma sistemini bölge liderleriyle müzakere ediyor.
Ancak ABD ve İsrail’in bu arayışı, Suudi Arabistan ve BAE’nin füze ve SİHA tehditlerinden sonra Tahran’la gerilimi düşürme eğilimine girdiği bir döneme denk geliyor.
Viyana’daki tıkanmayı aşmak üzere haziran sonunda Doha’da ABD ve İranlı yetkililer arasındaki dolaylı görüşmeler olurken diplomasi trafiği hızlandı. Irak Başbakanı Mustafa el Kazımi, Tahran-Riyad diyalogunu sonuca bağlamak için iki ülkeyi ziyaret etti. Katar Dışişleri Bakanı Muhammed bin Abdurrahman Tahran’da, İranlı nükleer müzakereci Ali Bakari Kani de Umman’ın başkenti Maskat’taydı. İran’ın Riyad’la ilişkileri normalleştirmesi Yemen’de dört ayı geride bırakan ateşkesin kalıcı bir çözüme dönüşmesine bağlı.
İsrail’le askeri ortaklığın riskleri
İsrail tarafı olumlu bir hava pompalasa da mevcut koşullarda Biden’ın ziyareti sırasında ezber bozan bir anlaşmanın çıkması şaşırtıcı olur.
İsrail’in aksine olası bir tırmanışta İran’la cephe hattında yer alan komşular, kışkırtıcı bir ortaklıktan kaçınıyor. Tahran’ın derin nüfuzu altında olup geçen Mayıs’ta çıkarılan yasayla İsrail’le ilişkiyi yasaklayan Irak’ın, İran’la ortak doğalgaz havzasını paylaşan Katar’ın, komşularla husumetten kaçınan Kuveyt’in ve tarafsızlık siyasetinden şaşmayan Umman’ın bu tür bir ağa girmesi zor. Ürdün, İran’ın Suriye’deki askeri varlığını tehlikeli bulsa da Filistin dosyasındaki rolünün altını oyan Abraham Anlaşmaları sürecinden çok daha fazla rahatsız. Mısır’ın İran tehdidi algısı ise zayıf.
Bölgede Yemen savaşının başında Arap ülkeleri arasında “Teröre Karşı İslami Koalisyon” adıyla Arap NATO’su fikri öne çıkmıştı. Ürdün Kralı Abdullah da geçen ay CNBC kanalının bir sorusu üzerine Orta Doğu’da NATO benzeri askeri ittifak fikrini desteklediğini söyleyince konu yeniden alevlendi. Eski ABD Başkanı Donald Trump 2020’de kafasındaki ittifak için “Ne kadar güzel bir isim” diyerek NATOME kısaltmasını kullanmıştı. Kast ettiği “Orta Doğu NATO’su”ydu.
Yemen savaşı düzleminde Arap NATO’su fikri elde patlamışken bir de bunu İsrail ile birlikte ele almak imkânsızı zorlamak gibi bir şey. Tel Aviv’le ilişkileri ilerletme konusunda önde giden BAE bile “İsrail ile bölgesel askeri ittifak” deyince duraksıyor.
Petrol üretiminin artışı konusunda da Körfez ülkeleri açık verecek durumda değil. Halihazırda Suudiler, Rusların da dikkate alındığı OPEC+ toplantısında varılan anlaşma gereği ağustosta günlük üretimi 11 milyon varile çıkarmayı planlıyor. Azami 12 milyon varil üretim kapasitesi olduğunu belirten Suudi Arabistan’ın Rusya’ya ambargonun yarattığı dalgalanmayı kesmeye yetecek düzeyde bir artışa gitmesi mümkün değil.
KAYNAK: BBC TÜRKÇE – FEHİM TAŞTEKİN
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***