Kurban Bayramı’nın birinci günü Türkiye, Kuzey Afrika ve Balkanlar’dan gelen göçmenlerin yoğun yaşadığı Schaerbeek Belediyesi’nin sokaklarını arşınlıyorum… Ailelerin çoğu yaz tatilinden de yararlanarak bayramı ülkelerinde kutlamak için çoktan başkenti terketmiş…
Birkaç yıl öncesine kadar, ünlü Neptunium yüzme havuzunun arkasında üç günlüğüne kurulan mezbahada kesilmek üzere getirilen koyunların son anlarını yaşadıkları Houffalize Meydanı bomboş… Göçün ilk yıllarında kent dışındaki tarımsal alanlarda, hattâ evlerin banyo küvetlerinde, daha sonra belediyelerin kurduğu geçici mezbahalarda yapılan kurban kesimi, altı yıldan beri sadece Anderlecht‘teki büyük mezbahada, hem de İslami kurallara uygun olarak uyuşturmaksızın gerçekleştiriliyor.
Giriş kapısında iki görkemli boğa heykeli bulunan ünlü Anderlecht Mezbahası bu yıl, Brüksel siyasal yaşamında büyük çalkantılara neden olan “uyuşturmaksızın kesim” tartışmaları nedeniyle birdenbire İslam Helal‘cileriyle Musevi Kaşer‘cilerin savunma kalesi haline dönüştü.
Önceki yıllarda Valon ve Flaman bölgelerinde uygulanmaya konmuş olan kasaplık hayvanların uyuşturulmadan kesilmesini yasaklayan kararın Brüksel Bölge Hükümeti’nin de gündemine gelmesi üzerine kıyamet kopmuştu.
Valon ve Flaman bölgelerinde uygulanan yasağa karşı Müslüman ve Musevi örgütlerin açtıkları iptal davalarının ilkinde Avrupa Adalet Divanı 17 Aralık 2020’de hayvanları uyuşturma uygulamasının din özgürlüğü ile hayvanları koruma arasında “uygun bir denge” teşkil ettiğine hükmetmişti. Belçika Anayasa Mahkemesi de, 1 Ekim 2021’de, Avrupa Adalet Divanı’nın kararını esas alarak Valon ve Flaman bölgelerinin hayvanların uyuşturulmadan kesilmesini yasaklayan kararlarını onaylamıştı.
Belçika ve Avrupa yargı kurumlarının bu kararları üzerine Brüksel Bölge Hükümeti de “hayvanların uyuşturulmadan kesilmesini yasaklama”yı gündeme alınca Türk lobisinin etkin olduğu Belçika Diyanet Vakfı ile Belçika İslam Koordinasyon Kurulu, uyuşturularak kesilen hayvanların etinin Kuran’a göre “helal” sayılamayacağı, bu nedenle Müslümanlar tarafından yenemeyeceği savıyla yasaklama girişimine karşı büyük bir kampanya başlattılar.
Uyuşturmadan hayvan kesiminin yasaklanması durumunda, Brüksel’de sayısı hayli yüksek olan Müslüman göçmenlerin artık Anderlecht Mezbahası’nda kesilen hayvanların etini mekruh olduğu için satın almayacakları, ihtiyaçlarını başka ülkelerden ithal edilen “helal” etlerle karşılayacakları, tüketici bulamama nedeniyle mezbahanın kapısına kilit vurulacağı, yüzlerce çalışanının işsiz kalacağı, ayrıca Brüksel’de “helal” servis yapan yüzlerce kasap, lokanta ve gıda pazarının da kapanacağı savını da ileri sürerek Belçika hükümetini oluşturan partilere bu yasağı onaylamamaları için büyük baskı yaptılar.
Bu baskıların sonucu, 17 Haziran günü Brüksel Bölge Parlamentosu’nda yapılan oylamada “hayvanların uyuşturulmadan kesilmesini yasaklama” önerisi 38 lehte, 8 çekimser oya karşılık 42 oyla reddedildi.
Bu oylamanın ibret verici yönü, Flaman ve Valon bölgelerinde bu yasaklamaya istisnasız kabul oyu vermiş olan sol ve çevreci partilerin Müslüman seçmenlerin sayısal ağırlık taşıdığı Brüksel bölgesinde 180 derecelik bir dönüşle Belçika Diyanet Vakfı ve Belçika İslam Koordinasyon Kurulu‘nun dayatmasına uygun olarak ret oy kullanmış olmalarıydı.
Uyuşturulmadan kesimin yasaklanması önerisine karşı Sosyalist Partilerin (PS ve VOORUIT) 19 milletvekilinden 16’sı ret, Belçika İşçi Partisi’nin (PTB ve PVDA) 11 milletvekilinin tümü ret, Yeşiller’in (ECOLO ve-GROEN) 19 milletvekilinden 9’u ret oyu kullandılar.
Sol ve çevreci partilerin bu tavrına karşılık, Brüksel partisi DEFI‘nin 10 milletvekilinden 6’sı, Liberal partilerin (MR ve Open VLD) 16 milletvekilinden 14’ü, Flaman milliyetçi partilerinin (N-VA ve VB) 4 milletvekilinin tamamı uyuşturmadan kesimin yasaklanmasına oy verdiler.
Hristiyan partilerin (LES ENGAGES ve CD&V) 6 milletvekilinden sadece 1’i yasaklamayı desteklerken 3’ü karşı oy verdi, bir milletvekili de çekimser kaldı.
Moustique dergisinin 20 Haziran 2022 tarihli sayısında ünlü mizah yazarı Vincent Peiffer sol partilerin tutumuyla şöyle dalga geçiyordu:
“Alın size tam bir Belçikalılar arası skandal… Valon ve Flaman bölgelerinde hayvanın uyuşturulmadan kesilmesi 2019’dan beri yasak. Ama! Brüksel’de helal ve kaşer uğruna hayvanı uyuşturmaksızın boğazlamaya devam edilecek. Brüksel milletvekilleri, hayvanın aşırı acı çekmesini önlemek için dinsel kesimin yasaklanması önerisini çoğunlukla reddetti. Şimdiye dek öylesine ilerici ve öylesine laik olan o güzelim Sosyalist Parti birdenbire dinsel dayatmaların baş savunucusuna dönüştü. Şampiyonluk yine de Yeşiller’de… Hayvanları savunmanın şart olduğu bu partide sadece beş milletvekili uyuşturmaksızın kesimin yasaklanması lehinde oy kullanabildi. Ve cuma gününden bu yana şu kesin: Flaman aşırı sağcı partisi VB ve milliyetçi partisi N-VA bundan böyle hayvanlara Brüksel Yeşilleri’nden daha fazla sahip çıkar olmuş bulunuyor.
“Brüksel’li dostlar, ileride benzer durumlarla karşılaştıklarında daha tutarlı davranabilmeniz ve bugünkü gibi gülünç duruma düşmemeniz için naçizane bir tavsiye… Şimdiden bir yere yazıp sık sık tekrarlayarak iyice hatmedin: ‘Bizler İslam topluluklarına mensup Brüksel’lilerin oyları sayesinde seçilmiştik. 2024 seçimlerinde de koltuklarımızı kaybetmemek için onları kızdıracak hiçbir şey yapamayız… Hayvanların iyiliği mi, bizim çıkarımız mı? Biz seçimimizi işte bu ikinciden yana yaptık…’ Ancak böylelikle daha inandırıcı olursunuz!”
Sol partilerin Brüksel milletvekilleri Avrupa başkentinde hayvanları helalinden uyuşturmaksızın boğazlatma kararı çıkartma mutluluğu içinde yaz tatiline giderken Türk medyası her yıl olduğu gibi Türkiye’de kurbanlık koyun, keçi, dana, hattâ boğaların nasıl vahşice boğazlanmakta olduğuna dair bir haber geçiyordu. Kurban Bayramı’nın birinci günü tüm illerde hayvan boğazlarken 6251 kişi yaralanıp hastanelik olmuştu. Rekor 1149 vaka ile İstanbul’daydı, onu 293’le Bursa, 271’le Kocaeli, 253’le Konya, 221’le Malatya. 198’le Ankara, 195’le Balıkesir, 153’le Şanlıurfa izliyordu.
Neyse ki kurban kesimi Brüksel’de uyuşturmasız yapılmaya devam etse de, en azından Türkiye’deki gibi kasaplık ehliyeti olmaksızın aklına estiği yerde hayvan boğazlamak mümkün değil, kesim ancak tam teşkilatlı mezbahalarda profesyonel kasaplara yaptırtılabiliyor.
Bir hatırlatma daha…
Belçika’da hayvanları uyuşturmaksızın boğazlatma konusunda tam birlik olan Belçika sol partileri her konuda aynı uyum içinde olmadılar… Örneğin, daha birkaç ay önce Ukrayna krizi dolayısıyla birbirlerine girmişlerdi.
Ukrayna krizinin patlak vermesinin hemen ardından, 24 Şubat’ta toplanan Belçika Federal Meclisi’nde Sosyalist Parti ve Yeşiller dahil tüm partilerin sözcüleri NATO‘yu ve Avrupa Birliği‘ni Rusya’ya misillemede bulunmaya çağırırken, PTB sözcüsü ABD ve müttefiklerinin eskiden sosyalist sisteme dahil bulunan Doğu Avrupa ülkelerini birer birer NATO’ya dahil ederek Rusya ile Batı dünyası arasındaki gerilimi körüklediklerini, böylece Rusya’nın müdahalesine zemin hazırladıklarını söylemişti.
Bunun üzerine PTB’ye sağcı partilerden gelen saldırılara Sosyalist Parti de katılmakta gecikmemiş, partinin sözcüsü “Bugün burada bir partinin, onursuz bir şekilde, Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik alçakça saldırısından ABD’yi sorumlu tutuğunu duyunca tüylerim diken diken oldu… Ne utanç verici bir tutum!” diye bağırmıştı.
Sol parkurda yarışan yeşil ECOLO partisi de saldırıda gecikmemiş, partinin sözcüsü PTB’yi Fransa’daki aşırı sağcı cumhurbaşkanı adayı Zemmour ve Belçika’nın flaman bölgesindeki aşırı sağcı parti Vlaams Belang‘la aynı kefeye koyarak “Yazıklar olsun!” diye bağırmıştı.
Aralarında bu denli derin ideolojik farklılıklar ve çelişkiler bulunan Belçika partilerinin, Belçika Diyanet Vakfı ile Belçika İslam Koordinasyon Kurulu‘nun dayatmaları söz konusu olunca aralarındaki farklılıkları bir anda geri plana atarak onların istemleri doğrultusunda oy kullanmaları ibret vericidir.
Türkiye 2023’te genel seçime giderken, bir yıl sonra da Belçika’da hem federal ve bölge parlamentoları, hem de belediye meclisleri için seçimler yapılacak.
Görünüş oldur ki, geçen tüm seçimlerde olduğu gibi, 2024 seçimlerinde de sol partiler özellikle Brüksel bölgesinde Müslüman seçmenlerin oylarını alabilmek için yine Türk Diyanet Vakfı‘nın güdümündeki kuruluşlarla pazarlığa oturarak onların destekleyebileceği adayları listelerine yerleştireceklerdir.
Bunu engelleyebilecek tek gelişme ancak 2023’te Türkiye’de yapılacak parlamento ve başkanlık seçimlerinde Erdoğan’ın ve AKP-MHP diktasının alaşağı edilmesidir.
O da yeterli mi?
Erdoğan’ın yerine başkanlık koltuğuna oturacak kişinin ve oluşacak Parlamento çoğunluğunun, Avrupa’nın başkentinde 12 Eylül 1980 darbesinden bu yana Türk Diyanet Vakfı‘nın, diplomatik misyonların da desteğiyle, Türk dernekleri ve camileri üzerinde kurduğu güdümlendirmeye derhal son vermesidir.
2023 sonrası iktidarına aday olan Kılıçdaroğlu önderliğindeki 6’lı İttifak bunu başarabilir mi?
Daha dört gün önce İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in ev sahipliği yaptığı 6’lı masada bir araya gelen CHP, İYİ Parti, Gelecek Partisi, DEVA, Saadet Partisi ve Demokrat Parti liderleri toplantı sonrası yaptıkları ortak açıklamada aynen şöyle diyordu:
“Türk dış politikasında ise son yıllarda kişisel ve tepkisel tercihlere bağlı olarak yaşanan savrulma, hedefsizlik ve vizyonsuzluğun son örneği, NATO’nun Madrid Zirvesi sürecinde görülmüştür. Türkiye’nin haklı taleplerini somut güvencelere bağlamayan üçlü mutabakat metni, bir iç siyaset malzemesi olarak kullanılması dışında herhangi bir değer taşımamaktadır.”
Altı partinin NATO zirvesinde imzalanan üçlü mutabakat metninde somut güvencelere bağlanmadığını belirttikleri taleplerin başında “sürgünde bulunan rejim muhaliflerinin derhal derdest edilerek Türkiye’ye iade edilmesi” geliyordu.
İnfo-Türk‘te yayınlanan yorumumda sormuştum: “Nasıl oluyor da, Türkiye’ye demokrasi getirme iddiasındaki altı parti, CHP de dahil, sürgündeki muhaliflere yönelik bu faşizan talebe ‘Türkiye’nin haklı talebi’ diye niteleyerek sahip çıkabiliyor?”
Tekrar soruyorum: Seçim sonrası iktidar olabilirlerse, yapacakları ilk işlerden biri Erdoğan’ın yeterince başaramadığı siyasal sürgün avını gerçekleştirmek mi olacaktır?
Bu kafayla iktidar olurlarsa, Avrupa’nın başkentinde Türk Diyanet Vakfı‘nın diplomatik misyonların da desteğiyle Türk dernekleri ve camileri üzerinde kurduğu güdümlendirmeye son verebilecekler midir?
Yoksa “helalleşmecilik” adına Avrupa başkentinde olup bitenleri de sineye çekecekler midir?
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***