Siyasi iktidar ile ideolojik hegemonya her zaman üst üste oturmaz, hatta çoğunlukla oturmaz. Totaliter rejimler bunu bildiklerinden ya da hissettiklerinden ideolojik hegemonyayı siyasi aygıtların zoru yoluyla sağlamaya çalışırlar. Elbette “zorla güzellik” ne kadar olursa! Bu tür ülkelerde, ideolojik hegemonyanın taşıyıcısı entelijansiya zor karşısında boyun eğmiş gibi görünür ama siyasi baskının gevşediği an başkaldırır. Doğu Avrupa ülkelerinde daha rejimler çökmeden olan budur. Bu rejimlerin çökmesinde rejim karşıtı entelijansiyanın önemli rolü olmuştur. İdeolojik hegemonyayı ele geçiremeyen ya da elinden kaçıran siyasi iktidarlar, tek kanatlı kuş gibi uçamaz hale gelir ve sonunda düşerler.
Türkiye’de, aslında diğer ülkelerde de olduğu gibi sağ, siyasi iktidara sahip olsa da ideolojik hegemonya alanında zayıftır. Bunun nedeni, sağın gelenekçi bir ideolojik yönelime sahip olmasıdır. İdeolojik hegemonyanın baş aktörü olan entelijansiya ise ağırlıklı olarak yenilikçidir, yeni fikir ve yönelimlere eğilim duyar, ayrıca özgürlükçü-muhalif bir yönelimi vardır. Bu yüzden, Türkiye’de, iktidarın, örneğin Sovyetler Birliği’ndeki gibi totaliter olmadığı zamanlarda (Atatürk ve sonrasındaki İsmet İnönü dönemlerinde totaliter değil ama otoriter bir rejim vardı) sağla sol arasında asılı kalan ideolojik hegemonya, 1950’de gelenekçi sağın siyasi iktidarı ele geçirdiği koşullarda muhalif solun eline geçti. Bu, sağın onulmaz yarasıdır.
27 Mayıs 1960’ta gelenekçi-sağ iktidarın devrilmesinden sonra kısa bir süre siyasi iktidarla ideolojik hegemonya aynı safta yer alır gibi görünmüşse de, 1960’ların ortalarından itibaren bu durum bozulmuş, siyasi iktidar yeniden geleneksel sağın eline geçerken, ideolojik hegemonya hızla sola kayan entelijansiya aracılığıyla solda kalmıştır.
12 Mart 1971 askeri yönetiminden sonraki 70’li yıllarda gelenekçi sağ, parlamenter sistem çerçevesinde halk çoğunluğunun oylarına dayanarak yeniden siyasi iktidarı ele geçirirken (Milliyetçi Cephe Hükümetleri), her zaman solda yer almış entelijansiyanın sol örgütlerin sekter politikaları sonucunda içine kapanmasıyla ideolojik hegemonya alanında bir bulanıklık yaşanmıştır. Evet, bir anlamda ideolojik hegemonya yine soldaydı ama sol örgütlerin iktidara atak yapma kolaycı girişimlerinin yol açtığı sertlik, entelijansiyayı soldan değilse de sol örgütlerden uzaklaştırmıştı ve dolayısıyla ideolojik hegemonya alanında bir boşluk oluşmuştu.
Aynı durum 12 Eylül döneminde de devam etti: Eski siyasi gücünü görece yitirmiş ve parçalanmış geleneksel Sağ, her şeye rağmen süreç içinde siyasi iktidara şu ya da bu şekilde otururken (ANAP iktidarı), 12 Eylül rejiminden darbe yiyen solun dağınıklığı ideolojik hegemonya alanına da yansıdı. Fakat bu sefer değişik bir durum doğdu. Rejim tarafından yeraltına itilen ve hırpalanan sol örgütlerden doğan boşluğu hızla entelijansiya seçkinleri ve muhalefeti (Aydınlar bildirisi), aynı zamanda yeni tür sol ideolojiler (faminizm, anarşizm, Troçkizm vb.) doldurdu. 80’li ve 90’lı yıllar böyle geçti.
2002 yılında AKP’nin iktidara tek başına gelmesi, gelenekçi sağın siyasi iktidara yeniden tayin edici bir atak yaptığının göstergesiydi. O kadar ki, AKP’nin temsil ettiği yeni sağ, ordunun kısıtlamalarına karşı siyasi iktidarını pekiştirebilmek için ideolojik hegemonya alanında atağa geçmeye bile teşebbüs etti. Sol liberal entelijansiyanın “vesayet rejimine” karşı mücadele adıyla siyasi sağ hegemonyanın yardımcı gücü haline getirilmesi, aynı zamanda AKP iktidarının bu kesim aracılığıyla solun geleneksel ideolojik hegemonyasını kırma girişimiydi. Bu, sağ siyasi iktidarın ideolojik hegemonyayı da ele geçirmeye en fazla yaklaştığı dönemdir.
Ne var ki, Türkiye tarihinin her döneminde egemen olan sağ siyasi iktidar-sol ideolojik hegemonya karşıtlığı giderilemedi. Özellikle 2013 yılındaki Gezi hareketi, hem sağ siyasi iktidarda büyük çatlaklar ve bölünmeler yarattı hem de sol ideolojik hegemonyayı pekiştiren bir etki yaptı. Sağcı AKP iktidarı buz dağından “Fetullahçı” denen kocaman bir parça koptuğu gibi, sol-liberal entelijansiya kesimi AKP iktidarına verdiği ideolojik desteği çekip muhalefete geçti. Böylece AKP sağ iktidarı, bir ara doğmuş gibi görünen ideolojik hegemonyayı ele geçirme şansını bütünüyle kaybetti.
Şu anda AKP’nin temsil etmekte olduğu sağ iktidarın burçları, hem sol ideolojik hegemonya, hem de sağ iktidar buz kütlesinden kopan irili ufaklı parçalar (Fetullahçılar, AKP’den kopan ve CHP ile ittifaka giren partiler) tarafından dövüldüğü gibi, gerek ideolojik hegemonya gerekse siyasi iktidar mücadelesi alanlarında apayrı bir kitlenin temsilcisi olan HDP de önemli bir siyasi ve ideolojik güç olarak AKP’nin karşısında yer almaktadır.
İdeolojik hegemonya alanında çoktan yenilgiye uğramış sağcı AKP iktidarının böyle giderse siyasi iktidar alanında da yenilgiye uğraması kaçınılmaz görünüyor. İdeolojik hegemonya alanını ele geçiremeyen bir iktidar, eğer totaliter değil de sadece otoriter bir iktidarsa, ideolojik hegemonya alanını salt ideolojik mücadeleyle ele geçiremez. İdeolojik hegemonya alanını ele geçiremeyen siyasi iktidar ise eninde sonunda siyasi iktidarı kaybeder.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***