Ayşegül KARAKÜLHANCI
+GERÇEK-Anthony Hüseyin, Türk-Kürt ve Arap kökenli, non binary (ikili olmayan) bir şarkıcı, söz yazarı, disiplinler arası bir performans sanatçısı. Urfa’da doğup büyüyen müzisyen önce İstanbul’da sonra Hollanda’da klasik ve caz şarkı söyleme eğitimi aldı. House, techno ve nu-disco’yu Türk Sanat Müziği ile buluşturan şarkılar yapıyor. Şimdi Berlin’de yaşayan sanatçı Köln’de Onur Haftası’nda (Köln Pride) konser verdi.
Sahne performansı, müthiş diyaloğu, yüksek enerjisiyle her dinleyiciyle adeta tek tek ilgilenmesiyle Köln Pride şovlarının en beğenilen isimlerinden biri oldu. Kostümüyle, dinleyicisiyle kurduğu diyalogla, müziğiyle, sahne performansıyla, aşka dair yorumlarıyla Anthony Hüseyin Köln Pride haftasına sanat güneşi Zeki Müren’in ışığını taşıdı. Dün akşam (25.06.2022) Köln Kulur Bunker’da verdiği konserden sonra Anthony Hüseyin ile +Gerçek okuyucuları için Onur Haftası’na özel aşkı, sanatı, politikayı ve hayallerini konuştuk:
İlk olarak Anthony Hüseyin kimdir sorusuyla başlayalım. Kimdir Anthony Hüseyin?
Anthony Hüseyin, bir müzisyen, şarkıcı, besteci, performans sanatçısı ve şan hocası. Bir de bol bol hayal kurup o hallerimi gerçekleştirmeye çalışıyorum. Bu hayata non binary lenslerle bakan ve o şekilde yaşamaya çalışan ama sadece cinsiyet olarak değil, yaşamı o şekilde yaşamaya çalışan biri. Kesişimsellik (intersectionality) ve karşılıklı bağımlılık (interdependency) diyoruz ya, yani birbirimize bağımlıyız ve birçoğumuzun dertleri aslında o kesişimde buluşuyor. Ben de o kesişimden yola çıkarak kendime de herkese de o şekilde yaklaşmaya çalışarak o şekilde müzik yapmaya çalışıyorum.
Anthony adının hikayesi nedir?
Anthony isminin ilk kaynağı ‘Antony and the Johnsons’ grubu solisti Antony Hegarty şimdi ismi ‘Anohni’ oldu. Trans female (trans kadın) olan inanılmaz bir şarkıcıdan geliyor. Benim için çok büyük bir esin kaynağıdır ve isim annem gibi bir şey diyebilirim. Bir diğer kaynağı da benim anne tarafımın köklerinden. Annemin kökleri önce Mısır’dan çıkıyor. Sonra Suriye ve ardından da Urfa’ya uzanıyor. Mısır’da Aziz Anthony önemli bir zatmış. Anthony adıyla anne tarafımla da bağ kuruyorum. Hüseyin’le birleştirerek sahneye çıkmadan önce de ve hep hayatımda da hem kendimle hem annemle hem köklerimle hem de isimini aldığım Anohni ile bu ismle bir bağ kurdum.
Ne kadar zamandır Avrupa’da müzik yapıyorsunuz? İlk olarak Hollanda’da başladığınızı biliyorum.
Ben 2008’de master yapmak için Hollanda’ya yerleştim. Roterdam Konservatuarı’nda vokal caz bölümünde master yaptım. 14 yıldır Avrupa’dayım. 10 yıl Rotterdam’da yaşarken Avrupa’nın birçok yerinde performans yaptım. 4 yıldır da Berlin’deyim.
Berlin’de, Almanya’da olmayı sevdiniz mi?
Berlin’de olmak Almanya’da olmak değil bence. Berlin’de olmak non binary cinsiyet kimliğimi sorgulatan, başlatan bir süreç, geçiş oldu. Bunun başlıca sebeplerinden biri de Berlin’de şimdi son dönemlerde de Türkiye’den gelen çok sayıda Queer (Kuir) sanatçı, akademisyen insan ve buna bağlı büyük bir Queer toplum (community) olması. Daha yerleşmeden önce ilk Berlin’e geldiğimde daha önce hiç kendi dilimde bir Queerlik yaşamadığımı fark ettim. İşte Berlin’de bu var, ben de bunu Türkçe yaşamak ama hala Avrupa’da olmak istedim. Berlin’de çeşit çeşit farklı yerlerden sanatçılar var ve farklı şekillerde sanatlarını yapıyorlar. Bu, beni çok besliyor. Zaten bunun sonucunda da bu ‘Proje O’ (Projekt O) single albüm benim non binary kimliğimle Zeki Müren çıktı ortaya.
Üçüncü albümün önümüzdeki eylülde çıkacak. Az önce sahneden duyurdunuz. Albüm prömiyerini de Berlin Gorki Tiyatrosu’nda yapacaksınız.
Evet, Berlin Gorki Tiyatrosu ikinci veya üçüncü defa Queer haftası yapacak ve festivalin açılışını da ben albümümle yapacağım.
‘URFA GÖRDÜĞÜM EN QUEER ŞEHİRLERDEN BİRİ’
Anladığım kadarıyla Zeki Müren sizin için özel bir yere sahip. Singlelarınızdan bazıları onun söylediği şarkılardan oluşuyor. Neredeyse birçok insanın kendisine özgü bir Zeki Müren sevgisi var. Sizin için onu özel kılan ne?
Binary yolculuğumun başladığı andan itibaren kendi geçmişimi, çocukluğumu da sorguladım. Kimdi benim ilk non binary olarak gördüğüm insan? İlk televizyonda gördüğümü hatırlıyorum. Ablalarımla konuştuğumda ortaya çıkıyor ki daha 5 yaşında avuçlarımı açarak ‘Bir sevgi istiyorum’u söylüyorum. Zeki Müren kişisel olarak benim için ilk non binary sanatçı. Ama genel olarak da bence Zeki Müren’in Türkiye’deki halklara, dinleyicilere çok farklı bir dokunuşu var. Sahneye çıktığı andan itibaren şarkı söylerken, konuşurken öyle bir sihir oluşuyor ki bence herkes cinsiyetini, kim olduğunu unutuyor. Herkesin içindeki o Queer taraf ortaya çıkıyor. Zeki Müren bunu o kadar sihirli bir şekilde yapıyor ki o bütünlük benim için çok önemli. Ben o sihri yaratmak istiyorum. Herkesin içindeki korkulan, korkuyla bahsedilen o Queer tarafı ortaya çıkarıyordu. Ben de bunu çıkarmak istiyorum. Dayatılan o ikili cinsiyet sisteminden biraz olsun bir saatlik de olsa, iki saatlik de olsa benle birlikte oradan çıkıp kendi varlıklarını başka bir boyuta geçirmelerini arzu ediyorum, bunu amaçlıyorum. Bence Zeki Müren de bunu yapıyordu.
Anthony Hüseyin, ben de sizin gibi Urfalıyım ve biliyorum ki Urfa deyince hemen herkesin aklına ilk İbrahim Tatlıses sonra da Mahmut Tuncer, Nuri Sesigüzel gibi halk müziği ve arabesk söyleyen isimler gelir. Başka da vardır belki bilmediğimiz ama ilk defa tamamen bambaşka bir müzik türü, sahne performansı yapan, varoluşunu cesurca ortaya koyan Urfalı bir müzisyenle karşılaşıyoruz. Urfalı olmak işini zorlaştırdı mı?
Bence Urfa gördüğüm en Queer şehirlerden biri ama gizli Queer. “Yorgansız yatarım ama oğlansız yatmam” diye bir deyimin olduğu bir şehir. Şaka bir yana, bence Urfa’daki benim yaşadığım dönemde -belki eskiden de vardı- insanların birbiriyle olan ilişkisi, sosyolojik olarak, gender olarak baktığımız zaman erkeklerin birbiriyle olan ilişkileri batıdan çok farklı. Urfa da erkekler birbirlerine daha yakınlar. Haftada bir buluşup sıra gecesi yapıyorlar. Orada ‘ağam olasan Ömer, paşam olasan Ömer’ gibi türküler söylüyorlar, duygusal uzun havalar söylüyorlar ağlıyorlar sonra acı çiğ köfte yiyorlar. Belki dışarıdan baktığında brotherhood (kardeşlik) gibi görünebilir ama ben Urfayı çok gizli bir şekilde Queer bir yer olarak görüyorum. Sadece sakladığın sürece sorun yok.
‘AŞK BELKİ DE KOMŞUSU AÇKEN TOK YATAMAMA HALİ’
Türkiye’de Pride’ın “Nerdesin aşkım? Burdayım aşkım” en önemli, en çok atılan sloganıdır. Aşk önemli ve de aslında oldukça da politik bir konu. Sizin için aşk nedir? Kendinize ait bir tanımınız var mı?
Aşkın bir evrensel olan bir de kişisel olan tarafı var. Bence kişisel olandan evrensel olana giden bir yolculuk var. Bir de yaşına göre değişiyor. On yıl önce aşk için başka bir şey derdim, şu anda başka bir şey diyorum. Aşkın tanımı şimdiki ben için birbirini görmek demek. Cinsiyeti olmayan cıva gibi akışkan bir şey. Birbirine akan farklı enerjilerin olduğu bir şey. Ama bu sistem aşkı, sevgiyi, ruhani olan aşkı hatta dini kapitalist düzenle, patriarka ile o kadar şekillendirmiş ki aşk sadece iki cinsiyet arasında yaşanan bir şey haline gelmiş gibi. Bu ikili cinsiyet formülü de belli. O yüzden bence aşk bunların çok ötesinde. Bence tamamen bütün o bize dayatılan yapıları söküp onlardan kurtulduğumuz zaman, derimizin evrenle buluştuğu anlarda ve bence bu anları tetikleyen başka anlar var. Bunlar da müzik, sanat, din ve başka bir insan. Tabii kendin ve kendinle kurduğun bağ. Aşk görebilmek, bakabilmek, duyabilmek, dinleyebilmek, yer verebilmek ve paylaşabilmek. ‘Aaa bir dakika sen de bu mu yok, bak bende bu var.’ Veyahutta ‘Ben de bu yok, sende ne var? İkimizde de yok ne yapabiliriz? Bak şunlarda da yok, onlar için ne yapabiliriz?’ diyebilmek. Komşu açken uyuyamama hali belki de.
Az önce aşk politik de bir konu dedim ama Türkiye gibi aşkın, sevginin baskı altında olduğu demokratik süreci tamamlanmamış, muhafazakârlığın güçlü olduğu ülkelerde aşk daha da politik bir hal alıyor. Kadının aşkını yaşaması çok zor, LGBTİ+’nın aşkını yaşaması çok zor. Fikirsel bağlılıklara duyulan aşk, feminist, sosyalist, komünist olmak istemenin de mücadelesi çok zor. Yarın LGBTİ+ Türkiye’de mücadele günü. Onur Haftası birkaç yıldır olduğu gibi yine yasaklandı. Köln’den yarın sokağa çıkacak aşkı için mücadele edecek olanlara ne demek istersiniz?
Birinin kılına zarar gelsin istemem. Çok cesurlar, oradalar ve direniyorlar. Çok heyecanlıyım ama biraz da korkuyorum. Geçen atılan tekbirler mesela bana Sivas’ı hatırlattı. Ama lubunlar aslan yüreği yemiş gibiler. Aşk için, haklarımız için, kendi özgürlüğümüz için her şeye rağmen ‘Diren lubunya!’ diyorum. Benim bütün dualarım yarın onlarla, çok yakından takip ediyorum. İstanbul’da sokak kedisi olmak çok zordur ama başarırlar, yaparlar çünkü çok akıllılar. Lubunyalar da öyle çok akıllılar onlar bir yolunu bulurlar.
Hayal bu ya, bir gün Urfa’da büyüdüğünüz topraklarda mesela Balıklı Göl’ün orada konser verebilmeyi ister miydiniz?
Anzılha’da (Aynzeliha Gölü) kayığa binip oradan şarkı söylemek istiyorum. Urfa Kalesi’nde klip çekmek oradan şarkılarımı söylemek istiyorum. Olur bence ya, neden olmasın! Bence nefretle, şiddetle, kızgınlıklarla dolu olan insanların anlamaları gereken şey şu: Biz sevmek için buradayız, sevmekten bu kadar korkmasınlar. Sevmeye alışık olmayan insanları anlıyorum, sevgi gösterince çok acı çekiyorlar. Biraz şey gibi, eziyet edilmiş köpeklere bakmak, sahiplenmek istediğin zaman asla güvenmezler ya… Bizler buradayız, bizler sadece seviyoruz başka bir şey yapmıyoruz, beklemiyoruz, istemiyoruz. Bunun çok yüzleştiren bir şey olduğunu da biliyoruz. Ama korkmasınlar, o kadar da acı çekilmiyor yani. Korkma, çok acımayacak aşkım, sen de sal kendini bebeğim!
O halde bir sonraki single için ‘Sevmekten kim usanır’ı bekliyoruz.
Tabii yaparız neden olmasın. Albümde ‘Urfalıyam ezelden’ türküsünü ‘Ömer’ olarak aldım ve yaptım. Ben o türküde Ömer’i gördüğümü, Ömer’i özgürleştirdiğimi düşünüyorum. Kendimi de özgürleştirdiğimi düşünüyorum. Bütün Ömerlerin hepimizin, bizim insanımızın kalbi büyük, sadece devletin kalbi küçük, ona kanıyorlar. Kanmasınlar… Onlar düşündüklerinden daha geniş, daha sevgi dolu, daha aşık insanlar. Bizim de terk derdimiz aşk o yüzden aşık olalım, yeter.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***