Gezi davası kapsamında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan insan hakları aktivisti ve iş insanı Osman Kavala, cezaevinden Birgün gazetesi için bir yazı kaleme aldı. Kavala bu yazısında, Gezi davası için “Cumhurbaşkanı’nın Gezi’yi kriminalize eden söylemine dayanak olması amacıyla başlatılan bir cezalandırma ve aynı zamanda algı oluşturma girişimiydi” dedi.
Kavala, “Gezi öncesi, insanları bunaltan, özgürlüklerine, yaşam biçimlerine yönelik bir dizi müdahale olmuş, çevreye zarar veren, kentsel dokuyu, kültürel mirası tahrip eden bir dizi proje hayata geçirilmişti. Bu bakımdan, Gezi Parkı’nı yok edecek yapılaşmanın ilan edilmesi ve hızla bu işe girişilmesi, bardağı taşıran son damla olarak görülebilir” ifadelerini kullandı.
Bu son damlanın öncekilerden farklı bir özelliği olduğunu belirten Kavala, “Kanaatimce günlük yaşamın parçası olan parkta ağaçların sökülecek olması, sadece çevreye verilen zarardan dolayı insanları rahatsız etmedi, daha derin ve güçlü bir içgüdüsel tepkiyi de tetikledi” değerlendirmesinde bulundu.
‘BİZE İLAVE ENERJİ KAZANDIRDI’
Kavala şunları söyledi:
“Gündelik hayatımızın parçası olan, temel insani bir ihtiyaca karşılık veren parkın, bir alışveriş mabedini inşa etmek için yok edilmesi, bunun için ağaçların sökülmesi, sanırım varoluşumuzla ilgili tehlikeleri içgüdüsel olarak hissetmemizi, bu konuda zihnimizin daha berraklaşmasını sağladı, böylelikle kendimizi, hayatımızı savunmak için bize ilave enerji kazandırdı. Gezi Parkı’na iş makinelerinin girmesiyle birlikte İstanbul’un semtlerinde ve birçok şehirde farklı dayanışma eylemleri, protesto gösterileri düzenlendi.”
Serbest Görüş:
‘GEZİ YARGILAMASI BİR GÖSTERİ DAVASI’
“Bunları kumanda eden ortak bir beyin yoktu ama hareketin kalbi vardı; kalbi Gezi Parkı’ydı” diyen Kavala, özetle şöyle devam etti:
“Parkta toplanan gençlerin sergilediği dayanışma, düşünce, ya da ideoloji farklılıklarını önemsiz hale getirdi, parkı, ağaçları koruma eyleminin temelindeki ahlaki haklılık protesto eylemlerine güçlü bir meşruiyet kazandırdı.
Gezi davasının da ağaçların sökülmesine benzer bir etki yarattığına inanıyorum. Gezi davası, Cumhurbaşkanı’nın Gezi’yi kriminalize eden söylemine dayanak olması amacıyla başlatılan bir cezalandırma ve aynı zamanda algı oluşturma girişimiydi. Yani, bir ‘gösteri davası’ydı. Ancak siyasi yönlendirmeler ve uygulanan çelişkili taktikler sonucu hukuk normlarından, olağan yargılama usullerinden o kadar uzaklaşıldı ki dava amaçlananın tersi bir etki yarattı. Çoğulcu, eşitlikçi bir kent hayatını savunan insanların ağır cezalara çarptırılmaları Gezi’nin meşruluğuna gölge düşürmedi; aksine mahkemenin meşruluğunun sorgulanmasına neden oldu, yargının bu şekilde kullanılmasının tüm yurttaşlar için ne kadar ciddi bir tehdit teşkil ettiğinin herkes tarafından görülmesini sağladı. Bu durumun da birlikte barış içinde yaşama içgüdüsünü tetikleyeceğine, hukuk devletinin kurulması doğrultusunda güçlü bir iradenin ortaya çıkmasına katkı sağlayacağına inanıyorum.”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***